Tasarım yapmak ve tasarımcı olmak ya da tasarımcılık ile uğraşmak. Son zamanlarda gereğinden fazla yerde ve gereksizinden fazla insanda karşımıza çıkmaya başlayan bir konu…Tasarımın özünde “farkındalık içeren bir fikir” olduğundan ve bu fikir dediğimiz şey elle tutulur, gözle görülür bir şey olmadığından, ayrıca da canım, bi tanem Türk İnsanı’nda bolca bulunduğundan… bu aralar herkes tasarımcı.Daha önceleri sadece (ya da büyük çoğunlukla) sektöre gönül vermiş, bu konuda kafa patlatan, ter akıtan, göz yoran insanların elitinde, saygın bir biçimde yoğrulan, konuşulan, tartışılan ve geliştirilen tasarım şimdi ayağa düşmüş durumda. Bir badana ustasına, elektrik tesisatçısına hatta kasaba, “ustanın işine karışılmaz” diye gösterilen itina ve çekimserlik tasarım insanına gösterilmiyor. Bunun nedeni ise boyanın ve boyacının, elektrik malzemesinin ve tesisatçının ve de etin ortalama ve kabullenilmiş bir fiyatı ve maddesel bir hacmi olmasına karşın, tasarım dediğiniz bokun (pardon!) ne olduğunun belli olmaması… daha doğrusu böyle sanılması.Efendim… (bak öfkelendim yine, kesin osmanlıca kelimeler kullanmaya başlıcam)…, diğer zanaat mesleklerinde çıraklık, kalfalık ve ustalık müesseseleri (buyrun işte…) yerleşmiş ve bunun işe yararlılığı defalarca test edilmiş olduğundan; ve de bu meslekleri beceremediğinde kolunu, başını, kıçını kaybetme riski olduğundan; ve de ayrıca kıçından uydurarak (tasarım böyle yapılıyor, biliyorsunuz !) yapılabilecek birer meslek olmadıklarından öyle her canı sıkılan mahluğun niyetlenebileceği bir halt değil… Ama tasarım öyle mi ? Rica ederim… onu buna yakıştır, şunu şuna yapıştır, itiştir, kakıştır, tak-takıştır, sür-sürüştür, bul-buluştur… bi de zevksiz hıyarın teki (pardon!) beğeniverirse, ohhhh değmeyin keyfine,… nur topu gibi bir tasarımcımız daha oldu…Neyse, anlaşıldığı üzere ben ağzımı bozmaya başlamadan (daha bozmadım evet, gerçekten…) konuya yönelsem iyi olur. Tasarımcılığın, tasarımcı ve tasarımın bu hale gelmesinin, bu derece küçülmesinin ve küçümsenmesinin başlıca sebeplerinden birisi tabii ki sektörün kendi insanları. Aslında böyle bir cümle kurmak insafsızca olur, şöyle düzeltelim : “sektörden olduğunu ya da olabileceğini sanan insancıkları”… kimse ağır konuştuğumu falan düşünmesin, meslek elden gidecek hale gelmiş, ben de çok daha ağır kelimeler var… yazı uzayacak gibi duruyor, oraya saklıyorum :)…Yazının başlarında bahsi geçtiği gibi bu aralar herkes tasarımcı (hatta dizaynır) falan, bize akıl vermeye başladılar… Bunun sebebi sektörü işgal etmiş kendini tasarımcı sanan fakat muhtemelen bir kaç sene içerisinde, “ya ben şu pederin (peder = baba) dükkana geçeyim en iyisi … abi ticarete atılalım, ticarete; gıda işinde bok gibi para var… boşver bu işleri kaptan; kadın – çocuk, ne yapsan satılıyor, para tekstilde oooolum (oooolum = oğlum)” gibi cümleler ile aramızdan ayrılacak fakat hiç bir zaman rahmetle anılmayacak ufaklıkların da aslında sebebi müşterileri, yani bu cimcimelere para veren (ciddi ciddi) işverenler ve iş sahipleri. Henüz tasarıma dair meslek grupları halen daha kriz dönemlerinde ikinci plana düşen, sektörel gerekliliğin fil ayakları haline gelemediğinden, yeterli harcama ve emek sarfedilmediğinden, stratejiler bu mecralara oturtulmadığından yanlış tasarım ve tasarımcı yüzünden çok büyük paralar ve emekler zayi olmaya başlamış değil. İnşallah (şu anda işimiz hakikaten Allah’a kalmış durumda) günün birinde yanlış tasarım ve tasarımcılar yüzünden birileri parasını, markasını, yıllarca emek verdiği fabrikasını ve pazar payını kaybetmeye başladığında; “ya benim bi arkadaş var web sitesinden anlıyor, ucuza hallederiz”, “boşver patron ajansa, tasarımcıya o kadar para mı verilir, benim kayinço çakıyo bu mevzuları, kataloğu yaptırıveririz, bi göynek (göynek = gömlek) bi pantolon hediye ederiz”, “ya Allah aşkına (Allah’ı karıştırmada olmaz tabii) taş attın da kolun mu yoruldu, zaten internette herşey var, vaktim olsa ben bile yaparım noolcak” ‘lardan kurtulacağız…Dijital teknolojilerin ve enformasyonun çok hızlı gelişmesi, yayılması ve kolay erişilebilir, kullanılabilir hale gelmesi ile birlikte tasarım ve tasarımla üretilmiş öğeler artık hayatımızın içinde, gözümüzün önünde. Bu aşinalık sebebiyle artık sözümüzün dinleneceği yerlerde, söz dinler hale geldik. Bunun da sebebi taasrımın kendisi ne yazık ki.