“Kaybedenler Kulübü”, “Kadınları ve yaşamı öğrendiğimiz Kadıköy sokakları”,Wilde, Poe, Blake “tutku”su…
Hayata dair, “standart” olduğu iddia edilen herşeye karşı, kompleksli, orta yaşlarını geçmiş bu iki adamın önderliğinde yapılan herşeyi protesto ediyorum.. Edebiyat ve müzik hiçbir zaman bu kadar basit olmadı…
İki adam vardi bir de radyo programı, kaybedenler kulübü… Bu iki adam kaybetmişti sözde. Standart yaşam içinde yollarını bulmaya çalışıyorlardı, kaybetmişlerdi ya, hayat sırtını dönmüştü onlara.. Hiçbirşey aynı olamazdı onlar için, anlayamazdı kimse onları, keşke Buckley hayatta olsaydı, ama onu öldüren şey de yanıbaşlarındaydı. Her an sıra onlara gelebirdi. Paraları yoktu, aşk arıyorlardı, kadınlar arıyorlardı, acı çekiyorlardı sadece müzik vardı, ve kitaplar.. Herkes aradı onları, Çamlıca Kız Lisesi’nin bahçesinden baktı kızlar Kaan’ın motorunu görebilmek için, ne zaman gelirdi eve, kedisi var mıydı acaba? Ne yerdi, nasıl kadınları severdi… Kısa süre içinde efsane oldu Kaan ve Mete. Kadıköy sokaklarında her köşe başında bir kız beklerdi ya onları. Bir gece önce radyoda duyduklarını düşünerek… Ne kadar da özeldiler! Anlayamadılar, radyoda duydukları Poe’nun umutsuzluğuydu, Nick Cave’in acısıydı onların hassaslığıydı, sadece onların kırılganlığıydı… Kaan ve Mete’nin değil. Kaybedenler Kulübü büyüdü, Kaan ve Mete de büyüdü, para kazandılar, para harcadılar, hor gördükleri stardart hayatın gözde tüketicilerinden oldular. Kaan yeni motor aldı, Mete çöp evini, annesini ve kedisini terk etti. Ama radyo programında kaybetmeye devam ettiler. Esas kaybedenlerin kazandırdıklarını tükettiler. Küçük kızlar da gözyaşlarını tükettiler onlar için… Ne acı…Mete bakire olanlarla yatmazdı, Kaan için fark etmezdi, seçme hakları vardı artık, erkeklerdi ya, efsane olmuşlardı, tükettiler…
Çok tuttu bu. Kahraman oldular. Neden daha fazlası olmasındı ki? Daha fazla hayran, daha fazla para, daha fazla… O kadar fazla ki kompleksleri görünmese…Bir yayınevi mesela, sanatla içiçe, zavallılıklarını kaybetmişliğe büründürebileceleri tek şeydi edebiyat.
İşte bu yüzden, hiç bu kadar ucuz olmamıştı kitaplar, müzikler… Hala sürdürüyorlar bu yalanı… Ve ben, inanmamayı tercih ediyorum. Birebir yaşanmışlıkların acısıyla dolu olmasam da, karşı cinse sunabilecekleri her türlü fiziksel çekicilikten yoksun kalmış bu adamların kıt edebiyat ve müzik bilgisini kadınları ve üstün yaşam standardını onlara getirecek bir araç olarak kullanmalarını protesto ediyorum… Kullanılmayı reddediyorum..
yorumlar
butun bunlara sadece kaan ve metenin cinsel fantazilerinin cercevesinden bakmak .. ne tur kadınları becerdikleri ya da becermedikleri konusunun yayın evinin butun uretimini yargılayabilmeni saglaması da ilginc aslında .. ben de okumayaydım o zaman hiç Broughs’un çıplak şölenini;zira biliyorum fanzinler dünyayı kurtarmıcak .. Ama soz konusu yayınevinin kitap girişlerine bastıkları cocuk komedisi sloganlar yayınladıkları eserin icerigini cok da degistirmiyordu.. Hem bi yandan onemsemezdi bunları duysa Broughs sanıorum ; biz ne kadar onemsemiyorsak Kaan ve mete nin aslında kaybedip kaybetmedigini ve fakat diyorsan eger,”ben kaanın metenin tuketicisiyim aslında müzik – kitap yazdım siz bakmayın” -1 verişim çok ilginctir bu yazıya 6:45 yayınlarına başka nedenlerden her gun bi araba laf soleyen biri olarak benim ..
