bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Galata,yoldaşım ve sela vakti..

haytaazrail | 24 February 2010 17:39

Tevekkeli değil; duyguda ve ifadede inceliğin, belki de en güzel ilhamlarını istanbuldan almışlardır edipler..
Geçenlerde can yoldaşımla, Galata mevlehihanesine gitmeye karar verdik; Ne yazık ki, mevlehihane restorasyonda imiş.. Boynumuz bükük geri döndük..
Kule dibine indik, yıllarca evvel buralar namlı kabadayıların, mirasyedilerin, mabeyincilerin eğlence mekanları imiş. şimdilerde, antikacılar ve hediyelik eşyalar satan ufak tefek dükkanlar var..
Günlerden cuma idi. Hava açık, güneş olanca aydınlığını ve sıcaklığını bizlere saklamış sanki.. yoldaşım ayrı ısıtıyor o ayrı ısıtıyor.. Karşımızda Galata kulesi, bütün haşmetiyle çağırıyor bizi..
Deniz seviyesinden yüzkırk metre yükseklikten, nefs-i istanbulu ve haliçi temaşa ediyoruz; Şimdilerde tarihi yarımada denilen yer, boğaziçi, anadolu kıyıları, kızkulesi, salacak..
Birdenbire gök gürültüsü gibi bir ses dalgası yayılıyor kentin kubbesine; Nuruosmaniyeden, yeni camiiden, sultan ahmed’den, velhasıl 41 minareli emsalsiz siluetten, bir anda akan sela sesleri.. dört bir yanımızda uçuşan, martılar, güvercinler refakatinde derin ürperişler içinde sihirli bir aynadan seyreder gibi izliyoruz bu asude şehri..
Hayret! şu mevsimde rüzgar bile uykuda sanki, boğazın ve sarayburnunun akıntısı usul usul.. haliçin altın suları içinde pupa yelken çektiriler, yorgun mavnalar avare duraklar arasında dolaşıp duruyorlar..
Günümüzü pera’da sonlandırdık ama sizi her noktası ile kendine çağıran bu kentten uzakta ölmek vehmini konuşa konuşa evimize, boğazın karşı kıyısına doğru yöneldik..

Kapitalizmin başlangıcı ve bitişi

allnite | 24 February 2010 16:43

Marx‘ın Engels‘le yazdığı Das Kapital adlı eserini duymayanımız yoktur.Bu 3 cilt halinde yayınlanan eseri burada tümden açıklamaya yeterli süre bulunamaz.
Ben daha önceki yazıma ek olarak bu konuda Karl Marx’ın görüşlerini sunacağım.Kapitalizmin öncelikle nedir?Her hangi bir ülkenin parası nasıl oluyor da bu etkiyi doğurabiliyor?
Öncelikle para bir sermaye aracına dönüşür. Bu sermayeden bir artı değer üretilir yine bu artı değer ise kapitalist üretim sistemini meydana getiriyor.
Tabi ki kapitalist üretim bir mal sahibinin elinde önceden emek,sermaye ve üretim araçlarına sahip olmasını gerektirir.
Kısacası kapitalizm demek bu demektir.Bunu Marx, Adem babanın elmayı ısırıp insanoğlunu günaha bulanmasına benzetir.
Kapitalist üretimin ilkel biçimlerini 16.yy da görüyoruz.Peki ne oluyor da kapitalizm denen olguya neden oluyor?
Bu ilk önce üretim şeklinin ve araçlarının değişimiyle
devrimsel bir nitelikte olmuştur.Orta Çağ’ın klasik üretim biçimi tarımcılıktı.Kralların büyük topraklarında yaşayan özgür olmayan serfler bir anda kendilerini “sokakta” bularak bir emek pazarına proleterya sınıfı gelmiştir. Özgürlüklerini satın alarak beylerin hakimiyetinden kopan serfler yetiştirdikleri ürünleri pazarlarda satarak bir para ekonomisi oluşturmayı başarabilmişlerdir. Gittikçe zenginleşen serfler Orta Çağ’ın 1000 yıllık süren geleneğini devrimci çizgide değiştirmeyi bilmişlerdir.
Tabi bunun tek nedeni olamaz.Ben sadece en önemli nedeni saydım, büyük toprak sahiplerini yani krallıkları bitiren esas olayı.Eskinin köylüleri şimdi kendi işlerinde uğraşarak, örgütlenerek hatta loncalar kurarak- yeni teknolojiler geliştirmişlerdir.Krallar ticaretle uğraşmamışlardır çünkü bu onlara göre aşağı bir iş sayılıyordu.Fakat hiçbiri bu durumun sonlarını getireceğini tahmin edememişti.
Buradan da günümüze kadar gelişerek bu döneminde bitmesi gereken zaman beklenmeye başlanmıştır.

