bildirgec.org

gözyaşı hakkında tüm yazılar

HER DUYUŞUMDA SANKİ ETİMDEN ET KOPARTILIYOR

Detan sinek savar | 28 August 2008 09:45

Bu gün bana çok yakın olmayan bir ailenin maddi nedenlerden dolayı hanımın baba evine yerleşip eşinden boşanmaya karar verdiğini duydum. Evlendikleri günü, ana baba oluşlarındaki mutluluk gözlerimin önüne geldi, canım yandı, içim acıdı etimden et koptu.
Birkaç yıl önce çalıştığım iş yerimdeki arkadaşlarımı aradım tek tek. Hal hatır sordum
Zehra eşinden ayrılmış, eşi çok dövüyormuş. Mustafa Bey kayınvalidesi yüzünden eşinden ayrılmış, kadın hayatı zehir ediyormuş. Zahide hanımı eşi aldattığı için şu an mahkeme delermiş. Gürbüz bey ikinci eşini de boşamış üçüncü eşiyle evlenmiş. Her yuva dağılışında adeta cımbızla etimden et kopuyor. Gözlerimin önüne gelinlikler damatlıklar, düğünler halaylar, bebek beşikleri, oyuncak ayıcıklar ve de soğuk mahkeme salonları, tartışmalar, velayet ve nafaka kavgaları geliyor ve canım acıyor etimden et kopuyor.

SİLME GÖZYAŞLARINI

teacher07 | 21 March 2008 14:55

İnsanca bir duygu ağlamak. Doğuştan gelen bir özellik. Gözlerde buğu, rahatlatıcı bir gözyaşı seli ve hıçkırık… Bebek ihtiyaçlarını gidermek için kullanıyor ağlamayı. Uzmanlara göre; anne bebeğin ağlama sesini tanımlayarak süt üretimine geçiyor. Ya da bebek başka ağlamalarla yeni bir kardeş gelmesini engelliyor. Annede yeni yumurta üretimi engellenebiliyor. İnsanlar yaşam boyunca yaklaşık 10 kova gözyaşı döküyor. Kadınlar yaklaşık 5 dk boyunca 50 damla gözyaşı akıtıyor. Erkekler buğulu gözlerle olayı tutmaya çalışıyor. Hayvanlardan fillerin, acı çektiklerinde ya da sevindiklerinde gözyaşı döktükleri görülmüş. Timsah gözyaşları ayrı bir olay. Avını yutmak için çenesini aşırı açan timsahın gözleri baskı altında kalıyor, gözyaşları dışarı çıkıyor. Yetişkin insanları ağlamaya iten ne acaba? Yakınların ölümü, aşk acısı, ayrılık, kopma, dışlanma vb. acılar. Evlenme, ödül, mutluluklar, duygusal film ve müzik vb olaylar ağlama da nedenleri… Biriken gözyaşlarının boşaltılıp yenilenmesinin bir temizlik olduğu, beyni rahatlattığı düşünülüyor. Fransız filozof R. Decartes’e göre; ağlamayı bilen insan sevme ve merhamet etme becerisine sahip oluyor. Ağlamayan insanda ise artan bir durumda korku ve nefret duygusu oluşyor. Romalı şair Ovidius ” Ağlamak öfkeyi siler” demiş. Ağlamak istedim bugün. İsteyince olmuyor tabi… İhtiyacım vardı… Ağladım da…. Umarım insanlar hep mutluluktan, ödülden, iyiliklerden ağlarlar. Olumsuzluklara hıçkırmazlar…

3 adımlık evime minnet..

