bildirgec.org

korkmak hakkında tüm yazılar

saniye, okyanus, kadın

astral | 06 January 2010 17:07

Karşımda yeni aldığım Atatürk’lü bir saat. Saniyesi duruyor, tüm saat duruyor. Kalkıp saniyesini gevşetiyorum tekrar çalışıyor, sanırım ilgimi istiyor; erkekçe bir kapris olmalı. Saniyeler küçük ve önemsizdir. Lakin saniye durunca saat duruyor. Zamanı sorgulamak duruyor. Zaman duvarda asılı kalıyor, geriye kalan saniyeden öte sadece bir iki çubuk oluyor. Artık ne akrebin önemi ne yelkovanın adı kalıyor. Kalkıp ya ilgi göstermek gerekiyor ya da duvardaki saatin sadece asılı duran bir objeye dönüşmesini yadırgamamak.

Saniyeler önemsizdir, küçüktür; paylaşımsız olacak kadar küçük ve mütevazidir kimi zaman ama saniye dediğiniz o ince çubuk durursa akrep çalışmıyor; zamanın durması akrebe değil saniyeye bağlı, o küçük paylaşımlarda/ o küçük zaman aralıklarında/ önemsenmeyecek kadar küçük zaman aralıklarında/ çoğu zaman hiç de önemsemediğimiz zaman aralıklarında.

KAYBETMEKTEN ÇOK KORKUYORUM

keremx | 23 December 2008 12:40

ÖLÜMÜ İSTEYEN ADAM

E-Posta ile bana ulaşan ve MSN’ lerine beni ekleyen dostlarımızla çok güzel diyaloglarımız oluyor.

Dün iletişim kurduğum bir dostum MSN’ sine ; “Kaybetmekten çok korkuyorum” diye yazmış. Kaybetmekten korktuğu şeyi sordum, kendisine. Sevdiklerimi kaybetmekten çok korkuyorum, dedi.

Bu cevap üzerine kendisini tebrik ettim. Ne güzel dedim, kaybetmekten korktuğunuz sevdikleriniz var. Sevdiklerinizi kaybetmemek için onların kıymetini bilin. Sevdiklerinizi ihmal etmeyin.

Biliyorsunuz işte beni, kendi tarzımca cümleler kurdum. Sevmeye ve sevilmeye dair edebiyat yaptım. Ancak tüm sözlerim üzerine verdiği cevap beni şok etti: Çok sevdiğim bir canı dün akşam kaybettim, dedi. Sevdiği ölmüştü.

Şok oldum. Nasıl mahcup oldum, sormayın… Sustum kaldım öyle. Ölüm karşısında söylenecek söz yoktu.

Başınız sağolsun, diyebildim sadece…

Korkunç tux resimleri

konami | 10 November 2008 21:09

Tux bildiğimiz gibi Linux’un simgesi. Ve sevdiğimiz bir karakter. Tux’un farklı kılıktaki resimlerini çeşitli dergilerde ya da sitelerde görmüşsünüzdür. Ama bu resimlerin ortak özelliği, hepsinin yeterince sevimli olmasıydı.

Durum bu sefer farklı. Tux bu sefer, rakiplerine gözdağı vermek için çok korkunç bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bu “korkunç” resim galerisine buadresten ulaşabilirsiniz.

Korkmaktan Korkmak “Fobofobi”

Culture Orange | 18 September 2008 16:27

Bilinmeyen bir şeylerin olduğunu bilmek insana korku vermektedir. Lakin insana bilinmeyen bir şeyin olmadığını ve bildiklerinin “her şey” olduğunu söylerseniz korkularını bastırabilir misiniz? Bu mümkün mü?

kork benden!
kork benden!

Bilinmeyenden korkan insanoğlu bilerek korkusunu yendi yıllardır. Bir fareye onu öldürmeyecek kadar zehir katılmış bir peyniri verdiğinizde ve fare onu yediğinde tadı alacak, bir daha o bölgeye uğramayacaktır. Fakat insanoğlu korktuğu şeylere çomak sokmaya daha küçüklüğünden beri başlamıştır. Çomağı bırakıp kaçsa bile ertesi gün yine başına gelerek merakını gidermeye çalışacaktır.

Böyle olmasaydı bu kadar gelişme sağlanamazdı. Bazen dem vuruyoruz “hayvanlar bile pistten kışttan anlıyor ama insanlar laftan anlamıyor git denince gitmiyor, elleme denince bile elliyor” diyoruz. Bu böyle olmadığı zaman nasıl o insan gelişebilirdi?

En çok korkulan şeyler arasında karanlık ve nerden geldiği belli olmayan sesler vardır, buna rağmen karanlığı seven de vardır, nerden geldiği belli olmayan seslerle ruhunu dinlendiren de.
Her şeyden korkabiliriz; yeter ki o “şey” bizimle uygun zaman ve yerde karşılaşsın.

Anlayacağınız üzere konumuz korkular.

Korku

icetea | 02 December 2007 14:29


İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor , sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor , reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor , gençliğin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyada iyi bir şey bırakmadığı için.
Ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.
Ve yaşamaktan korkuyor, kendisi için değil, başkalarına göre
yaşadığı için!

= William Shakespeare =

KATİL SCHİLLER 2/3

| 31 October 2007 17:28

NERDEYİM BEN?