ama sanki aranızda bir şeyler olmuş ve sen o hışımla gelip yazmışsın bu yazıyı diye düşündüm okuyunca.
runawaybride
valla bir kadıköylü olarak kendilerini takdir ederim. bakire kızlarla ne yaptıkları ise beni hiç ilgilendirmez! kaybedenler yapamaz mı yane? kaldı ki o kızlar da düşmesin kardeşim peşlerine. alla alla yaw…nedir bu?
masumgençkızlarımızınasıldakandırı pkötüyoladüşürdülervahvahtühtüh programı mı?
reality show olmuş hayatlarımız…
hem şirret, hem de akıllı (ki şirretliğinin üstünü örtebiliyor)
aklı konusunda şüphen olmasın, şirretliği konusunda yorum yapamıycam. Ben bu olayı önceden dinlemiştim ve hayli ilginç gelmişti o zamanda…
+1 verdim.insanlar bildiklerini söylesin gerçekler ortaya çıksın diye..
“kaybetmek” hiç bu kadar “in” hiç bu kadar “trendy” olmamıştı… bunun sırf kaan ve meteyle de ilgisi yok. hesapta alternatif ya da sözde underground artık ne derseniz bi trend dünyada. oysa bana göre kaybetmenin gerçek hayatta hiç de estetize, romantize edilebilecek bi yanı yok maalesef.
tyler durden sadece bi kitabın/filmin karakteridir ve gerçek olan brad pitt’in yaşam standartlarıdır, film başına aldıı ücretlerdir… thom yorke “creep”lerini “live” söölebilmek için özel uçaklarla dünyayı turlayıp 5 yıldızlı otellerde kalmaktadır… cohen belki kendini tibete kapatma, budizme verebilme aşmışlıını gösterebilmiştir ama bizlerden farklı olarak oraya anında kabul edilme kabiliyeti(!) ve istedii zaman eski hayatına kavuşabilme lüksüne sahiptir…
isterseniz karakterlerin adını deiştirin. brad olmasın da edward olsun, ewan olsun, keanu olsun… thom olmasında ne biliim kurt olsun, hatta kaan olsun, mete olsun… siz seçin! kendi modern zaman peygamberinizi kendiniz belirleyin, böylesine “cool” böylesine “hip” bi dünyadayız işte…
evet kaan’ı da her gördüümde yanında ayrı bi kız varken bu nası kaybetmek diyesim gelio… ama ortaya konan iş ve özel yaşam birbirine karıştırılmasa diorum. kötü oğuz atay kloncuklarının 6:45i sayesinde çooook güzel eserler türkçemize kazandırıldı. ha ama bütün o kitapların ilk sayfasındaki kaan’ın zırvalarını üç tane liseli kız okur da onların peşinden gider beni ilgilendirmez, ahlakçı deilim.
radyo programlarını da pek bi severdim. beni vakti zamanında çoook çook eelendirirlerdi; benim ve biçok kişinin müzik zevkine tanju okan, zeki müren ve orhan gencebay gibi pek mühim katkıları da onların yaptıını belirtmeden geçemiiciim… sezarın hakkı sezara…
ama olayların geri planını göremiicek kadar naif insanlar varsa bırakın da tavlansın, inandırılsın onlar da…
newORDER ın söyledikleri doğru.. Kaybetmeyi pazarlayanların hepsi bu “trend” madeninden bi güzel besleniyo.. Bize de oturup manasızca “i’m a loser baby, so why don’t you kill me..” şarkılarını dinlemek kalıyo.. Onların pazarladıklarını iştahla tüketiyoruz, gerçek hayatlarında “kaybetmişler” kazansın diye, daha çok olsunlar da daha çok tüketelim diye.. Ama bize bu “only when you lose everything..” POPunu pazarlayıp sonra jakuzilere girip limuzinlerden çıkanları “kötü” değerlendirmemize sebep olmaz. Yaptıkları iş İYİdir çünkü. Hernekadar onların şarkı sözlerinin, temsil etmeye çalıştıklarının doğruluğuna inanmasak da yarattıkları fantazyadan hoşlanırız. 6.45 de Kaan ve Mete nin kişisel hayattaki kadıköy maceraları ve bar taburesi triplerinden öteye bişeylere ulaşmamızı kolaylaştırmıştır. Bi sürü David Eddings i rahat bi çeviriye kavuşturmuş, ve daha birçoğunu sağlamış bir yayınevi olmaktan öteye geçmemeli. Kaan ve Mete bakirelerle filan takılmaya devam edebilirler ben bi kaç Boris Vian, Sylvia Plath ve Lovecraft daha almayı düşünüyorum kendilerinden..
