bildirgec.org

ayrılık hakkında tüm yazılar

Arz-ı sema

kharis | 20 July 2010 09:27

Hiç mi durmaz yüreğin hiç mi he,

söle bana elleri pamuğum…

Hiç mi susmaz sevdan hiç mi söyle bana

Her seferinde yüzüme bir tokat gibi savurduğun

sevdan hiç mi bitmez küçüğüm.

Üzülmüyor mu bu yaşlı yüreğim sanıyorsun

üzülmüyor mu,

Her defasında mıh gibi eziyor bedenimi cümlelerin,

Aklımın kuytuları bile kalmadı düşündüğüm sevdandan,

Alıyorsun her defasında uzaklara taaaaaauzaklara,

Şimdi haykırış gibi sevda sesleri,

duymakla duymamak arasında..

HAYAL HIRSIZI

metezade | 09 July 2010 19:46

Geldin, hayat verdin bedenime
Güldün, güller açtı yüzümde
Konuştun, dünyanın en güzel şarkıları yankılandı gönlümde
Dokundun, bir bahar canlandı tenimde
Sevdin, aldın beni benden
Bakışrarın sıcacıktı, eritti içini
Aslında ben çok sevdim seni
Ama şimdi…

Fırtına ortasında aciz bir yaprak gibiyim
Ben bile bilemezken nereye gideceğimi,
Rüzgar hep sana savuruyor beni.
Evinin camından içeri bakıyorum
Yanında küçük bir kız
Koşarak kucağına atlıyor
Baba diyor sana YIKILIYORUM
Hep kızımızı hayal edip anlatırdım ya sana,
Bukle bukle saçları ve masmavi gözleriyle hayat dolu tatlı bir kız çocuğu diye
Şimdi hayalimi karşımda görüyorum
Ama artık benim değil
Herşeyi aldığın gibi benden, hayalimi de çalmışsın sevgilim…
El gibi, vedasız çekip gidiyorum
Dudaklarımın arasızdan belli belirsiz bir hoşçakal

gece karası

menderes utku | 02 July 2010 09:45

Karanlığımı çaldığın pencereden sızıyor kanım ağır, yaralı…
Başıboş bir sarhoşluğun kara üzüm kokusunda damlıyor pencereme mehtap.
Bacak arası savurganlığında üflüyorsun umutlarımı
Kadınlığın düşüyor peşime ne zaman erkek duracak olsam…

Yit ve git
Cennet ne cehennem yok kaygım
Sen kendine melek dediğin gün
Ben bütün meleklerimi bağışladım…

Şeytanın cürümü kadar sevişmedim boğma beyaz rakı kadehiyle
Gecenin bacak arasından geçti tüm arsız günahlarım
Yok sen de kalan bir yüzüm, bir dilim, bir dudağım
İnlemeli gecelerinden arta kalan kirli çarşafların günahı
Yok benim günahım!
Sen sabi bir bebek çığlığıyla sustuğundan beri
Ben arsız, asi, yaşlı bir ihtiyarım.

Gelincik

lavinya76 | 26 June 2010 14:28

……..

Mevsimin değişmeye, kırların yeşermeye başladığı bir zaman mıydı hayatıma aniden girişin ?

Tüm kapıları sıkı sıkı kapattığım, kimse açamasın diye sırtımı kapıya yasladığım çocukça masumiyetin senin önünde boynu bükük kalışıydı belki o günler…

Çocuk muyduk daha? Büyümeye aceleci koşturmalarımız vardı… Her gün yeni bir dal, yeni bir tomurcuk hevesinde sarıldıkça toprağa bilmiyorduk henüz ne kadar çabuk büyürsek o kadar erken solacağımızı…

19

astral | 19 June 2010 11:06

-Neden Leyla?

-Sevgi sözcüklerini buna en çok ihtiyacım olduğu an duymayı istemem, çünkü kalbim dayanamaz.

Valizini bir türlü hazırlayamıyor, sessizce ağlıyordu içinden sanki. Yanındaydım ve onu anlıyordum.

‘Bir yanım onu özlerken, diğer yanım o yanımı gözlemliyor. Nasıl bir durum içinde çalkalanıyor?’ dedi psikolojik, sosyolojik analiz, tespit yapıyordu; sanki çaktırmamaya çalışarak…

-Sensizliğin sana duyumsattıkları neler olacak acaba Leyla’m?