darjeeling | 17 January 2008 09:07

Ey karanlık, ey evimin nahoş karanlığı..
3 senedir mahkumum sana. Hangi mahkum mutludur ha?
Evim..
Senin için ufacık, küçücüksün ebatlarında ama sıkıntılarla dolusun. Duvarlarını aydınlatan televizyonun ışığı ya da o kutudan gelen ses sahte mutluluk kaynakları bana. Kaç adımsın diye saydım bugün ilk defa seni, 3 yıldan sonra. Banyo girişten 4 adım, çıktım banyodan yatak odası 2 adım, çıktım odadan mutfağın lavabosu 7 adım. Pencereye ne hacet?1 adım olsa ne yazar? Ne zaman oradan dışarı baktım ki? Sevgiyle yeni günün güneşini bünyeme hapsedip ciğerlerime havayı çektim ki? Sen bilirsin, neredeyse hiç..
Ne kadar küçükmüşsün gerçekten. Ya bir de kocaman olsaydın ha? Apaydınlık olsaydın? Eski püskü bir Beşiktaş dairesi yerine havalı bir Etiler dairesi olsaydın? Acaba daha mı mutlu olurduk seninle? Ben sende yaşadığım sürece aşka, sevgiye, kucağa, buluşmalara ihtiyaç duydum, sevdiğimi hergün görmenin heyecanını hissettim.. Aşka daha çok sarıldım ben. Onun değerini daha çok bildim.Onu daha çok boğdum, sıktım ama aynı zamanda ona sarıldım da ben.. Onu sardım yorgan gibi kendime.. Çünkü yorganlar yetmedi bana pamuk dolu. Kuş tüyü yastıkların zenginliğiyle, bomboş buzdolabının fakirliği arasında gittim geldim ben sende. Sonuca bakıyorum hep. Mutsuzum. Her yalnız yaşayan kişinin yaşadığı mutsuzluğu yaşıyorum. Çoğu itiraf edemiyor ama öyleler ya da öyle olacaklar biliyorum çünkü bir yerde onlarda buna doyacaklar. Ben bu akşam bile sana gelen tüm yol boyunca ağlıyorsam zaten mutlu değilimdir.
Bir gün seni aldatmanın hayalini kuruyorum. Bu hayatımdaki tek ve anlamlı aldatma olacak çünkü o zaman seni boyutları önemli olmayan bir evle ve sevdiğim adamla terk ediyor olacağım.
Ama o gün sana etmediğim kadar minnet edeceğim. Bittiğin için, bunca yıl bağrış çağrışlarıma katlandığın için, sana özenmediğim için ama yine de bana çatı olduğun için.
O gün gelirse, sana minnet edeceğim. Söz veriyorum..

gözyaşı

gayei hayal | 27 November 2007 23:52

GÖZYAŞI

Silmiyorum artık akan gözyaşlarımı,
Niye sileyim ki,dindiriyor acılarımı.

Ne kadar sadık bir dostmuş gözyaşı,
Sensizliği yaşarken anladım bunu.
Zonklayınca insanın şakağı,başı.
Ne sen yetiştin imdadıma ne sabır taşı.
Silmiyorum artık akan gözyaşlarımı,
Sokaklarda,caddelerde ağlıyorum doyasıya.
Sokağa inat,gölgelere inat,kaldırımlara inat,
Görmedi böyle bir yaş,ne Mecnun ne de Ferhat.
Mecnun sevemez Leyla’yı,benim seni sevdiğim kadar,
Ferhat sevemez Şirin’i,benim seni sevdiğim kadar,
Fakat Leyla da,Şirin de sevdi onları senin beni sevmediğin kadar.
Silmiyorum artık akan gözyaşlarımı,
Niye sileyim ki,dindiriyor acılarımı.

Gözyaşlarım…

linet | 19 November 2007 16:29

Kazağımın kolunun ucu huzur içinde avuçiçimde, çekiştiriyorum daha çok…
Saklanmak istediğimde yada sevinç içindeyken yapıyorum daha çok bunu, ellerim sıcacık bu yüzden her zaman. Nerden duydum bilmiyorum dondurulmuş gıdalar gibi sıramızın gelmesini bekliyoruz, çözülmek için, belki hep geriye atılıyoruz ama eninde sonunda o dolaptan çıkmamız gerekecek. Ne anlamsız değil mi? İlk duyduğumda yakaladığım anlamı şimdi neden yakalayamıyorum?

Tarafsızlık ve hiçbirşey yapmamak da taraf tutmaktır sözü yankılanıyor dün akşamdan beri kulaklarımda, seyrettiğim filmler neden bu kadar çok etkiliyor artık beni, mayının üzerinde yatan askere BM güçleri müdahale etmiyorlar tarafsız oldukları için, tarafsız olmak cinayete ortak olmaya eş olacak öylece dururlarsa, filmin sonunu kaçırıyorum, asker hala mayının üzerinde iken jenerik yazıları geçiyor..

Hırçın Kız…..

