bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Sinemada Anlam Bilim ve Michelangelo Antonioni…(2)

astral | 29 March 2010 10:16

(bölüm 2)
Sinemada Yabancılaşma Estetiğinin Kutsal İsmi, Michelangelo Antonioni ve Sinemada Anlam Okuma

SİNEMADA ANLAM OKUMA

Her şey bir metindir. Bir film, bir konuşma, bir resim de bir metindir. Metin olması onun okunabilmesi ve alt anlam okunmaya müsait olması demektir.

Her şeyin anlamları ve alt anlamları vardır. Anlam bilim adında bir bilim vardır ve her şeyin anlamlarının sıralanabileceğini ve bunların üst anlamdan alt anlamlarına doğru derecelendirilebileceğini belirtir.

Bir anlam ne kadar derin ve iyi yazılmışsa o denli derinliğe sahiptir. Bu, bir sinema filmi ya da reklâm da olsa değişmez. Etkili olabilmesi çoklu anlamları bünyesinde barındırıyor olmasına bağlıdır. Çok anlamı barındıramıyorsa düz anlama sahiptir ve burada anlam okumak gerekmez.

Anlam bilim daha çok sanat sinemasında gelişmişken ve daha çok Avrupa yapımı filmlerde kullanılmaktayken; birincil anlama sahip filmler ise Hollywood tarafından tercih edilmektedir.

Yalnız son yıllarda Hollywood yapımlarının bu denli etkileyici olmasının altında anlam biliminden de besleniyor olması yatar.

Fakat yine de bir derecelendirme yapacak olursak anlam bilimini en çok kullanan Avrupa filmleridir diyebiliriz.

Dağınık içler dizaynı..

pillibebekkuyuda | 29 March 2010 09:24

Bugün öpüşlerin yağıyor çatıma,
Düşüp yuvarlanıyor ayağıma,
Hangisini toplasam soluyor dudağımda..
Bugün gözyaşların düşüyor bardağıma,
İçtikçe çoğalan..
Bugün en karasından sözlerin var tabağımda,
Yedikçe kanatan..
Bugün sevgilerim toplandı sepetimde,
Sana sunmaya hazır,
Sundukça, yalnızlaşan..
İçimde bir şarkı çalıyor senden,
Çaldıkça, çalıyor seni benden,
”Özür dilerim” diyor,
Diledikçe geciken..

YAYLA ÇORBASI

lavinya76 | 28 March 2010 19:05

Bahar havasına aldanıp bir an evvel kışlıklarımdan kurtulmak istediğimden midir nedir feci şekilde soğuk almışım. İki gündür aç bi aç yatıyorum. Burnum tıkanmış, gözlerim şeşi beş görüyor. Ateşimi ölçüyorum, kendi kendime doktorculuk oynayıp, kendime grip ilaçları veriyorum. Pek faydası yok.

İki gündür boğazımdan tek lokma geçmediğinden canım müthiş derecede çorba çekiyor. Kalkıp yapacak halde değilim. Hiç olmazsa hazır çorba yapayım diye düşünürken telefonum çalıyor. Arayan annem. Kuzucuğum nasılmış, diye soruyor. Sesini duyunca ağlamak geliyor içimden birden ama üzülmesin diye sakin sakin “hastayım anneciğim, üşüttüm biraz” diyorum. Neden arayıp söylemedin, diye sitem ediyor. Sen yat dinlen ben hemen geliyorum, diyor.

HERKESTEN HIZLI KOŞAN ADAMIN DERDİ

super hero | 28 March 2010 16:07

Herkesten Hızlı Koşan Adam’ın bir derdi varmış; ama bunu kimseye söyleyemezmiş. Adamcağız yemeden içmeden kesilmiş, kilo kaybetmiş ama hâlâ herkesten hızlı koşabildiği için yarışmalarda hep birinci oluyormuş; kimse de bu adamın bir derdi olduğunu anlamıyormuş. Zaten kimsenin bu konuyu sorduğu da yokmuş. Herkesten Hızlı Koşan Adam’ın hep birinci olması onlara yetiyormuş.

