bildirgec.org

liman hakkında tüm yazılar

Tereddüt

pilli pati | 28 October 2009 10:12

Kaleden aşağı doğru salına salına iniyoruz. Yol, parke taşlı ve biraz eğimli. Fenerin yanından geçerken denizden yansıyan güneş ışınları gözümüzü alıyor. Güneş gözlüklerimi saçlarımdan kurtarıp takmaya çalışırken yazdan artmış bir günün tatlı esintisi altında böyle bir manzarayı izlemek bir anda ruhumu bir tür serbest kalma isteği ile dolduruyor… Sırtımda bir anda kanatlar çıksa, havalanıp uçsam, ne güzel olur!

Fazlasıyla şaşırmış ve gecikmişliğinde, etraftaki ağacı, börtü böceği de şaşırtmış yaz artığı bir günden bahsediyorum size. Arlanmazcasına bizim de kanımıza giriyor. Birden arkadaşım “Buralarda yatır varmış, gidip yerini bulalım” diyor. Yol üzerindeki satıcılara başka işimiz yokmuş gibi, en önemli işimiz buymuş gibi, mütemadiyen yatır soruyoruz. Neredeyse her tezgaha. Hepsi satacakları tülbent ve dağ otlarının derdinde. “Daha aşağıda” diyorlar da hiçbirisi tam yerini söylemiyor, ne hikmetse. Aslına bakılırsa üzerimdeki kıyafet gereği yatırı ziyaret edemeyeceğim. Belki uzakta durup onu beklerken, etrafın nefesini tutmuş, sadece kuşlara meydanı bırakmış halinin fotoğraflarını çekebilirim. Tepeden aşağı yol aldıkça artık adımlarımız zorlanmıyor fazla, alışıyoruz eğime ya da eğim de azalıyor belki. Muhteremin ebedi istirahatgahına yaklaştıkça kuş sesleri oldukça nadir çalınıyor kulağa. Bodur ahlatlar beliriyor etrafta. Hala meyve olgunlaştırma peşinde hepsi. Yabani ve pembe renkli çiçekler çıkmış kayaların arasından, bizi izliyorlar. Sarı çiçekler de var. “Mezarlık çiçeği” de denir bunlara. Toprağa çok sıkı tutunan soğanlı kökleri vardır. Burası çok sessiz bir yer. Eski bir mezarlığın içinden mi geçiyoruz? Bana mı öyle geliyor? Ürperiyorum birden. Yakında bir bedesten görüyorum. Yıkıntılarının arasından eğik eski taşlar farkediliyor. Hislerimde yanılmamışım. Hoşlanmıyorum bu sessizlikten, soğuk bir yalnızlık çökmüş etrafa. Ağaçların arasından gördüğüm deniz manzarası İstanbul’daki ada manzarasını hatırlatıyor. Siliyorum çabukça hafızamdan. Uzak bir sahil kasabasındayım ama hafızamdan sildiklerim yerine aniden uzakta başka bir sahil kasabası beliriyor. Burada her yan portakal kokuyor da arada sanki aklıma gelen görüntü yüzünden baskın çıkan yasemin kokuları da dolanıyor. İnsan sırf bir anı yüzünden bir kokuyu anımsayabilir mi? Tereddüt ediyorum ama inatçı tarafım “Yürü” diyor. Attığım adımların tersi istikamete dönüp bir iki adım gittiğimde, dikkatli bakınca görüyorum. Sağımda, eski bir bahçe çitinden sıkılmış da bir de o çitin yanındaki ağaca tutunmuş. Sarılmış da sarılmış ona. Orada idame ettiriyor yaşamını. Kokusuyla bu çevreden kırk yılda bir geçecek kim varsa, mevsim bu zamanlar, sarıp sarmalıyor bulabildiği herkesi.

Mezestre

lagos | 03 September 2009 12:13

soğuk..
çok soğuk bu yaz gecesi.
yine de terlemeye başlıyorum,
vücut ısımı yükselten nefesin değil, rom şişesi..
kumsal zifiri karanlık,
ay bulutların arkasında,
yıldızlardan hiçbir iz yok.
sadece çok uzaklardaki birkaç teknenin ışığı gözüme takılan.
rom kokusu dalgaların kokusunu bastırıyor gibi biraz.
anlamazdım eski denizciler romu nasıl sek içermiş?
şimdi anlıyorum..
zormuş her limanda bir kelebek öldürmek.
acıtıyormuş iskelede ağlayan bir martıya veda busesi bırakmak.
dudaklarımdan gitsin diye onun tadı,
sek içiyorum ilk defa..
hissizleşiyor dudaklarım.
ısırıyorum hissetmek için.
kan tadı geliyor.
pek de iyi gitmiyor diye düşünüyorum romla kan.
senin kanın olsa belki..
ama benim kanım pis.
ruhumu arındırmak için defalarca damarlarımda dolaşan bu kan pis.
yine de arındıramayan bu kan pis..
kansızım derdin diye hatırlıyorum,
her an bayılacakmış hallerin,
ve üşürdün hep..
gereksiz ayrıntıları hatırlıyorum hep nedense.
ama sevdiğin rengi hatırlayamayacak kadar gereksiz bu balığın hafızası..
unutmak istediklerini unutamayacak kadar da seçici geçirgen..
ıslak bir kalp benimkisi.
dokunursan ıslanırsın demiştim.
gözlerinin ıslaklığı rimellerini akıtıyor.
ve yastığın kurşuniye boyanıyor, biliyorum..
geri gelecek misin sorusuna doğru yanıtı vermeyi çok isterdim.
ama yapamıyorum.
bilirsin yalan da söyleyemem.
o yüzden susuyorum..
zaten ruhum hep alargada.
o karaya hiç ayak basmıyorki..
bedenimse her vedada gözlerimin altına bir çizgi ekliyor.
zaman hiçbir şey öğretmiyor, öğreten tecrübe.
ve yine her kaçışta,
gitmek istemezcesine,
sancağım mezestre..