da sikinin sevdasına düşen tüm aşağılık itlerin a**** s****im.
istanbul dolu bunlarla.
snob piçleri.
müzikle alakası olmayıp da “kızlar studyoya giriyoruz gelin izleyin” ayağına yatıp bizim studyo saatimizi meşgul eden itler. neyse. hiçbiri ossyi kazanamıyo zaten. sonra da keş berduş olup çıkıyorlar. onlar kendilerini biliyo. geriniz alınmayın. oh be rahatladım.
altıkırkbeştekiler de sikinin sevdasında olabilir ama iyi yayıncılar. ne kadar para kazandıkları umrumda diil. siz her alışverişte markasına bakıp sahibinin ne kadar para kazandığını düşünüyor musunuz? cem uzanı eleştirip eleştirip starda maç izlemiyor musunuz? adamların piçliğine diceem yok ama altıkırkbeş iyi yayınevi.
mevzubahis insanlar baştaki samimiyetlerini kaybetmişlerdir, evet,.. ortamın kurdu olmuşlar, piçin allahı olmuşlardır, evet,.. kendileriyle bir tutup, özdeşleşip onları dinleyenleri hor görmüşlerdir, evet (şahsen yaşadım bunu),.. ama lanet olsun ki hala bu kişilerin yaratıp kaymagını yedikleri (kendilerine değil ama, asla olmadım) oluşuma hayranım,..
hala kent fm günlerini özlerim, hala hikmet temel akarsu okurum, hala onların ekseninde toplaşan güruhun aidiyet duygularına gıptayla bakarım,..
lutfen ya.. zaten geyik insanlar… klasik kalipla$mi$ sozler.. bilmiyomuydunuz? biraz hayal kirikligi tabi gercek tiplerini gorunce.. kaan caydamli.. mete’nin tipi falan.. bilmiyorum o motorlarla kaybedilmiyo zaten.. ama neyse.. eglendiriyodu sadece.. kaybeden bizdik zaten orda..
her insanın olayı bu deil mi
bi gruba dahil olmak,toplumda bi sürünün içinde bulunmak.tek nedeni çöplüğünün kralı olabilmektir,müzik akımlarının, modanın, düşünce akımlarının dünyada taraftar bulmasının tek nedeni budur bence.herkes bi gruba ait olmak ister,o gruba girince de o grubun kimliğini kullanarak gruba dahil,sempati duyan insanları,en çok ta karşı cinsi etkileyeceklerini düşünürler.böylece toplumdaki dier gruplardan da bi ayrıcalıkları olacak ve özgüvenleri artacaktır.
bu amcaların yaptıkları da kaybedenler akımının çöplüğünde baş horoz olarak ötmektir.tavukları da baş horoz bipler. yaptıkları dogru mu,düşünmeye gerek bile yok çünkü hiçbir akım gerçekten amacına hizmet etmiyor,horozlar tarafından kendi amaçları dogrultusunda modifiye ediliyor.
baglantılar biraz uzak olacak ama aynı kapıya cıkıyo biraz dusununce;
american history x ‘te benzeri bi olay vardı izleyin (edward norton inanan ve kullanılan adam etc…)
amerikada gelişen punkrock akımından sonra onla aynı temeller üzerine atılan christian punk akımı mesela.biri iç s_ç geber dio,öbürü unite,no drugs no sex yaşasın jesus diyo,gel gör ki biçok anarşist! punk bu akımla asimile edildi.
demekki akımlar arkasında muthiş cıkar grupları belki devlet veya uzaylılar var viiykk
ha akımlar harbi adamlardan cıkıo bazen ama önemli olan kimin manipüle ettiii,money manipulates olacagı için akım hemen bu işi cıkarı dogrultusunda kullanabilcekek adamlarn eline geciyo
david icke diye bi adamın ‘the biggest secret’ diye bi kıtabı var yeni buldum çok ilginç,çıkar gruplarının,dinlerin,herşeyin cok zeki,tanrısal guclu surungenler(gerkecten kertenkele kafalı adamlar) tarafından oluşturuldugu ve herşeyin matrix hesabı bi kurgu üzerine olduunu yazıyo (bak kitabı tam okumadım ama tema böle bişi,herif sallamıyo,sallıyosa bile salladıgına inanmıyo sıyırmış).