Herkesten Hızlı Koşan Adam bir gün artık dayanamamış ve derdini Her Şeyi Bilen Adam’a açmaya karar vermiş. O ülkede cevaplanmayan bir soru olursa herkes Her Şeyi Bilen Adam’a danışırmış. Herkesten Hızlı Koşan Adam da derdini Her Şeyi Bilen Adam’a açmaya karar vermiş.

Hergele martılar..

inniendo | 28 March 2010 15:00

İlkbaharın inadı var bende, ilkbaharın hesaplaşma adına nefreti var bende. Alışık olmadığım bir klavyeden yazma siniri de cabası; Denizin saf kokusu, çatıda cıyaklayan martıların sesine karışıyor canım iyicene sıkılıyor..
Adalet üstüne konuşmalar yapıyorum, aforizmalar deniyor ya şimdilerde; Kimse siklemiyor, karaktersiz martılar bile, kendi hür dünyalarını gözüme gözüme sokarcasına iplemiyorlar beni. Halbuki bir an, ne de güzel, zulümle ilgili tatlı hayaller kuruyordum..
Bir an bir kadına yumruk attım; “Boğuştuk, iteledim kakaladım,vurdum vurdum..”
Ya bunları yapmasaydım? Cemiyet içine nasıl çıkardım? Niye siktir olup gitti dediklerinde doyurucu ve beklenen bir yanıtım olabilir miydi?
Bizden beklenen bu olmalı; Yapmadım etmedim dersen aşağılık biri olur çıkarsın! Trafikte odunla
dalmadın mı muteber adam değilsindir.. Yok efendim benim bir ailem var, elin orospusuyla itiylen köpeğiylen bir olamam der, şikayetini geri alırsan, önce ya karın seni boşar ya da sevgilin terkeder..
Bulunduğum mekan bunları düşünmeme uygun değil ama ben düşünüyorum işte.
Burdan, hukuka sardım; Aklıma mülkiyet ile ilgili kavramlar geliverdi. Mülkiyet,veraset,miras olmasaydı evlilikler olur muydu? Yukardaki martılarda bunların hangisi var? gönüllerince kanat çırpar hergeleler elbet.. “elin orospusuyla itiylen köpeğiylen bir olamam” diyen adam ardında önce devletin sonra hukukun gücünü hissetseydi karısına ya da sevdiğine rezil rüsva olma gibi bir derdi olur muydu?
zulüm güzel şey. Zulümle ilgili tatlı hayaller kuruyorum; Aslında her zeki insan, topluma şiddetle hükmetmenin tatlı hayallerini kurar. Aklınızı,insanlığınızı ayaklar altına alıyormuşsunuz, ne önemi var?

padişahların tılsımlı gömlekleri

nazokiraze | 27 March 2010 11:38

Padişah Kaftanları Osmanlı döneminde padişahların gücü ile orantılı oldukça ihtişamlıydı. Günümüzde ülkemiz dışında pek çok müzede bu kaftanlar sergilenmekte.Saray kumaşları denilen padişahlar için özel dokunan kumaşlar onları dokuyanlar tarafından başka hiç bir iş yapılmadan sadece saray için çalışılarak yapılırdı.(Osmanlı Kumaşları)

Sultanların giydigi belirli zamanlarda dokunan ayet,hadis ve dua içerikli tılsımlı denilen gömlekler nazardan korunmak ve şifa bulmak için giyilirdi.Denizli pamuğundan dokunan kumaşlardan yapılan iç gömlekler hattatların aharlama tekniği ile üzerlerine yazı yazılmaya elverişli konuma getirilir, nakkaşlar tarafından üzerleri işlenirdi.(bu işlemin 3-4 yıl sürdüğü olurdu)

