bildirgec.org

andrew love sam

11 yıl önce üye olmuş, 6 yazı yazmış. 1 yorum yazmış.

Şırnak’ta HAYAT

andrew love sam | 26 November 2007 12:43

Ntv’nin hazırladığı ‘Şırnak’ta Hayat’ dosyasını izleyince bir kez daha terörü aslında dantel işler gibi kendi ellerimizle nasılda umarsızca yarattığımızı anladım. Tek bir lise, olmayan bir üniversite, işsizlik, sosyal ortamın kısırlığı, fakirlik, yoksulluk, imkansızlıklar… Devletin ‘orası bizim değil, bizden değil’ dercesine uzak ve duyarsız kaldığı bir şehir Şırnak. İşte bu zamana kadar gelen bu sürecin sonucunu şimdi acı da olsa yaşıyoruz. Sen sahip çıkmazsan ‘başkaları’ sahip çıkar. Ve sonra o ‘başkalarıyla’ yanlış politikalar üzerinden uğraşır durursun. Maddi imkanları ve altyapısı olmadığı halde 10-15 çocuk yapan aileleri bilinçsizliklerine terk etmek ne kadar insancıl sizce. Evet ortada çok büyük bir düşüncesizlik ve cahiliyet var, fakat o kitleleri cahil bırakan, bilince kavuşturmayan da yine devletin ta kendisi. Ne okul, ne iş sahaları, ne bir sosyal ortam ne de insanca yaşama imkanları var ordaki insanların. Sonuca değil sürece bakmak zorundayız artık. Yoksa operasyonmuş, savaşmış, silahmış, şiddetmiş bunların hiçbiri çözüm değil. Bu üzerinde çalışılan ‘operasyon’ olsa olsa kendimizi kandırma operasyonu olur. Gençlere yaşama alanlarını daralt, onları işsiz bırak, sosyalleştirme, halkın ihtiyaçlarına duyarsız kal, eğitime gereken önemi verme, kitleleri cahil bırak, insanca yaşama imkanlarını sağlama, görmezden gel, insanların maddi ve sosyal boşluklarını doldurma, sahip çıkma sonra da çözümü ‘operasyon’da ara. Acaba bilinçsizce çocuk yapan ailelerin cahiliyetinden ne farkı var bu politikaların. Bir an önce gerçekçi ve doyurucu çözümler üretip onları doğu ve güneydoğu da pratik olarak uygulamalıyız hiç vakit kaybetmeden. Ayrıca bu bölgedeki şehirlere ‘pozitif ayrımcılık’ yapılması yine bölgenin yararına olur bence. ‘Olağanüstü hal’ ilan edilerek yıllardır hiçbir çözüm üretilememişken esas olarak bunu denemeliyiz bence.

Sadness.com

andrew love sam | 05 November 2007 11:27

yalnızlık burcundayken
hack’lenmiş tüm hayallerim
yaralarım ağrılarıma mail atmış
windows ağlamış, hotmail kanamış

home edition bir ruhla
dolaşırken dışarda
hüzün reklamını yapıyor
kalbim billboard sanki

gözyaşlarım online
umutlarımsa offline hala

bana göre değilmiş
real-sanal and it’s banal dünya

aranızdan ayrılıyorum artık
bu world wide web çok karanlık
unutmadan.. hayat eline sağlık!

Not: Bu şiirimsi şey, hayata devamsızlıktan kalanlar için ‘bütün’leme hakkı vermeyen bir yeryüzünde yaşayabilme cesaretini gösterebilen ince ruhlara adanmıştır.

lyrics by: andrew love sam.

Öykü Tamamlamaca

andrew love sam | 23 October 2007 17:29

arkadaşlar aşağıda yazdığım öyküyü kendi düş gücünüzle tamamlayın, bakalım ortaya neler çıkacak:)

***

Julie

Fransanın küçük bir kasabası olan La Roche Posay’de yaşayan, 20’li yaşların başlarında mutsuz ve depresif bir genç olan Julie aslında hep iyi bir dansçı olmak istemişti. Ailesinin onu fransız okullarında baskıcı bir eğitimden geçirmiş olması onu düşlerinden vazgeçirememişti. Kasabada akranları takıntılı bir şekilde sağlıklı yaşamakla kafayı bozmuş, hayatlarında fitness, yoga, diyet ve spordan başka birşey olmayan sıkıcı insanlardı. Julie’nin bu tarz şeylere ilgisi hiç olmamıştı. Ailesi onun da yaşıtları gibi bir spor merkezine yazılması için Julie’ye baskı yapıyordu ve sadece üzerindeki bu baskıdan kurtulmak için kasaba gençlerinin favori mekanı olan bir sağlık merkezine yazılmıştı. O da artık ortalamanın bir üyesiydi. Günler sıkıcı ve monoton geçiyordu. Mekanın kafesinde sebze suyu içerek sürekli kilolarından ve diyetlerinden bahseden yaşıtlarıyla pek anlaşamıyordu. Aklı hep danstaydı Julie’nin. Koşu bandında yürürken sürekli kendini bir dans pistinde dans ederken hayal ediyordu. Her bir adımı hayalinde bir dans figürüydü sanki. Bu küçük kasabada sıkışıp kaldığını ve burada kaldıkça hayalleriyle arasının açılacağını ve sıradan biri haline dönüşebileceğinden korkuyordu.

