bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Açıyorummm Aççççtım!

bir ben eksiktim | 27 November 2010 13:34

Hep bir düşünce sirkülasyonunda dolanıp durmaktayım, açıyorlar diye mi bakıyorlar kadınlara, başka bir yaklaşımda “Göstermek istemese neden açsın kardeşim?” diye yükleniveriyor olayın üzerine, bazı insan çeşnisi “erkekler öküz diye mi dekoltenin içine düşüyorlar?” gibi soru ve yaklaşımlarda bulunuyor insanlar kesim kesim.

Demek Akalının Rütükten geçen fotosu
Demek Akalının Rütükten geçen fotosu

Bazı taraflar bu duruma tarafsızca yaklaşıyor kendince, bir dudak bükümüyle aman kimin umurunda diyor adeta. Aslında gizliden gizliye herkesin umurunda. Kimi daha fazla göstermenin, kimi daha fazla görmenin, kimi daha fazla kapatmanın. Kimi bunu özgürlük olarak nitelendirirken kimi bunu yırtıklık olarak nitelendiriyor yeri geliyor “namussuz!” yaftasını yapıştırı veriyor. Ha kimisi içinde aile baskısı olarak nitelendirildiği durumlarda oluyor tabi ki.

Samanyolunda mahsun bir karadelik

quex | 26 November 2010 17:59

Şu son 2 haftadır “Kara Delik” lere çok taktım. Mevzuya aslında Morgan Freeman ın anlatıcılığını yaptığı “Through the Wormhole” dizisi ile başladım. Parçaçık fiziği, uzay-zaman teorileri, görecelik kavramı, spring teorileri, karanlık madde, ondanda ilginci karanlık enerji, stephen havking derken iş kara deliklere geldi dayandı lakin bu delikler bütün bu teorilerin bittiği yerler.
Sonra parçacıktan uzay fiziğine geçiş kaçınılmaz oldu ve gezegenler sistemler galaksiler derken. Kendimi akşamları gökyüzüne bakakala buldum.
Şunu hep merak etmiştim. Bizim galaksimizin (samanyolu- ya da MilkyWay) gerkezinde ne olup bitiyor. Belgesellerde hep dünyadan dış uzaya doğru bir serüven izleniyordu.
Ama 15 senedir samanyolunun merkezini inceleyen bir bilimadamlarının sonuç almaya başlaması sonrası galaksimizin merkezinde neler döndüğünü ufaktan anlamaya başlamışız.
Neler döndüğünü diyorum çünkü hakikaten yıldızlar, görünemeyen bir nesnenin etrafında müthiş bir artan-azalan ivmeli hızda dönmekte. Bu nesne görünmüyor çünkü bu bir Kara Delik. Ve yıldızları bu hızda döndürebilen bu deliğin büyüklüğü güneşimizin 4 milyon katı.
Artık her galaksinin merkezinde böylesine kara deliklerin bulunduğu biliniyor. belkide birden fazla. Mesela komşu galaksimiz, Andromedada iki tane gözlemlenmiştir. Bu içten içe kaynayan iki galakside yaklaşık 2 milyar yıl sonra birbirine geçecek. Ne kadar kozmik. Ne kadar güzel.
Demek yıllar önce çocukken annemin aldığı Andromeda adlı kitaptaki uzaylı oradan gelmiş. 2 milyar yıl sonra hep birlikte buhar olacağız he.

sokak

emrouisen | 26 November 2010 14:33

Sokak, geçilen yer kadar geçmişte kalan duyguların canlandığı mekanlardır aslında. Hepimiz ayrı sokakların yolcusuyuz fakat adı hep aynıdır: sokak. Bir düzen içersinde giden caddenin, bir sokak kadar ayrıntıyla insan yaşamını daha sıcak yansıtamayacağı yegane yerdir. Komşuluklar, aşkları ve sevdaları ya da en azından selam verdiğimiz birinin varlığı ile dolan bardağın boşudur. Onlara verilen isimlerle şanları ve şöhretleri hak etmişlere ödülü işte tam da bu sokaktır çünkü ismi artık farklıdır ve artık o sıradan bir sokak olarak kalamayacaktır. İşte bu yüzden her çağın yükünü ustalıkla yürütmüş oldukları bu insanlığın ve tüm canlıların sunduğu ödüldür geçtiğimiz bu daracık tatlı yollar.
Bir zamanlar sokak iken cadde olan yollara karşı, sokak özelliğini zamana boynunu eğmeden taşıyabilen yolları görürüz ki insanlığın kattığı bir değer ile asla yok olmayacak ve tarihi dokusu bozulmak istenmeyecektir. Belkide nice yollar zamanla yıkılan evlerin üstünden süreceği yollarla geniş geçiş alanları olurken bu kadar yolların birbirine girdiği duygusuz bir şehre anlam katacak böylesi bir sokağa hep gereksinim olacaktır kim bilir. İnsanlığa olmasa bile birbirinden farklı her bir insana yine birbirinden farklı bir sokak vardır. Hatırlayabilen için farklı, unutan içinse çoktan sadece isimsiz sıradan bir geçiş yolu olarak kalan bu daracık yolları takip ettikçe göreceksiniz ki bir insanın tonla düşüncelerini savurduğu bir yerden bir başkası hiçbir şey düşünmeden geçmiş ve biri için silinmeden diğeri için daha yazılmamış bir kağıdın beyaz yüzü gibi kendini temize çekebilmiştir sokaklar. İşte sokak böylesi bir anıdır: geçtiğiniz yol da bir sokak olabilir vardığınız bir durak da.
Her sokağa doğa, mevsim ile kendi rengini katar. Ağaçları, kuşları börtü böceği olmayan bir kentin sokağı nasıl mevsimin yaşansa dahi görülemeyeceği siyah beyaz hayatlardan ibaretse onları bütünleyen canlılığı bozan yine parçası olan bu topraktan ayrı tuttuğu betonlardır. Mevsimler, penceresi açılan evin dünyaya bakarken ki ilk yüzü ise sokaklarıyla; ağacı dallarıyla yeşil gösterense yapraklar, şehirlerin rengini işte ayrıntılarıyla girip çıktığımız bu sokaklar taşıyacaktır yine ve her zaman.