Adamların antikahramanları bile kahraman. O zaman neden kahramanlığa karşısınız ki?
ben o programi yillardir bilirim. Şimdi nerdeler bilmiyorum eskiden Kent Fm de yayin yapiyorlardi.
Herneyse takdire şayan buldugum az radyo programi olsa da Kaybedenler Klubu asla bu azinliğin içinde olmadi. Konuşma özürlü kafasi 2 milyon uçan ve bu yüzden cümle kurmaktan yoksun 2 öylesine yaşayan adamin programidir. Ben kendilerini tanimam, kadıköyünde sahilinden başka yerlerini bilmem ama okudukça bir çok şey kafamda şekilllendi. Anti kahraman tavirlariyla Kahraman olan bu adamlar bence ne müzik ne de edebiyat tutkunudur. Çok bohem tavirlariyla onlara gore marjinal olan cumlelerle ne kadar kültürlü, ne kadar özel hatta ve hatta ne kadarda entellektüeller… (peaah)replikler azcık bukowski, bakışlar buğulu… roller ezberlenmiş…
ne yazık…
Kaç gün modüerasyonda kaldı bu yazı!
ilk ahkamı BIGBUG
01:23:24, 08 Ekim 2002, Salı gunu yazmış.
eeee bu blog 08:10:12, 18 Ekim 2002, Cuma gunu girilmiş gozukuyor.
Hatta ben de 08:55:26, 18 Ekim 2002, Cuma (aynı gun 45 dakka soona) ahkem girmişim.
ANLAMADIM!
MOderasyondan çıkan yazılar, çıktıkları günün tarihinde görünüyorlar
anladim
son kitabını okudum geçenlerde. kral. metis yayınlarından çıktı. tavsiye ederim. kaybedenin gerçeği, sahtesi nah böyle tabak gibi çıkıyor ortaya. kimilerine çok ilgisiz gibi gelebilir. ama bence olay tam da orada..
işte burada
radyo programlarında kendini yansıtmak diye bir zorunluluğun yok ; oynarsın ve bu sadece seni ilgilendirir ,,,gerek konuşma tarzınla ; gerek ses tonunla;o iki adam kendini anlatsa bu kadar popüler olamazlardı ki ; olmak istenilen karakterleri canlandır ,insanların neye açlığı varsa onu sömür (aşk ) olsun bitsin,,,bence çok iyi oynuyorlardı canlandırdıkları karakterleri,,,
bir de;
‘kadınları kullanmak’ deyiminden neffrett ediyorum hele bi de bunu bir kadın söylüyosa iki kat artıyor nefretim…
seks sadece erkeklerin zevk aldığı bir olay değildir christabel ; kadın ve erkek karşılıklı yaşarlar bu olayı ve normalde bundan son derece zevk almaları gerekir
haa eğer olayda zorlama varsa bu tecavüze girer,,,(bu konu dışı zaten)
yok bakire kızlarla yatmazmış yok diğeri seçmezmiş her önüne gelenle yatarmış ; ortada zor kullanma olmadığına göre olay nedir ?
popüler biriyle görüniim de namım yürüsün ; radyodan bana şarkı göndersin şiir okusun modundaki salak kızlar konum dışında tabii
Bahsedilen akım sağlam temeller üzerine oturmuş, sağlam bir manifestosu olan bir akımdan ziyade popüler kültürün bir parçası. Popüler kültür tarihini isterseniz Beatles’a, isterseniz Edison’a, isterseniz Clark Gable’a, isterseniz Adolf Hitler’e dayandırın; hepsinin tek bir ortak özelliği vardır: pazarlama. Batıda sanat 20. yy öncesinde aristokrasi tarafından satın alınmış, 20. yy’da da kapitalizme devredilmiştir. Her 10 yılda bir bir takım “sürüngenler” bir takım kıstaslar belirler ve bütün dünya bunların peşinden gider. Ortaya konan karakterde samimiyet aranması abzürddür, Jim Morrisson’un, Axl Rose’un da yaptığı farklı değildir. Kaan ve Mete’yi kıskanan arkadaşlar köşedeki bakkalın kızı yerine Stephanie Seymour’la oynaşan Axl Rose’u asla kıskanmamışlardır, çünkü Axl Rose bize tanrısal bir figür olarak pazarlanmıştır, oysa felsefi açıdan Kaan ve Mete’yle aralarında Axl Rose lehine hiç bir fark yoktur.
