bildirgec.org

kader hakkında tüm yazılar

Kader (2006)

queennothing | 09 November 2010 18:20

Ülkemizin değerli sinemacılarından Zeki Demirkubuz‘un hem senaristliğini, hem yönetmenliğini yaptığı 2006 çıkışlı sinema filmi “Kader“, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu Ödülleri’ne, İstanbul Uluslararası Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü’ne ve En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu Ödülleri’ne, Ankara Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülleri’ne ve Almanya’da gerçekleşen Nuremberg Film Festivali’nde hem jüri, hem de seyirciler tarafından En İyi Yönetmen Ödülü’ne layık görüldü. Filmde Ufuk Bayraktar, Vildan Atasever, Engin Akyürek, Erkan Can, Müge Ulusoy, Ozan Bilen ve Settar Tanrıöğen gibi isimler rol alıyor. Kader’in devamı için bkz. “Masumiyet“.

ASTROLOJİ BİLİMMİDİR ?..

kozmik frekans | 08 November 2010 15:18

Binlerce yıl öncesinden beri mistik düşünürlerin ve bilginlerin üzerinde çalıştığı ve eserlerinde geniş yer verdiği, günümüzde ise özellikle gelişmiş ülkelerde,ünüversitelerde öğrenimi yapılan,birçok devlet adamından,işadamına kadar herkesin itibar ettiği ASTROLOJİ’nin temelindeki bilimsel gerçekler neler olabilir?

Astroloji’nin ne olup,ne olmadığını anlıyabilmek için öncelikle KOZMİK IŞIN’ların hücreleri meydana getiren DNA ve RNA molekülleri üzerindeki etkisine bakmak gerekir.Çok güçlü enerjiye sahip kozmik ışın dalgaları saniyenin binde,biri kadar bir sürede ,bir DNA molekülüne çarpar ve parçalarsa,DNA dizilimini oluşturan bilgi kaybolur,ve kopan parça başka bir yere eklenerek yeni bir GEN yapısı oluşturur. Ve bu gen yepyeni bir özellik kazanarak ortaya çıkar.

YALNIZ ÇOÇUK

devrialem47 | 08 November 2010 13:00

Kalbi öyle temiz, öyle saf, masum yüzlü yalnız çoçuk
Yaşamın ağır yükü belli ki seni erken yıpratmış yalnız çoçuk
Sen yaşıtlarınla gülüp oynamayı hak ediyorsun yalnız çoçuk
Ama yaşam maalesef almiş senden bu hakkını yalnız çoçuk
Üzülme sakın hayat sana da güler yalnız çoçuk
Kim bilir belki birgün yüzünde de yeşerir tomurcuklar yalnız çoçukNe diyelim KADER UTANSIN YALNIZ ÇOÇUK

SPATULA

super hero | 13 October 2010 11:21

Mesela Aziz abi vardı bizim şirkette. Satın almacı. Şeker gibi adamdı. Hoş sohbetti. Herkesle çok iyi anlaşırdı. İşini iyi yapardı. Herkes de onu çok severdi. Ama bir takıntısı vardı: Sabahları, kepek ekmeğinden yapılmış beyaz peynirli tostunu yemeden kendine gelemezdi bir türlü. Yanında bir de çay.

Sabah tostunu yemezse bir tuhaf, aksi olurdu. Herkes bilirdi onun bu huyunu. Kendi de bilirdi aslında. Kaç kere demişti “Sabah tostumu yemeden kendime gelemiyorum. Asabi oluyorum.” diye. O yüzden de bizim kantinci Şener abi illa ki hazır ederdi Aziz abinin tostuyla çayını. Sakarinli.

Yaşam Sirkinin Hayal Avcıları

firatocal | 31 August 2010 12:44

İnsan ya hayalleriyle yaşıyor ve sessiz sessiz avutuyor doğuştan şansız , zavallı varlığını ; yada hayalleri için yaşıayıp savaşarak kırıyor kabuğunu… Kaybedenlere endekslenmiş zaman nehrinin azgın sularına savrulmuş bi çare sahipsiz kaderine isyan edip , avazı çıktığı kadar yükseltiyor sesini..