düşerken yükselmek

osmanziya | 26 November 2010 11:57

Ni’met merdiveninden külfet basmaklarını çıkmak, net ağından bilgi bağına uçmak, yararlanma çizgisinde yürürken yetkinlik katlarında yükselmek kolay değil. Ancak zorluğa katlanmaktan başka kolaylık olmadığını bilenler acılarını dindirmek için menba ağrılarını ve hedef ağırlıklarını yüklenmek zorundadırlar. Emelin kadar eleminde olmalı.. kalemin kılıncı kadar kelamın cesareti bulunmalı ki noktayı nutka getirecek meşietin olsun.

Türkçe’nin diline bakar mısın.. nasıl da bilgiyi konuşturur.. ağırlık ile ağrı sesini dinle.. gir içine ve kulağını aç bu mağarada.. ve gör enva-i tür çeşitlerle donanmış mağazayı…

Warner Bros zar sallarsa!

bir ben eksiktim | 25 November 2010 13:39

– Moruk sana söylediğim gibi yapıp o köprü altına gitmeyecektin
– Bende halktan biri gibi takılmak istiyordum (hıçkırık, salya, sümük hatta balgam)

Aramızda en son bu konuşma geçmişti kankam Warner ile. Çevirdiği onca filimler en sonunda gelip ayağına dolaşmıştı. Ama ben demiştim ona o kadar uzun metrajlı çekme diye ev küçük nereye sığdıracaksın, bir gün takılıp düşersin dedim. Ama dinleyen kimmm?

Neyse efem. Bu bizimki bir gün şu hain çakal ile zar atmak için köprü altına gitti. Köfteci Muammer abi şahit ben ona gitme dedim, bunca şalgam adamda kafa yapar, şalgam sonrası tuvalet sefandan sonra silkelenir muhtelif yerlerini yediğin acı uyarır kendine gelirsin öyle olur dedim. Ama yok gitti, gitti de ne oldu? Onca yılın malı mülkü ne varsa sikerttimin zarı köşenin üstünde durunca güme gitti.

Devrim

zarifce | 24 November 2010 16:28

Hücre, bir canlının bütün özelliklerini taşıyan, en küçük birimidir. İnsan da birey olarak yaşadığı toplumu yansıtır. Canlıların hepsi hücrelerden oluşur, topluluklar ise bireyden, hücrelerden oluşma, ayrı canlıların en belirgin ayırt edici özelliğidir, bireyden oluşan toplumların özelliği de yine bireyde saklıdır. Hücreler bağımsız hareket ettikleri halde birlikte iş görürler. Bireyler bağımsız hareketleri ile hem kendi yaşamlarını hem de oluşturduğu toplumun hayatını idame ettirmesini sağlar.

Aynı alanda gerçekleşen birçok toplumsal olayın genel adı toplumsal olgudur. Tek bir topluma ya da kişiye özgü değil, bütün toplumlara ya da kişilere özgüdür. Aynı türden birçok değişmeyi anlatmak için kullanılır. Başlangıç ve bitiş süresi ve nerede biteceği kesin olarak belirlenemez ve Soyutlama ve genelleme yoluyla elde edilir. Toplumsal olguya önemli bir örnek devrim-yeniliktir. Şimdi yazının başında neden hücre ile insanı karşılaştırdık. Hücreler bölünme ile kendisini yeniler ve çoğalır insan da doğumla çoğalır. Doğum da bir yeniliktir. Burada önemli olan ve temas etmek istediğim konu YENİLİKTİR. Yenilik denince aklıma hücrelerin kendini yenilemesi ve Cumhuriyet devrimleri gelir. Bence ikiside büyük bir olay. Yenilik hayatımızın her alanında olması gereken bir olgudur. Değişmek birey ve toplumun gelişerek daha ileri gitmesi demektir. Yenilenmek için başka toplumları örnek alabiliriz. Bu yenilik toplumumuzu diğer toplumlar arasında ileri seviyelere taşıyacak nitelikte olmalıdır. Yani başka toplumların hayatlarını yozlaştıran ananelerini kendimize “biz de bu yok” diye örnek almamalıyız. Özellikle teknoloji alanında yapılan yenilikler toplumu ve ülkemizi ileri götürür.

