İnsanı ve kendimi daha iyi tanıyabilmek için mümkün oldukça farklı ortamlara girip çıkmak, sadece kendi dar çevremizle sınırlı kalmayıp kendimizden tamamen farklı insanları tanımak, anlayabilmek çok önemli bir gayret bence. Şu K dergisinin kapağında yer alan Goethe’nin sözü gibi: “İnsan kendini yalnızca insanda tanır.”Ben de normalde yapmayacağım şeyleri yapmaya çalışıyorum bu aralar. Kendim gibi düşünmeyen insanların nasıl olduğunu anlamaya çalışıyorum. Uzakdoğu felsefesini öğrenmek istiyordum uzun zamandır, çok sakin gelir bana hep, dinginlikle ve sessizlikle dünyayı anlama çabası. Hatta bazı Budistler hiç günah işlememek, Nirvana’ya daha çabuk ulaşmak için mümkün olduğunca az hareket eder, az konuşurlar. Neyse lafı uzatmayayım, yogaya yazıldım. İlk iki üç dersine katıldım henüz, fakat çok sevdim. En çok da her seansın son 10 dakikasında yaptığımız meditasyon kısmını sevdim. Bir objeye odaklanıp, ya da gözlerimizi kapatıp dakikalarca boşluğu düşünmek gibi bir şey. Aklında ne olursa olsun, o an kenara koyuyorsun ve boşluğa odaklanıyorsun. İçindeki düşünceler, duygular bir sıvıymış ve üzerinden dökülüyormuş gibi hissediyorsun. Bu benim için oldukça rahatlatıcıydı, demek ki insanın rahatlaması için boşluğa ihtiyacı varmış diye düşündüm. Hiçbir şeyin üzerine gitmeden, öylece bırakacaksın… Huzur bu anlama gelebilirmiş benim için.İşin ilginç tarafı, bu hafta yogadan sonra arkadaşım beni doğum gününe davet etti. Doğum gününü bir cafede kutladıktan sonra, birkaç kişi kafaları dağıtmak için şöyle cıstak bir yere gidelim deyince herkes kabul etti. Ben de böyle “kop kop” falan denir ya, öyle bir mekâna hiç gitmemiştim, merak da ediyordum doğrusu. Gittiğimizde saat 23 civarıydı ve gece kulübü neredeyse bomboştu. Dans etmek için gittiğimizden, bizimkiler hemen “Burada genellikle bu kadar insan mı olur, az değil mi?” diye sordular. Garsonun cevabı “Arkadaşım burası gece kulübü, buraya insanlar geceyarısından sonra gelir. Ben Cumartesi geceleri buranın 1000 kişiden azla kapattığını görmedim.” oldu. Gerçekten de yarım saat sonra kulüp dolmaya başladı ve hiç görmediğim bir kalabalık oluk oluk akıyordu içeriye. Müziğin sesi o kadar yüksekti ki zaten konuşmak imkânsızdı. Bu yüzden herkes bir şey içip dans ediyordu. Ben de biraz dans ettim, sonra insanları gözlemlemeye başladım. Hep gençler gelir böyle yerlere, diye düşünülür, ama orta yaşlılar da çoktu. Onları gün içinde gömlek kravatla, döpiyesle hayal ettim. Günlük hayatın stresini, haftada bir gün olsun atmak için buraya gelmişlerdi. Müzik o kadar yüksekti ki, hele bir de dans ediyorsan başka bir şey düşünmeye beyninizde yer kalmıyordu! Yoga yapanların sessizlikle doldurduğu boşluğu, gece kulübünde dans edenler müzik ve dansla dolduruyordu. Belki de bu insanlar için huzur, burada dans edip, sarhoş olup kafaları dağıtmak demekti.Her ne kadar farklı gibi görünsek de, aslında bazı temel noktalarda öylesine aynıyız ki. Günlük hayatın alışılagelmiş stresinden, dertlerimizden, çözülmez görünen problemlerimizden kısa süreliğine de olsa kaçmak için boşluğa ihtiyaç duyuyoruz. Kimimiz bunu meditasyonla yapıyor, kimimiz sağır eden müzikte bin kişiyle birlikte dans ediyor. Kimimiz namaz kılıyor, kimimiz heavy metal konserlerinde kafa sallıyor, kimimiz 1 Mayıslarda yumruğu havada sokaklarda dolaşıyor, kimimiz ekstrem sporlara yöneliyor. Ama amacımız hep aynı. O an kendi hayatımızın içinde değil, başka bir yerde olmak istiyoruz. Bu da insanın boşluğa ihtiyacı olsa gerek.
