Ey karanlık, ey evimin nahoş karanlığı..3 senedir mahkumum sana. Hangi mahkum mutludur ha?Evim..Senin için ufacık, küçücüksün ebatlarında ama sıkıntılarla dolusun. Duvarlarını aydınlatan televizyonun ışığı ya da o kutudan gelen ses sahte mutluluk kaynakları bana. Kaç adımsın diye saydım bugün ilk defa seni, 3 yıldan sonra. Banyo girişten 4 adım, çıktım banyodan yatak odası 2 adım, çıktım odadan mutfağın lavabosu 7 adım. Pencereye ne hacet?1 adım olsa ne yazar? Ne zaman oradan dışarı baktım ki? Sevgiyle yeni günün güneşini bünyeme hapsedip ciğerlerime havayı çektim ki? Sen bilirsin, neredeyse hiç..Ne kadar küçükmüşsün gerçekten. Ya bir de kocaman olsaydın ha? Apaydınlık olsaydın? Eski püskü bir Beşiktaş dairesi yerine havalı bir Etiler dairesi olsaydın? Acaba daha mı mutlu olurduk seninle? Ben sende yaşadığım sürece aşka, sevgiye, kucağa, buluşmalara ihtiyaç duydum, sevdiğimi hergün görmenin heyecanını hissettim.. Aşka daha çok sarıldım ben. Onun değerini daha çok bildim.Onu daha çok boğdum, sıktım ama aynı zamanda ona sarıldım da ben.. Onu sardım yorgan gibi kendime.. Çünkü yorganlar yetmedi bana pamuk dolu. Kuş tüyü yastıkların zenginliğiyle, bomboş buzdolabının fakirliği arasında gittim geldim ben sende. Sonuca bakıyorum hep. Mutsuzum. Her yalnız yaşayan kişinin yaşadığı mutsuzluğu yaşıyorum. Çoğu itiraf edemiyor ama öyleler ya da öyle olacaklar biliyorum çünkü bir yerde onlarda buna doyacaklar. Ben bu akşam bile sana gelen tüm yol boyunca ağlıyorsam zaten mutlu değilimdir.Bir gün seni aldatmanın hayalini kuruyorum. Bu hayatımdaki tek ve anlamlı aldatma olacak çünkü o zaman seni boyutları önemli olmayan bir evle ve sevdiğim adamla terk ediyor olacağım.Ama o gün sana etmediğim kadar minnet edeceğim. Bittiğin için, bunca yıl bağrış çağrışlarıma katlandığın için, sana özenmediğim için ama yine de bana çatı olduğun için.O gün gelirse, sana minnet edeceğim. Söz veriyorum..