3. sayfa hikâyelerini sever misiniz, bilmiyorum. Okurken yok artık dediğiniz, bu kadarı da haksızlık diyerek isyan ettiğiniz zamanlar olur mu? Cevabınız evetse doğru yazıdasınız. Çünkü Zeki Demirkubuz sineması herşeyden önce 3. sayfa hikâyelerii anlatır. Hep bir kaybeden, hep hayatın sillesini yemiş, arabeks bir yön vardır. Bu yüzden ya sevilir ya nefret edilir. Bunun ortası yoktur. Cevabınız hayırsa devamını okumadan sizi başka bir yazıya alayım.Isparta’da 1964 yılında doğan Demirkubuz; İletişim Fakültesi mezunudur. Aslında gazetecidir. Ama nedense bu alana hiç bulaşmaz. Onun yerine Zeki Ökten’in asistanlığını yapmaya başlar. Yıllar süren bu asistanlıktan sonra senaryolarını yazmaya başlar. Bütün filmlerinin senaryosu kendine aittir. Bir çoğunun senaryosunu çok önceden yazmış, gün ışığına çıkacağı günleri beklemektedir. Cebinde daha birçok kelimsei var. Zaman geldikçe onları da ortaya çıkaracaktır. Onu sevenler bilirler Demirkubuz bir kesimi, dönemi anlatır. Onun hikayelerinin kahramanları tutunamayanlardandır. Kendini tutunamayan sananlar değil, hakkaten tutunamayanlardır.İlk filmi 1994 yılında çektiği C Bloktur. Filmin kahramanı olan Tülay, hizmetçisini bir adam ile kendi yatağında sevişirken görür. Kendi hayatını sorgulamaya başlar. Bence Bekleme Odası’ndan sonra en kötü filmidir. Henüz bir dil arayışındadır, Demirkubuz. Soyut kavramlarla birlikte iyice karman çorman olur.En önemli filmi olan Masumiyet Türkiye’de sinema açısından da bir çığır açmıştır. Çünkü o zamana kadar pavyon hikayeleri anlatan bütün filmler aynıydı. Kadın zorla bu yola düşürülmüştü. Oysa Masumiyet’in başrolündeki karakter yani Uğur böyle demiyordu. Bu hayattan kurtulmak gibi bir derdi yoktu. Onun derdi hapisteki psikopat sevgilisne kavuşmaktı. Bir fenomen haline gelen Masumiyet, oyuncuların tiradları sayesinde alır yürür. Filmdeki her bir cümlenin anlamı vardır. Sadece sahne doldurmak için yazmaz o cümleleri, Demirkubuz.Üçüncü filmi ve Demirkubuz’un iyice ünlenmesini de sağlayan 3. sayfadır. Başak Köklükaya ile de bu film sayesinde tanışırız. Ayrıca Köklükaya’nın vazgeçilmez oyuncularından biri olduğunu belirteyim. Benim için en etkileyici filmlerinden biridir. Kaybediş üzerine bir filmdir. Tam kazandım derken aldatılmanın dayanılmaz ağırlığını (?) duyan İsa’nın öyküsü anlatılır.2001 yılında Yazgı ve İtiraf filmleri gelir. Onun ardından kendisinin ve eşinin başrolde olduğu Bekleme Odası. Bir dönem böyle bir furya başlayacak, yönetmenler kendi filmlerinde oynayacak diye çok korkmuştum. Neyseki çabuk atlatıldı. En berbat filmidir. Zeki abimiz yönetmenlikte ne kadar iyiyse, oyunculukta o derece berbattır. Konu olarak iyi bir filmdir. Ancak Demirkubuz’a umursamaz, cool abi rolü oturmaz. Tipine bile bakınca inandırıcılığını yitirir.Son filmiyse Masumiyet’in öncesini anlatan Kader’dir. Yine kişisel kanaatim Kader’i çekmese; Masumiyet bu haliyle kalsa çok daha iyi olacağıdır.http://www.youtube.com/watch?v=_swyigTOoxoFilmleriyle ilgili ayrıntılı bilgi için şuraya alayımDemirkubuz Sineması
