bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Notalar ve İzler

astral | 05 September 2010 14:28

‘Gerçekten on beş dakikada özlüyor musun?’Bunu bilmiyorum, bebek.

‘Özlediğini mi sanıyorsun yoksa?’ Bilmiyorum. Birşey diyemem. Ben sana göre ruhsuzum.

‘Bu ilişkide, ben mi tuhafım yoksa sen mi? Bilemem.

Öğrenmem de mümkün görünmüyor. Ayrıca gerçeğin ne olduğu da, beni o kadar ilgilendirmiyor. Seçeneklerden gidelim:

a- Gerçekten on beş dakikada özlüyorsun:Olabilir. Anlamıyorum ama izliyorum sakince. Belki seni sen yapan özelliklerden. İrdelemedim.

b- Özlediğini sanıyorsun: Diyelim bu seçenek doğru. Benim için ne değişir? Hiç. Dinginlikle izliyorum seni, seni ve tavırlarını. Çünkü benim iç tavrım böyle. İçten gelen haleti ruhiye bu.

Çocuk da Yaparım Kariyer de…

firatocal | 04 September 2010 16:15

Çalışan annelerin vicdan azabını ortadan kaldıran araştırmalar, ‘’ Çocuk da yaparım kariyer de..’’ , yaklaşımının doğruluğunu bilimsel olarak da ispat etmiş oldu… İşi yüzünden bebek sahibi olmaktan korkan yada ailesine ve özellikle çocuklarına vakit ayıramadığı için hayıflanan ve suçluluk duyan anne adaylarının ve annelerin korkmasına gerek kalmadı…

Kocaeli üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Halk Sağlığı Anabilim Dalları ‘ nın, anneleri çalışan 3-5 yaş grubundaki çocukların ruh sağlığı üzerinde yaptığı araştırmaya göre, bu kesimdeki çocukların psikolojilerinin, anneleri çalışmayan çocuklarınkinden hiçbir farkı olmadığını gösterdi…

‘’ Çalışan anne sendromu ‘’, diye de bilinen şehir efsanesinin yanlışlığı da bu araştırmanın sonucunda ispatlanmış oluyor… Yani, özetle çalışan annelerin çocukları ile çalışmayan annelerin çocukları arasında sorunlu davranış ve ruhsal hastalık geliştirme açısından hiçbir fark olmadığı ortaya çıkmış bulunuyor…

Pakize Tarzi hakkında…

nazokiraze | 04 September 2010 13:34

Klinikleri ve Laboratuarlarına adını veren Pakize Tarzi’yi tanımayanlar onun tanınan bir doktor olduğunu veya hastanenin kurucularından biri olduğunu düşünebilir, ancak Pakize Tarzi çok daha fazlasıdır.

2004 yılında 94 yaşında hayata veda eden Tarzi ülkemizin ilk kadın kadın doğum doktorudur ve ilk özel kadın doğum merkezini açan kişidir, ilkleri bunlarla sınırlı değildir İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçen ilk kadın yine Pakize Tarzi’dir ayrıca hem Afgan hem Osmanlı hanedanına akraba olan ilk kişidir.

Kızıl Dinginliğim

astral | 04 September 2010 11:34

Arabada gittiğimiz anları hatırlıyorum. Yüzüne bakamadığım anları…

Duyduğum melodiyi hiç unutmayacağım. Ne çok yerde duymaya başladım o an sonrasında.

Belki kaçıyorum senden doğru. Düşünmemeye çalışıyorum. Belki de çok da düşünmüyorum. Hal bu ya, düşünsem dertlendirmezdim seni bu denli. Git istememiştim, güzellik. Bazen boyunduruğumuz altına almaya çalışıyoruz, belki fark ederek belki de fark etmeyerek.

Şu saatlerde sıcak bir şehre giderken, yüzün gülmüyorken ve sebebi benken; bilmiyorsun bizim şarkılarımızdan birini dinlediğimi.

