bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Hayvanın Hakkı mı olur?!

epistemofili | 19 October 2007 11:24

Hayvan haklarını savunanları ve hayvan hakları dersini alan öğrencilerin bu insanların neden böyle bir mücadeleye girdiğini ve dersi anlaması için en temel konu hayvanların ahlaksal statüsü konusudur. Bu konunun böyle temel teşkil etmesinin nedeni bir hayvanı doğadaki cansız ya da hissetmeyen diğer canlılardan ayrı görmek veyahut onları da duyguları olan, hisseden ve ahlaksal statüleri olan, her şeyden önce bir canlı olarak görüp görmemek noktasında kilit taşı olmasıdır.
İnsanların hayvanlara davranışlarının etik bir sorun içerip içermediği sorusuna vereceğimiz cevap bizlerin hayvanlara karşı olan muamelesinde izleyeceği yolu büyük ölçüde belirlemiş olacak. Aslında bizim vereceğimiz cevap sadece izleyeceğimiz yolu belirlemiş olmayacak, bizim insanı, onun doğasını anlayıp anlamadığımızı da bir nebze olsun ortaya koyacak. Eğer kuşların zevk için vurulması, kürk olarak ‘değerlendirilecek’ kafalarının ezilerek öldürülmeleri, yetiştirilirken hayvanların içinde bulunduğu koşullar ve daha bunun gibi birçok davranış biz onların ahlaksal statüsünü kabul etmezsek normal, doğal davranışlar olarak karşılanacak.
Yüzyıllara birçok filozun ve özellikle tek tanrılı, ‘ilahi’ dinlerin etkisiyle hayvanların ahlaksal açıdan önemsiz varlıklar olduğu görüşü yaygındı. Hayvanların önemsiz bulmakla birlikte bazı insanlarda hayvanlara eziyet etmekten zevk almak gibi bir durumda söz konusu.
Burada hemen kısaca değinmemiz gereken bir şey var. O da hayvanların bir insan gibi olmasa da bir bitkiden, bir ağaçtan farklı olduğudur. İşte bu onların hislerinin var olması anlamına gelir. Hayvanların ahlaksal bir statüye yerleştirip, onlarında hisseden canlılar olduğunu kabul ettiğimiz noktada işte bizler hayvanların haklarını savunabilir ya da en azından bunun gereği olan şekilde kendimizin uyacağı davranış kalıpları yerleştirerek uygulamaya geçirebilir, etrafımızdaki insanlara örnek olabilir, hiç bir şey yapamazsak belki de insanların akıllarına ileride doğru cevabı verecekleri bir soru işareti takarız.
AHLAKSAL STATÜİnsanın zekâ, akıl ve duygular yönünden hayvanlar âleminde ayrı olduğu apaçık ortada. Bunun aksi olsa; yani dünyada bizlerden daha zeki ve akıllı varlıklar yaşıyor olsaydı şu an onlar bizim ahlaksal statümüzü tartışıyor olabilirlerdi.Hayvanlarında hissettiği yönünde günümüzde herkes hemfikir. Yani bir köpeğe vurduğunuzda onun bağırması nedeni, onun buna programlanmış olması değil, onunda acıyı hissediyor olmasıdır. Buda demektir ki insanlar gibi hayvanlarda kendilerine, kendi açılarında bir değer veriyor, acıdan, kendini acıtmaktan kaçıyor.İnsanın ahlaksal bir statüsünün olmasının nedeni insanın diğer hayvanlardan farklı olarak bir ahlak duygusuna sahip olmasıdır. İşte bu duyguya sahip olduğu için insanın yaptıkları doğru ve ya yanlış nitelendirmelere sahip olabilir. Bir hayvanın yaptığı şeyin yanlış olduğunu iddia edebilir misiniz? İnsanda ailevi ilişkiler geliştirmek, sosyal problemlerle ilgilenip onları çözmek, duygularını açıklamak, hislerini paylaşmak, savaşlar başlatmak, zevk için seks yapmak, dil kullanmak, planlar yapmak, yeni şeyler keşfetmek gibi hayvanlardan farklı olan daha birçok özellik vardır ve insan belki de bunlara sahip olduğu için hayvandan farklı bir statüde bulunabilir. Bunun dışında bir canlı olarak tamamıyla olmasa da eşit denebilecek derecededirler ve işte bu yüzden hayvanların haklarının olduğu iddia edilmektedir.Ahlaksal hak terimi çok birçok anlamda kullanıldığı için bu kavramsal konu karışıktır. Bizim ahlaksal hak diyerek aslında kastetmek istediğimiz kanuni hakların yanında var olanlardır. Hayvan hakları konusunda bugün elbette her insan bizim ahlaksal hak anlamında ihlal saydığımız birçok şeyi yasal olarak yapabilir.Hakkı biz üç anlamıyla ele alalım. Birinci olarak birisinin hakkı var dersek bu onun ahlaksal statüsünde olduğu anlamına gelmektedir. Böyle bir durumda diyelim köpeklerin ahlaksal statüsü insanların ahlaksal statüsünden daha aşağıdadır diyemeyiz. Ahlaksal bir statünün varlığı bu anlamda bir hakkın var olması için yeterlidir. Böylelikle köpekler açısından onların kendi çıkarları olduğunu kabul eder ve çok önemli bir neden olmadıkça bu çıkarlarının zedelenmemesi gerektiğini anlamını çıkarırız. Çok önemli bir neden içine kansere tedavi bulmayı elbette rahatlıkla sokabiliriz ama kozmetik ürünler için yapılanlara cevabı hepimiz rahatlıkla verebilir miyiz bilmiyorum.Hakların ikinci ve daha katı anlamına eşit düzeyde saygıdır. Bu bir kişinin haklara sahip olduğu söylendiğinde onların eşit düzeyde de saygıyı hak ettiği anlamı taşır. Yani bir kişinin çıkarları herhangi birinin kıyaslanabilir çıkarları kadar önemlidir. Örneğin bir köpeğin acı çekmekten kaçınmadaki çıkarının, ahlaksal açıdan, bir insanın acı çekmekten kaçınmadaki çıkarı kadar önemli olduğu varsayılmaktadır.Hakların üçüncü ve daha da katı anlamda olanı yararlılığı aşan anlamıdır. Buna göre bir kişinin bir şey hakkına sahip olduğunu söylemek, en azından genelde, söz konusu yaşamsal çıkarın, o çıkarı korumak toplumun bütünü açsından dezavantaj oluşturacak olsa bile, korunması gerektiği anlamı taşımaktadır. Bu görüşe eleştiri çok rahatlıkla getirilebilir.
Yararcılık savunucularına göre doğru hareket yararlılığı en üst düzeye çıkarandır. Bunlar çekilen acılar karşısında kazançların dengelenip dengelenmediğiyle ilgilenen yani ‘etkilenen’ her canlının çıkarını göz önünde bulunduranlardır. İnsanların hayvanlarla eşit düzeyde saygı anlamında haklara sahip olduklarını ama yararlılığı aşanın biraz abartılı bir görüş olduğu eleştirisi getirilebilir. Bir yerde bu eleştiri makuldür de. Çünkü insanlarında bu haklara sahip olup olmadıkları bile şu gün tartışmaya açık bir konudur.
Dolaylı görev görüşüne göre, ahlaksal yükümlülüklerimiz yalnızca diğer insanlara yöneliktir; hayvanlara yönelik olan ve örneğin gereksiz yere acı çekmelerine neden olmamayı içeren her türden yükümlülük tamamen insanların çıkarlarına dayanmaktadır. Şu halde, bu görüşe göre, hayvanlara yönelik zulmün insanlar açısından dezavantajlar taşıdığını düşünmek için iyi bir neden yoksa hayvanlara yönelik zulmü lanetlemenin de ahlaksal bir temeli bulunmayacaktır. Ancak dolaylı görev görüşünün aksine hayvanların ahlaksal statüye sahip olduklarını düşünüyor ve dolayısıyla haklara sahip olduklarını iddia ediyoruz.