DEVLET ÜZERİNE BİLGİLER

reddear | 24 February 2010 15:19

Devlet, insanlar ve insanların bulunduğu toplum tarafından oluşturulmuştur ve bu yönüyle toplumsal bir kurumdur. Her devletin günümüzde coğrafî olarak tam olarak ayırt edilmese de siyasal sınırları vardır. Devletin toprak parçası üzerinde yaşayan yani ülkede yaşayan insanları vardır. Bu insanlar toplumu oluşturduğundan sosyolojinin konusu olmaktadır. Bu toplumun oluşturduğu devlet ve devletin sınırları içerisinde yaşayan toplum sosyoloji tarafından da incelenmektedir. Devleti kuran da devletin ülkesinin sınırları dâhilinde yaşayan da toplumdur. Toplum, devlet sınırları dâhilinde ekonomik etkinlikler, siyasal yönetim biçimleri oluşturmaktadır. Tüm bu bahsedilen toplum sosyoloji ilmi tarafından incelenmektedir. Sosyoloji disiplinin inceleme konusu olan toplum iktisâdi ve malî davranışlarla ekonominin ve kamu maliyesinin konusu olmaktadır.

Devlet, insan dışı bir varlık değildir. Devlet, insan iradesiyle ve dolaysıyla insan tarafından oluşturulan toplumun iradesiyle meydana gelmiştir. Devlet, insan iradesine bağlı, toplumsal iradeye bağlı, insan yapımı bir varlıktır, kurumdur. Kısaca, insandan ve toplumdan bağımsız bir devlet söz konusu değildir. İnsanlar toprak ve mümkünse deniz parçası üzerinde sınırlar oluşturlar. Bu sınırlar üzerinde insanlar devlet kurumları oluştururlar. Bu kurumlardaki ve kara parçası üzerindeki insanlar devlet denilen insanî örgütlenmeyi meydana getirmiş olurlar. 
Devlet, günümüzde salt kamu hizmeti üreten tek/yegâne toplumsal, siyasal, hukukî kurumdur. Başka hiçbir kurum salt kamu hizmeti üretememektedir. Benim tezlerimden biri şudur: Devlet denilen kurumu oluşturan tarihsel süreçte salt kamu hizmetleridir. Salt kamusal gereksinimler olmasaydı salt kamusal hizmet olmazdı. Salt kamusal hizmet olmasaydı, devlet denilen toplumsal kurumu oluşturmaya ne gerek vardı? Düşünüyorum da devlet diye adlandırdığımız toplumsal kurum dışında, hangi toplumsal kurum bu salt sosyal gereksemeleri karşılardı? Devlet adı dışındaki hiçbir kurum bu salt sosyal gereksinimleri gideremezdi ve salt sosyal gereksinimleri giderecek salt sosyal hizmetleri karşılayamazdı. Salt kamusal gereksinimleri gideren salt toplumsal hizmetleri ve bu hizmetleri üreten kurumları belli bir toprak parçası üzerinde oluşturulduğunda, hizmeti alan ve hizmeti üreten insanlarla birlikte devlet meydana gelir. Salt kamusal hizmetlerin işlemesi için yasama organı yasa yapar, yürütme organı yasaları uygulayıp yürütür, yargı oranı da hizmet alan ve veren arasındaki anlaşmazlıkları çözer. Salt kamusal hizmetlerle ilgili yasaları demokratik sistemlerde meşru kabul edilen ve varsayılan temsilciler yapar. Yasama organı, salt kamusal hizmet üreten devlet kurumlarıyla ilgili değil, serbest piyasada serbestçe üretim yapması beklenen ve üreten firmalarla ilgili de yasalar yapar. Günlük yaşantımızda ferdi ihtiyaçları bireysel mal ve hizmetleri alırken