On günde Zayıflamak, Bir kalemle Arabadaki Çiziği Gidermek Mümkün (mü?)

dralivolkan | 24 November 2010 13:47

Bu günlerde özellikle medyanın internet kanallarında biz tüketicilere adeta pompalanan bazı ürünler kafaları karıştırıyor. Bu ürünlerin sizi cezbetmesi için eğitimli eğitimsiz, kadın erkek, genç yaşlı olmak fark etmiyor. Toplumun her kesiminden insanın zaaflarına, eksikliklerine, sağlık problemlerine, fiziksel kusurlarına hitap eden yüzlerce ürün var önümüzde. Üreticiler insanların artık bir çok işini yerinden kalkmadan yapmaya alıştığını gördü. Artık bilgisayar ve interneti biraz kullanabiliyorsanız fatura kuyruğuna girmez, yemek için dışarı çıkmaz, alışverişe gitmez, hobileriniz için çaba sarf etmezsiniz. Bu liste yerinizden kalkmadan evlenecek birini bulmaya kadar uzayabiliyor.
Bu yazıyı yazarken, tanıdık bildik bir gazetenin internet sayfasını açtığımda, bir adet diş beyazlatma kaleminin, bir adet de araba çiziklerini bir çırpıda yok ettiği iddia edilen bir kalemin reklamı hemen karşımıza çıkıyor. İkna aşamasının ilk basamağı böylece aşılmış oluyor; yıllardır takip ettiğiniz gazetenin internet sayfasında da yer alıyorsa bu ürün güvenilirdir izlenimi sizde oluşuyor. Aynı internet sayfasının çeşitli haber vs. linklerine tıkladığımda haberin konusuna ve türüne göre, penis büyütücü, cinsel performans artırıcı, zayıflatıcı, kilo aldırıcı, saç çıkarıcı, arabanızın performansını artırıcı, varis giderici, hemoroid önleyici ve buna benzer bir çok ürünle karşılaştım. Bu ürünlerin genel özelliği nedir peki? Yapacağını vaat ettiği sihri sizi yormadan, başka bir aktivitede bulunmadan yapacak olması.. Her gün bir hap atıp 1 ayda on kilo verecek, 1 hap daha atıp penisinizi 7 santim büyütecek, günde bir defa kafanıza krem sürüp sırma saçlı olacak, elinize kalemi alıp dişlerinizi bembeyaz yapacak, başka bir kalem alıp arabanızı çiziklerden kurtaracak ve son olarak cinsel güç artırıcı kahvenizi içip eşinizi memnun edeceksiniz. Hayat o kadar basit ki..

kapitalizme soldan bakmak

reddear | 24 November 2010 10:49

Günümüzde yerkürede yaşayan insanlar ekonomik olarak alış veriş dünyasındadırlar. Alış veriş ekonomisi alış satış ekonomisidir aslında. Siz meta almak için uğraşırsanız para vermek zorundasınız. Para vermek için para almak durumundasınız. Para almak için de emek satmak zorundasınız. Hâsılı meta almak için emek satmak zorundasınız. Emeğinizin piyasa değeri neyse o kadar satın alabilirsiniz. Emek gücünüze aylık 250 lira biçiliyorsa emek gücüyle ilgili piyasa değeriniz 250 liradır, 250 liralık tüketim harcaması yapabilirsiniz, yaşayabilirseniz yaşarsınız, yaşayamazsanız ölür gidersiniz… Pazar değeri olan değerinizden başka diğer değerlerin aslında önemi yoktur. Piyasa değeriniz yükseldikçe daha çok tüketim harcaması yaparsınız… Alış satış ekonomisinde her metanın bir piyasa değeri veya pazar fiyatı vardır ve o metaya sahip olmak için de sizin de bir pazar değeriniz/piyasa fiyatınız olmalıdır. Velhasılıkelam sizde metalara sahip olmaya çalışan metalarsınız…

Aralık ayına adım adım haberler

nazokiraze | 24 November 2010 09:37

Aralık ayı geliyor artık sofralardaki taze fasülyeler, barbunyalar, patlıcanlar yerini pırasaya, karnabahara, lahanaya bırakmak üzere. Bol bol balık tüketme zamanları.Trabzon Hurması’nın da zamanı geldi.(ben hiç sevmem)

Cennet Hurması da denilen Trabzon Hurması bilindiği gibi tam bir şifa deposu, kansızlıktan bağışıklık sistemi arttırılmasına kadar pek çok derde derman olan bu meyve kalp dostu olarak belirtiliyor.Trabzon Hurması’nın sağlığa faydalı olmasının dışında bir özelliği daha var, o da içeriğindeki Tanen.(Üşümemek için Trabzon hurması yiyin)