Dejavuu88 | 14 November 2007 01:59

Hırçın kız kafasını dinlemek üzere çayırlara doğru bir yürüyüşe çıkmıştı.Herşeye “evet” demesi onun hayatındaki dönüm noktalarının en önemli unsurlarından biriydi.”hayır” demek gelmiyordu elinden.Bu onu öyle sarsıyordu ki zaman zaman kendinden nefret etme aşamasına bile varıyordu.Kıramıyordu kimseyi,hemde hiç kimseyi…
Elinde olmayan birşeydi bu,yaradılış meselesi yani.Herşeye rağmen evet demesi,sonucunun iyiye varmadığı,varamayacağını bilmesine rağmen buna yenik düşmesi çıldırtıyordu onu.Ama buna karşıkoyma gücünü bulamıyordu kendinde.Ya da bulmak mı istemiyordu?
Evet orası sonsuza değin bir sır olarak kalacaktı.Hem ailesi için belki de kendisi için bile.Bu ızdıraptan biraz olsun kurtulabilmek için çayırlara doğru bir yürüyüşe çıkmıştı.Orası kendi dünyasından,daha doğrusu onun için kurulmuş,sınırlandırılmış dar bir çerçeve içine sıkıştırılmış bir dünyadan kaçış sayılıyordu.Burası umut dolu bulduğu yegane yerdi.Sevgiyi-aşkı,umudu-umutsuzluğu,sevinci-hüznü,iyiyi-kötüyü buraya odaklamıştı adeta.Herşeyi burada ölçüp tartıyor,kendince bir yerlere yerleştiriyordu.Bir çıkış yoluydu herşeyden ve herkesten.
Gitgide çoğalıp,boğulmak üzere olduğu dünyanın içinden kopuştu.”Fakat unutmak!”
Yo işte o değildi.Birbirinin sınırlarını aşmasada bu iki dünya,tamamen ayrı değil aksine birbirini bütünleyen,tamamlayandı..Yarım saat kadar yürümüştü.Arada sırada ağaçların dallarının arasında esen rüzgarı ve yaprakların hışırtısını dinlemek için duraksıyordu.Aklına dönüp dolaşan düşünceleri geldikçe adımlarını hızlandırıp,koşarcasına tepeye doğru ilerliyordu.Hatırlamak işkence ediyordu yüreğine,kendi benliği altında ezilip kalmaksa bundan da beterdi.Tepeden vadiye doğru bakıyordu ve ancak o zaman evden epeyce uzaklaşmış olduğunu farketmişti.Öyle dalgındı ki bugün,bir türlü toparlayamıyordu kendisini.Hava güneşli olmasına rağmen rüzgar egemenliğini gösteriyordu.Bugünün diğer günlerden farkıysa buraya,yani şu koca gövdeli çınar ağacının bulunduğu tepeye tesadüfende olsa ilk defa gelmiş olmasıydı.Birden şiddetli bir esinti kızı dalgınlığından koparıverdi.Kız üşüdüğünü farketti,hırkasının düğmelerini ilikledi ve bir iki dakika etrafına bakındı.Ne güzeldi burası,iyi ki buraya yürümüşüm diye aklından geçirdi.Ancak aniden duraksadı.”Aptalsın sen,aptal” diye yüksek sesle bağırdı.Ses adeta yankılanmıştı ve kız, dediğini duyar oldu.Yavaşça üzerine bir ağırlık çökmüşçesine yere çömeldi,rüzgardan yüzüne dolanan saçlarını düzeltti.Bu arada gözü elindeki bileziğine takıldı,parlıyordu,şık ve çok zarifti,tıpkı bir zamanlar bunu ona veren delikanlının kız hakkındaki düşünceleri gibi..Kız herşeyin aldatıcı olduğunu düşünüyor,inanmayı artık istemediğini defalarca içinde tekrarlayıp,”aptalsın sen aptal” demekten kendini alamıyordu.Benzi solmuş,gül gibi yanaklarından yüreğinin ta derinliklerinden süzülen gözyaşlarına hakim olamıyordu.Bileğindeki bileziği bir çırpıda koparıp vargücüyle,olabildiğince uzağa fırlatıverdi.Bileziğin savruluşunu izliyordu.Onunla birlikte bitmişti!!Hem kendisi hemde yaşananlar.Kız iki büklüm olmuş,sessizce içini çekiyordu.Yüzünü kapamıştı.Herşey bundan böyle kapanmış,yeni defterler açılmak üzere bekliyordu bezgin kızı!Bilezik o savrulmadan sonra bir ağacın en altına düşüvermişti.Burada hışırtıdan dikkati dağılan genç meraklı gözlerle etrafına bakındı ve ağaçtaki bileziği gördü.İçinden gelen ses ona,onu almasını söylüyordu,ilk başta çekinip fakat sonra merakını dizginleyebilmek için bileziği almaya karar verdi.Ne zarif ve hoş diye aklından geçirdi.Nedense rüzgarın sesi bugün çok hüzünlü geliyordu,acaba..diye düşünmeden nedenini kavrar gibi oldu.Birisi ağlıyordu;derinden,acı dolu,umutsuzca..Sese doğru yöneldi genç delikanlı ve ağlama sesi gitgide yaklaşıyordu.Birden durdu ve yanındaki ağacın arkasına geçip önce bir izlenim elde etmeyi doğru buldu.Pür dikkat kesilmişti.Ağlayanın bir kız olduğunu anlayınca yaptığı hareketin doğru olduğuna inandı.Aniden ortaya çıkıp ”neyiniz var” demek aptalca olurdu…Kızın sesi kesildi ve yüzünü yavaşça göğe doğru kaldırdı.Rüzgar bugüne egemendi.Cebinden bir mendil çıkarıp yüzünü sildi ve doğrulmaya çalıştı.Ayakları uyuşmuş olmalı ki ilk deneyişte başaramamıştı.Fakat daha sonra bir hışımla kalktı ve kendince yüksek bir sesle “Artık ağlamak istemiyorum,istemiyorum” diye defalarca haykırdı.Son bir damla yaş süzülmüştü yüzünden elinin tersiyle sildi.Delikanlı adeta donakalmıştı.Bu tablo mu onu öylesi etkilemişti yoksa kız mı?
Bilemiyordu.
Bildiği birşey varsada oda kızda güzellikle elde edilemeyecek bir çekiciliğin olmasıydı.Kelimenin tam anlamıyla hırçın,saf bir güzellikti ondaki,şıpsevdi biri ona anında aşık olabilirdi.Peki ya kendi?Ne hissediyordu ona karşı,geçici şeyler mi yoksa, tutkulu bir aşkın adımlarımıydı,içinde kıpırdamaya başlayanlar..”Neler düşünüyorum ben böyle” diye içinden geçirdi,saçmaladığını hissetmeye başladı.Bu ani düşünce toparlayışı delikanlıyı hızla ağacın arkasından çıkıp konuşmaya itti adeta.
“afedersiniz,sizi buralarda ilk defa görüyorum,yabancısımısınız buraların?” diye konuşmaya başladı delikanlı…….