yorumlar
doğrudur…
bu aralar yazıları okuyamıyorum, ama başlığa bakarak insan denen dengesiz varlık, içindeki boşluğu doldurmak için uğraşır uğraşır, sonra da kendine yer açmak için boşaltır boşaltır.
başlıktan güzel anlamışsın galanthus. ama yazıyı okusayabilseydin daha farklı olucakmış sankim 🙂
absynthe, bana yazdigin yorumda senin anarsist tarafin dikkatimi cekmisti, bu yazindaysa daha farkli bir absynthe gordum, ozellikle gece klubuyle ilgili izlenimin bana biraz masumane geldi
Şu K dergisinin kapağında yer alan Goethe’nin sözü gibi: “İnsan kendini yalnızca insanda tanır.”Bu dergiye abonelik sözkonusu mudur, bilen var mı acaba..
Bir objeye odaklanıp, ya da gözlerimizi kapatıp dakikalarca boşluğu düşünmek gibi bir şey. Aklında ne olursa olsun, o an kenara koyuyorsun ve boşluğa odaklanıyorsunKayınvalidem yoga ya yazıldı, kadıncağız, heryere denizi izler gibi bakıyor..Bir sakinlik, sukut anlatamam, yakında havlusu ve güneş yağıyla gelmesinden korkuyorum, oysa ki hiç inanmazdım..
pbk, bahse konu olan dergiyi alıyor isen, var ise içerisinde abonelik koşuları da yazıyordur tabi, bilmem annatabildim mi
göremedim o yüzden sordum..
o zaman yoktur
izleyemediğim zaman zarfında değişmiş olabilir, haftalık bir dergi çünkü, eski nick ini alıp gelir misin, daha sevimliydin o zaman sevgili eleştirmenim..
öleni diriltmek kimin elinde pbk, var ise bunun yöntemi söle bana
Kopanisti, ne güzel bir nick ti..
cidden sever miydin
Tabii ki özel bir yeri vardı ben de..Serseri bir denizci, hikaye kahramanı gibi..Güzel yazılar yazar ruhlarımızı coştururdu, güzel şeyleri yitirmek hüzün veriyor biraz..
gel gelelim kaybettik işte, toprağı bol olsun, ölenle ölünmüyor
Canlansın o zaman, Mascal ölsün..
kemikleri bile kalmadı, toprak oldu, oku bi fatiha sevaba gir
Kop yazıdaki gibi bir boşluğa düştü, çıkamadı oradan, bunu kabul edebilirim..Peki..
kopu tanısaydın boşluğa düşmeyeceğini bilirdin, denize hazırlık yapıyodur o şimdi, malum hafta sonu geldi
buklet bayanı alacağın olsun, teessüf ederim.
sanırım 2 hafta, bilemedin 3 hafta sonra tüm yazıları okuyacağım. söz, o zaman kayda değer bir şeyler de yazacağım @ Absynthe
Çok güzel bir yazıydı, bayılarak okudum.
