Hastanede nöbetim olduğu sıkıcı günlerden birini daha yaşıyordum. İçimde ters giden bir şeylerin olacağının çanları çalıyordu! Her zaman ki yoğunluktaydı acil. Hastaların biri geliyor biri gidiyordu. Bu trafik öyle yoğundu ki E5 Karayolu bile bu kadar yoğun ve bunaltıcı olmamıştır. Öğle arasının gelmesini iple çekiyordum. O kadar açtım ki hastalarla ilgilenemiyor başıma ağrılar giriyordu. Her bir hastanın gelişinde Hipokrat yemini etmekle hata mı ettim diye sorguluyor adeta beynimin etini yiyordum! Nerden bilebilirdim ki akşama doğru bu yemini etmekle ne büyük bir hata yaptığımı! Bu meslek bana biçilmiş kaftan mıydı? Peh ! Ki ailem hatta çevremdeki herkes bunun olduğunu söylüyordu ama ben yorulmuştum artık! Ve işte öğle arası… Karnımı bir güzel doyurup hastalarımla iyiden iyiye ilgilenebilecektim. Bu günde ziyafet var neyse ki buranın aşçıları gerçekten bu işi biliyorlar. Ohhh karnımda doydu çok şükür! Görev beni bekler doğru nöbetime diyor ve gidiyorum kendimi sorgulamaya. Allahtan öğleden sonram daha rahat geçiyor! Hasta trafiği pek yok. Ben de fırsattan istifade meslektaşlarımla dalıyorum sohbete. Oradan buradan konuşuyoruz.-“ Ne olacak bu devletin hali’” diyor içimizden biri.- “En güzeli gülüp, geçmek” diyorum ve boyut değiştiriyor konu.Tam bu sırada ambulansın acı acı siren sesleri geliyor kulağıma! Bir şeylerin ters gittiği aşikar.İçimdeki huzursuzluğun böyle talihsiz bir olayla sonuçlanacağını da bilemezdim tabi. Hele de mesleğimdeki dönüm notasına geldiğimi, ona yaklaştığımı bağırıyordu da siren sesleri duymuyordum!Ne mi oluyordu:-Acılı bir anne baba ve cansız olduğunu o anda anladığım 2 yaşındaki bir kız çocuğu ambulanstan indiriliyordu!Bakakalmış, ne yapacağımı düşünemez hale gelmiştim. Anne baba perme perişan. Anne yalvarıyor :-“Rabbim kızımı bana bağışla! Onu bizden alma!” diyeBaba ise yere çökmüş, başı ellerinin arasında dövünüyor:-“Ben bunu isteyerek yapmadım!”Bu adam ne yapmamıştı,neyin dövüşüydü bu hangi hatanın kurbanıydı küçük kız?İşte öğreniyorum acı gerçeği :-Toprağı sürmek için tarlaya giden aile kızlarını da yanında götürmüşlerdi her zamankinin aksine! Oysa Elif babaannesinde kalır takılmazdı anne ve babaya. Bu sefer farklıydı, onlarla gitmek istediğini kanıtlamak için bin bir türlü iş kesmişti aileye! Onlarda dayanamamış yanlarında getirmişlerdi Elif’i tarlaya. Her şey yolundaydı ta ki işleri bitip evelerine dönecekleri ana kadar. Baba ve anne bir an elifin varlığını unutmuş olacaklar ki traktörün başına gitmiş, bir yandan konuşuyorlar bir yandan da baba traktörü çalıştırmaya uğraşıyormuş. Ve çalışmış, Tarladan çıkmak için geriye taktığı vitesle ilerlerken tiz bir çığlık kesmiş hızını. İşte o an Elif diye bir çığlık atmış anne! Baba ise başına kaynar su dökülmüşçesine kalakalmış öylece, yangınlara düşmüş yüreği. Traktörün arkasına geldiklerinde Elif’in cansız bedeni toprağa dökülmüş kuru bir yaprak misali! Onlarsa kızlarını kaybettiklerinin bilincinde değiller henüz apar topar getirmişler kızı buraya! Belli edemediğimiz ama kurtarmaya çalışıyoruz dediğimiz Elif’in cansız bedeninden yanağına sicim gibi bir kan süzülmüş! Ellerimde eriyip gidivermiş bir can!Sonrası mı artık bu mesleği yapmıyorum. Onun kaldırıldığı morga gidip ruhumu yıkıyorum! Geç kalmış olmamalıydım yaşamına. Neden doktordum, niçin, neden bendim bunu yaşaması gereken! Artık YEMİN ETMİYORUM!