Para karşılığı yapılan herhangi birşey sanat olamayacağı gibi samimiyetten de uzak olmak zorundadır. Bu yüzden Kaan ve Mete’nin tavırlarının, söylediklerinin samimiyeti tartışılır ancak karşı cins ile yaptıkları kınanmak bir tarafa dursun, takdir edilmesi gereken insani davranışlardır.
Valla bazi suphelerim var sevgili Ingiliz. Sanattan anlamayan, sadece etkilenen biriyimdir. Yine de bu hadisenin tarih boyunca bi takim ‘hakim’ denilen siniflarin seyetmesiyle olustugunu dusunmemek egilimindeyim. Aklima para icin yapilan ve gayet kiyak ve samimi olan bazi seyler de gelmektedir.
Bi de sunu diyim. Ben sahsen Kaan ve Mete’yi cok ayipliyorum karsi cinse yaptiklari icin. Yani ‘ulan kim bu kucuk kizlari seyediyo’ falan diyodum. Meger bu alcaklarmis. Teessuf ederim. Hatta kiniyorum. Ve hatta kina yakmaya gidiyorum.
genelleme yapmak her zaman istisnaları beraberinde getirir canımdan çok sevdiğim baby700. Benim de kendi söylediklerim hatta kendi benliğim hususunda şüphelerim var. O kıyak ve samimi şeyler olmasaydı dünya şu andakinden binlerce kat daha boktan bir yer olmaz mıydı zaten? Buradaki “sürüngenler” tam olarak da “hakim” sınıflarla örtüşmüyor. “Hakim” sınıfların şeyetmesiyle oluşan hadiselere tepki olarak “daha az hakim ama yine de hakim” olanların şeyetmesi diyelim isterseniz buna.
Tamam itiraf edelim, Kaan ilen Mete’yi ben de kıskanıp kınıyorum içten içe ama belli etmeyip olgun insan ayağına yatıyorum yukarıdaki ahkamımda. Pis onlar.
altikirkbes cooook güzel eserler kazandırdı ya turkcemize, bundan daha nihai bir amac olamazdı sanki biz edebiyatseverler icin.. O zaman, madem ki biliyoruz, cooook guzel eserler bunlar, anlayabilecek bilgimiz var degil mi? Peki, onlarin coook guzel eserler oldugunu biliyorsak altıkırkbese ihtiyacımız olmadan da okuyabilecek kadar bilgimiz var demektir…. var mi? varsa, bakirelerle birlikte olmaları konusunda bi sorun yok demektir. sadece, sorun bunu ne icin kullandıkları noktasında. sadece zevk almak icinse, neticede, kadın da zevk alır degıl mı erkek kadar… Eger zevk almak ya da zevk vermek kadar basitse hersey, plath’in kendi dilinde yazdiklarindan daha cok zevk alıyorum. Halen, kullanılmayı reddediyorum.altikirkbes cooook güzel eserler kazandırdı ya turkcemize, bundan daha nihai bir amac olamazdı sanki biz edebiyatseverler icin.. O zaman, madem ki biliyoruz, cooook guzel eserler bunlar, anlayabilecek bilgimiz var degil mi? Peki, onlarin coook guzel eserler oldugunu biliyorsak altıkırkbese ihtiyacımız olmadan da okuyabilecek kadar bilgimiz var demektir…. var mi? varsa, bakirelerle birlikte olmaları konusunda bi sorun yok demektir. sadece, sorun bunu ne icin kullandıkları noktasında. sadece zevk almak icinse, neticede, kadın da zevk alır degıl mı erkek kadar… Eger zevk almak ya da zevk vermek kadar basitse hersey, plath’in kendi dilinde yazdiklarindan daha cok zevk alıyorum. Halen, kullanılmayı reddediyorum.
