bildirgec.org

pişmanlık hakkında tüm yazılar

Korkular

HBOZTOPRAK | 11 August 2010 16:56

Biri yürekte, diğeri beyinde
saplanmış iki göz bebeği
Ve tene sinmiş arzuları koparırcasına
asi ömürden akan kızıl bir zaman

……………..

Unutulmuş vakitlerden doğan pişmanlıklar
Çiğ olup yağınca gençliğin saçlarına
Esiridir artık suskunluğun
evvelinde azat olan tüm sözler,
Ve bir de; cevabı olmazlara mühürlenmiş sorular
Çığ olup yığılınca geleceğin yollarına
Ayaz korkularla kaplanır mavi gözyüzü
Ve taş kesilir o anda, akıl ve yürekte ne varsa…

Eblek kuşu

kharis | 28 July 2010 14:10

Tertemiz bir havada, masmavi bir denizin üstünde ve karanın şahane koylarında kayalara konup dinlenebilen, deryalar üzerinde uçan kuşa benzettim kendimi bugün düşüncelerimde. Güneş kanatlarımda parıldıyordu sudan yansıyan ışıltılarıyla. Bir buluttan diğerine uçup kovalayarak oyun oynar günün bitmesini anlamazdım. Tek derdim av olmamak, karnımı doyurmaktı. Bir kuştum ben ufuklara uçmayı seven. Kusursuz bir yaratılandım rengarenk tüylerimle. Her mükkemmellikte bir kusurun mutlaka olması gibi bir kusurda mevcuttu bu kuşta. Kalbinden daha küçük bir beyin. Haliyle rotası hep kalpten oldu. Beyni ne ister, ne söyler dinlemez oldu. Işığıyla kendini aydınlatmaz fenere uçarken vuruldu. Öle bir çarptıki kanatları kırıldı en ince yerlerinden. Uçmayı denedi düştüğü yerden kalkıp ama olmadı. Bekledi, bekledi geçer diye ama bir santim bile havalanamadı. Şimdi uzak ıssız bir denizin ortasında minicik bir kayalığa dikili onu aydınlatmaz fenerin dibinde ufuklara bakmakta. Özlüyor bulutları. Ne zaman biter bu sızısı?

Yama

kharis | 06 July 2010 15:10

gün doğuyor yine,
kızıllık hakim semada.
ama ben üşüyorum.
ısınmıyor artık bedenim, buz tuttu her yerim,
ya yalnız kalıcaktım seninle,
yada yalnız kendimle.
asırlar gecti sanki yol hala eskimedi,
bır viraj diğerini kovalarken ellerim ellerım hala çözülmedi……
gözlerimi kapıyorum birden,
ellerim sende ellerim sıcak,
ellerim bende şimdi yine buz kesiyorum.
neden yaptım bunu sana bilmiyorum.
sen ilk günah, ilk sırdın..
ama ben seni aldattım ,
ahh bilsen ne çok pişmanım
avuçlarım üşüyorr, avuçlarım kanıyor..

SON SİGARAM

metezade | 03 July 2010 16:46

Üşüyorum… Parmaklarımın soğuğa boyun eyip sızlamaları çileden çıkartıyor beni. Etrafta sokak köpeklerinden başka kimseyi göremiyorum. Otobüs bir buçuk saat önce gelmiş olmalıydı oysaki. Beklemek işkenceye dönüşüyor yavaş yavaş. Sigara paketime bakıyorum içinden benim gibi yalnız ve yorgun son sigaramı çıkartıyorum. Önce hafifce koklayıp tütün kokusunu içime çekiyorum, sonra sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirip yakıyorum. Derin bir nefes…

Ayaklarımın sızlamasına aldırmadan yürüyorum son sigaramı da ömür misali yakıp bitirdikten sonra… Yola koyulma vakti geldi artık hayatımın son otobüsünü de kaçırdım farkında olmadan. Hatıralar geliyor gözümün önüne annemim yabancılığı, akrabalarımın sahte ama bir o kadar da inandırıcı yakınlıkları, insanların bana bakarken suratlarındaki acımsı ifade…Kar yağmaya başladı. bembeyaz pamuk pamuk… Rüzgarla dans edermişcesine dönerek yer yüzüne inen kar taneleri… İşte bu son yolculuğum…Hayatım bir gemi seyahati ve artık son limandayım yanımda sadece kaptan. Kaptanı bırakmak zor gelse de gitmem gerek, bu son vedam. Hoşçakal büyük adam. Dilimin ucuna gelen milyonlarca kelimeyi yutup devam etme vakti şimdi söylemek istediklerim çok ama vakit yok. Öyleyse bütün kelimelerin boynunu vursun cellatlar hoşçakal vefalı adam…Birkaç saat sonra bembeyaz karlar üzerinde siyah paltolu bir adam. Elinde son sigarasının izmariti… Veda edercesine kapamış gözlerini hayata yüzünde ufak bir tebessüm…

geçmişteki karanlık nokta

scapegoat35 | 11 May 2010 18:04

bugünlerde en çok düşündüğü şey o gündü. evet o gün. babasının ona zerre kadar güvenmediğini anladığı, fakat buna tepki verecek cesareti olmadığı gün.

bir şirketin ortağıydı babası. 2 ortağı daha vardı ve bir tanesiyle çok tartışıyorlardı. en sonunda hisselerini çocuklarına devretme ve çekilme kararı aldılar. bugün geriye dönüp bakınca bu karara karamsar bir şekilde gülüyor hala. devir işlemleri bitti. kimse ona ve diğer ortağın oğluna sormadı neyi nasıl yapalım diye. kendi bildiklerini okudular sadece.

