bildirgec.org

wilde hakkında tüm yazılar

Orlando Bloom

queennothing | 24 February 2010 09:47

13 Ocak 1977 tarihinde, İngiltere, Kent’te; Canterbury’de dünyaya gelen Orlando Jonathan Blanchard Bloom, Sonia Constance Josephine ve Harry Saul Bloom’un oğludur. Henüz 4 yaşındayken babasını kaybeden Orlando, çocukluğunu Canterbury’de geçirdi. King’s School Canterbury ve ardından St. Edmund’s School’da eğitim gören genç çocuk, şiir yazmaya ve fotoğraf çekmeye meraklıydı. Çok geçmeden sinemayla tanışan Orlando, küçük yaşta oyuncu olmaya karar verdi. Henüz 17 yaşındayken (hala devam eden) “Casualty” adlı TV dizisinde rol alan Orlando, 19 yaşına gelince, dizinin iki bölümünde daha oynadı. 1997 senesinde Stephen Fry, Michael Sheen ve Jude Law ile “Wilde” adlı biyografik yapımda (Oscar Wilde’nin hayatı) rol alan Orlando, “Midsomer Murders” adlı TV dizisine konuk olduktan sonra, yani 2001 senesinde kariyerinin en önemli rolünü oynadı. 9 farklı dalda Oscar adayı olan ve 4 farklı dalda Oscar Ödülü kazanan “The Lord of the Rings: The Fellowship of the Ring“de ‘Legolas Greenleaf‘ karakterine can veren aktör, yapımcıların dikkatini çekmiş bulunmaktaydı.
Yine 2001 senesinde Ridley Scott‘un “Black Hawk Down” (‘Blackburn‘ karakteriyle) adlı yapımında rol aldı. 2002 senesinde, üçlemenin ikinci filmi olan “The Lord of the Rings: The Two Towers“da (4 farklı dalda Oscar adayı oldu, 2 farklı dalda kazandı) yine ‘Legolas‘ karakterini canlandıran Orlando, sene 2003 olunca “Ned Kelly” (‘Joseph Byrne‘ karakteriyle) adlı yapımda yer aldı.

Yine aynı sene içinde Orlando, aktör Johnny Depp‘in başrolünde yer aldığı “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl” (beş dalda Oscar adayı oldu) adlı sinema filminde ‘Will Turner‘ karakterini canlandırdı. Aynı sene üçlemenin son filmi, 11 Oscar’lı “The Lord of the Rings: The Return of the King“de rol alan Orlando, 2004 senesinde “The Calcium Kid“de rol aldı. Aynı sene Frank E. Flowers‘in yazıp, yönetmenliğini yaptığı “Haven” adlı yapımda ‘Shy‘ karakterini canlandırdı.

The Gathering

queennothing | 09 September 2008 10:08

1995 yılında televizyon ekranlarında yayınlanan komedi filmi “The Last Englishman” dahil, bugüne kadar bir çok TV dizisi ve mini dizi senaryolarına imza atmış olan 1955 doğumlu senarist Anthony Horowitz’in yazdığı “The Gathering”, Brian Gilbert tarafından yönetildi.

Brian Gilbert
Brian Gilbert

İngiliz yönetmen Gilbert, 1997 yılında Oscar Wilde’ın hayatını anlatan film “Wilde”ın da yönetmenliğini yapmıştı fakat, 2002 yılında vizyona giren “The Gathering”, kariyerinin bir dönüm noktasıydı.

Başrolde yer alan Christina Ricci’nin performansı “Monster”ı, “Pumpkin”i, “Sleepy Hollow”u aratmayacak cinsten.

Geçirdiği trafik kazasından sonra hafızasını kaybeden bir genç kızı canlandıran Ricci, tam da ‘sorunlu, karışık ve çaresiz’ rollerin insanı.
Biyografisini okuyunca “Prozac Nation”daki ‘Elizabeth’ karakterine cuk oturacağından emin olan Erik Skjoldbjærg, sinemasevelerin güvenini boşa çıkarmamıştı.