Buz Mavisi

bahard17 | 11 November 2007 02:18

çıkarken sessizce çek kapıyı
ama sımsıkı kapanmış olsun
o kadar ki kokun bile dışarıda kalsın
çok acı verir oldu artık
yüzüne bakıp konuşamamak
o kadar kin doluyum ki sana
ister istemez öldürmekten korkar oldum
nefretim içimde sevgimde
okadar ince ki aralarındaki çizgi
her an birine düşebilirim
açık söylemek gerekirse
ben bu aralar
nefret tarafına eğilir oldum
hataydı belki sevgim
bu kadar saf ve temiz düşünmem
her geçen gün daha fazla uzaklaşırken sen benden ben senden
hala susuyorum ben
içimde çığlıklar dinmek bilmiyor
küçükkende ağlardım ama bu kadar acı vermezdi
bilir misin gözyaşlarım kurusun diye gündüz dua ederim ben içime aksınlar hiç kimse bilmesin diye
onca gözyaşım oldu şimdi hala akıyorlar gözlerimden
bana inat duama inat
çok isterdim ölmeyi hepinizden kurtulup gitmeyi
siz ağlardınız ozaman belki sen derdin kurusun gözyaşlarım
ama gitmiyorum içimde yanan ormanlar
bir sürü gözyaşımın seline kapılmış ağaçlar var
bir gün anlatacağım sana kendimi birgün
en acımasız haliyle göreceksin çektiğim acının rengini
ve yok olup gideceksin buz rengi mavilikte
kaybedeceksin beni
beni ve sana hala ısrarla pırıl pırıl bakan mavi gözlerimi

Erkekler de ağlar çocuk…

| 29 October 2007 14:11

-1-
Mutluluk… Çok mu uzak şimdi?

Ah o çocukluk yılları…

Küçücük şeylerden bile mutlu olunan o unutulmaz, çabucak, her güzel şey gibi ivedice bitiveren yıllar…

-2-
Henüz keder nedir bilmiyorsun. Yalnızlığı duymamışsın henüz. Ayrılığı yaşamamışsın hakkıyla. Ölümse aklında hiç. Bir tek acıyı biliyorsun. Azıcık o da. Plastik topun arkasından heyecanla koşuşturduğun toprak yolda iri bir taş yere çalıyor seni acımasızca. Palas pandıras öpüyorsun toprağı. Ama usulünce düşüyorsun.

-3-
Düşmeyi en iyi çocuklar bilir. Yıllar geçtikçe unutulur düşmenin adabı.