bildirgec.org

hikaye hakkında tüm yazılar

devre anahtarı

astral | 14 October 2010 10:05

Gittiği bir doktor yaralarını incelemiş ve ölüme sebebiyet verecek kadar ciddi olmadığında ısrar etmiş ve tüm hikaye bundan sonra başlamış…

Bu yazı çok ıssız. Ne kadar yakın ne kadar uzağımdasın? Sığınaksızlar penceresi çoktan dolmuşken; var oluş psikozlarını yazarken, sen geri dönenlerdenken, tütsülenmiş gerçek şişeye konulmuş, bekliyor…

Söylesene sesindeki kimsesizlik, kime? Adres veriyorum: Çalınmış ruhlar pazarı yerine batık ruhlar kenti. Ayrıksı otlar birlikteliği, kendi içinde bütünlük yaratıyor; öyle mi? ‘Söz söyleme süreçleri henüz bitmedi,’ diyemeyeceğim.

SPATULA

super hero | 13 October 2010 11:21

Mesela Aziz abi vardı bizim şirkette. Satın almacı. Şeker gibi adamdı. Hoş sohbetti. Herkesle çok iyi anlaşırdı. İşini iyi yapardı. Herkes de onu çok severdi. Ama bir takıntısı vardı: Sabahları, kepek ekmeğinden yapılmış beyaz peynirli tostunu yemeden kendine gelemezdi bir türlü. Yanında bir de çay.

Sabah tostunu yemezse bir tuhaf, aksi olurdu. Herkes bilirdi onun bu huyunu. Kendi de bilirdi aslında. Kaç kere demişti “Sabah tostumu yemeden kendime gelemiyorum. Asabi oluyorum.” diye. O yüzden de bizim kantinci Şener abi illa ki hazır ederdi Aziz abinin tostuyla çayını. Sakarinli.

ÇOKTAN GİTTİM

mavilikler | 10 October 2010 15:34

Kadın elma soyuyordu. Adamsa bomboş gözlerle televizyona bakıyor ama muhtemelen onun yerinde koca bir duvar görüyordu.

Bu bakışı tanırdı kadın. Görünmez ederdi baktığı şeyi. Kendisine de yönelmişti defalarca. Yerine bir boşluğu koyarak…

Kadın soyulan elmaları doğrayıp iki tabağa böldü. Adamın önüne koydu tabaklardan birini. O duvarın önünde ne vardı kimbilir?! Geride kalan gerçeğin yerine neyi koyuyordu adam? Biri mi vardı yoksa orda? Bir kadın belki… Kendisi değil ama… Mümkün değil! Yoksa böyle görünmez hissetmezdi kendini.

tevafuk

astral | 05 October 2010 17:56

”Orda 100 tane gül var, ama ben seni 100 milyon kere seviyorum..
100 milyon tane gül gönderemeyiz dediler :))”

Böyle başlayan bir hikayenin içinde, renkli hayallerin kahramanı, mutlu Derya; tevaffuk’un anlamını düşünüp daha bir sevinmektedir.

Gecenin beşinde, beş spiritüalizm sorusunun beşine de; ‘Şey neydi? A, unuttum. Bilmiyorum. Ama sen anlatınca anlıyorum’ diye eğlenceli şekilde yanıt verse de, vuku toplayacı çiçek; başı sonu eğlenceli bu işin demektedir zaman, cebine koyduğu anları kendine saklarken…

”An be an, bir melodinin peşine isteyerek gidercesine; yakamoz kovalayan macerapest düşmüş çoktan sol yana” yazan bir cümle okudu Derya. Kafasını kaldırmasıyla, o notu tekrar okuma isteği doğdu içine.

ALACAKLIYIM

mavilikler | 04 October 2010 12:49

Hiç yaşamadığım duygular var. Alacaklıyım onlardan!

Şu kadının gülüşü gibi olmadı hiç gülüşlerim. O adam ne söylüyor O’na? Çaylarını yudumlarken sözcüklerin ötesinde gözleriyle neler fısıldıyorlar birbirlerine?

Önlerinden geçerken duyduklarıma bakılırsa, sözünü ettikleri şeyler hiç de öyle o kadını göründüğü gibi dünyanın en mutlu kadını yapacak türden değil…

Bir şeyler kaçırıyorum ama ne?.. Nerdeyse yanlarına gidip kurulacağım masalarına. “Arkadaşlar, muhabbetinizi böldüm ama sormazsam çatlayacağım: Neler dönüyor bu masada?” diye…

ÖYLE GÜZEL Kİ

mavilikler | 01 October 2010 09:59

Denemekten ne zarar gelir ki?! Kafamda bir şeyler şekillenmeye başladı bile.