ve bunları tüketirken devlet denilen kuruma gereksinim duyuyor muyuz? Hayır… Bu kurumlar salt sosyal gereksinme hissedildiğinde kamu hizmetleri sunarak bu salt sosyal ihtiyaçları karşılar. Her il, ilçe, köy insanları, salt toplumsal gereksinimlerini gidermek için yargı, ordu polis kurumlarını oluştursaydı il-devlet, ilçe-devlet, köy-devlet kavramını oluştururduk. Köyler, ilçeler, iller ülke sınırlarında olduğuna göre, ülkedeki insanların bu gereksemelerini gideren kurumlar ülke üzerinde sınırlar belirleyerek, salt kamusal hizmet alan ve salt kamusal hizmet veren insanlarla devlet denilen kurumu oluşturur. Dünyada coğrafî ve siyasal sınırlar kalksaydı ve insanlar mal ve hizmet üretiminde ve tüketiminde özel mülkiyetli, mübadeleli ekonomide kısaca serbest pazar ekonomisinde, anlaşmazlıkları gidermek için adalet/yargı/hukuk hizmeti veren adliye kurumlarını oluştururlardı. Mallarına, mülklerine içeriden saldırı olması ihtimaline karşı iç güvenlik, dışarıdan saldırı olmasına karşılık da dış güvenlik veya ordu kurumunu oluştururdu. Kısaca devlet denilen kurumu oluştururdu. Kısaca salt sosyal hizmetleri üreten kurumları oluştururlardı. Böylece yerkürenin kendisi 200 küsur devletten değil tek bir devletten meydana gelirdi. Hâsılı devlet yine olurdu. Devletsiz bir düzen yok, zira bu salt sosyal hizmetleri veren, bu salt sosyal hizmetleri üreten devlet dışında toplumsal bir kurum icat edilmedi. Başka ifadelerle anlatayım. Yerkürede, devletsiz toprak parçası üzerinde bir kısım insan özel mülkiyetli, mübadeleli üretim ve tüketim sürecinde yer alsaydı kuvvetle muhtemel şunları gerçekleştirirdi: Aralarındaki anlaşmazlıkları gidermek için adliye teşkilâtı kurarlardı. Mallarına, mülklerine içeriden saldırı olması ihtimaline karşı iç güvenlik, dışarıdan saldırı olmasına karşılık da dış güvenlik veya ordu kurumunu oluştururdu. Kısaca devlet denilen kurumu oluştururdu. Tüm bunlardan sonra özet bir anlatımda bulunayım… En kısa ifadesiyle devlet, salt kamu hizmeti demektir.

İKİ ZİYAN BİR YALAN (son)

astral | 24 February 2010 13:57

(3. ve son bölüm: ‘Ateşte Zıplayan Bit‘)

Yine de kafam karışıyor.

Neden kafan karışıyor?

– Bana aşıksa kötü davranmaması gerekiyor.

Sen her konuda olması gerekenleri mi yaptın bu güne kadar? Bugün yaptın mı en yakın örneğin? Kafandakilere uygun mu davrandın? Neden bedenliyiz biz? Kendimizi geliştirmek için. O kadar erdemli olsak burada işin ne? Sen de erdemli değilsin. Erdemi bırak,sen dahi tutarlı değilsin. Yorma kendini. Kabul et. Beyaz isteme. Karışıklık, kirlilik anlamına gelmez her zaman. Biraz ziyan yalan anlamına da gelmez. Tamam mı?

GÖLGELER AÇIK VERİYOR (4)

astral | 24 February 2010 12:27

– “GİDİYORUM.”

Can sessiz kaldı. Konuşulacak bir şey yoktu ne de anlaşılacak…

Esin Can’ın gözlerinin içine bakıyordu.

Belki bunca olandan sonra ve yüreğinde ki sevgiyi terk etmeden önce, aşkının aşkını terk etmemesi için aşkının gözlerine bakıyordu.