Çünkü, netice itibari ile tasarım dediğiniz hadise gerçekten de herkesin yapabileceği bir şey. Şöyle bir örnek vererek asıl anlatmak istediğim konuya giriş yapabilrim. Diyelim ki; kahveyi bol tüketen bir insansınız ve elinizdeki, önünüzdeki işle ilgilenirkken kahve fincanının kulbunu denk getiremeyip dökmekten ya da konsantrasyonunuzu kaybetmekten şikayetçisiniz. Bu sebeple düşündünüz ve dört tarafında da kulbu olan bir fincan olsa, elimi attım mı yakalarım dediniz. Sonra da oturup bunu elinizden geldiğince tarif edilebilir olacak kadar kağıda karaladınız ve de gidip bir promosyon firmasına parasını ödeyip yaptırdınız…. Tebrikler, şu anda tasarımını tamamlamış bir insansınız, hatta o kahve fincanı için bir tasarımcısınız. Fakat, belki de çok üzüleceksiniz ama “tasarımcı” meslek kimliğine sahip bir insan değilsiniz.Tasarım işinin emek kısmındaki üç aşamayı tamamladınız, bu bir gerçek: TASA + RI + M… kahveyi dökmek ve konsantrasyona dair bir “TASA”nız vardı. Bunu kağıda dökerek, tarif ederek, kendinizce çözümleyerek “TASARI” haline getirdiniz. Üretimini yaparak ve de kullanılabilir hale getirerek “TASARIM”ı gerçekleştirdiniz. E, o zaman niye tasarımcı olamadınız? Çünkü öyle aptal bir fincandan kahve içemezsiniz de ondan… dört kulptan birini tutmaya kalksanız diğerleri parmaklarııza dolanır. Hadi elleriniz küçük, parmaklarınız narin diyelim, içerken kulplardan biri çenenize dayanacağı için dudaklarınız yetişmez; diliniz yanar, dudağınız yanar, eliniz yanar. O yanma ile bütün fincanı avret mahalinize dökersiniz bir daha ne cinsel hayatınız ne de çocuğunuz olur :)… abarttığımı düşünen var ise sıcak kahveyi malum yerine dökmeyi deneyebilir… 🙂 gördünüz mü tasarım aslında ne kadar ciddi, ne kadar ciddiye alınması gereken, ne kadar ciddi sonuçlar doğurabilen bir iş… :)Peki, tasa – tasarı – tasarım sıralamasını hemen herkes başarabilirken “tasarımcı” mesleğine bazıları sahip olabiliyor. Neden kimilerinin anlattıkları “abi aklıma acayip bir fikir geldi” de kalırken, kimilerine de bu iş yüzünden para ödeniyor, saygı duyuluyor, sözü dinleniyor. Ya da soruyu şöyle soralım: kiminin tasarımı çok değerliyken, kiminin ki neden beş para etmiyor? Millet hangi tasarıma para ödüyor? Cevap veriyorum : hiç bir tasarıma… tasarıma para ödenmez… hadi bakalım yazının başından beri ne anlatıyorum, şimdi ne söylüyorum diye düşünenler olabilir. Okumaya devam edin, anlatıyorum işte…Tasarım tek başına hiç bir zaman para etmez. Kimse tasarıma para ödemez. Para ödenilen şey “GÜZEL”dir. Insanlar güzel olana, güzel bulduklarına para öderler. Şimdi iyice batırdık işte, çünkü güzellikte göreceli bir kavram hepinizin malumu üzre. Nasıl olacak bu iş diye düşünmeyin çünkü herkesin güzeli farklı. Herkesin güzelinin farklı olması kulağa korkutucu geliyor olsa da aslında çözüm tam da bu noktadan başlıyor.Açıklamak gerekirse GÜZEL : “asgari müşterekte ve yüksek müsadede beğenilerin tatmin edilmesi” (Osmanlıca dersimize gelecek hafta aruz vezni ile devam edeceğiz 🙂 ) işine denir. Bu ne demek diye soracak olursanız :Yüksek Müsade : Size ne istediğini anlatan ve bu istediğini almak için para ya da başka bir bedel ödemeye niyetlenen kişi, kurum ya da topluluktur.Asgari Müşterek : işi isteyen ve bedeli ödeyecek olanların dışında ortaya çıkan malzemeyi görecek,izleyecek ya da kullanacak olan kitledir.Örneğin, moda tasarımcısı, stilist ya da tekstil sektöründe bir firma için basılı yayın hazırlamakta olan grafik tasarımcı iseniz, öncelikle firma sahibinin ve markasının anlatmak istediklerine uygun bir tasarım ortaya çıkarmalı, bu tasarımla hem eskiden beri anlatılanları ya da anlatılmak istenenleri oluşturmalı hem de bu ürünü kullanacak, görecek ve değerlendirecek insanlarında bir çoğunun beğenilerini karşılamalısınız. Daha somut bir açıklama ile: günümüz modern kadınına ait bir elbise tasarladığınızda, tasarladığınız elbise firmanın tarzına ve modern iş kadını konseptine uygun olmalı, sonrasında da o elbiseyi giyen, onunla dışarı çıkan kadın ile o elbiseyi onun üzerinde gören diğer kadınlar için de beğenilir olmalı ki yaptığınız iş hayra geçsin, firma sizinle, sizin de sayenizde bir adım ya da bir basamak daha ilerlesin ki… size tasarımcı deyip yine tercih etsin.İşte tasarımcı kimliğine sahip insan türü, bu iki beğeniyi de tatmin etmeyi alışkanlık haline getirebilmiş, güzeli bulmayı, yakalamayı, beğendirmeyi öğrenmiş kişidir.İyi çalışmalar ve kolaylıklar…Yusuf Z. Sehrazatogluwww.gorselefektanimasyon.com[email protected]