Mudjekeewis..

pillibebekkuyuda | 03 September 2010 16:11

Bır Kızılderili kız,
Ay ı almış avucuna,
Dost olmuş kurtla kuşla..
Yüreğindeki sürgün,
Bitmeyecek, savruluşunda
Günler geceye dönse de,
Işığı ve kudreti,
Yaktığı ateşle var olacak..
Güneşli günler, gördüğü aynı rüyada,
Atı bekliyor karşıki ırmak kenarında..

Herzamanki gibi saat 8.30 da masasına oturmuş, tüm şehre açılan penceresinden dışarıya bakarken dalıp gitmişti..

Sevdikleriyle arasına kilometrelerin girmesi, bir saniyede verdiği karar neticesinde gerçekleşmişti..
Tüm uzak kalmalara, istenilen yerde bulunamamalara, özlemlere, değer miydi, diye düşündü.

Hayata Tutunamayan Kadınlarımıza Selam Olsun…

firatocal | 03 September 2010 15:30

Hergün Türkiyemden mağdur, ezilmiş ve yok edilen kadın manzaraları görmek canımı acıtıyor… Utanıyorum kendimden , milletimden ve geçmişimden… Bitsin bu vahşilik , yok olsun insanlık dışı ataerkil cinayetler diyorum…

Yüzeysel entellektüellik

hayalicindegecti | 03 September 2010 14:29

Kimse kızmasın ama çoğumuzun durumu bu.
Bir kaç örnek verirsem daha iyi anlaşılacak. Bir yabancı dil öğrenmiştir ve bunu satar da satar ama sıkı bir kitabı okuyacak düzeyde bile değildir, örneğin Rusça bilir geçinir ama Dostoyevski’nin İnsancıkları’nın daha ilk sayfasında (en yalın dille yazdığı ve de en ince romanıdır) pes eder. Gençliğinde spora merak sarmıştır ama yüzmeyse stilli yüzmeyi, masa tenisiyse topa doğru düzgün falso vermeyi beceremez. Çapkın geçinir ama kızlara göz süzüp durmakla yetinir ya da daha ilişkinin başlarında bir tatsızlık çıkarıp sonraki buluşmaya gitmemekle kendini erişilmez adam sınıfına koyar. Caz severim der, sevdikleri 20 yıl öncesinde kalmıştır. Şaraptan anlarım diye lanse edilir ama ancak şişenin etiketine bakarak bir yorumda bulunabilir, hatta arkadaşları şişenin içindekini değiştirerek pek çok kez ti’ye almışlardır muhteremi.
Çoğumuza tanıdık geldi değil mi bu tipleme? Apartmanımızda da vardır böyle komşular, işyerimizde hele doludur, arkadaşlarımızın arasında da sıkca bulunur. Tamam hepsi kabul de böyle bir yüzeysel entellektüel Türkiye’nin “amiral gemisi” diye adlandırılan gazetenin genel yayın müdürlüğünü -sıkı durun- tam 20 yıl idare ettiyse ne buyurulur?
Tek kelimeyle yazık bence, sizce de öyle değil mi?
İnanmıyorsanız yeni çıkan kitabına bakın… Ne diyor Tuhaf için?
-Sizi inancın labirentlerine sokacağım. Tabiatın açıklanabilir caddelerinin alelade kalabalıklarından kurtarıp, tenha ara sokaklara çekeceğim.
Aydınlıklardan kaçıp, loş kapı aralarında iş tutacağız. İnsana ait hiçbir şeyin şaşırtamadığı ruhları bile şaşırtacak şeylere dalacağız.

promil

kemalcanizm | 03 September 2010 13:00

Gurbet değil, alnın yazısı o
bütün yerleşim kanunlarına aykırı
göğsümüzde paslı yaraların üzerinde
isyan, yaldızlı bir macera adı

ah o yokmu kimliklerde biriken
yoksul rastlantı…

*tek göz oda, sadece bir ayrıntı..