-Neden Leyla?-Sevgi sözcüklerini buna en çok ihtiyacım olduğu an duymayı istemem, çünkü kalbim dayanamaz.
Valizini bir türlü hazırlayamıyor, sessizce ağlıyordu içinden sanki. Yanındaydım ve onu anlıyordum.‘Bir yanım onu özlerken, diğer yanım o yanımı gözlemliyor. Nasıl bir durum içinde çalkalanıyor?’ dedi psikolojik, sosyolojik analiz, tespit yapıyordu; sanki çaktırmamaya çalışarak…
-Sensizliğin sana duyumsattıkları neler olacak acaba Leyla’m?-Kendi kendini yoktan var etmesi gereken kadınım. Bir o kadar da yüksek benliğini –iç sesini- günlük uğraş sayması gerekenim. Gökyüzünden yıldızlar düşüyor, sevgilimle; yalnız uyuduğumuz geceler devam ediyor, edecek de… Yapılacak edim yok, sakinim. Yaşam akıyor, sözcük kırıntıları düşmek istiyor kağıda; belki de bizim de onunla birbirimize akmak istediğimiz gibi
Toparlanamayacaktı, her zamanki gibi valizine yardım etmem gerekti. Tek tek sordum ‘Bunu bırakıyor musun, bunu alıyor musun? diye. O bir yandan bana anlatmaya devam ediyordu:-Yıllardır hayalini kurmuş olduğum kadın ve belki de Aysun’dan önce en çok arzuladığım kadın şehrime gelip; ‘Hadi buluşalım’ dedi. ‘Yok, kalsın.’ dedim. İçimden bunu demek geldi çünkü onun için heyecanlanmadığımı fark ettim.
-Bu, sevmenin bir belirtisi mi? Bunu derken ilk defa göz çevresindeki çizgileri fark ettim.-Hayat akıyor, kendimizi var etme çabası içinde koşuyoruz, kimi zaman bocalıyoruz da… Zamandan daha önemli bir şey yokmuş. Kendimize kurduğumuz çelik düzende, öpüşmelerimiz ne çok yer kaplıyor; hayatın geri kalanı- katlanamadıklarımız ne kadar bizden- zamanımızdan götürüyor?
-İşte bilmek ve elinden bir şey gelmemesi bu.Nev’in Zoradlı şarkısını dinliyorum günler geceler boyu. Bizi anlatıyor desem, az…
Arabada da anlatmaya devam etti. Dolunay gibiydi bu akşam. Ruhunu seyretmek keyifliydi onun. Uçağa geç kalacak olması da umrunda değil gibiydi. Onun için ben önlem aldım ve onu dinlerken gaz pedalına bir parça daha bastım. Londra’ya gidemeyecek olsa sevinecek miydi acaba? Yeni bir hayata başlarken böyle gidilir miydi?-Nihal dinle beni, bu gece sevgilimle konuşmayacak kadar romantik. Bu gece konuşmayacak kadar sevgilimi özlüyorum. Bu gece sesi parçalar beni. Bu gece ‘Seni Seviyorum’ demesin. Bu gece onsuz olmaya katlanacak bahaneler bulmalıyım. Bu gece telefonumu açamayacak kadar Aysun’suz hissediyorum kendimi. Bu gece tüm sesler bana yalnızlığımı hatırlatıyor/ yüzüme vuruyor/ benimle dalga geçiyor. Bu gece herkes, benimle karşılaştırıldığında ne kadar mutlu, coşkulu, sevdiği kadınla beraber… Bu gece ömrümden ömür gidiyor gibi.
Benim orada olduğumu biliyor mu bilmiyor mu bilemedim bir an. Dalmış anlatıyordu, sanki sesi uzak diyarlardan geliyor gibiydi. Bu gece gerçekten farklı bir hal vardı onda.-Telefonum kapalıyken, şu an onunla olmayı ne kadar arzuladığımı bilmiyor sevgilim ve belki aklıma gelmediğini sanıyor.
-Bu gece evrende, ‘sırılsıklam aşktan’ ve ‘aşkım’ dediğimden uzaksın; ondan.-Bütün bu koşturmacalı insanlar gerçekten bu kadar mutlu mu? Yoksa ‘Ben mi mutsuz olayım diye mi yapıyorlar?’ diye düşünüyorum bu akşam.
Bugün onun doğumgünüydü. Aslında ikisi de aynı gün de doğmuş ama yıllar değişikti. Doğumgününde mi giderdi insan? Onu çağırmamıştı. ‘O zaman hiç gidemem’ demişti bana. Saatini de söylememişti uçağın. Gözlerim yine de onu arıyordu bir yerlerde Leyla’yı dinlerken. Daha check-in yaptırmamız gerekiyordu ve tabii Leyla bunu da umursamadan anlatıyordu. Bir yandan Lufthansa gişesine doğru yol almaya çalıştım aceleyle; biliyordum ki, ayakları gitmiyordu. Bu yüzden buna sürüklemek desek yeri.O anda uzun siyah saçları yüzüne düşmüş o endamlı kadının bankta bezgin bekliyor olduğunu gördüm. Belli ki sabahtan gelmişti, bir ihtimal Leyla’yı belki son kez görebilmek umuduyla… Oysa şu anda Leyla’m bana ne cümleler söylüyordu, sıranın bize gelmesini beklerken ve böyle bir ihtimali hiç aklından geçirmezken.-Aysun’la konuşsam sesimin düşmesini engellemem mümkün değil. Bu akşam geçer mi dersin? Aslında bayramlar, yılbaşı, doğumgünü eğer coşkulu geçemiyorsa, nasıl kahır verici zamanlarmış.
Aysun bezgin halinden kafasını kaldırdı ve konuşan Leyla’yı gördüğü anda koşması; Türk filmlerini aratmayacak türdendi. O koşma, o sarılma, belki son sarılışın farkındalığı, sürpriz olması ve aşk; içimi berbat edip, aniden yaşlar içinde bıraktı beni ve onları.Seyrettim yine de mutlu oldum onlar adına. Aşkı duyumsayabilmek için de belli bir olgunluk gerekiyormuş meğer dedim içimden. Artık gişe görevlisi de salya sümük tuhaf bir hal içindeydi. Sanırım onların samimiyetini çevre hissediyor ve bu yüzden etkileniyordu.Bilinmeyen bir sır, bu yaşam…(Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)