„Birazdan heryer zifiri karanlık olduğunda… Etrafı mangalda pişen et kokusu sardığında…“ diye şarkı uydurmuştu kendince. Şimdi camının arkasını siper almış bekliyordu huzur kokan gecenin başlamasını.
Çok değil iki gün önce yapmıştı bu gecenin planını. İçinde bir his vardı ki, temizlik ve saflığın ta kendisiydi Schiller’e göre. Evinin kapısı en son iki gün önce kapanmıştı dış dünyaya. Fırtına öncesi sessizlik mi bu? En ufak bir nokta bırakmayana kadar temizledi iki odalı minicik evini. Uzun süredir temizlenmemişti.
Karanlık geceyi delen birkaç evin ışığıydı. Herkes uyurken kapısının önüne çıkıp sigarasını tüttürmek en büyük zevkiydi Schiller’in.Herkesin yatağında olduğu saatleri gizemli bulurdu.

KEDİM

| 23 October 2007 22:04

Tüyleri beyaz, bakışları çok masum, sanki elimi sık dermiş gibi bir patisi diğerinden daha yukarıda olan kedim… Babam onu ona çok kırıldığım birgün getirmişti. Böyle bir kedi daha önce hiç görmemiştim. Eskiden kartopu vardı. Babam onu daha 4 yaşındayken doğum günümde almıştı bana. Nasıl yaktığımı hatırlamadığım yanık patisi için ne masallar uydurmuştum minik aklımda. Şimdiyse bu kedi. Henüz bir isim bulamadım. Doğrusu bir isim aramadım.
Kedilerden korkarım ben. Aslında çok severim ama elim kemiklerine değdiği zaman çıldırırım. O yüzden hiç gerçek bir kedim olmadı. Zaten alerjim var, olamaz da. Küçükken terasımıza gelen kediyi çok severdim. O zaman korkmuyordum ama her yerimde yara çıkmıştı. Alerjim varmış…

Kedimin resmini gören gerçek sanıyor. Bakışları aynı gerçek bir kedi gibi. Kedilerden korkmamayı öyle çok isterdim ki. Bayılıyorum onlara. Ama elimde olmayan bir korku var içimde. Dokunamıyorum, uzaktan sevmekle yetiniyorum.
Odamda tek hayvan kedim değil. Bir de kuzum var, ona “zuzu” diyorum. Zuzumu da çok seviyorum. Çok sevmiştim onu ilk aldığımda. Ama tüyleri o kadar güzel değil.

Kedimin tüyleri çok başka. Bazen geceleri onu da alıyorum yatarken. Rahatlatıcı tüyleri var kedimin. Dokunduğunuz zaman bütün negatifliğinizi alacakmış gibi. Ben dokununca sinirliysem rahatlıyor beni benim cefakar kediciğim.

Bu aralar adet edindim onunla yatmayı. Gece rahatlamak için koyuyorum onu karnıma. Sonra elimi başından sırtına doğru indiriyorum. Kuyruğuna geldiğimde sanki bütün kötülükleri atmış oluyorum üstümden.Uykuya dalana kadar onu okşuyorum. Tüylerinin arasında parmaklarımı gezdiriyorum. Ben kedişimi çok seviyorummmmmmm…

CİNAYET

| 10 August 2007 09:07

Dayımlar bir üst katımızda oturuyordu. İlk defa görüyordum üst kata taşındıklarını. Evlerine gittim. Yengemle kavga ediyorlardı, neden olduğunu anlamadım. Üzüldüm. Mutfakta oturuyordum. Onları rahatsız etmek istemedim. Patırtı gürültünün arasına girmem hoş olmazdı. Dayım mutfağa geldi. Yüzüme bile bakmadı. Sinirliydi çok. Büyük bir hırsla açtı çekmeceyi, çatal bıçak şangırdadı hızla açılınca çekmece. İçinde bir tane ekmek bıçağı var. Aldı… Hızlı adımlarla mutfaktan çıkıyordu ki, bana döndü “git” dedi. Çok korkmuştum. Hemen indim alt katta ki evimize. Annemle korkmuştuk. Dayımla yengemin sesi kesilmişti. Çıt bile duyulmuyordu. Bir ara aşağıya birinin indiğini duydum ama korktum, bakamadım. Annemle korkmuştuk. Annem de duymuş kavgalarını. Çok garip bir sessizlik vardı apartmanda. Herşey susmuştu bir anda. Kapının arkasına oturduk annemle. Neler olduğunu anlamıştık ama sesimizi çıkarmıyorduk. Sanki ikimizde dilimizi yutmuştuk. Ben konuşamıyordum annemin beni dalgınlığımdan uyandırmak için attığı tokatlara rağmen. Şok geçiriyordum. Bir süre kapının arkasına sinmiş bir vaziyette sessizliği dinledikten sonra apartmanda çok hafif “pıt pıt” diye sesler duyduk. Annem cesaret edip kapıyı biraz aralamıştı. Kafamı uzattım baktım. Yukardan bizim kata doğru dönerek inen merdivende iki küçük ayak görebildim. Titriyordu. Sadece bakıyordum, hiçbir şey yapamıyordum. Dilimi yutmuş gibiydim, heryerim kaskatı kesilmişti. Minik ayaklar üç basamak daha inince kabarıp inen göğsünü gördüm. Andelinaaaaaa…Yüzüne bakmaya korksam da bir kaç basamak inince kan içindeki yüzü göründü. Bizi görünce ağlamaya başladı, elinde kanlı bir bıçak vardı. Ann-nee-an-nem yere- yer- de ya-ya-tı-yor” Biçağı yere atıp annemin boynuna atladı. Titriyordu her yanı. Hıçkırıyordu.