Gittiği bir doktor yaralarını incelemiş ve ölüme sebebiyet verecek kadar ciddi olmadığında ısrar etmiş ve tüm hikaye bundan sonra başlamış…Bu yazı çok ıssız. Ne kadar yakın ne kadar uzağımdasın? Sığınaksızlar penceresi çoktan dolmuşken; var oluş psikozlarını yazarken, sen geri dönenlerdenken, tütsülenmiş gerçek şişeye konulmuş, bekliyor…Söylesene sesindeki kimsesizlik, kime? Adres veriyorum: Çalınmış ruhlar pazarı yerine batık ruhlar kenti. Ayrıksı otlar birlikteliği, kendi içinde bütünlük yaratıyor; öyle mi? ‘Söz söyleme süreçleri henüz bitmedi,’ diyemeyeceğim.Havuzunda yenildiğimiz anlam karanlığı, değil bu bakışlar? Cennet çok eğlenceli dedi küçük kız ve her şey böyle başladı. Ütopyanın ütopya olmadığı yazılanlar arasındaydı. Normal insanların başına gelen paranormal düzen, ilizyona dolamışken belini çoktan, önceki enkarneden ders almak lazım içlerde.

Oksijen yetersizliğinin yarattığı halüsinasyonlarken ego denilen, hırkaları çıkarma vaktidir. Bir o kadar alışkanlıklarımız yoksa eğer, o denli artarız; gün be gün.Dönüşümler çalışmasının soruları önüne uzandığında, kırmızı gülleri odanda bulacaksın. Aniden ve hiç beklemeden kırçiçeklerini de. Hani şu, küçücük vazoya iliştirdiğin. Beklemediğin halde epey uzun ömürlü çıkan kırçiçeklerinden bahsediyorum.Öyle ki, araştırmalarında gökkuşağı ifşaatları olsa da bunlar; zamanla aynada yansıman eşikleri kaldırandır.Bir şarapnel parçasıyla yaralanan yüzün kadar yakındır sana sükünet, görebiliyorsan eğer.An bu ki, bakabiliyorsan yağmurlu bir gecede, filmli camlarından ve aynalarından karanlığa açılan kapıdan aydınlığa; işte o zaman sözü iç aktaran olursun.(Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)