devri takip eden günlerin birinde bir akşam babası gelip “senet imzalayacaksın” dedi. çok sevinmişti. işle ilgili bir mesele söz konusuydu ve onun imza atması gerekiyordu. kendisini gerçekten işin bir parçası olarak hissetmişti. babasına asla karşı gelemezdi, ne derse yapardı ancak yine de merakını yenemeyip sordu. “ne için gerekiyor?” aldığı cevabı, bir ömür boyu unutamayacağını bilse kesinlikle bu soruyu sormazdı. aldığı cevap kızgınlıktan öte çok yoğun, çok ağır ve çok travmatik bir kırgınlık yaratmıştı onda. işte o gün onun geçmişinde karanlık bir nokta olarak kaldı. hiç bir şeyin silemeyeceği, üzerini örtemeyeceği, duvara eğik olarak “perçinlenmiş” ve asla düzeltilemeyecek bir resim gibi duruyordu içinde.
“o senet annende duracak, ilerde onlara yanlış yaparsan ellerinde bir güvence olacak”

TEBEŞİR KOKUSU

lavinya76 | 01 April 2010 12:57

İlkokul birinci sınıftaydık. İkinci dönemin başıydı ve artık iyiden iyiye okuyup yazmaya başlamıştık. Sıra arkadaşım Muhsin adında sarımtırak bir oğlandı. Hareli yeşil gözleri güldüğünde kısılıyor, gözleri kısıldıkça yüzündeki çiller daha bir dikkatimi çekiyordu. İkimizde çok yaramaz sayılmazdık en azından boş derslerde sınıf başkanının yaramazlık yapanları tahtaya yazdığı isimler arasında olmadık hiç.

Babası bir apartmanın kapıcısıydı. Annesi de zaman zaman babasına yardım ederdi. Apartman bahçesine ektikleri güllerden sık sık öğretmene getirir ve kocaman bir teşekkürü alır gururla otururdu yerine. Bizim apartmanın bahçesinde değil gül ot bile yoktu. Hatta bahçe denebilecek bir alan bile yoktu. Bu yüzden tüm uysallığına rağmen içten içe kızardım ona ve kıskanırdım çiçeklerini.

Aşk-ı Sema!

kharis | 18 February 2010 16:09

İçimde bir taşın altına sıkışmışcasına durdurulamayan bir çığlık,
Hergün biraz daha özlüyor ölümlerini,
Oracıkta ezilmesini istiyor sana ait ne varsa hücrelerinin,
Biliyorum benden nefret ediyorsun.
Yo Yo aslında sen beni hiç umursamıyorsun bile…
Benim ismimin sonsuzluğu sıkışmış, ulaşmamışki senin buzlu sularına,
Belki de tam ulaşıcakken kirlettim beyaz düşlerimi.
Belki de en mucizevi son olacakken döndün pamuk sırtını bana.
Sen, günde bir kere dahi olsa bana gülen hayalin sahibi.
Sen, o hayale gülerek karşılık verenin sevgilisi.
Sen, asla bil-e-meyeceğin ve anlamlandıramayacağın bir yanlışa sürükleyen beni.
Sen, özür dilemeyi çok istediğim insan.
Sen sen sen, sensizliği bana hediye eden duyulmamış mukedderat.
Duy artık!
Sana benzeyen vakıalarla ilgilenmeyeceğim artık.
Bitirdim savaşlarını…
Yalnızca tarih yazmak için varolacağım!

YAŞAMAK İÇİN GEÇ, ÖLMEK İÇİN ERKEN!

sevde837 | 21 March 2009 21:57

Hastanede nöbetim olduğu sıkıcı günlerden birini daha yaşıyordum. İçimde ters giden bir şeylerin olacağının çanları çalıyordu! Her zaman ki yoğunluktaydı acil. Hastaların biri geliyor biri gidiyordu. Bu trafik öyle yoğundu ki E5 Karayolu bile bu kadar yoğun ve bunaltıcı olmamıştır. Öğle arasının gelmesini iple çekiyordum. O kadar açtım ki hastalarla ilgilenemiyor başıma ağrılar giriyordu. Her bir hastanın gelişinde Hipokrat yemini etmekle hata mı ettim diye sorguluyor adeta beynimin etini yiyordum! Nerden bilebilirdim ki akşama doğru bu yemini etmekle ne büyük bir hata yaptığımı! Bu meslek bana biçilmiş kaftan mıydı? Peh ! Ki ailem hatta çevremdeki herkes bunun olduğunu söylüyordu ama ben yorulmuştum artık! Ve işte öğle arası… Karnımı bir güzel doyurup hastalarımla iyiden iyiye ilgilenebilecektim. Bu günde ziyafet var neyse ki buranın aşçıları gerçekten bu işi biliyorlar. Ohhh karnımda doydu çok şükür! Görev beni bekler doğru nöbetime diyor ve gidiyorum kendimi sorgulamaya. Allahtan öğleden sonram daha rahat geçiyor! Hasta trafiği pek yok. Ben de fırsattan istifade meslektaşlarımla dalıyorum sohbete. Oradan buradan konuşuyoruz.
-“ Ne olacak bu devletin hali’” diyor içimizden biri.
– “En güzeli gülüp, geçmek” diyorum ve boyut değiştiriyor konu.