bildirgec.org

kıskanmak hakkında tüm yazılar

Kıskanmamak elde değil !

endop | 23 May 2011 09:34

Kıskanıyorum..

Seni benden daha genç olduğun için , onu benden daha yakışıklı olduğun için kıskanıyorum . Arkadaşımı kış olimpiyatlarında çektiği fotoğraflardan dolayı , diğer bir arkadaşımı da benden daha anlamlı cümleler kurduğu için kıskanıyorum . Bir başkasını kurduğu dostluklardan dolayı , bir diğerini ağırbaşılığından dolayı kıskanıyorum…

Evet söyledim ve mutluyum … buyum işte ben .

Demirkubuz’un “Kıskanmak” uyarlaması (2009)

queennothing | 22 March 2011 10:46

Türk Edebiyatı’na çok önemli katkılarda bulunan Nahid Sırrı Örik‘in eserinden uyarlanan (eser hakkında yazılmış bir tez, Bilkent Üniv.) sinema filmi “Kıskanmak“, Türk Sineması’nın özgün yönetmenlerinden Zeki Demirkubuz tarafından çekildi. Dostoyevski, Albert Camus gibi yazarların eserlerini uyarlamasıyla bilinen Demirkubuz’un 2009 senesinde çektiği filmde Serhat Tutumluer, Berrak Tüzünataç, Nergis Öztürk, Hatice Aslan, Serdar Orçin, Bora Cengiz, Hasibe Eren ve Münire Apaydın gibi isimler rol alıyor.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Zonguldak’ta geçen hikayemiz, filmdeki esas karakterlerin birbirleriyle ilk etkileşimi yaşadıkları yerde; bir baloda başlıyor. Halit’in, karısı Mükerrem’i; Mükerrem’in ise sevgilisi Nüzhet’i kıskanmasını anlatan filmin ana teması (Mükerrem ile Seniha arasındaki) ‘kadın kıskançlığı’dır.

kıskanma ölçüsü

esra7909 | 22 February 2011 18:56

Kıskançlık sadece insanlara özgü bir duygu değil.Ama bu masum sayılabilecek duyguyu bu kadar abartarak, karşısındaki sevdiğim dediği,benim için önemli dediği insana zarar verecek hale getiren sadece insanlar..Seven kıskanır…Evet kıskanır ama zarar vermeden incitmeden kıskanmalı.Bunu artık hastalık haline getirmiş insanlar var ve bunlar maalesef farkında olarak ya da olmayarak yaşayabilecekleri birçok güzelliği bu şekilde ellerinin tersiyle itiyorlar.Zarar verdikleri ise sadece kendileri değil çevrelerindeki insanlara da zarar veriyorlar.Aile ,arkadaş, sevgili… Ve yalnız kalıyorlar, bu yalnızlık o insanları daha da kızgın ve hayata tepkili yapıyor.
Anlamıyorlar, anlatamıyorsunuz.Kıskançlık altında biraz da kendine ya da karşısındakine güvensizlik den oluşur.Söylediğiniz zamansa hayatın en fazla söylenen yalanı karşınıza çıkıyor.Sana değil insanlara güvenmiyorum.Böyle bir bahane var mı hayatta?
Sen mutlu ettiğinden eminsen,sevildiğinden eminsen neden abartılı kıskançlıklar yaşıyor ve sıkıntı yaşatıyorsun ki…

GÖRME BİÇİMLERİ

colorito | 05 February 2011 20:04

Odayı toplarken tasnif edip, istiflediği dergilerin arasından kendi el yazısı ile yazılmış iki sayfa çıktı.İlkinin en üstündeki KONU: nın devamını okuyunca hemen hatırladı. Bir ödevdi bu. Bir kitaptan yararlanılarak, verilen ödevin cevabıydı. Kitabın adını tam hatırlıyamadı ama görünce tanıyacağından emindi. Kitaplığa doğru seğirtti… Bu işte…normal edatlardan küçük bir kitap…GÖRME BİÇİMLERİ…metis yayınlarından…JOHN BERGER’ in 1972 BBC televizyon dizisinden kitaplaştırılmış. Benim yazdılarım bu kitabın özeti gibi ama örneklerini ben bulmuştum…hatırlıyorum…Kızım vizelerle çok meşguldü.Kitabı okuduğu halde yazacak vakit bulamadı..ihale bana kaldı…

john Berger
john Berger

Tıssss..

pillibebekkuyuda | 07 May 2010 13:31

Kimi zaman başka türlü uyanırsınız..Yetişmeniz gereken yerler vardır, heyecanla kalkar belki de önceden hazırladığınız kıyafetlerinizi giyer atıverirsiniz kendinizi caddeye..