Hayalleriyle yaşayıp kırıntılarla avunanlar hiçbirzaman ulaşamaya caklarını bildikleri bir hayat biçimiyle düşlerini dekore etmiş keder mağlubu gönül zengini insanlar oluyor hep… Gözlerini kapattıklarında imrendikleri bu elit hayatın müsvetteleriyle kendilerini avutmaya razı oluyorlar her defasında…

Ruhlarının açlıklarını sadece düşleriyle doyuran kitleler için hayat sorunsalı değiştirilemeyecek çaresiz bir kaderi gösteriyor… … Onların çocuklarının büyük bir kısmı da ölü toprağı ile örtülmüş yaşam enerjisi kaynaklarını kemiriyorlar köşelerinden… Babalarından aldıkları kaybetmeye mahkum yaşam mirasını yeniden ayağa kaldırmanın telaşesiyle geçiriyorlar ellerinde kalmış yoksun ve bitkin düşmüş , savunmasız hayatlarını…

Onlar ne kendileri ne de içinde bulundukları toplum için en küçük bir fayda bile üretemiyor , koca bir ömrün sonunda doğum ve ölüm tarihleri arasına sıkışıp , yerin altındaki karanlık mabetlerinde başka bir bahara ertelenmiş mutluluk hayallerinin başını beklemeye başlıyorlar…

Kader , Check up ve Fasulyeden Hayatlarımız… ( 2 )

firatocal | 10 August 2010 12:42

uzun lafın kısası… chek up mühim konu bence… ablama katılmıyorum… ocağın altını kısmak , yada düdük öttüğünde ocağın altını kapatmak benim yaptığım… dedim ya garanticiyim biraz… elimden gelen ancak bunlar… bu arada zeytin yağlı bol domatesli sulu sulu ekmek bana bana yenecek fasulye ne giderdi şimdi… bir de yanında kuru soğan…

yaşamlarımızda böyle birşey… yaptıklarımız onları lezzetli kılmak için çırpınışların ötesine geçmiyor… daha doğru bir ifadeyle ne kadar yırtınsak da geç(e)miyor… kader denilen şeyde sonuçta bir şekilde bir şeylere yeniden ve yeniden acıkacak olmamız…

son noktayı yaşadığımız her anı sanki son dakikalarımızmışçasına yaşarak geçirmemiz gerektiği düşüncesinde koyarak bitiriyorum egeye karşı akşam sahil sefamda… son bir kere daha denize girerek sahip olduğum tüm güzellikler adına Tanrı ‘ ma şükrederek gidiyorum kaderim olan beni mutlu mesut ve bahtiyar eden ailemin yanına…

yürüken Peygamber efendimizin ” sanki yarın ölecekmiş gibi öbür dünya ve sonsuza dek yaşayacakmış gibi bu dünya için yaşa ” sözünü hatırlayarak iç geçiriyorum… ilk kısmını pek takmadan ne de güzel beceriyoruz ikinci kısmı…

Kader , Check up ve Fasulyeden Hayatlarımız… ( 1 )

firatocal | 10 August 2010 12:02

rüzgarım yatmış , eşim keyifsiz olduğu için benimle gelmemiş , tek başıma günü geceye döndürmek üzere akşam serininde sahildeyim… egeye karşı akşamın cılız ama iç ısıtan ılık ışınlarıyla kumsal şekerlemesi yapıyorum… dertsiz tasasız bir deniz keyfi…

ne mümkün… şeytan dürtüyor bir kere… ahbaplarımıza denk geliyor ve başlıyorum sohbete… sohbetlerim beni geçmişimin acı hatıralarına götürüyor bu akşam…

Sağlıktan bahsederken konu kalp krizinden kaybettiğimiz babama ve konuştuğum ablanın yakın bir zamanda kanserden kaybetmiş olduğu eşine geliyor…

babamı 1995 yılının son demlerinde ikinci krizinde kaybetmiştik… ilkini atlatmasına rağmen ikincisinden kurtulamamıştı… hep en pis ve en acımasız olanı ikincisidir derlerdi… inanmamıştık , ama en acı yoldan yaşayarak öğrenmek zorunda kaldık… sohbet ettiğim ablam da eşini kanserden 8 ay gibi çok kısa bir süre içerisinde kaybetmiş…

konu dönüp dolaşıp hastalıkların erken teşhisine geliyor… check up ları tartışıyoruz… zamanında eşinin doktor yüzü görmeyen son derece sağlıklı birisi olduğundan bahsediyor… her 6 ayda bir check up ını yaptıran , hasta ise ilaçlarını son derece titiz bir şekilde hiç aksatmadan kullanan birisiymiş rahmetlik abimiz… babam da ilk krizinden sonra malülen emekli olmuş , daha sakin ve düzenli bir hayatı seçmişti… ama herşeye rağmen ikinci krizin onu alıp götürmesinden kurtulamamıştı…

