Herkesin dosdoğru önüne baktığı o yerler var ya, salıveriyordun gözyaşını umarsızca.Vapur beklemek bu yüzden güzeldi, sanki beklediğin vapurdu tam da kalbinin orta yerindeki hüznüne kan ter içinde dört bir yana koşturarak kahkahalarla karışık çığlıklar atarak kovalamaca oynayan bir grup çocuğun tasasızlığını, mutluluğunu ve özgürlüğünü yapıştıran.Hele bir de yıllara sanki senin kulağında meydan okuyan o ezgiler de sızıverdi mi ortakulağından içerilere doğru… Değmesindi kimsecikler sana değil mi?… Keyif sandın bunu ve bir ömürdür bozmadın…bozmadın…İnsanların kapısının zili diye seninki çalınıyordu ya, deli oluyordun, her defasında küfür kitabının tozlanmasına müsaade etmediğin sayfalarından rasgele birini açıp, gözünü kapayıp satırlarda gezinen parmağının keyfine amade sallıyordun ardı ardına… Senin duvarını geçmeyen bu küfürler ne zaman ki sahibine ulaştı tepki gördü, karşılık aldı, kapılar çarpıldı, apartman yankılandı, olanın ne büyük bir terbiyesizlik olduğunun ilân edilmesi suretiyle evlerde muhtemel ayıplama hadiseleri yaşandı, o zaman anladın aslında gürültü, boşu boşuna yerinden ediliş, keyfin sandığın şeyin bölünmesi değildi seni deli eden… Onların kapısını, hanesini bir gün olsun ıssız bırakmayan insanları karşısında bir türlü sana gelmeyen, kapını bir türlü çalmayan insanların, yüzüne vurulan kimsesizliğin, senden büyük yalnızlığındı…Herkesin bencilliğini onayladın hatta saygı bile duydun da en kolayını beceremedin; kendine bencil olamadın bir. İşte tam da bunun tezahürü olsa gerekti, senin olmayan gürültüye düşman, zamana takıntılı, kitaplara dost, iyi bir şey yapıyorum eylemlerine dirençsiz, aynada yansımıyor diyerek geçiştirdiğin gerçeğe aymaz, menfaatinin gerektirdiği sebata tembel yaşadığın ayların…Ya nedir bu kimliksiz, duruşsuz, insansız, amaçsız, hedefsiz yaşantına dair artık sana bile kof gelen serzeniş ve hayıflanmalı içsel sohbetler? Aksi yönde gösterdiğin mukavemetle sarıp sarmala da akşamki vapur bekleyişinden emanet gözyaşını, yum gözlerini bu geceye de muzaffer, korktuğun hayatının bir sabahına daha uyanıncaya kadar… uyu……………….Kötü uykuların ve acı rüyalarından sola dön yetmişine gelDümdüz ilerle Hayyam rubaisine var ve orda kal,“yarın bu bacaklar ayrılık dağını aşacakönümde şarap, çek babam çeksaçlarım ne güzel, kar gibi akyaş yetmişe vardı, laf değilinsan bugün yaşamazsa ne vakit yaşayacak”Mavi gök ve yeşil deniz ve turuncu çimenlerimle seni kucaklamaya geleceğimHem Nazım’ın da selamı var, dedi ki;“Söyle ona, bir ağaç diksin, öyle torunlarıma falan kalsın diye değil, kendi için”…………….San ki her şey bir kabus… sanki…san ki…sanki…