Fatoş, o sabah tıpatıp onunla aynı model olan arabasını tam yanına park ederken tanışmıştı Roby le. Gidecekleri yerin aynı yer olduğunu bilmeden..

-Araba tercihlerimiz aynı..
-Aynı, evet..
-Memnun musun diye sormuyorum, memnun olduğunu biliyorum..

Kıyafetler ve alışveriş yerleri hakkında konuşurken, Fatoş kadar heyecanlıydı Roby..Aynı yerlerde bulunmuşlardı çoğu zaman..Mükemmel İngilizce konuşmasına rağmen öğrenmeye çalıştıkları dilde berbattı..Aynı konulara dakikalarca gülebiliyorlardı..Adeta birbirlerinden bir parça vardı içlerinde..Farklı ülkelerden olsalar da espri anlayışları yakın tutuyordu onları..

Kıskançlığın karanlık koridorları

kahramancayirli | 16 November 2009 16:13

Kıskançlığın karanlık koridorları

Kahraman Çayırlı

tempodergisi.com.tr adresinden alınmıştır: berrak tüzünataç
tempodergisi.com.tr adresinden alınmıştır: berrak tüzünataç

90larla birlikte Türk Sineması’nda kendi yolunu açan, önemli bağımsız yönetmenlerden biri de, kuşkusuz Zeki Demirkubuz. Tıpkı Derviş Zaim, Reha Erdem, Yeşim Ustaoğlu, Nuri Bilge Ceylan ve benzerleri gibi Demirkubuz da daha ilk filminde pırıl pırıl bir filmografinin işaretini sunar izleyisine: C Blok (1994) ile yüksek apartman bloklarına sıkışan üst sınıftan kent insanlarını anlatır.Masumiyet (1997) ile trajedik, çarpıcı bir aşk öyküsünü Haluk Bilginer, Güven Kıraç ve Derya Alabora’nın sinemamızda az rastlanacak derecede başarılı oyunculuk performansları eşliğinde yansıtır kamerasına. Üçüncü Sayfa (1999)’da yoksulluk, ihanet, sadakat gibi kavramları işler Demirkubuz. Yazgı (2001) ile Camus’nün Yabancı adlı kült eserinden yola çıkarak yazdığı senaryoyu filme çeker: Annesinin ölümüne tepki bile göstermeyen, işlemediği cinayeti üstlenen Musa’nın hikayesini…İtiraf (2001) ile yönetmen üst ekonomik sınıfta kadın-erkek ilişkilerinin çıkmazları, ihanetleri üzerinde durur. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanını filme çekmek isteyen yönetmenin öyküsünü anlattığı Bekleme Odası (2003) gelir sonra. Kader (2006)’de ise Demirkubuz’un Masumiyet filminde tanıştığımız Bekir ve Uğur’un gençliğini izleriz…Demirkubuz’un filmleri, gişede az iş yapan ama çekirdek kitlesi tarafından merakla takip edilen, eleştirmenler ve sosyal bilimciler tarafından önemli övgüler alan, yurtiçi ve yurtdışı pek çok festivalden muhtelif ödüller toplayan filmler olur hep. Üslubunu her filminde geliştirir, anlattığı her yeni hikayede daha yetkinleşir Demirkubuz.

Sıkıcı, kömür kentinde bir balo…

mahsun oscar

massay | 26 September 2009 12:18

Ülkemizde Yabancı dilde en iyi film oscar’ı kategorisinde aday adayı olmak, yabancı dilde en iyi film oscar’ ı kazanmak gibi gurur ve ihtişamla karşılanıyor.
Bunun nedeni daha önce yabancı dilde en iyi film oscar’ ı kategorisinde aday bile olamamızdır diye düşünülebilir.
Her yıl Kültür Bakanlığı nezdinde seçici bir kurul toplanıyor. “oscar’ a hangi filmi gönderelim”
kararını vermek için kurul bu yıl, 13 kişiden oluşturuldu. Bu kişiler kurulun karar vereceği toplantı salonunda dev plazma ekran karşısında toplanıp mesaileri dahilinde aday adayı olabilecek filmleri izlediler. İşlerinin ciddiyeti ve sözkonusu toplantı salonunun sinema salonu olmadığını bilmelerinden dolayı patlamış mısır, soğuk içecek -özellikle limonlu kivi konsantre- içemediler. Bu vahim durumun kararlarını ne ölçüde etkilediğini bilememenin vahameti de yüklenince sırtlarına Bakanlıktan bu durumun çözümü ile ilgili bir kurul toplamasını ivedi tarafıyla talep etmiş olabilirler.

