Yazılabilecek ne kaldı, sensizlik için… Anlatılacak ne kaldı çaresizlik için. Kim ne söyleyebilir artık unutulamayan için. Kim geri verebilir ki kayıp zamanı…Akıl erdiremiyorum artık bu hayatın umutsuz çöküşüne. Hazanda geleceğim deyip gelmeyen gezginine. Benim isyanım sakin imbatın hırçın poyraza çevrilişine. Benim isyanım senin gelmeyişine…İsyanım kahrolası kapıdan hep anahtarla girmeme. Karanlığın gelmemden biraz önce çökmesine. Denizin üstünde yakamozun seni resmetmesine. Pes artık be. Tek âşık ben miyim bu körfezde?İsyanım muhabbet kuşumun sevdalı uçuşuna. Kokladığım güllerin tümden soluşuna. Gözyaşımın şehre yağan yağmurdan biraz fazla oluşuna. Gönülden seslensem de hiç duymayışına.İsyanım senin efendi, benim köle, zamanın sultan, yaşamın kuklacı döngüsüne. Hayat sahnesinin beceriksiz jönlerine. Jönleri geçtim artık derdim yönetmen ile… Birde senaryoyu anlayamayan kendime…İsyanım gökyüzündeki yıldızlara, seni hatırlatan cesur uçuşlarına. Hep ayın esir oluşu geçmeyen gece karanlıklarına. Herkesin mutlu olup da yalnızlık rolünü benim oynamam tenhalarda…İsyanım gün ve gün ihtiyarlayan aynalara, arasında beyazlar görünen kara saçlara. Ses vermeye hiç niyetli olmayan sakin duvarlara. Varım deyip de hep yok oluşuna.İsyanım sevda şiirlerine acı katışıma. Senden önce de sonra da haykırışlarıma. Seni beklerken ki sabırsızlığıma. Benden daha sabırsız zamanın sana insaflı oluşuna….