Leşliğin Reytingi

andrew love sam | 22 October 2007 02:48

Neden bilmiyorum bu dünyada nerdeyse tüm kavramlar ve değerler içi boşaltılmış, çürütülmüş, yozlaştırılmış ve deforme olmuş durumda günümüzde. Bu yazının kahramanları ise deformasyon kümesinin daimi elemanları olan samimiyet ve içtenlik kavramları. Öncelikle kendilerine yazımıza hoş geldiniz diyorum. Yazı öncesinde kuliste konuştuk biraz ve onlarında aslında epey dertli olduklarını gördük bu ‘yeni imaj’ larından’. (evet aslında kavramların dili olsa ‘hayıııır bizler öyle değiliiiiiz, bunlar sizin uydurmanız’ derlerdi bize sanırım)

‘Belden aşağı’ dialoglar, espriler ve anlatılar samimiyet olarak adlandırılıyor artık ve alkış alıyor. Bu alkışların desibeli epey yüksek ve içerdiği bu gürültü ruhlarda kalıcı algı bozukluklarına neden olabilir. Ntv’de yayınlanan ‘haydi gel bizimle ol’ isimli programda oyuncu Müjde Ar’ın ‘ar-sız’ söylemleri çok sevildi ve duyduğuma göre youtube’da bu ‘çok içten’ oyuncumuza ilgi ve alaka epey artmış durumda. Reytingi hayırlı olsun. Etiketler: Ne harbi kadın.. ya çok samimi.. evet çok doğal.. işte bu ya kadınlarda espri yapabiliyor’u herkese gösterdi.. ne kadar özgüvenli..

Cinsel Onur

andrew love sam | 20 October 2007 12:39

(not: ‘modernizm yalanı’ başlıklı yazıma gelen yorumlarda cinsel onur ne demek? gibi sorular gelmiş, bu yazı bunun üzerine ‘modernizm yalanı 2’ tadında yazılmıştır:)

***

Cinsel onur kişinin bedenini reklam gibi ticari bir alanda materyalize etmemesi, sosyal hayatta bedenini afişe ederek kendi iç boşluğunu ve ezikliğini bedeni üzerinden kapatmaya çalışmaması, aşk ve sevgi olmadan cinsel ilişkiye girmemesi, ‘ihtiyaç ve dürtü’ fizyolojisini hayvansal davranış pratiğinden uzak tutması, kişiliğine, ruhuna ve bedenine gereken saygıyı göstererek onu özel kılması gibi davranış ve düşünceleri içeren etik bir kavram.

Modernizm Yalanı

andrew love sam | 19 October 2007 09:12

Modernizm, çağdaşlık, 21.yy, 2000’li yıllar, bilgi çağı, uzay çağı, tekno çağ. Kulağa ne hoş geliyor değil mi? Ama davulun sesi uzaktan hoş gelir misali, üzerinde biraz derin düşünürsek bu kavramların o kadar da cici olmadığını anlayabiliriz. Günümüzde gerek ilişkilerde gerekse yaşam tarzında ve düşünüş biçiminde yozlaşmaya ve değerlerin yerle bir olmasına neden olan modernizm medyanın gazıyla ve olağanüstü desteğiyle yerini çok sağlamlaştırmış büyük bir yanılsama maalesef. Örneğin hayatımızda çok önemli bir yere sahip olan ikili ilişkilerde birbirine bağlılık, özveri ve gerçek sevgi gibi değerler yerini bencilliğe ve özgürlük yanılsamasına bırakmış durumda günümüzde. En büyük gücü ise modernizmden alıyor tabiki. Bu ‘etik canavarı’ kilit kavramları kendi pis emellerine öyle güzel alet ediyorki günümüz insanları adeta büyülenmiş durumdalar. Çok başarılı, bravo. Reklamlarda hümanist değerlerin yerini acımasız bir bencillik ve izolasyona bırakması, gazete ve dergilerde çıkan yazıların ve yazarların etik değerleri, korunması gereken kavramları ve düşünceleri modern görünmek adına yok sayması, kitleleri kocaman yanılsamalara sürüklemesi ve kötüye yönlendirmesi aslında nasıl bir çağda yaşadığımızı bize gösteriyor. Modernizm kendi içinde ‘olması gereken ve doğru olan’ gibi bir gizli anlam barındırıyor sanki. İnsanların bilinçaltına kadar işleyen bu yanılsama davranışları o doğrultuda yönlendirirken değerleri de alt üst ediyor tabiki. Günümüz dergilerinde kadınlara ‘evlenmeden önce mutlaka birlikte olmanız gereken 9 erkek tipi’ gibi düşünceler empoze edilirken, kadın bedeninin reklam uğruna ticari bir materyal olarak kullanılması da gayet normal gösteriliyor. Cinsel onur yerini ‘cinsel özgürlüğe’ bırakmış durumda. Aaa bu devirde hala… aman canım hangi çağdayız… ayy ne banal bir düşünce… sende çok geri kafalısın canım… modernizm diye birşey var tamam mı… lütfen biraz çağdaş ol…