Gerçekle ne kadarı örtüşecek, kim bilebilir? Hayal etmesi bile öyle güzel ki!

Sabah erkenden çıkarım yola. Ama gerçekten erken… Kuşlar bile uykuda, güneş yeni yeni yükselmeye başlamış, hafif bir pembelik varken ufukta… Kapımı kapatır, atarım kendimi dışarı.

Nasıl bir sessizlik karşılar kimbilir beni! Koca şehir bir bana kalır. Ayaklarım döverken kaldırımları, hiç olmadığı kadar bana ait olur tüm sokaklar.

ACUKA

super hero | 26 September 2010 15:04

Ağzıma attığım her lokmada şaşırıyorum. Eskiden beri çok severdim acukayı, özellikle ben küçükken ananemin yaptıklarını; ama bu bambaşka resmen. Her bir lokması ayrı bir lezzet bombası.

İki çorba kaşığı biber salçasını bir kaba koyarsın.

Bir bayram sabahı daha. Bayramın ikinci günü. Beraber kahvaltı ediyoruz. Hoş, bana her gün bayram. Yanımda o var çünkü.

Üç tatlı kaşığı kekiği içine atarsın.

İşte bu belki de hayatın anlamı. Bu, belki de bütün bir ömür boyunca çalışıp didinmenin ödülü. Bu herhalde, benim şu anda geçtiğimi hissettiğim büyük sınav. Bir lokma daha atıyorum ağzıma. İnsan çocukluğunda aldığı lezzetleri unutamaz, ömür boyu hep onu arar diyenler yanılmışlar biraz. Bulmuştum ben, belli ki.

HAYAT ÇAĞIRIYOR

mavilikler | 16 September 2010 12:41

Bırakmalısın artık O’nu! Bırak incinsin biraz… Canı acısın. Direnmeyi ancak böyle öğrenebilir çünkü.

Her zaman yanında olamazsın O’nun. Ne kadar uğraşsan da bir gün sen olmadan da var olmaktan alıkoyamazsın.

Bak O’na, mutlu mu şimdi? Güvenli bir yerde olması gülümsemesine yetiyor mu? Yaşıtlarının kahkahaları balkona kadar geliyor. Hayat koca bir şaka sanki. Onlar da durmadan gülüyorlar ona.
Kendisiyse aynı hayata çok başka bir yerden bakıyor. Bu balkonda otururken o kadar uzak ki her şey!

KASEDİ BAŞA ALINMIŞ DÜNYA

super hero | 16 September 2010 10:40

Ördek adamlar Dünya’yı çok eski çağlarda başarılı bir şekilde istila etmiş, sömürgeleştirmişti. Dünya, aslında ördek adamlar için çok uzak bir yerdi; ama gezegenimizin sahip olduğu maden yatakları bu kadar büyük mesafeleri göze aldıracak kadar değerliydi.

Ördek adamlar, gezegenimizdeki değerli madenlere hayatlarını sürdürmek için ihtiyaç duyuyordu. İşin aslı, bu madenlerin değerli sayılması, hatta madenden bile sayılması, o çağlarda yaşayan insanların yanlış anlamasından kaynaklanıyordu tamamen. Altın, elmas vs. gibi kendi yaşamlarını sürdürmeleri açısından hiçbir işlevi olmayan bu madenleri matah bir şey zannetmişler, ördek adamlar gezegenimizi terk ettikten on binlerce yıl sonra bile bunların peşinden koşmaya devam etmişlerdi.

ÇOK DAHA FAZLASI

mavilikler | 06 September 2010 15:47

“Mutluyum.” dedi. “En azından şimdilik…” diye ekledi ardından.

Neden hep aynı şeyi sorup dururlardı ki?! Bekledikleri cevabı vermeye, hissetmesi gerektiğini düşündükleri hisleri duymaya neden zorlarlardı?

Sevdiği erkekle evlenmiş bir kız… mutlu olmalıydı! Telefon açıp hatırını soranlara, kelimelere dökmesine bile gerek kalmadan cevabı anlatmalıydı, sesinden taşan duygular.

Tıpkı mutlu sonla biten filmlerdeki gibi olmalıydı her şey. Birbirini seven kızla erkek evlenmeli ve bununla da bitmeliydi tüm mesele. Mutluluk denen o son’da nefes almaktan bile korkarak sonsuza dek çakılıp kalmalıydı.