Kaleden aşağı doğru salına salına iniyoruz. Yol, parke taşlı ve biraz eğimli. Fenerin yanından geçerken denizden yansıyan güneş ışınları gözümüzü alıyor. Güneş gözlüklerimi saçlarımdan kurtarıp takmaya çalışırken yazdan artmış bir günün tatlı esintisi altında böyle bir manzarayı izlemek bir anda ruhumu bir tür serbest kalma isteği ile dolduruyor… Sırtımda bir anda kanatlar çıksa, havalanıp uçsam, ne güzel olur!Fazlasıyla şaşırmış ve gecikmişliğinde, etraftaki ağacı, börtü böceği de şaşırtmış yaz artığı bir günden bahsediyorum size. Arlanmazcasına bizim de kanımıza giriyor. Birden arkadaşım “Buralarda yatır varmış, gidip yerini bulalım” diyor. Yol üzerindeki satıcılara başka işimiz yokmuş gibi, en önemli işimiz buymuş gibi, mütemadiyen yatır soruyoruz. Neredeyse her tezgaha. Hepsi satacakları tülbent ve dağ otlarının derdinde. “Daha aşağıda” diyorlar da hiçbirisi tam yerini söylemiyor, ne hikmetse. Aslına bakılırsa üzerimdeki kıyafet gereği yatırı ziyaret edemeyeceğim. Belki uzakta durup onu beklerken, etrafın nefesini tutmuş, sadece kuşlara meydanı bırakmış halinin fotoğraflarını çekebilirim. Tepeden aşağı yol aldıkça artık adımlarımız zorlanmıyor fazla, alışıyoruz eğime ya da eğim de azalıyor belki. Muhteremin ebedi istirahatgahına yaklaştıkça kuş sesleri oldukça nadir çalınıyor kulağa. Bodur ahlatlar beliriyor etrafta. Hala meyve olgunlaştırma peşinde hepsi. Yabani ve pembe renkli çiçekler çıkmış kayaların arasından, bizi izliyorlar. Sarı çiçekler de var. “Mezarlık çiçeği” de denir bunlara. Toprağa çok sıkı tutunan soğanlı kökleri vardır. Burası çok sessiz bir yer. Eski bir mezarlığın içinden mi geçiyoruz? Bana mı öyle geliyor? Ürperiyorum birden. Yakında bir bedesten görüyorum. Yıkıntılarının arasından eğik eski taşlar farkediliyor. Hislerimde yanılmamışım. Hoşlanmıyorum bu sessizlikten, soğuk bir yalnızlık çökmüş etrafa. Ağaçların arasından gördüğüm deniz manzarası İstanbul’daki ada manzarasını hatırlatıyor. Siliyorum çabukça hafızamdan. Uzak bir sahil kasabasındayım ama hafızamdan sildiklerim yerine aniden uzakta başka bir sahil kasabası beliriyor. Burada her yan portakal kokuyor da arada sanki aklıma gelen görüntü yüzünden baskın çıkan yasemin kokuları da dolanıyor. İnsan sırf bir anı yüzünden bir kokuyu anımsayabilir mi? Tereddüt ediyorum ama inatçı tarafım “Yürü” diyor. Attığım adımların tersi istikamete dönüp bir iki adım gittiğimde, dikkatli bakınca görüyorum. Sağımda, eski bir bahçe çitinden sıkılmış da bir de o çitin yanındaki ağaca tutunmuş. Sarılmış da sarılmış ona. Orada idame ettiriyor yaşamını. Kokusuyla bu çevreden kırk yılda bir geçecek kim varsa, mevsim bu zamanlar, sarıp sarmalıyor bulabildiği herkesi.

Arkadaşımın yatırla arasındaki duaların sayısını makul sayılarda tutmasını diliyorum içimden. Yaseminlerin boynunu büktüğümden beri onlara yaklaşmayalı kaç yıl oldu? Soruyorum ama hatırlamıyorum. Zaman mefhumu biraz arızalıdır bende. Saat takmayı sevmem. Gün, hafta hesaplamayı gereksiz bulurum. Yıldönümlerini, doğum günü kutlamalarını da umursamam, kendiminki dahil. Bu yüzden kilitlediğim bir sandığın anahtarını birileri bulmuş da bana getirmiş gibi tuhaf oluyorum aniden. Buradan gitmek istiyorum. Filbahriler hatırlasam, begonyalar, tatulalar… Ne bileyim, süsenler gelse aklıma! Onların kokusu yayılsa etrafa. Tam da böyle bir günde yaseminlerin bunu bana yapmamaları gerekiyor. Canım sıkılıyor, deklanşöre basıyorum ama günüm iyi geçmeyecek biliyorum. Tadım kaçık artık. Fakat suçu ne yatır arayana, ne yatıra ne de bu yolu bize tarif edene de yükleyemem. Bazen kaderin karşımıza kendi adımlarımızla çıkaracağı yönü, sahil kasabasını, tozlu yollarını tahmin bile edemeyiz. Yaşamımıza gireni, ondan gideni, uğradığımız limanları, makas değiştirip mola verdiğimiz istasyonları durup hayretle izleriz. Sonra yolcu yolunda gerekse, yolcunun durmakla derdi varsa ve sadece yürümekle alıyorsa nefesini… Gideriz.Çok fazla sürç-i lisan ettim biliyorum. Arızalı bir yolcunun da edip diyeceği bundan başka nedir ki? Duası bitmiş. Adımlarımı hızlandırıyorum. Vefalı yaseminlerin kokusu geride kalıyor. Dönüş yolunda üzerime yapışıp kalan soğuk yalnızlıktan ise kendimi bir türlü kurtaramıyorum.bu bir pilli patisözüdür!Page copy protected against web site content infringement by Copyscape