konuştuğum ablam bütün bu olup bitenlerden sonra , doktora gittiğini ve kendisinde ne var ne yok anlaşılması için check up yaptırmak istediğini söylemiş… doktor , ablamın konuşması bitince kanserin ve kalp krizinin çok nankör hastalıklar olduğunu , tüm kontrolleri yaptırsa bile iki gün sonra bu hastalıkların ortaya çıkmasıyla birlikte hayatının allak bullak olabileceğini söylemiş… o da hayal kırıklığı içinde çıkmış gitmiş doktorun yanından…

ben biraz garanticiyim… elimden gelenin sadece bunlar olduğunu bildiğim için herşeye rağmen check up yaptırmaktan vazgeçmeyeceğimi söyledim… ama sonunda herşeyin bilinmez kör sağır ve dilsiz bir kaderin parçası olduğuna da ikna olduğumu da eklemeliyim… sadece bu sohbetim değil , önceki benzerleri de aynı türde hikayeleri içeriyor…

her şey dönüp dolaşıp beni bu dünyadaki sayısı belli nefes sayısına getiriyor… Tanrı ‘ nın bize verdiği vade doldumu ötesini ne tıp ne de mucizeler üzerine eklemiyor…

sınırsız çırpınıştaydı “şeytan”

| 05 August 2010 14:27

Yoktan var olmadı bu aşk.
Hiç bir şeyin olmayacağı gibi..
Düştü,
sema kazanınından bir kor..
Bundan,
bir kulpundan biz tuttuk.
Hepsi bu..
Yeni aşklar gibi,
çürüyüp dağılması gerekirken
nefesle kaynattık, bir fırtına yığını içinde..
Gizlemek boşuna,
altın çiçeklerle süslemek varken kaderi,
kasırga;
şeytan karıştı,
kin karıştı,
dost karıştı,düşman karıştı..
Çelikten ordulara karşı duralım derken,
yenildi kader!
Gizlemek boşuna;
Geçmişe takılıp kalıyor yürek..
Bilmez değilim;
Sınırsız çırpınıştaydı şeytan,
şaka değil,
boğazımda düğümlenen acıdır, kahkaha değil..
Geceler boyu dönüp dönüp,
kadere küfrettiğim bundan..

Aşkuşka

| 26 July 2010 14:24

Telefon kulübesinde titriyor bir kadın;
Kırmızı mantosunun içine gizlemiş,
gözyaşlarının dudak boyasına karıştığı yüzünü..
Ben severim göçebe kadınları.
Severim, sevişirken şaşı bakmaları.
uzak çan seslerini severim.
Ve onların sesinde düşeceğim kör kuyuları severim…
Güneş, bir yanıp bir sönüyor kadının yanağında.
kanım kaynıyor..
ve iki arzunun çığlığı kopuyor sesizce;
Aşkuşka kaderdir.
Aşkuşka esmerdir.
Bir kokudur bazen.
Gözlerde parlayan kederdir…
Ve, aşkuşkanın canı sıkılır,
sonra kaybolur gider bir güzel!
Ama nereye, bilmez kimseler bilmez.
Bilinmez nereden gelip ulaştığı bize.
Ve bulanık bir gün, canlanır birdenbire.
Gıcırdaya gıcırdaya açılır eski kapılar
Düştüğüm en güzel kuyuyu kazmakla meşgul…

Yan…

witamin | 04 July 2010 19:12

2 yıldır aynı sokakta , aynı evde oturuyordu Nazlı.Sokağın açıldığı 2 yol vardı.Sıklıkla durağın olduğu sokağı kullanırdı dışarıya çıktığında.Önceleri sadece o yolu sevdiğinden,sonraysa fakültesi taşındığı için araçla gitmesi gerektiğinden.Bu durağı seçmesinin diğer bir sebebi de durağın karşısındaki yanmış evdi. Hikayesini düşünürken bulurdu kendini çoğu kez.Bu isli merdivenlerden kimler çıkmıştı acaba?Aceleyle inen ayakların sahibi ocaktaki yemeği mi unutmuştu da çıkmıştı bu yangın? Peki acaba gelinlikler içinde bir kız çıkmış mıydı bu evden duvağını sürüye sürüye,belinde kırmızı kurdela…Dizini dövmüş müydü evin sahipleri ev yanarken? Yoksa Nazlı’nın is dediği onlar mıydı? Kim bilir …

Bunları düşünürken aklının ucundan bile geçmemişti karşıdaki yanmış evin hikayesini düşünürken gölgesinde dikildiği evin kendi hikayesini yazıyor olduğu…