bi kitabı okumadan çoook güzel olup olmadıını sööleyemeiz di mi… ve maalesef bu ülkede gerek maddiyat gerekse yabancı dil yetersizliği dolayısıyla herkesin her kitabı orjinal dilinden okumak gibi bir lüksü de yok…
yani bişey bana sunulmadan, bana ulaşmadan ben onun ii olup olmadıını bilemem. insanın ne edebi ne de diğer sanatsal zevkleri ööle kıçının üstünde otururken pat die gelişmio… hayatta hiç ömer seyfettin okumasam emin olun yine aynı zevki alırdım ihsan oktay anar okuduumda bugün.
amaaan canım new sen dee saçmalıosun. yayıncı dediin nedir; tüccarın teki işte! ha unkapanındaki yapımcılar ha beyoolundaki yayınevleri di mi a? yoksa yaaaneee altıkırkbeş çevirmese başkası çevirirdi ki nası olsa ucuzluunda mııs? beklerdiniz siz… gülben ergen kasedi mi ki bu universal basmasa idobay basar diebilelim. hadi iyi ihtimalle üç-beş yıl sonra yine birileri belki hakkaten tutup yayınlardı aynı eserleri 6:45 olmasaydı dielim; hani olur a ööle “kapitalizmin mantıı bu aaabi piyasada bi açık varsa biri kapatır eninde sonunda” die düşünenler için özellikle söölüorum… “atatürk olmasaydı biz bu günleri göremezdik” gibisinden ilkokul 3 apartması yapmıorum burda; tabiiki benzer şeyler yapan benzer insanlar çıkar her zaman. ama bu bizim onları halihazırda zaten yapmış olan kişileri küçümsememizi gerektirmez!
bu yazıdan çıkan anafikirler:
-dedelerimiiiz sular seller gibiii boris vian, alfred bester, burroughs, tolkien falan okurdu eskiden… (o yüzden şimdi topraa sıksan şüheda yerine ilim-irfan-kültür fışkırır yurdumda)
-hobbit’i kaan, reading zindanı baladı’nı mete yazdı. (ben bizzat şahidim)
-bana türkçe dersinde ömer seyfettin okutturan ilkokul hocamın ellerinden öperim.
(aynı hoca bize müzik dersinde bozkurt marşları da sööletirdi o ayrııı)
-bi bakireyle yatmak kötü, çoook kötü bişeedir. (evlenmeden olmaz) =:D
Devrani degistiremezsin Christable kendi “kullanilmayacagim” dusturunla olsa olsa 3 sene icinde guzel orumcek “adam”(/kadin) olursun, guzel basladigin yergin guzel bir edebiyatla suslenmisken (bir edebiyatperver olarak sen) nasil gelmis sonuna o “kullanilmayi reddediyorum ” abalakligi. Kendisini kullanma-kullanilma hattinda bir otobus olarak calisiyor gören zihniyetin 6.45 yayinlarinin arasinda ne isi var onu da herkes düsünüyordur. Al kitabini oku, bakire ile sikisen de sikissin kime ne. Kalan intiba yekten “ne oldu lan seni sikmediler mi” olur memlekette. Kaybetmenin klubu mu olur lan.. Hadi lannnnn
Hepsinden ayrı olarak, beni çok üzen bir hıyarlıklarını dile getirmek istiyorum. Bilen bilir Asgard üçlemesinin birinci kitabını yayınladılar, uzuuun bir zaman sonra ikinciyi de yayınladılar; gelgelelim üçüncü kitap halen yayınlanmadı ve bu gidişle de yayınlanacak gibi görünmüyor.
Nedenini bilmiyorum ancak pek satılmadı gibi birşeyler duymuştum. Yahu hiç olmazsa okuyucuya saygı göstermek için olsun çevirip yayınlasalar ya.
aaah ah!
‘Şiir bir oyundur:
onu kaybeden kazanır.’ j.l.godard
kaan & mete ‘iyi’ bir şiir
yazdılar,yazıyorlar ve sex hayatlarının birilerini
germesi feci komik.
gözünüzü açın, kullandırtmayın kendinizi o zaman.. kullanmak/kullandırılmak eylemlerinde cinsiyet ayrımı yok nasılsa..
tarihin tozlu sayfalarında, onlara dair bulabildiğim hafif’teki tek kanıt buysa koy gitsin bir yeha noha… daha da içlenirsem orhan gencebay’a yatay geçiş…