1- Sineması karakter ağırlıklıdır. Bu yüzden de oyunculuk çok çok önemlidir. Uzun tiradlar hep başroldedir. Bekir ile Yusuf’un kırdaki konuşmaları unutulur gibi değildir.http://www.youtube.com/watch?v=cfu4Hq6kzcI2- Bir röportajında sinema bir mucizedir demiş. Bu yüzden de basit olanın peşine düştüğünü ifade etmiş. Yani Demirkubuz bireyin iç dünyasını basit bir dille anlatır. En çok çelişkiler üzerinde durur. Kendisini aldatan karısına “sadece itiraf et, ben de insanım. Başka bir şey istemiyorum” diyen adam aslında basitçe gerçeği dile getirmiştir. Kötü olan aldatılmak değil, kandırılmaktır.3- Demirkubuz’un sineması aldatma üzerine kuruludur. İşin garip tarafı bu aldatmayı hep kadınlar yapar. Aslında yukarıda da yazdığım gibi bu bir aldatma değil, kandırmadır. Tıpkı Dostoyevski’nin kitaplarındaki gibi. Zaten Dostoyevski hayranıdır, yönetmen. Kadınlar kandırır ve bu kandırmalarının hep haklı bir nedeni vardır. Uğur’un Bekir’i kandırmasının haklı sebebi Zagor’u sevmesidir. Bir taraftan mücadele eden kadınlar, bir taraftan bu mücadele için kullanan kadınlar. Bakınız 3. Sayfaya. Meryem İsa’yı kandırır. Çünkü başka türlü kocasından kurtulamayacaktır.4- Filmlerinde hep bir kader hadi kaba biçimiyle söyleyelim arabeks yön vardır. Ancak anlatımı arabeks değildir. Karakterleri her ne kadar böyle olsa da onlara o kadar derinlikli sözler yazar ki! Bu sefer izleyici çelişkiye düşer. Filmelerinin kahramanları bir şekilde hayatın çemberinden geçmiş insanlardır. Ya pavyonda çalışır, ya kapıcının karısıdır. Sınıfsal olarak okumuş, şehirli kadını seçmez. Bu kalıbın dışına İtiraf filminde çıkmıştır. Ancak sonunun hatırlayanlar yine bir gecekondu hikâyesi ile bittiğini bilirler. Hep bir yoksulluk vardır yani.5- Teknik olarak Kader filmi hariç ağırlıklı olarak doğal ışık kullanır. Çok fazla kamera oyunları göremeyiz. Daha natürel, olduğu gibi çekmeyi sever. Filmdeki büyünün oyuncular ile sağlanacağına inanır. Onun için senaryo ve oyun aslolandır.6- Filmlerindeki aşk öyküsü hep dramatik, acılarla yorulmuştur. Mutlu sona inanmaz yönetmen. Linkini bulamadım, ancak bir röportajında bu soruya cevap veriyor. Bu yönüyle aslında ben ençok Cengiz Aytmatov’un hikâyelerine benzetirim. Biri görsel diğeri yazım alanında aynı şeyi yaparlar. Filmlerinde hep kadınlara deli divane aşık, bu aşk uğruna cinayet işleyen erkekler vardır. Toplumsal cinsiyet anlamında farklı bir rol çizer erkeklere. Kadınlarda aynı şekilde sevdikleri adam için mücadeleden hiç kaçmaz, yıllarca beklerler. Uğur Zagor’un peşinden yıllarca dolaşır. Gocunmaz bundan. Anlattığı aşk hikayeleri yine gazetelerin 3. sayfa öyküleridir. Mistik, büyüleyici ve aynı zamanda imkansızdır.Aklıma gelenler şimdilik bunlar. Yanlışım varsa affola! Google’da rastladığım bir grubun bir sloganıyla bitireyim.ZEKİ DEMİRKUBUZ HER YIL BİR FİLM ÇEKSİN