-Kendi kendini yoktan var etmesi gereken kadınım. Bir o kadar da yüksek benliğini –iç sesini- günlük uğraş sayması gerekenim. Gökyüzünden yıldızlar düşüyor, sevgilimle; yalnız uyuduğumuz geceler devam ediyor, edecek de… Yapılacak edim yok, sakinim. Yaşam akıyor, sözcük kırıntıları düşmek istiyor kağıda; belki de bizim de onunla birbirimize akmak istediğimiz gibi

sensizliğe

osghur | 10 June 2010 09:46

Gözlerinin değdiği her yer öksüz şimdi
Otobüs durakları terk edilmiş
Kaldırımlar sensizliğin mateminde
Toprak ayak izine hasret
Çay bardakları dokunuşuna
Güneş omzuna düşmeyi özlemiş yağmur damlaları saçlarına

Söndürülüp atılmış üş beş izmarit kadar terk edilmiş ve hüzünlüyüm yine.
Kahkahalarının yükseldiği çatılar geliyor üstüme
Sığmıyor dertli başım hiçbir yere
İçimi ürpertiyor yokluğun
Ruzgarda kalmış yaprak gibi titriyorum
Hırkalara sarılsamda nafile
Çünkü içim üşüyor
Dost sohbetlerinde adın geçiyor
Demlenirken akşam bir meyhanede
Kimse gittiğine inanamıyor
Kimse inanmıyor bir daha gelmeyeceğine.
Şarkılar öksüz kaldı melek yüzlüm
Yastığın sahipsiz
Aynan taragın sahipsiz kaldı
Bende sensiz kaldım can özüm
Bende sensiz

kahraman

hafiften | 29 May 2010 14:29

seni sevmekle başladı herşey
diye düşünürken
aslında bir önceki bedenden vazgeçtiğimde
karşıma çıkan ilk sevgi kırıntısı olduğunu
farkettim bugün aynaya baktığımda
gözlerimin içine içine
kendime yabancılığımla…

yalın bir cümle gibi
kuru ve anlamsız gelmeye başlarken
bu düşünce
bir anda gerçek kınından sıyrılıp
keskin bir kılıç gibi
ortadan ikiye ayırdı
bu gereksiz ve şefkatsiz birleşmeyi, birlikteliği
belki erken, belki zamansız geldi sana bu
“ayrılık”
belki de derin yaraları olacaktır
belki de umursanmaz değersiz sıradan bir yüz olacağımdır
ardına baktığında bir gün
geçmişten tutacak bir el aradığında
ama inanki
senden sonrası acınacak bir öykü değil
çünkü aynaya baktığımda
kendime yabancılık çekmeyeceğim..
olmak istediğim yaşama serüvenimin
kahramanı
beni elbette bulacak..

Özledim Seni…

atalay ahmet | 14 April 2010 16:05

Özledim seni.
Özledim eski günleri.
Sana bakıp ellerini tuttuğum o güzel günleri.

Bir anda aklıma geldin aylar sonra. Beni güzel gözlerinle görüp, hayatına kabul ettiğin andan, bırakıp gittiğin o ana kadar tüm yaşadıklarımız, yıllarımız, aşkımız geldi aklıma. Ne güzel de ‘aşkım’ derdin bana.

Gör şimdi halimi. Bırakıp gittiğinden beri bir hayalden çok daha uzaksın bana ve ben sensizlikle baş edemiyorum sevgilim.

‘Sevgilim’, ne kadar yabancı bu kelime bana senden yana. Sense bir başka kollarda.

Duruyorum hala bıraktığın o beton kaldırımlarda…

atalay ahmet | 12 April 2010 13:28

Sen misin beni böyle seven?
Yerle göğün birleşmesi kadar imkansız.

Yoksa sen misin benden böyle nefret eden?
Doğmamış acıları bende var edip,
Sonra canım yansın diye,
Canımı almadan çekip giden.

Peki ben nasıl bilebilirdim?
Beni belli belirsiz bir duyguyla dolu,
Umutlar, hayaller ve dualarla bezediğini,

Güya gelecek diye bekletip,
Nam salmış bir sevda ile bir başıma,
Buralarda ve her yerde sensizliğe hapsedip,
Sonra yok oluşları sırtıma yükleyeceğini,

Yağmur, yağmur…

lavinya76 | 05 April 2010 09:32

Sabah evden çıkarken sütninesinin “rahmet yağacak şemsiyeni al “uyarısına kulak tıkadığı için kızdı biraz kendine.
Soğuk ve kurak bir kıştan ne biriktirmişse gökyüzü şimdi tüm öfkesiyle bardak bardak boşaltıyordu Şermin’in üstüne.
Asılmaktan sapı kopan çantasını kolunun altına sıkıştırmış, çantadan daha sıkışık trafiğin içinde çamur birikintilerine dala çıka korna sesleri arasında başardı karşıya geçmeyi.

Yüzüne vuran yağmur damlalarından mıydı bu ıslak düşünceler yoksa hala ağlıyor muydu?
Yılın modası şeffaf şemsiyeler her köşe başında açılmış, bu yağmurda tüm albenisiyle çağırıyordu onu. Gülümsediğini fark etti. Önce saçak altında minik maveralar yaparken ıslanmamak için şimdi teslim olmuştu yağmura iliklerine kadar. Tıpkı ayrılığa ve hüzne teslim olduğu gibi ve daha öncesinde aşka teslim olduğu gibi… Sırılsıklamdı yine…