bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

İÇERİLERDE BİR YERDE

mavilikler | 24 July 2010 21:02

Bir otobüste yolculuk ederken, birden dost bir gülümsemeyle karşılaşırsın hiç tanımadığın birinin yüzünde. Ama yüz o kadar tanıdıktır ki, sen de gülümsersin hiç düşünmeden.

Karşındaki insanın kendisiyle senin aranda bir bağlantı kurmasına yol açan müşterek bir şey vardır onu böylesine içten gülümseten, bilirsin. Ve o şey her neyse sen de ona gülümsersin.

Otobüs yolculuklarında dost olmak, bunun için güzeldir. Dostluk kurmak için aranan şartlar, bir otobüsün imkanlarıyla sınırlanmıştır çünkü. Bir koltukta oturup pencereden dışarıyı seyretmek ya da yolculara göz gezdirmek dışında yapılabilecek bir şey ya da kendini bir şekilde tanımlayabilecek herhangi bir sınıflandırma sözkonusu olmaz orada. Herkese açıktır otobüs.

Bu yüzden de yolcular sadece yolcudur. Nereye varacakları ya da nereden geldikleri belirsiz… Herhangi bir durakta yolculuğunun son bulmasıyla yaşantımızdan silinip giden bir gölge gibi…

Oysa Ben…

karuma76 | 24 July 2010 19:16

Durdu… Şaşkın bakışlarla etrafı süzüyor ve baktığı yerlere de boş boş bakıyordu. Ne yapacağını hatırlamış gibi harekete geçti. Fakat az önceki yürüyüşünden daha hızlı yürüyordu. Bir yere yetişmek istiyordu sanki. Yürürken başını hafifçe bana çevirdi ve gözgöze geldik…
Fakat bana da boş baktı. Hatta galiba görmedi bile. Oysa ben…
Ani bir kararla marketten içeri dalıverdi. Rafları gözden geçiriyor ama aradığını bulamıyordu. Belki de hiçbir şey aramıyordu. CD reyonuna yöneldi ve elini rastgele bir CD ye uzattı.Tam alacakken vazgeçti ve başını hafifçe bana çevirdi.
Fakat bana bomboş baktı. Hatta galiba görmedi bile. Oysa ben…
Marketten çıkarken eline küçücük bir poşet vardı. Poşeti garip bir şekilde sallıyordu. Otobüs durağına yaklaştı. Önünden bir sürü otobüs geçti ama binmedi. Sonra rastgele bir hareketle elini kaldırdı. Binmeden başını hafifçe bana çevirdi.
Fakat yine bana o boş gözlerle baktı. Bu defa eminim beni görmedi. Oysa ben…
İlk gördüğü boş koltuğa oturdu. Omzuna öylesine asılmış çantasından bir kitap çıkardı. Bırakın okumayı kapağını bile açmadı. Müzik dinlemek için kulaklıklarını taktı ama onu da bıraktı. Sanki bugün bütün duyguları resmi tatile çıkmış gibiydi. Ama en son başını hafifçe bana çevirdi.
Bu defa gülümsedi. Tam ben de gülümseyecektim ki beklemeden başını çevirdi. Offf… Yine beni görmedi. Oysa ben…
Otobüsten inerken sendeledi. Anlaşılan hala ne yapacağına, nereye gideceğine karar verememişti. İlerideki kafeteryanın önüne geldiğinde oturmak için boş yer aradı. Sandalyeye nüfuz eder gibi yayıldı. Sanki bütün vücudunu ona teslim etmişti. Yavaşça çayını yudumladı. Hafifçe başını bana doğru çevirdi. İşte şimdi gözgöze geldik. Galiba bu defa gördü beni. O kadifeye çalan ince sesiyle seslendi.
GELSENE…
Oysa ben sadece o gözlerin içinde kaybolmayı sevdim. Ama son bir kez gülümsedim. Son bir kez gözgöze geldim. Büyü bozuldu artık ve son sözümü söyledim.
BOŞVERSENE…