Yahu ne süfer bişidir absent. Hep o gelio aklıma. Naneli limon kolonyası. Seremonisi vardır bide yanar dönerli, breh breh..
suiza DİYOR Kİ,
suiza yorumun beni gülümsetti 🙂 politik bir görüş olarak anarşiye sevgi beslediğim doğru, ama yazıda kendimle çeliştiğimi düşünmüyorum.bu arada yogayla iyice haşır neşir oldum, bu hafta hoca gözümüzü kapatıp kırmızı bir meyve düşünün dedi. ben elma düşünüyodum tam sonra farklı olsun diye çilek düşüneyim dedim. Sonra hoca hangi meyveyi düşündünüz diye sorup sınıfın yarısı elma deyince hiç yaratıcı değilsiniz diye kızdı 🙂 Ben farklı meyva söyleyen şanslı azınlıktandım. gerçi kan portakalı diyen aptal bir kız da vardı..belesh DİYOR Kİ,
yıllardır nickim bu olmasına rağmen henüz içemedim maalesef 🙂 içmeyi bir türlü boşluğu bulma olarak göremiyorum. hele yanımda arkadaşlarım falan varsa şimdi bilinçaltımdakileri kusarım, belki zihnimin derinliklerinde bunlardan nefret ediyorumdur ters bişey söylerim diyerekten hep çakırkeyif modunda kestim, hiç sarhoş olamadım.. daha da kötüsü alabildiğine sarhoş muhabbeti çektim, kusmuk temizledim. ama absynthe elime geçsin, ismimin hatrına içicem 🙂
Çok zamansız yerde kesiyosun içmeyi o zaman. Üzüldüm senin adına.Absente gelince. Hemen bulabileceğin acil çıkış noktasını veriyorum: 3M migroslarda var. Böle yeşil şişeler. 2 çeşit olması lazım. Biri 70 lira, dieri 160 idi sanırsam. Hayır, içtiğimden diil. Rengi güsel die bakmıştım, aklımda kalmış..
çok doğru sayın absynthe, yazınızı belki üç defa okudum çok etkilendim.
İnsan kendisini keşfetmeye çabalar, o boşluk da kendi benliği ile başbaşa kalabildiği (kalabalık içinde de olsa), asıl “kendi” olabildiği bir mekan (fiziksel bir yer olması şart değil), sanırım, insanlar da o boşlukları doldurma yöntemlerine göre farklı gruplarda sınıflandırılabilir (biraz uçuk bir yaklaşım oldu, bunu başarabilecekleri tanımıyorum); en zor olan, çevrendekileri değil, kendini çözebilmektir. Sanırım, bu yazı benliği anlama çabalarının bir yansımasıdır. Güzel bir paylaşım için teşekkürler..!
bana göre tam tersi, insan kendini çok kolay çözebilmekte, zor olan çevresindekileri çözmektir, çünkü çözdüğünü sanırken sandığı yerde kavak yelleri eser. Bu yazı bence benliği anlama çabasından ziyade hayatımızda boşlukların hep olacağı ve o boşluklara da hep ihtiyaçımızın olduğu.
Boşlukta yapılacak en iyi şey nedir acaba..
Tel kırma. Hep öğrenmek istemişimdir.
paraşütle atlamak, hep istemişimdir.
ve bir de bir uçak kullanmak, o zaman tüm hava boşluklarını ziyaret edebilirim belki.
turritopsis, yorumunu çok beğendim evet böyle bir sınıflandırma mümkün olabilir belki çok da uçuk değil bence :)Dolce Magico, tam senin dediğin şeyi anlatmaya çalışmamıştım ama sana da katılıyorum. yine de kendini tanımak başkalarını tanımak için ön koşul bence, her ne kadar kendimizi de başkasında tanısak da. böyle karmakarışık bişey işte aslında hiç anlayamıycaz :Dbu arada, iletişim de boşlukta yapılabilecek güzel şeylerden biri. hatta geçen bir yerde okudum, nerede hatırlamıyorum ama, iletişimin tek sebebi boşluğu doldurmaktır diyordu. Haklı, şu an benim ve birçoğunun yaptığı gibi..