bildirgec.org

poe hakkında tüm yazılar

“Dünya’nın yeni bir resmini çiziyorsa bence o hikaye iyi bir hikayedir”

kahramancayirli | 31 August 2010 11:50

Önce nitelikli edebiyat dergilerinde ismini gördüğüm, ardından yayımlanan Hülya Saat isimli öykü kitabıyla gelecekte kendinden daha çok söz ettireceğini düşündüğüm bir genç yazar, Senem Dere. Sağ olsun, ricamı kırmadı, biz de bu sayede kendisini daha yakından tanıma fırsatı bulduk…

-İyi bir hikaye nasıl olmalı sizce?
-Zamanı, öncelik sonralık ilişkisini, mekanı parçalayan, eğip büken; böylece okuyucuda da devam edebilen, bulanık bir su gibi sürekli değişken görüntüleri içeren hikayeleri seviyorum. Ama buradaki bulanıklıktan bir anlaşılmaz olma çabası, bir tür sayıklama anlaşılmasın. Bana göre hikayedeki bakış ve bu bakışla oluşturulan atmosfer, hep aynı varsaydıklarımıza, gördüklerimize yeniden dönüp bakmamızı sağlıyor ve neticede Dünya’nın yeni bir resmini çiziyorsa bence o hikaye iyi bir hikayedir.

Post – modern Son Durak: Otomatik Portakal Toplumu

neceff | 03 January 2009 21:08

Yan komşumuzun bir seri katil olduğunu kaçımız düşündü? Ya da patronunuzun bir tecavüzcü olduğunu?

Gazetlerin 3. sayfa haberleri değme göre filmlere taş çıkartırken; aynı boyalı basının daha renkli sayfa psikologları aldatma(!) eylemi insanın yasağa, suça olan gizli eğiliminden doğar, diyorlar. Modern suç, şiddet hikayelerinin babası Poe‘ nun platonik aşka yazılan en güzel, en naif şiir Annabel Lee‘ yi yazdığından bir haber..

altıkırkbeş’e dair.. (göründüğü gibi diil hiçbirşey)

christabel | 18 October 2002 08:10

“Kaybedenler Kulübü”, “Kadınları ve yaşamı öğrendiğimiz Kadıköy sokakları”,Wilde, Poe, Blake “tutku”su…

Hayata dair, “standart” olduğu iddia edilen herşeye karşı, kompleksli, orta yaşlarını geçmiş bu iki adamın önderliğinde yapılan herşeyi protesto ediyorum.. Edebiyat ve müzik hiçbir zaman bu kadar basit olmadı…

İki adam vardi bir de radyo programı, kaybedenler kulübü… Bu iki adam kaybetmişti sözde. Standart yaşam içinde yollarını bulmaya çalışıyorlardı, kaybetmişlerdi ya, hayat sırtını dönmüştü onlara.. Hiçbirşey aynı olamazdı onlar için, anlayamazdı kimse onları, keşke Buckley hayatta olsaydı, ama onu öldüren şey de yanıbaşlarındaydı. Her an sıra onlara gelebirdi. Paraları yoktu, aşk arıyorlardı, kadınlar arıyorlardı, acı çekiyorlardı sadece müzik vardı, ve kitaplar.. Herkes aradı onları, Çamlıca Kız Lisesi’nin bahçesinden baktı kızlar Kaan’ın motorunu görebilmek için, ne zaman gelirdi eve, kedisi var mıydı acaba? Ne yerdi, nasıl kadınları severdi… Kısa süre içinde efsane oldu Kaan ve Mete. Kadıköy sokaklarında her köşe başında bir kız beklerdi ya onları. Bir gece önce radyoda duyduklarını düşünerek… Ne kadar da özeldiler! Anlayamadılar, radyoda duydukları Poe’nun umutsuzluğuydu, Nick Cave’in acısıydı onların hassaslığıydı, sadece onların kırılganlığıydı… Kaan ve Mete’nin değil. Kaybedenler Kulübü büyüdü, Kaan ve Mete de büyüdü, para kazandılar, para harcadılar, hor gördükleri stardart hayatın gözde tüketicilerinden oldular. Kaan yeni motor aldı, Mete çöp evini, annesini ve kedisini terk etti. Ama radyo programında kaybetmeye devam ettiler. Esas kaybedenlerin kazandırdıklarını tükettiler. Küçük kızlar da gözyaşlarını tükettiler onlar için… Ne acı…Mete bakire olanlarla yatmazdı, Kaan için fark etmezdi, seçme hakları vardı artık, erkeklerdi ya, efsane olmuşlardı, tükettiler…

Çok tuttu bu. Kahraman oldular. Neden daha fazlası olmasındı ki? Daha fazla hayran, daha fazla para, daha fazla… O kadar fazla ki kompleksleri görünmese…Bir yayınevi mesela, sanatla içiçe, zavallılıklarını kaybetmişliğe büründürebileceleri tek şeydi edebiyat.

İşte bu yüzden, hiç bu kadar ucuz olmamıştı kitaplar, müzikler… Hala sürdürüyorlar bu yalanı… Ve ben, inanmamayı tercih ediyorum. Birebir yaşanmışlıkların acısıyla dolu olmasam da, karşı cinse sunabilecekleri her türlü fiziksel çekicilikten yoksun kalmış bu adamların kıt edebiyat ve müzik bilgisini kadınları ve üstün yaşam standardını onlara getirecek bir araç olarak kullanmalarını protesto ediyorum… Kullanılmayı reddediyorum..