TAMİRCİ ÇIRAĞI – 3 (Öğle Yemeği İkindi Atıştırması Arası Olan Süreç)

fuzuli87 | 24 July 2010 17:47

Sabah kahvaltısından sonraki ilk öğün olan öğle yemeği onlar için kısa bir tatildi sanki. Evlerine yemek yemeğe gittiklerinde kısa sürede olsa kestirmek adet haline gelmişti adeta. Eve vardıklarında “Anne ben geldim, açım” dedikten sonra çok iş yapıp yorulmuşçasına hemencecik uyuyakalırlardı. Yarım saatte olsa kestirebilmek adeta bir nimetti.

Uyuyan Çocuk
Uyuyan Çocuk

Anneleri onlara kıyamaz, uyandırmaya gönülleri razı olmazdı. Ama gitmeleri gereken bir iş olduğu için istemeseler de kaldırmak zorunda kalırlardı çocuklarını. Çocuk sadece onları işe gönderen babalarına mı aitti ki onların bu yaşta çalışması kararını yalnız başlarına verebiliyorlardı. Ataerkil bir toplumda yaşamanın sonucu denilebilecek kadar basit bir olay mıydı bu. O yaştaki çocuğun çalışmasından ne olurdu ki, küçücük çocuk çalıştığı yere nasıl bir katkı sağlayabilirdi ki. Amaç neydi bu yaştaki çocuğun yağ – pas içinde kirlenip; eve geldiğinde yorgunluktan uyuyakalacak halde olmasının.

Âhil İle A’zeb…

maltoferfol | 24 July 2010 16:01

Erkek’lerin Aşk’ı
Bacak arasında başlıyor…
Akabinde;
Erkek’liğinin boşalmasıyla son buluyor…
Ve
Aldığı hazzın tatminkârlığında anılıyor,
A’zebin Aşk’ı…

Kadın’ların Aşk’ı
Göğüs kafesinde başlıyor…
Akabinde;
Kadın’lığın rahminde bir can buluyor…
Ve
Bir kalp atışında duyuluyor,
Âhilin Aşk’ı…

Erkeğin üretkenliğinde,
Ve
Kadının doğurganlığında,
Süreç devam ediyor…
Tıkır tıkır işliyor
Aşk…

Maltoferfol…

Türk, çeşme’de göbek atıyor..

| 24 July 2010 14:07

Ergenekon için, Türklerin ana rahmine düştükleri an derler. Bir nevi tarih sahnesine çıkıştır.
Türkün tarihi, kurdun acı acı ulumasıyla başlar sanki. Belki de, o zamanlar “sus itoğlusu kendi başını ye” falan denseydi, fazla zayiat vermeden bugünlere gelebilir miydik?..
Türkiyeyi aşağılardan izliyorum; Deniz cihetinden, belki farklı görünür gözüme diye. Öyle de oluyor: Bir arkadaşımla çeşmeye düşüyor yolumuz;

Aman tanrım! Millet her birşeyini salmış tahta biti gibi göbek atıyor. Alkolün dibine vuranımı ararsın,

dipdiri memeleri ile lingodan mağripe uzanmış göbekler… Alası var bu cenabet yerde… Sanırsınız ki, O’nun hikayesi filminin platosu..
“Burda aşk kokusu var ” diyor arkadaşım.
” aşk kokusu falan değil aşkı yatağa bağlama çabası hepsi bu?
Türk, anallaşmış/sanallaşmışTürk’ün Kül tablasına bırakılmış cansız yatan düşleri, kül renginde savruluşu, ateşi andıran kavruluşu gerçeklerin yüze çarpan alevi..
Çeşme’de hoptirinam olurken,Aynı gün Hakkaride yedi asker daha toprağa!Makus İt, durmaksızın uluyor;
Kürd, milliyetçilikten bahsediyor; Saçmalıyor, düpedüz saçmalıyor; İdeolojik olarak bu tanımın çok uzağında sayarım kendimi. Ama bir gerçek var ki, tarihte hiçbir devler kurmamış, millet olamamış bir ırkın bu iddiası ciddiye alınabilir mi?
Türkü de kürdü de şu, Bob-hop projesini anlamak zorundadır; Aksi halde mayası tutmayan sütün yoğurttan intikam almasından başka bir yol görünmüyor ufukta…
Açılım paketi; Türkün-Kürdün paketine giren kalın bir nesne haline gelmemesi şartıyla önemli olabilir..