İzledikleri filmler ise;* Güneşi gördüm / Mahsun Kımızıgül* Gökten üç elma düştü / Raşit Çelikezer* 11’e 10 kala / Pelin Esmer* Güz sancısı / Tomris Giritlioğlu* Usta / Bahadır Karataş* Hadigari / Cumhur Harun Özakıncı* Sonbahar / Özcan alper* Pandora’nın kutusu / Yeşim Ustaoğlu* Nokta / Derviş Zaim* Issız Adam / Çağan Irmak* Karanlıktakiler / Çağan Irmak* Kıskanmak / Zeki Demirkubuz
* Mommo kız kardeşim / Atalay Taşdiken
Güneşi gördüm bu kuruldan yedi oy aldı. Nokta 6 oy aldı. Diğer filmler hiç oy alamadılar ama aday adayının adayı olmakta hiç yabana atılamaz diye düşünmeye başlamış olmalılar.
Nihayetinde bu yıl Oscar aday adayı olarak Güneşi gördüm filmine karar verildi. filmi gibi kendi gibi mahsun, Mahsun Kırmızıgül çok sevindi. Kendisiyle sevincini paylaşmak isteyen gazetecilerin uzattığı mikrofonu Oscar heykelciği diye tahayyül ederek havaya kaldırdı ve hışımla bir daha ki sefere kırmızı halının yokluğunu affetmeyeceğini belirterek kükredi. Dev oyuncu kadrosunun bir fotoğraf karesine sığdırılamayacağı endişesiyle dev oyuncu kadrosunun sevinci şu an muamma.
Çocuklara ve umuda adandığı söylenen film yapımcı, yönetmen, oyuncu ve izleyici kitlesine izahı namümkün sevinç yaşatırken, geri kalan ülke nüfusunun hafife almak, eleştirmek gibi pozisyonlar aldığı görülüyor.
Eleştirilerin en önemlisi geçmiş yllarda aday adayı olmuş olan filmlerdeki ( örneğin takva ) gibi aday adayı olan filmin aday adayı olmasının tesadüf olmadığı yönünde.
Takva filminde dini değerlerin ön planda olduğu ve Türkiye’nin şeriat ülkesi gibi gösterilmeye çalışıldığı iddiaları eleştirileri güçlendiriyordu.
Güneşi gördüm filminde ise filmin “Açılıma ” jest olduğu iddiaları ön planda.
Ne sevinç, ne eleştiri…
Madem oscar aday adayını seçtik.
Madem bir adım ilerisi yok.
aday olmamız mümkün değil.
Yeni oscar aday adayımız tüm millete hayırlı olsun.

zeki demirkubuz – kıskanmak

kahramancayirli | 15 May 2009 14:53

gökçe
gökçe
aylin aslımın ilk albüm kapağı
aylin aslımın ilk albüm kapağı

Ayça Şen’i tanıyor muyuz? Radikal Cumartesi’deki süper geyik yazıları, radyo programları, Saatçi Bayırı romanı, oğlu Memo derken albümü düşüverdi elimize. Astronot, kaliteli, kulaklara iyi gelecek bir albüm. Mor ve Ötesi’nden Burak Güven ile çalışmış.. Oryantal adlı ilk klibi çıktı çoktan, dönüyor bile..
Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü geçen yıl şair Gülten Akın, bu sene ise roman yazarı İhsan Oktay Anar aldı. Önümüzdeki sene kim kazanır dersiniz?
Altın Portakal Şiir Ödülü’nün kime verileceğini de epey merak ediyorum. Cevat Çapan, Birhan Keskin, Lale Müldür, bu ödülü önceki seneler kazananlardan birkaçı..
Kitapçılara girince birçok edebiyat dergisi görmek sevindiriyor beni. Yeni ayların ilk günlerini bu yüzden çok seviyorum. Edebiyat dergilerinin yeni sayılarını beklemek, müthiş bir heyecan, benim için, mutluluk.. Sadece İstanbul değil, küçücük ilçe ve illerden de nefis dergiler geliyor, ne güzel.
Hande Altaylı’nın ikinci kitabı, Maraz, yerini aldı kitapçılardaki. Hatırlarsınız ilk kitabı Aşka Şeytan Karışır, 2006 yılının en çok satan yirmi kitabından biriydi. Bir edebiyat delisi olarak elbette yeni kitabının satış grafiğini de ilgiyle izleyeceğim.
Göksel’in yeni bir müzik şirketine geçtiğini biliyordum. Menajerini, ekibini de değiştirmişti. Yabancı ülkelerde geziniyordu en son kendini yenilemek için. Yeni şarkılarını bekliyordum bu yüzden. Mektubumu Buldun mu? ile çıkageldi. Kulaklara aşina şarkılarla. Dilerim bir an evvel yeni şarkılarından oluşan bir albüm yayınlar.
Aylin Aslım’ın yeni albümüyse çıkamadı bir türlü. Nisan sonu dediler, mayısın ikinci haftası raflarda olacak dediler. Canını Seven Kaçsın’ı bekliyoruz bakalım.
Bu sıra hangi radyoyu açsam Demet Akalın. “Pembesi gitti tozu kaldı” Bu yazın şarkısı bu mu olacak, göreceğiz. Yoğun istek üzerine klip de çekmiş.
Radyoda Gökçe’nin yeni albümünden bir şarkı dinledim pek de sevdim ama şarkının ismini bilmiyorum. Çıkış şarkısı 5 Kuruş’u sevemedim bir türlü..
Dağlarca’yı kaybettikten sonra sorumuz şu: Yaşayan en büyük Türk şairi kim?..