TEMA İMZA KAMPANYASI-2B

linet | 19 October 2007 11:19

TEMA 2B orman arazilerini sattırmayacağız kampanyası başlattı. Hükümet satarım diyor, Hayrettin Karaca da verin bana 1 milyon imza ( fazlası tabii daha iyi olur ) sattırmam diyor. Ben 2B arazilerinin satılmasına karşıyım. Tereddüdünüz varsa girinTEMA sitesine anlayın 2B ler neden satılmamalı?
İmza vermek için

Gül Kokusu

pillibebekkuyuda | 19 October 2007 10:59

Davet edildiğim yemekte tam karşımda oturuyordu. Masada bulunanlardan hiçbirini tanımıyordum ama orada olmak zorundaydım.Ravel in Bolero su, ne güzel çalıyordu. Bütün gece başkalarını da izliyor olsam, tam karşımda oturduğu için ister istemez gözlerimiz buluşuyor, sonra birbirleri tarafından geri itiliyorlardı..İstemeden birinin bakışlarıyla buluştuğumda gereğinden çok gözlerimi kırpmam en belirgin özelliğimdi. Evet, bir kez daha buluştuk, bu kez gülümsedik birbirimize.

-Sıkılıyor musun ? dedi.

PARAYA PARA DEMEM DİYEN SAFRAN YETİŞTİRSİN

bahard17 | 19 October 2007 10:31

Çiçek açan safran
Çiçek açan safran

safranın çok pahalı bir baharat olduğunu bileniniz var mı?ayrıca safran bir baharat olmakla kalmıyor dünyanın en pahalı baharatı olarak tek olma özelliğini taşıyor. Bunun sebebi geceli gündüzlü uğraşısı ama değer satış fiyatlarına bir göz atın sizde hak vereceksiniz.