Doç.Dr. Hülya Tezcan‘göre bu iç gömlekler grafik sanatının en güzel örneklerinden biri. (Tezcan 1978 yılından beri bu gömleklerle ilgili çalışmalar yapıyor) Zülfikâr (HZ.Ali’nin kılıcı ) ve Süleyman Mührü gömleklerde en çok kullanılan şekillerdi, bununla birlikte pek çok mühür ve ayet gömleklerde yer alırdı.( Esmaul Husna, Hilye-i Şerif, Kaside-i Burde,Âyete’l-Kürsî, Fâtiha..)Hürrem Sultan‘ın oğlu 2.Selim’e hediye ettiği gömlekte Selim ve Bayezıd’ın saltanat mücadelesi ve Şehzade Mustafa’nın sonu yer alır. (Topkapı Sarayı’ndaki şifalı gömlekler)

Neden İkinci hayat?

| 26 March 2010 16:58

Ölüm düşüncesi insanın içini acıtır. Öyle bir çaresizlik ki, dünyayı, yıldızları, evreni bir daha göremeyecek, hissedemeyecek olmak. 1,5 metre toprağın altında yavaş, yavaş çürüyerek yok olup gitmek. Elinden hiçbir şey gelmeden o anı beklemek.

Evren adına tutulan tek seferlik bir nöbet gibi. Doğum ve ölüm arasında evrenin kendisini izleyebilmesi için.

Neden var olduk, neden yok oluyoruz? Madem yok olacaktık, niye var olduk?

Ölümden geriye dönüş olmadığı kesin. İnsanoğlu bu en büyük korkusu ve üzüntüsü karşısında tam bir teslimiyet ve kabulleniş içinde yaşamını sürdürmesine rağmen, acaba bir ümit ışığı var mı diye düşünmekten de kendini alamaz.

Zamanda Sarmaşıklar ve Aşk Bağları

astral | 26 March 2010 15:35


Yeni evine gelen Bek ile dışarı çıktık. Yaza girmek üzereydik. Muhteşem bir hava bizi sararken, çiçekler dallarında kudurmuş ‘Daha ne kadar güzel olabilirim!’ dercesine botanik bahçesine çevirmişlerdi dört bir yanı. Buraları çok severdim eskiden beri. Biraz uzaklara yürüdük. Belki kendimle karşılamak istiyordu bir yanım, diğer yanım ezilse de…

Uzaklara yürüdük, zamanında aşık olduğum bir adamla aşk bahçelerinden çıkıp, bağlardan geçip evimize ulaştığımız bir yer vardı. Hep kalacak sanırdım. Hep birlikte olacağız, hiç ayrılmayacağız. Gerçekten kuşkusuz inanırdım buna. Hiç şüphem yoktu. O vardı, sadece. Düş de değil, sadece gerçek yeterince güzeldi. Öyle zamanlardı.

TASARIM (CI) (LIK) ÜZERİNE

gorselefektanimasyon | 26 March 2010 14:12

Tasarım yapmak ve tasarımcı olmak ya da tasarımcılık ile uğraşmak. Son zamanlarda gereğinden fazla yerde ve gereksizinden fazla insanda karşımıza çıkmaya başlayan bir konu…

Tasarımın özünde “farkındalık içeren bir fikir” olduğundan ve bu fikir dediğimiz şey elle tutulur, gözle görülür bir şey olmadığından, ayrıca da canım, bi tanem Türk İnsanı’nda bolca bulunduğundan… bu aralar herkes tasarımcı.

Daha önceleri sadece (ya da büyük çoğunlukla) sektöre gönül vermiş, bu konuda kafa patlatan, ter akıtan, göz yoran insanların elitinde, saygın bir biçimde yoğrulan, konuşulan, tartışılan ve geliştirilen tasarım şimdi ayağa düşmüş durumda. Bir badana ustasına, elektrik tesisatçısına hatta kasaba, “ustanın işine karışılmaz” diye gösterilen itina ve çekimserlik tasarım insanına gösterilmiyor. Bunun nedeni ise boyanın ve boyacının, elektrik malzemesinin ve tesisatçının ve de etin ortalama ve kabullenilmiş bir fiyatı ve maddesel bir hacmi olmasına karşın, tasarım dediğiniz bokun (pardon!) ne olduğunun belli olmaması… daha doğrusu böyle sanılması.