bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

TÜRBAN SORUNU-2

chekimcenter | 22 July 2008 10:52

C.Eren ÇELİK

Türban sorunu ile ilgili bir önceli yazımda sadece türban sorunun siyasal hayatımıza girişini özetlemiştim.Oysa türbanı sadece simgesel bir sorun olarak ele almak son derece yanlış ve bir o kadar eksik bir değerlendirme olacaktır.Sorun sosyal, kültürel, ekonomik nedenlerle ortaya çıkarak kemikleşmekte sonrasında ise siyasal boyuta evrilmektedir.Yapılan araştırmalar açıkça göstermektedir ki ekonomik gelir seviyesi ve kültür düzeyi düştükçe türban takma oranı aynı oranda artış göstermektedir. Bunun nedeni ise toplumun yaşadığı ekonomik sıkıntılar arttıkça eğitim seviyesinin (ve buna bağlı olarak kültür seviyesinin) düşmesi bunun sonucunda ortaya çıkan toplumsal yapının giderek daha kaderci ve muhafazakâr bir kimliğe bürünmesidir.Öte yandan yaşadığı muhafazakar çevreni etkisinde kalan ve türban konusunun siyasallaşması ile kendisini bir yere ait hissetmek ve aidiyet duygusunu belli etmek isteyen genç kızlarımız örtünmektedir ki kanaatimce konunun sosyal boyutu incelenirken bu noktaya özellikle dikkat edilmelidir.Ancak şu da çok açık bir gerçekliktir ki yukarıda belirttiğimiz şartlarla oluşmuş muhafazakar yapıdaki aileler çoğu zaman kız çocuklarının türban takmasını uygun görmekte bu nedenle kız çocuklarını çoğunlukla İmam Hatip Liseleri’ne göndermektedirler.İşte bana göre Türkiye’de yaşanan türban sorunun kaynağı da buradadır. An itibariyle hâlihazırda mevcut bulunan İmam Hatip Lisesi sayısı 456’dır. Özellikle AKP iktidarı sonrası kız öğrencilerin daha fazla rağbet gösterdiği okullarda 135 bin öğrenci mevcut. Ve bu öğrencilerin %60’ı kız….

TÜRBAN SORUNU-1

chekimcenter | 22 July 2008 10:18

C.Eren ÇELİK

Türban sorunu olarak bugün Türkiye’nin kanayan yarası haline gelmiş daha doğrusu getirilmiş olan problemin kaynağını iyi bilmek gerekmektedir…Binlerce yıldır İslamiyetle yaşayan ve Müslüman olan bu toplumun 1968 yılına kadar “türban” yahut “tesettür” gibi bir problemi olmamıştır. Peki ne olmuştur 1968 yılında…
Şule Yüksel Şenler isminde bir gazeteci-yazar kendince bir stil ortaya atarak yeni bir başörtüsü bağlama modeli geliştirmiş, yüzlerce konferans vererek kapanmanın gerekliliğini anlatmış dönemin genç kızlarını verdiği konferanslar, yazdığı yazılar ile etkilemeyi başarmış ve “türban” akımının Türkiye’deki öncüsü olmuştur…Öncüsü olmuştur diyorum çünkü türbanın aslı Türkiye’de değildir. Türban 1970’li yıllarda Lübnan’da ortaya çıkan bir örtünme modelidir.O yıllarda Lübnan’ın Güneyini kontrol altında bulunduran Filistinli gerillaların Şii kadınları taciz etmelerini minimize etmek için İranlı dini önder Hiccetülislam Musa Sadr tarafından bizzat modeli çizilmiştir. Bu model ile tek tip kapanan Şii kadınların hem mezheplerinin farlılığının belli olması,hem taciz edilmelerinin minimize edilmesi hem de o dönemde Lübnan’ın Güneyinde yeni yeni filizlenen Şii silahlı güçlerin bu kadınları korumaları altına alması hedeflenmiştir.Daha sonra bu akım İrana sıçramış ve Şah Rıza Pehlevi’nin devrilmesi esnasında kadınlar tarafından kullanılarak bir dini ve siyasi sembol haline dönüştürülmüştür.

denize mektup yazmak…

kopanisti | 22 July 2008 09:47

Bir karafatma ile bir tahtakurusu arasındaki farkı bilememek kadar banâl bişey olamaz.

Şöyle düşünün; nasıl ki bir elma ile bir armut aynı değilse, bir karafatma ile bir tahtakurusu da birbirlerinden o derece farklıdır.Fark sadece bedenlerin farklılığında değil ve fakat aynı zamanda zekâlarındadır da.Peki nedir bir karafatmanın zekâsı ile bir tahtakurusunun zekâsı arasındaki fark.Şöyle düşünün; hiç okuyan ile okumayan bir olur mu?Peki çok gezen mi bilir, yoksa çok okuyan mı?Kim tadına varabilir gece denizde yüzmenin, denize mektup yazmanın, kuma resim yapmanın?İşte fark o derece büyüktür.