Yusuf’un başrolde olmadığı hikayesi.

| 19 October 2007 10:02

BÖLÜM 1.
Gaybdeki: mecaz-ı aşkın acısı da mecazidir.
Gökteki: mecazı idrak mümkün müdür?
Gaybdeki: fasıl fasıldır. Önce pişmeli, sonra yanmalı. Yandığını idrak; müdrik olmaktır.
Gökteki: peki Zehra müdrik olabilecek mi?
Gaybdeki: benden başkası bilemez. Ben de şüphesiz bildiriciyim.
Yusuf: biliyor musun? Bugün okula giderken, iki serçe kuşu gördüm. Ama biri ölüydü ve diğeri onun başındaydı. Çok üzüldüm. Ölüm niye var?
Zehra: ölümde hayatın bir parçası…
Yusuf: bugün yüzün asık. Niye ki?
Zehra: eğer söyleyeceğin bir şey, karşındakini üzecekse ve dahi söylemediğinde de sen üzüleceksen. Hangisini tercih edersin.
Yusuf: hımm! Sanırım söylerdim. Tüm insanların sevinci; benim mutlak sevincim olamıyacağı gibi, benim üzüntümde; başkalarının sevinçleri üzerinde durmamalı.
Zehra: ayrılmalıyız…
Yusuf: neden?
Zehra: çünkü; sana aşık olamadım.
Yusuf: 1,5 senedir arkadaşız. Daha önce hiç böyle şeyler söylememiştin. Hani. Hani… evlenecektik. Güzel bir yuvamız olacaktı. Şimdi…
Zehra: aşık olamadım işte. Ömrümün sonuna kadar aşık dahi olamadığım biriyle nasıl yaşarım? Seni anlıyorum fakat, beni de anlamanı istiyorum. Sen bana belki aşıksın, lakin ben sana olamadım.

Suzidil ve Kerpeten

pilli pati | 19 October 2007 09:36

...


Ah, bir gönül kırıklığı ki; sorma, anlatamam. Tarifi imkansız. “Farzet” diyorum kendime, “sanki hiç olmadı!”…

Biraz zaman geçiyor, yine acımaya başlıyor.

bu bir pilli patisözüdür!

Page copy protected against web site content infringement by Copyscape Yaranın üzerine esen rüzgar; rüzgarın taşıdığı o dokunuş; dokunuşun seni kendine getirişi… O bir anlık nefesini tutuşlar gibi, gözünü sıkıca yumuşlar, dudaklarını ısırışlar gibi…

Nereye kadar karşı koyabilir can? Sen kaderine hangi noktada “dur!” diyebilirsin? İşte, o nefesini artık tutamayacak raddeye geldiğinde, gözünden sızan bir damla yaş artık bedenini terk ettiğinde ve “dudağım acıyor” dediğinde, pes ediyorsun.

Modernizm Yalanı

andrew love sam | 19 October 2007 09:12

Modernizm, çağdaşlık, 21.yy, 2000’li yıllar, bilgi çağı, uzay çağı, tekno çağ. Kulağa ne hoş geliyor değil mi? Ama davulun sesi uzaktan hoş gelir misali, üzerinde biraz derin düşünürsek bu kavramların o kadar da cici olmadığını anlayabiliriz. Günümüzde gerek ilişkilerde gerekse yaşam tarzında ve düşünüş biçiminde yozlaşmaya ve değerlerin yerle bir olmasına neden olan modernizm medyanın gazıyla ve olağanüstü desteğiyle yerini çok sağlamlaştırmış büyük bir yanılsama maalesef. Örneğin hayatımızda çok önemli bir yere sahip olan ikili ilişkilerde birbirine bağlılık, özveri ve gerçek sevgi gibi değerler yerini bencilliğe ve özgürlük yanılsamasına bırakmış durumda günümüzde. En büyük gücü ise modernizmden alıyor tabiki. Bu ‘etik canavarı’ kilit kavramları kendi pis emellerine öyle güzel alet ediyorki günümüz insanları adeta büyülenmiş durumdalar. Çok başarılı, bravo. Reklamlarda hümanist değerlerin yerini acımasız bir bencillik ve izolasyona bırakması, gazete ve dergilerde çıkan yazıların ve yazarların etik değerleri, korunması gereken kavramları ve düşünceleri modern görünmek adına yok sayması, kitleleri kocaman yanılsamalara sürüklemesi ve kötüye yönlendirmesi aslında nasıl bir çağda yaşadığımızı bize gösteriyor. Modernizm kendi içinde ‘olması gereken ve doğru olan’ gibi bir gizli anlam barındırıyor sanki. İnsanların bilinçaltına kadar işleyen bu yanılsama davranışları o doğrultuda yönlendirirken değerleri de alt üst ediyor tabiki. Günümüz dergilerinde kadınlara ‘evlenmeden önce mutlaka birlikte olmanız gereken 9 erkek tipi’ gibi düşünceler empoze edilirken, kadın bedeninin reklam uğruna ticari bir materyal olarak kullanılması da gayet normal gösteriliyor. Cinsel onur yerini ‘cinsel özgürlüğe’ bırakmış durumda. Aaa bu devirde hala… aman canım hangi çağdayız… ayy ne banal bir düşünce… sende çok geri kafalısın canım… modernizm diye birşey var tamam mı… lütfen biraz çağdaş ol…