NERDEYİM BEN?
„Birazdan heryer zifiri karanlık olduğunda… Etrafı mangalda pişen et kokusu sardığında…“ diye şarkı uydurmuştu kendince. Şimdi camının arkasını siper almış bekliyordu huzur kokan gecenin başlamasını.Çok değil iki gün önce yapmıştı bu gecenin planını. İçinde bir his vardı ki, temizlik ve saflığın ta kendisiydi Schiller’e göre. Evinin kapısı en son iki gün önce kapanmıştı dış dünyaya. Fırtına öncesi sessizlik mi bu? En ufak bir nokta bırakmayana kadar temizledi iki odalı minicik evini. Uzun süredir temizlenmemişti.Karanlık geceyi delen birkaç evin ışığıydı. Herkes uyurken kapısının önüne çıkıp sigarasını tüttürmek en büyük zevkiydi Schiller’in.Herkesin yatağında olduğu saatleri gizemli bulurdu.xxxxxVe bütün ışıklar söndüğünde sarı saçlı Florian kafasını yorganın içine soktu. Korkmaması için dışarıdan odaya süzülen ışık hüzmeleri yetiyordu. Ama şimdi en iyi çare başını yorganın içine sokmaktı, öyle de yaptı.Bazı geceler uyku tutmuyor, sabahları hep o yüzden okula geç kalıyordu. Şimdiyse saatin tik tak sesiydi onu rahatsız eden.Sessizliğin içinde ürpertici bir sesti: tik tak tik takOdaya biraz ay ışığı dolması için tülü iyice kenara çekti. Yüzüne vuran ay ışığının rahatlığıyla kapattı gözlerini. Bir anda sanki gözünde bir perde asılıydı ve o perdeyi birisi ilk önce kapatıp sonra tekrar açmış gibi hissetti. Bir anda kapalı gözleri iyice karardı ve tekrar aydınlandı. Sanki ay ışığının önüne birşey gelmiş ve ışığı engellemişti. Gözlerini açıp baktığında pencerenin önünde birşey yoktu. Saçmaladığını, korkusundan ne düşüneceğini şaşırdığını söyleyerek rahatlatmaya çalıştı kendisini. Bir süre sonra derin çok derin bir uykuya dalarken uyandığında nerede olacağı hakkında en ufak bir bilgiye bile sahip değildi.xxxxxBaşında şiddetli bir ağrı hissetti ilk olarak. Gözlerini yavaş yavaş açtı. Bir ağırlık mı vardı yoksa ona mı öyle geliyordu, bilmiyordu. Kasılmış olduğunu hissetti. Ağırlığı oluşturan vücudunun belli yerlerindeki bağlar idi. Neredeydi? Korku kaplamıştı içini, gözleri koskocaman açıldığında kendine bakan kanlı iki gözle karşılaştı. “Yumurta kafa”… Düşünceler çığlık atıyordu beyninde.Xxxxx“Şişşttt, çok eğleneceğiz”Schiller bu sarı saçlı çocuktan nefret etmiyordu artık. Tam tersine onu seviyordu. Çocuğun kocaman kocaman olmuş bakışları altında yanına yanaştı, elleri sevgisini göstermek ister gibi… Çocuğun saçlarına dokundu. Hızlı bir hareketle okşayıp bıraktı.Sobada yanan ateş odayı iyice ısıtmıştı. Sobadan gelen çatırtıların yanı sıra çıkan bir ses daha vardı ki, Schiller’in bu sesi duymamazlıktan gelmek işine geliyordu. Çocuğun konuşmaya çalışıp konuşamadığı için çıkardığı garip iniltiler huzurunu bozsun istemiyordu. Onun yanında mutlu olduğuna kalpten inanmaktı isteği. Yapacaklarınin bu sarı saçlı çocuğun hoşuna gitmesini istiyordu. Vahşi bir istek miydi bu? Hayır tatlı bir istek bu…Kimseyi şüphelendirmemek için ışığı söndürdü. Sadece ateşin yaydığı kırmızılıkla yetineceklerdi.Florian’nın gözlerine baktığında, çocuğun gözleri kıpkırmızıydı. Ağlıyordu.