Çok geç be!

ufakufak | 21 July 2008 16:54

bulutlardan kime ne
göğsümdeki gönyeden size ne
yatağında akan bir nehir
kristal bir jilet ağu

istanbul bir labirent de
size ne
istanbul’da kaşarlanmış bir melek mi
ellerime sürtünürek önce
istanbul bir kahpe
bir aşk için çok geç, ikile!

büyük

Thing | 21 July 2008 13:27

Önce sol elimle yokladım. Büyük görünüyordu. Daha da emin olmak için sağ elimle de yokladım. Büyük olduğuna şüphem kalmadı.
Arkadaşım iddiaya girmek istedi. Hangimizinki daha büyükse 3 gün sınırsız eğlenceyi hak edecekti.
İnce bir elbise giymişti ama onunki de büyük görünüyordu. Aynadan baktım. Biraz şişlik vardı benimkinde. Sanırım son zamanlarda aldığım kilodan dolayı olsa gerek diye düşündüm. (daha önce okuduğum birkaç kitapta kilo alındığında bu bölgede de değişim olur ve şişer şeklinde bir açıklama okumuştum)
Birbirimize karşı kiminkinin daha büyük olduğunu anlayamadık. Başkalarına soralım dedik.
Bir sporcuya danıştık.
– Bunun büyük olduğunu anlamanız için, aynaya bakmak yeterlidir dedir. (ki bu açıklamadan hiçbir şey anlamadık. Bir sporcudan daha zekice bir açıklama beklemiştik)
İkna olamadığımız için, bir denizciye sorduk.
– Fırtınadan korkan yelken açmaz dedi. ( oysa cesaret değildi ki konumuz dedik içimizden)Yine ikna olamadık.
‘’Eskiden mavi balkonlu evleri severdim. Yıllar sonra mavi balkonlu evleri sevmediğimi, yıllarca her sabah uyandığımda o mavi balkonlu evden başka bir şey görmediğim için içimde böyle bir yapmacık sevgi yarattığımı anladım.’’
Bir doktora danışalım dedik.
– Bu tip denemeler kişisel sağlık açısından tehlikelidir. İnsanların bunun büyüklüğünü denemek için girişimde bulunduğu olaylar genellikle kötü sonuçlar vermiştir. (birbirimize baktık ve doktorun bilimsel açıklama yapmasını beklerken böyle saçma bir açıklamayı neden yaptığını anlayamadık)
Kararlıydık. İkimizden biri kazanacaktı. Böyle olması gerekiyordu.
Eskiden eczane ama şu an starbuck’s olarak kıpraşmak isteyenlere hizmet veren mekan da oturduk.
Mekanın işletmecisine gösterip hangisinin büyük olduğuna o karar versin dedik.
Bir şirkette gıda mühendisi olarak çalışmış olan işletmeci beyefendi bu durumu önce anlayamadı.
Kendisiyle dalga geçtiğimiz sandı. Ciddiyetimiz karşısında ki yüz ifadesi ise birbirimize bakım gülümsememizi sağladı.
– Şimdi gidiniz. Masanıza oturunuz. Birazdan size kimin ki daha büyük söyleyeceğim.
– Henüz görmediniz. Önce görseydiniz.
– Hayır gidiniz ve kahvenizi içiniz. ( kahve içmemizi izleyerek bu anlayacak olmasına şaşırdık)
Heyecanla gelecek olan cevabı beklerken, sokağın karşısında duran dilenci çocuk ve kadın istemeden dikkatimizi çekti. kadın çocuğa para vermiş ve paranın üstünü bekliyordu. Büyük ihtimalle kadının bozuk parası yoktu. Ve çocuk kadına bir avuç dolusu bozuk para verdi. Çocuğun sokak ortasında paçalarının arasından çıkardığı poşetten bozuk para alması bize ne kadar cesaretli dedirtti.( bize değil aslında arkadaşıma böyle gelmişti. Böyle salakça izlenimleri olur ve bu izlenimlere salakça tanımlamalar getirirdi. )
İşletmeci beyefendi yanımıza gelip,
– Bu konuda herhangi bir şey söyleyemem. Ancak size bu konuyla ilgili başımdan geçen bir olayı anlatabilirim. ( bu tür konumlarda olan kişilerin olaylara daha önce yaşanmış olaylar ile örnek vermesi, ve bu örneklere kendi fikirlerini de yansıtarak anlatmaları her zaman saçma gelmiştir bana)