(www.corbis.com adresinden alınmıştır.)
(www.corbis.com adresinden alınmıştır.)

Bir sözcük bekledi son kez ya da tutup elinden çekmesini kendine.O giderse yapayalnız kalacağını hissedip, sımsıkı sımsıkı sarılmasını diledi tutkuyla.

Can ne bir şey dedi ne de bir hareket belirtisi gösterdi. Gözleri donmuş gibi bakıyordu. Anlam yoktu.

Anlam aramadı artık Esin. Kaç kere açtığını bilmediği kapıyı son kez açtı kendi dünyasına açılan yolda…

II Esi dışarıya çıktığında akşam olmak üzereydi.

Günü geceye bağlayan bu saatlerde yüzüne, bedenine vuran bir rüzgarın peşi sıra düşünüyordu, içini yakarcasına “yıllar boyu ! yıllar boyu !” diye. Vurdu kendini yollara, kendini verdiği adamın yerine…

Pencerenin hangi tarafından bakıyorlar, onu bile anlatamıyorlardı birbirlerine. ‘Gölgeler açık veriyor’, diye düşündü içinden.

Gölgeler açık veriyor…

DÜNYAYI KURTARAN ADIM:KÜRESEN ISINMA

SERKANEHIR | 24 February 2010 11:37

Küresel ısınmaya karşı bireysel olarak günlük yaşamımızda neler yapabileceğimize yönelik son derece pratik ve yararlı bilgiler içeren bir site.Günlük hayatınızda yapacağınız ufak bir değişikliğin bile Dünyayı kurtaran birer adım olabileceğini düşünmüş müydünüz?İşte http://dunyayikurtaranadim.com/ size çok basit ama önemi hiçte yadsınamayacak şeylerden bahsediyor.Küresel Isınma etkilerine karşı kampanyalar, Dünyadan konuyla ilgili doğayla ilgili çeşitli haberler ve duyurular da mevcut. Ayrıca Küresen Isınma isimli kampanya ile bu konuda ne gibi fikriniz varsa paylaşabilir, kampanya önerilerinizi gönderebilirsiniz.Karar sizin..Bu Dünyada yaşadığınızın ve yaşayan diğer varlıkların yaşamasına katkıda bulunduğunuza dair bir izinizin kalmasını istiyorsanız bu siteye girip fikrinizi paylaşın yada fikirlere kulak verip kendi adınıza neler yapabileceğinizi paylaşın..Kaynak

zehr-i girdap, akşamlar…

astral | 24 February 2010 10:38

Parada leke kadar izi yok şimdi bu akşamların… Şehvet-in meçhul tendi bir zamanlar; şimdi zehr-i girdap, akşamlar…

Nankörler denizinde dehlizler yorulur mu? Sır tutar mı denizde kayalar? Her anı sana birer kaya olarak döndüğünde hala akşamlar o kadar sakin midir; hani kendini gecenin kollarına huzurla bıraktığı akşamlar…

O saatler ki, -çok düşünmüşsündür- gündüzle gecenin ortası; şehvetle ızdırabın ortasıdır, aşk… İşte o kadar, işte o kadar.

İşte o kadar dediğin hiçbir şeyin, hiç de o kadar olmadığında, hayallerin leğendeki kağıt gemiden daha korunaksızdır.

Bir çocuk için bu eğlenceliyken senin ayaklarının yerden kaymasıdır ki, bir yandan da tutman lazımdır kendini; hiçbir şey çaktırmadan devam etmen gereken bir yaşamın vardır çünkü.

Çünküleri çoktan, çoktan geride bırakmak isterdin oysa ve en güzel günlerinin onunla geçmesini… O gitmişken ve yalan şerbetinde boğuluyorum demekten yorulmuşken; yaralı bir hücre gibi tedavi etmen gerekir kendini.

Yeni baştan, devamlı ve elbette zorunlu olarak; böyle olması gerekiyor. Oysa bütün zorunlulukları çöpe attığımız bir düzlemden gelmiyor muyduk, el ele… Güldürme beni, el ele mi?