Tankerler

pilli pati | 12 January 2009 10:57

natural world winner
natural world winner

Ruhumda açığa demirlemiş tankerlerin cüsseli sessizliği uzanıyor çok uzun zamandır. Yükü deli, bir kıvılcıma bakan tankerler!

İçlerindeki metalin soğuk, nemli; hani dokununca o insanı iliklerine kadar buz kestiren, yadsınamaz varlığı…

Uğradıkları hiçbir liman kendi evleri olmamış, hiçbir kaptan tam başedebilmiş değil onlarla, ne ki; bunca zaman derin suların, tehlikeli şafakların, metrelerce dalgaların sevgilisi olmuşlar. Kuzey denizlerine yalnız varıp, balinaların sonarlarını ninni tutmuşlar. Uyumuşlar, uyumuşlar.

YARIN HİÇ GELMİYOR

DEJAVU 07 | 30 November 2007 12:51

Yarın hiç gelmiyor. Her merhaba diye karşıladığım gün aslında dün yaşayıp bitirdiğim gün. Yarın hiç olmuyor. Aynı şeyleri yaşıyorum her gün, yarın hiç olmuyor. Çünkü yarın ben seninle olacağımı düşünüyorum ve hiçbir yeni doğan güne gözlerin renk katmıyor. Demek ki tanrım… Demek ki yarın hiç olmuyor…

Taze aşklar aradım, taze aşklar yaşadım. Bir çok umutsuz fırtınama liman aradım. Yeni yarınlar yaratmak istedim; belki de bu günü sonlandıra bilecek yeni sesler aradım içimde yankılanacak, ama hepsi içimdeki doldurulmaz boşlukta yok olup gitti. Ama gün bitti, gece bitmiyor. Ve inan sevgili yarın hiç olmuyor.

Seni Bıraktığım Şehir

woofwoof | 26 November 2007 22:07

üniversiteyi okuduğum şehirde bıraktım en büyük aşkımı
aynı zamanda umut etmeyi, heveslenmeyi, sabırsızlanmayı

şehri güzel yapan içinde yaşadığın insanmış belledim, anladım
kadrin kıymetin bilemeden içine ettim de ayrılırken afalladım

yelkeni saldım rüzgara; karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenirmiş dünya diye
rüzgarın yönünü değiştirmeye çalışmayı bıraktım ben o şehirde

üstümden ne heyecanlar geçmiş olacak ki, kaldıramadım kafamı görmeye güzelin cemalini
dün boktum, bugün koktum misali olgunlaştım saydım durgunlaşmayı

ŞU ADAYI KALDIRIN!

sinemasever | 05 October 2007 23:19

Tatilini kıyı şeridinde denizkenarında geçirenler, daha ziyade uzun süreli burada oturanlar, her nedense daima birbirleriyle çekişirler, birbirlerini şikayet ederler. Kimi bahçesine havuz yapan komşusunu şikayet eder, kimi sitenin bir yöresinde kendisini ilgilendirmeyen bir yerinde komşusunun yaptırdığı garajı şikayet eder. Bir başkası yan sitede gümbür gümbür bağıran diskonun müziğini şikayet eder. Kimileri de evinin önündeki ağaç manzarasını kapattığı için komşusunun veya komşularının bahçesindeki ağaçların kesilmesi için, Belediyeye şikayet eder.

EN KOMİK YASALAR

| 17 August 2007 10:10

http://www.objektifhaber.com/yeni/objhab/default.aspx?id=2O37O103406

Yitirilen sevdalar

sbaskentli | 12 July 2007 11:17

Aşk üzerine çok şeyler söyleriz , yazarız ve bazende hayal eder anlatırız. Buyrun dostlar birde bu aşkı dinleyinn….

Yeni açılan ofis için uzun süren çabalardan sonra ikna olmuştu Şerif bey sekreter almak için. Uygun ortamı yakalayan kursat hiç zaman kaybetmeden gazeteye ilan verdi.

Bir iki gun içinde yapılan başvurulardan hiçbirine okey verememişti ne kurşat ne de Şerif bey. Artık uygun birini bulamayacaklarını düşünmeye başlamışladı. Kursat o akşam yeni bir iş görüşmesinden dönmüştü. Şerif bey kendisine bir cv uzattı. Birde bu arkadaş var bak bakalım annesi getirdi cv yi okeylersen çağıralım.

Türk lan bu! kaç kaç kaç…!

oingo boingo | 30 March 2007 02:00

Bundan yıllar önce babamın ”gemi anıları” olarak bana anlattığı ve beni eğlendirmeye çalıştığı birsürü hikayesi vardı. Ya dünyanın başka noktalarında yaşandığı için bana enteresan gelirdi, ya da enteresan olduğu için bana öyle gelirdi.

Gemiyle yanaştıkları bir A.B.D eyaletinde birkaç gün konaklama şansı elde etmişler. Bunu değerlendirmek istemişler tabi. Gemide kaç tane adamlar, hepsi de abazan tabiki…
Gemiden indiklerinde fahişe diye tabir edilen hanım ablalardan birtanesiyle karşılaşmışlar ve ödenecek mebla üzerinde tartışmaya başlamışlar. Bizimkiler kadının nereli olduklarını sormasıyla ”türküz” demişler.