Evim Evim Güzel Evim…

firatocal | 24 July 2010 12:20

Okulların kapanmasıyla birlikte , yıl sonu sınavlarını halledip , eşimin memleketi Akhisar Karabörklü Köyü ‘ ne giderek tatilimizi başlattık… Kısa bir süre kalıp dönme planlarımız arabamızın tamir macerası yüzünden altüst oldu… Yaklaşık 3 haftalık uzatmalı bir tatil kalışının ardından evimize dönüşü dört gözle beklemiştim…

Yıllarca görüşmemiş , ayrılığın acısıyla yanıp tutuşan , iflah olmaz sevgililer gibi özlemişim caaanım evimi… Hiçbir eşyayı arabadan indirip yukarıya çıkarmadan , bebeğimle beraber aşk ile koşa koşa girdim evime… Önce uzun uzun hasretlik dolu gözlerle baktıştım , sanki naz yapar gibi ağırdan aldım…. Ama sonrasında dayanamayıp evimin kollarına atlar gibi boylu boyunca serildim salonumuzdaki Rustik Funda koltuğumuza…

Kendimi Tanımak

bilisikbey | 24 July 2010 11:20

Çok geç oldu sabahla tanışmam.Günümü ışıldatan güneş bilirdim.Oysa fikirlerimmiş.Ne karanlıkmış dünyam.Şimdi yavaş yavaş benimde dünyam aydınlanıyor sanki.Biraz istek lazımmış kapalı kapıları açmak için.Müebbet değilmiş cezam.Övündüğüm herşey beni öldürmek için birbiriyle yarışıyorken.Kaçtığım benmişim.Neler geçiyordu oysa kafamdan şeytanın bile ürktüğü ben.Birgün kendi mahkememde suçlu bulunacağımı nerden bilirdim.Bütün günahlarıma rağmen beni benden çok seven biri varmış.Her daim kapısı açık.Gel diyen.Şimdi gül değil tomurcuk , büyük değil küçüğüm hayatı en başından tanımaya çalışan.Bu sefer günahsız değil en az zayıfsız devam edeceğim yoluma.Nefsimin kara hançerini söktüm kalbimden akan kan değildi.Geçmişim dolusu irin.Öyle ya hangi ısrar gerçeği örtebilirki beni aklasın.Kabullendim haddimi bildim.Ve ilk defa kendimi tanıdım galiba.Hayatın gerçekleriyle değil, O’nun gerçekleriyle yaşamak ruhuma sunulmuş bir çiçek gibi hiç solmayacak.Alışkanlıklardan kopmak, zevk ve sefadan ayrılmak zor zannederdim.Tek gereken teslimiyetmiş.Gerisi çorap söküğü gibi.Zaten bütün yollar O’na çıkarmış.Biz yoldan çıkmadıkça.Şimdi hücrelerime derin derin bana sunulan çiçeklerin kokusunu çekiyorum.İçim rahatlıyor.Huzur buluyorum.Sanki ilk defa aşık olmuş gibi.Tenime yapışmış zifir, dua ile sökülüp kayboluyor.Üzüntümde sevincimde bir başka güzel.Dönüp aynaya bakıyorum.Gittikçe güzelleşiyormuyum ne.Oysa kendimi hep çirkin bilirdim.Çirkin olan fikirlerimmiş.

