bildirgec.org

astral hakkında tüm yazılar

19

astral | 19 June 2010 11:06

-Neden Leyla?

-Sevgi sözcüklerini buna en çok ihtiyacım olduğu an duymayı istemem, çünkü kalbim dayanamaz.

Valizini bir türlü hazırlayamıyor, sessizce ağlıyordu içinden sanki. Yanındaydım ve onu anlıyordum.

‘Bir yanım onu özlerken, diğer yanım o yanımı gözlemliyor. Nasıl bir durum içinde çalkalanıyor?’ dedi psikolojik, sosyolojik analiz, tespit yapıyordu; sanki çaktırmamaya çalışarak…

-Sensizliğin sana duyumsattıkları neler olacak acaba Leyla’m?

-Kendi kendini yoktan var etmesi gereken kadınım. Bir o kadar da yüksek benliğini –iç sesini- günlük uğraş sayması gerekenim. Gökyüzünden yıldızlar düşüyor, sevgilimle; yalnız uyuduğumuz geceler devam ediyor, edecek de… Yapılacak edim yok, sakinim. Yaşam akıyor, sözcük kırıntıları düşmek istiyor kağıda; belki de bizim de onunla birbirimize akmak istediğimiz gibi

iç ses yokluğunda yankılanan bir yıkıntıdır sadece

astral | 15 June 2010 08:41

Her gün, gün batımından önce uykularımızı sırlara dizeriz. Bir sır’ın -simli- kanadında kimsenin görmediklerine karışmak ebedi yazımız olsa da evvela kendimiz kaçarız bu iç seziden.

Sonra sustuğumuz kurbanlarımıza gelir sıra. Tek tek… İş başındayızdır. ‘Ey günahkâr beden, kalk ayağa!’

Hafifçe, yandan bir gülümsemenin ardından, dolunay en yakın arkadaşımız olmuşken; bir fısıltının peşi sıra, veririz esaret sandığımız bedelleri. Oysa sunduğumuz esaretten çok yankılanan iç tepidir, duymazdan geldiğimiz ve duymayacağımız…

vazgeçmekten vazgeçmek

astral | 31 May 2010 08:52

Vazgeç vazgeçmekten ya da vazgeçmekten vazgeçmek. Aynı. İşin erbabı olanla olmayanın iç sesi… Duyumları ve sezileri…

Ben bu şarkıyı çok severim‘ dedi. Adamın vahşi ve kötüden de beslendiğini anlamak için kâhin olmaya gerek yoktu. Şarkı ona uymuyordu.

‘Bu şarkıyı senin için söylüyor olmalılar. Sen vazgeçensin. Vazgeçenler sana bulaşmaz. Vazgeçenler bu şarkıyı sana söylemez çünkü seninle işi olmaz onların. Onlar seninle aynı fikirde olanlardır. Bu şarkıyı sana söyleyenlerse sana benzemeyenlerdir. Vazgeçmekten çoktan vazgeçmiş olanların kalıcı yarasısın sen’dedi, adamı hiç mi hiç tanımayan kadın.

dalgaların üzerinde dalgalanan bedenim

astral | 24 May 2010 09:46

Meditasyonumda, önceki hayatımdaki ölümümü ve sonrasını; an be an gördüm.

Öncelikle bunun için Allahıma şükrediyorum. Önceki hayatlarımdan birinde boğularak öldüğümü biliyordum ama benim sandığım sondan ikinciydi. enkarnemdi. Öyle değilmiş, sondan üçüncüymüş.

(Zaten üzerimde en çok etkisi olan da o enkarnem gibi görünüyor. Oysa son enkarnem 1925’te yine bu topraklarda olmuş, bunu daha geçen haftaki meditasyonumda öğrendim şükür.

Ama yine de o enkarneme dair hiç hatırlayışım olmaması ilginç. Gerek sondan üçüncü gerek sondan altıncı enkarnem çok daha etkin. Bu daha ilginç.)

yazıl-amayan mektup

astral | 21 May 2010 13:31

Bu sabah istemese de ruhsuz halini oynamaya devam ederek çıktı evden. Oysa baş ucuna bir not, belki kısa bir mektup yazmayı düşündü. İçinde olanları…

Belki söylemediklerini ya da çok az söylediklerini; öyle az ki; yok sayılanları hatta…

Bir öpücük niyetine birkaç satır yazmak istedi, o uyurken, uykusunun huzurlu kokusu tüm evi doldurmuşken; belki bu kadar duygusal olmak istemedi, belki nedenini hiç bilemedi.

Ama yazmadı.