ihsan oktay anar

kahramancayirli | 07 May 2009 14:40

Aslında her gün Pasaport vapuru ile geçiyorum karşıya, dünse Konak vapuruna bineceğim tuttu. İyi ki de binmişim.
Vapurdan indiğim yerde bulunan kafede oturan bir adamı İhsan Oktay Anar’a benzettim. Önce o değildir herhalde dedim, utandım çekindim geçip gittim. On saniye sonra geri döndüm. “Affedersiniz, sizi bir yazara benzettim, İhsan Oktay Anar’a” dedim. “Evet, ben İhsan. Buyrun oturun karşıma” dedi. Erdal Öz Edebiyat Ödül Töreni’ndeki fotoğraftan kendisini tanıdığımı, Suskunlar hariç tüm romanlarını beğenerek okuduğumu, en çok Puslu Kıtalar Atlası ve Kitab-ül Hiyel’i sevdiğimi, karşısında çok heyecanlandığımı, herkesin bir an daha ekranda, fotoğraflarda görünebilmek için bunca uğraş verdiği bir zamanda hiçbir yere röportaj vermemesinden, hiçbir yerde görünmemesinden söz ettim. Medyatik olmanın kimseye bir zararı olmadığını, ama hiçbir yerde görünmemesinin kendi tercihi olduğunu söyledi. Ben de sıradan bir insanım, sıradan biri gibi yaşıyorum, dedi. Ne kadar bilgili ve derinlikli olduğu nasıl belli halinden, anlatamam, orada bulunup hissetmeniz gerekiyor. Nasıl ağırbaşlı, nasıl mütevazı. Onun kitapları kadar ilgi gören, satan, okunan ve beğenilen başka bir günümüz yazarı olsa havasından yanına uğranmazdı herhalde. Nerede çalıştığımı sordu. Ceketimin cebindeki kitaba bakmak istedi. Bu devirde pek rastlamadığımız bir durum, diye tanımladı yanımda kitap taşımamı. Nahid Sırrı Örik’in Kıskanmak romanı vardı cebimde. Bu kitabı okumadığını söyledi. Bu kitabı şu anda Zeki Demirkubuz’un Kastamonu’da filme çektiğini, Demirkubuz’u bir yönetmen olarak çok beğendiğimi söyledim. Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde akademisyenliğe devam ettiğini söyledi, ben sorunca. Çok teşekkür ederek, onca mutluluk ve heyecanlar içinde, yanından ayrıldım.
Elif Şafak, Anar’ın etrafta hiç görünmeyen tavrını biraz olsun kendine örnek alırsa Şafak’ın tüm romanlarının hayranı biri olarak çok mutlu olacağım.

Geniş Zamanda Türk Filmleri

queennothing | 26 November 2008 16:02

2008 yılında Türk filmleri büyük bir artış gösterdi. Haftada 3 Türk filminin vizyona girdiğine bile şahit olduk. Adım adım ilerleyen Türk Sineması, ileriki yıllarda da hızını kesmeyecek gibi görünüyor.

İşte gelecekte vizyonda göreceğimiz bazı Türk filmleri;

Biraz Tuz, Biraz Biber: Kemal Sunal’ın rol alması bekleniyordu fakat Sunal’ın 2000 yılında hayatını kaybetmesi üzerine film, uzun bir süre rafta kaldı. Eylül ayı’nda çekimlerine başlanan filmin başrol oyuncular Fikret Kuşkan ve Rasim Öztekin. Senaryosu Fulya Özinancın’a ait olan filmin yönetmenliğini ise Aydın Bağardı üstleniyor.