Standart Model,Süpersimetiri ve sonunda M herşeyin teorisi ?

cahitgun | 23 July 2010 17:42

calabi-yau
calabi-yau

Cern de 27 kilometre uzunluğunda yer yer 100 metre yüksekliğinde 10 milyar dolara mal olan dünyanın en büyük mikroskopunda “big bang ” eksi 271 santigradda yeniden yaratıyor dünyanın önde gelen 2500 parçacık fizikcisi.

Fizik dünyanın ve evrenin en basit bilimidir ve matematik model ile kolayca ifade edilir.
fiziğin bittiği nokta da ise metafizik başlar.

Relative teorisini e=mc2 ile bildiğimiz einstein newton fiziğini yeni bir boyuta taşımıştı.Bu şekilde evrende ışık hızı ile düşüncelerimiz dolaşmış, evrenin genişlediğini öğrenmiştik. Einstein makro kozmozu popüler kültüre indirgedi.
kuantum teorisi ise heinsenberg belirsizliği ile mikro dünyanın sırlarını bir atom bombasında patlattı.

Dostluk Kupasına Düşman İkizler ve Agresif Bir Yazı…

firatocal | 23 July 2010 14:57

Galatasarayımla Fenerbahçeyi aralarındaki rekabet ve çekişmeden ötürü , oldum olası hep birbirleriyle zıt karakterlere sahip , ikiz kardeşlere benzetmişimdir… Sürekli yaramazlık yapan , her fırsatta atışan , yıldızları hiç barışmasa da konu kardeşlik ve birbirinden vazgeçememek olunca küslükleri unutup yeniden anlaşıp kaynaşan ikiz kardeşlere…

Asırlık geçmişleri ve ruhlarındaki mücadele aşkıyla asla ihtiyarlamayan ezeli – ebedi rakiplerin soluk soluğa takipçileri bizler ise yaptıkları karşılaşmaları , yollarını gözleyerek büyük bir iştahla beklemeye alışmışızdır… Bir haftadır duyduğumuz sezon başı , hazırlık maçı , dostluk kupası ve yeni transferlerin alışma maçı gibi , buluşmanın çapını küçültme gayretlerine karşın , her maç gibi bu maçın başına da bir gs – fb maçı olmasının biliinci içinde oturmak istemişizdir…

tatil dönüşü ortalığı karıştırmak lazım

taha3045 | 23 July 2010 13:47

Malumunuz epeydir yoktum, hiç diyen oldu mu acaba bir Taha 3045 vardı ne haltlar etmekte, nerelerde acaba diye:)

Uzun çok uzun bir tatilin ardından aranızdayın sevgili Hafif ahalisi (ne de bayılırsınız ya bana)

Öncelikle tatilimi herşeyden uzak ama herşeye yakın olmak felsefesi ile yapmaya başladım, laptopumu almadım, cep telefonumu almadım (bir Telekom kartı alarak ara sıra arayacaklarımı kısa ve öz olarak aradım) eşim ile bir Köroğlu bir ayvaz çıktık yollara.

Cunda Adası ilk durağımızdı, gitmeyenlerin mutlaka gitmesi gerektiği konusunda gerçekten ısrarcıyım.O ne güzellik , o ne harika yemekler, denizi şahane anlata anlata bitiremeyeceğim.İstifno denen otu ilk kez tattım ve beğendim.İnsan orada hafif ve lezzetli yemekleri yerken ruhunun dinlendiğini hissediyor ve galiba gittiği yere bünye ve midesi de uyum sağlıyor, o denizin, o mehtabın,yeşilliklerin ortasında önüme içli köfte, ezme falan gelseydi heralde midem altüst olurdu, oysa Mardin gezimde ağzım sulanarak en acılı, etli yemekleri nasıl beklediğimi hatırlıyorum.Lokma tatlısını unutmayalım.