İngiltere’nin kırsal bir kentinde geçen film, erkek arkadaşıyla tepeliğe çıkan genç bir kızın çukura düşmesiyle başlıyor. Gözlerini açtığında 1. yüzyıldan kalma yer altına gömülmüş bir kilisede olduğunu anlayacak; korkutucu heykeller ve bir ayin sonucu kurban edilmiş yaşlı adamın cedesiyle karşılaşacaktır.

Fazla büyük olmayan bu kasabada insanlar birbirini tanımaktadır. Şehrin dışında kalan büyük tarlaların ortasında bir villada yaşayan Marion ve Simon Kirkman, kasabanın geçmişinden bi’haber; kızları Emma ve annesinin ölümünden beri konuşmayan oğulları Michael’la huzurlu bir yaşam sürmektedir.

altıkırkbeş’e dair.. (göründüğü gibi diil hiçbirşey)

christabel | 18 October 2002 08:10

“Kaybedenler Kulübü”, “Kadınları ve yaşamı öğrendiğimiz Kadıköy sokakları”,Wilde, Poe, Blake “tutku”su…

Hayata dair, “standart” olduğu iddia edilen herşeye karşı, kompleksli, orta yaşlarını geçmiş bu iki adamın önderliğinde yapılan herşeyi protesto ediyorum.. Edebiyat ve müzik hiçbir zaman bu kadar basit olmadı…

İki adam vardi bir de radyo programı, kaybedenler kulübü… Bu iki adam kaybetmişti sözde. Standart yaşam içinde yollarını bulmaya çalışıyorlardı, kaybetmişlerdi ya, hayat sırtını dönmüştü onlara.. Hiçbirşey aynı olamazdı onlar için, anlayamazdı kimse onları, keşke Buckley hayatta olsaydı, ama onu öldüren şey de yanıbaşlarındaydı. Her an sıra onlara gelebirdi. Paraları yoktu, aşk arıyorlardı, kadınlar arıyorlardı, acı çekiyorlardı sadece müzik vardı, ve kitaplar.. Herkes aradı onları, Çamlıca Kız Lisesi’nin bahçesinden baktı kızlar Kaan’ın motorunu görebilmek için, ne zaman gelirdi eve, kedisi var mıydı acaba? Ne yerdi, nasıl kadınları severdi… Kısa süre içinde efsane oldu Kaan ve Mete. Kadıköy sokaklarında her köşe başında bir kız beklerdi ya onları. Bir gece önce radyoda duyduklarını düşünerek… Ne kadar da özeldiler! Anlayamadılar, radyoda duydukları Poe’nun umutsuzluğuydu, Nick Cave’in acısıydı onların hassaslığıydı, sadece onların kırılganlığıydı… Kaan ve Mete’nin değil. Kaybedenler Kulübü büyüdü, Kaan ve Mete de büyüdü, para kazandılar, para harcadılar, hor gördükleri stardart hayatın gözde tüketicilerinden oldular. Kaan yeni motor aldı, Mete çöp evini, annesini ve kedisini terk etti. Ama radyo programında kaybetmeye devam ettiler. Esas kaybedenlerin kazandırdıklarını tükettiler. Küçük kızlar da gözyaşlarını tükettiler onlar için… Ne acı…Mete bakire olanlarla yatmazdı, Kaan için fark etmezdi, seçme hakları vardı artık, erkeklerdi ya, efsane olmuşlardı, tükettiler…

Çok tuttu bu. Kahraman oldular. Neden daha fazlası olmasındı ki? Daha fazla hayran, daha fazla para, daha fazla… O kadar fazla ki kompleksleri görünmese…Bir yayınevi mesela, sanatla içiçe, zavallılıklarını kaybetmişliğe büründürebileceleri tek şeydi edebiyat.

İşte bu yüzden, hiç bu kadar ucuz olmamıştı kitaplar, müzikler… Hala sürdürüyorlar bu yalanı… Ve ben, inanmamayı tercih ediyorum. Birebir yaşanmışlıkların acısıyla dolu olmasam da, karşı cinse sunabilecekleri her türlü fiziksel çekicilikten yoksun kalmış bu adamların kıt edebiyat ve müzik bilgisini kadınları ve üstün yaşam standardını onlara getirecek bir araç olarak kullanmalarını protesto ediyorum… Kullanılmayı reddediyorum..