Ayak uçlarına basarak çıktı kapıdan. O an çekip gitmenin ne kolay olduğunu düşündü. Hayatından ya da hayatlardan çıkıp gitmenin ne kolay olduğunu.

uyku öncesi karabiber

astral | 20 May 2010 09:56

Kadının canı acıyordu. Merdivenlerden ne iniyor ne çıkıyordu. Başı dönüyordu. Yoksa dünyanın dönüşünü, bu denli canı sıkkınken mi hisettmeye başlamıştı?

Hep böyle olmaz mıydı, en sığınağına kapandığın anda sol omzunda bir ışık görüverirsin, belki imdadına yetişmişti.

Yeryüzünde kaç insan var, kadının tanıdığı kaç insan ve peki ya dost bildikleri… Bugün hiçbirini ne aramak ne duymak istedi.

Bir tek ‘O’nun sesini istedi derinlerinde.

En mahremine almış gibi sakladı bugün adam sesini, ona vermedi. Kadın tüm işlerini iptal etti. Kendini kendine kapattı, niye olduğunu bilmediği dualar etti. Aynaya bakıp, ‘Ömrüm geçiyor’ dedi. Dediğini fark edince bunun da fani olduğunu düşündü.

Güm Güm Kürsü

astral | 18 May 2010 11:37


Kürsüdeki konuşmasıyla yağıp gürledi, hitabet sanatının üstadı adam. Geldiği yeri dolduran, coştu mu koşan, dinle-ye-meyen kimseyi bırakmayan…

Sesi gür, hali selim üstad; kürsüde suyundan bir yudum aldı yoluna devam etti.

Onun saatleriydi. Ortalığı/ mekanı kaç celsenin ruhu taşıyordu. Gören görürdü –tüm olup biteni.-

Okuduğu sayfalardan kafasını kaldırdı adam. Kadın çizdiklerinden kafasını kaldırmadan edemezdi, adam kendi sözlerini sıralamaya başladığında. Kadının en sevdiği bölüm burasıydı. Adamın kendi düşüncelerine önem verirdi, çünkü kitapları kitaplardan da okurdu kadın.

gereksiz önsezi

astral | 03 May 2010 09:13

Kehanet değil. Bir şehrin ızdırabı geçiyor gemilerin tasalarından daha çok.

Azizliğin ortadan kalktığı düzlemlere ‘aşk’ diyoruz şimdi.

Izdırapların iplere dizildiği selametler, dilimize pelesenk olmuş ve kalbimizde çoktan taht kurmuş; aşkı tahtından edip.

‘Edeceğim’ dediklerimiz hep oluşlarda kalmış. Issız bir anı olmaktan acı ne vardır? Acının kabulüdür elbette.

Var’ım derken ve tüm varlığını senin bulurken, bu tekinsiz dünyada oysa en tekinsiz olanlardan biri aşkmış. Bilmemişim.

Tanrının gülünçlüğünü keşfeden bir aziz tahayyül etmek ne denli zor ise, işte aşk da; zahmetlerin beyhudeliğini kanıtlayan içtepi.

RESİM

astral | 01 May 2010 21:04


Resminin üzerindeki ayak izlerimi kestim. Düşlerimin tılsımları ise sonsuza kadar resminde bıraktım.

Resminin dudaklarını öptüm, koyultup üzerini. Üzerine gözyaşlarımı akıttım değişsin her şey diye. Diye. Ölümün bile gözbebekleri varmış bebeğim. Sen bana o gözlerle bakmıyorsun. Güzlerde yüzen bir kadın nasıl titrer bilir misin uykularında???

Susmalı tam da bu noktada. Oysa tam da bu nokta dediğimiz ne çok konu, ne dert, ne çok meze, ne çok keyif, ne çok kahpelik seyirleri, ne çok seks dokunuşları vardı; evrenin sunduğu aşk çiçeği. Şimdi sesimi duyuyor musun o dudaklarda?

kara defter

astral | 01 May 2010 14:53

Birden kararır defter. Niye karardığını bilemediğin zamanlar olur. İç buhranlarıdır belli ki… Ne yaparsan yap pek de şanslı hissedemezsin. Kara bir deftersindir sadece yazılan, belki sadece yazan.

blogyazarlari.ning.com
blogyazarlari.ning.com

Öyle gelir, kara bir defter gibidir dünya dersin… Sebeplerin ya da sonuçların seni hiç mi hiç ilgilendirmediği zamanlarda, yine de kara deftere kara zamanlarda yazılanlar seni kurtarıverir, sadece.

Yine de tek sığınağın kara bir defterdir. Bunu bilmek mi ağlatandır seni, bilmezsin.