Tüm kuyular açılmalı!
Kahraman ÇayırlıKuyulardan çıkan ne? Kesif bir erkeklik, damıtılmış bir ikiyüzlülük, bilinçaltından kuyulara inmiş bir inkar. Sormaya utandığımız sorular, kaş-göz işareti yaparak kapatılan yanıtlar, kapatılan kapılar ve nihayet üzeri kapatılan kuyular…Kuyulardan çıkan ne? Çocuklarını “aslan oğlum” diye seven, sırtlarını sıvazlayan anneler, oğullara zorla giydirilen “sert, ağlamaz, alınmaz, kırılmaz” gömlekleri, “hiçbir şekilde zayıf görünmeme” zırhlı elbiseleri… Erkeklik, erkek olmak resmen bir ateş bu topraklarda; kendisi yanıyor, toplumu da yakıyor. Erkeklik, ateşten bir çerçeve. Demirden çizgiler çiziyor hayatımızın her yerine. Gürültülü kahkahalar attırmıyor, kibarlıktan hazzetmiyor; hep tetikte, hep dikenler üstünde.Kuyulardan çıkan ne? Güç gösterene, sert davranana, sertmiş gibi yapana tapan onlarca zayıf ruh. Buralar çok kötü kokuyor. Size de gelmiyor mu?Kuyulardan çıkan … sünnet törenleri, mavi elbiseler, koyu renkler, duvarlar, susanlar. İnsanın insana inşa ettiği erkeklik çizgileri. “Erkek” sözcüğünün içinde “erk”in ne işi var? Erkeklik dediğiniz, cıva misali elde durmayan, safi güçten müteşekkil bir cisim olmamalı.Kuyulardan çıkan… gündüzü, cinselliği, mahremiyeti, sosyal algıları delip geçen bir karanlık. Babalardan oğullara yanlış akan bir karanlık. Dağıtabilmek için epey uğraşılması, üzerinde durulması, herhangi birimizin hayatını bir anda alaşağı edebilecek bir karanlık… Buralar çok karanlık, kuyular çok karanlık. Sizin baharlarınız yetmiyor.Kuyulardan çıkan erkek cesetleri
Metin Erksan’ın insan mülkiyetini işleyen 1968 yapımı Kuyu adında kült bir filmi var, izlemişsinizdir belki. Vahşi bir adamın savunmasız bir kadın üzerinde uyguladığı şiddeti esas alan filmin sonunda kadın, adamı kuyuya atıp, kuyunun üzerini, taşıdığı kocaman taşlarla kapatıyordu. Biz de bir gün bu karanlığı bir kuyuya kapatabilir miyiz? Karanlık yeniden hortlamadan kuyunun ağzına kayalar yığacak güçlü ve hızlı ellerimiz var mı? Bu, bir nevi hayatta kalma mücadelesi. Öldürülüp kuyulara atılıyoruz. Ya bu karanlık bizi çok derinlere tıkacak ya da biz bu karanlığı geldiği dipsiz kuyulara kapatacağız.Kuyulardan çıkan … buraların zoraki erkeklik temsilleridir. İçe atılan erkek suskunluklarıdır. Toplumun dışlayıcı baskısından ötürü bir insanın kendi bedeninden nefret edişidir. Psikolojik yansıtmayla, kendi günahlarını, kendi bedenini yok etmek isteyen zayıf bir ruhun, içerisinde taşıdığı gerilimi karşısındaki masum canlara yöneltip, onları yok etmesidir. İnsan psikolojisi böyle de illet bir şeydir bazen. İsterseniz bütün ülkeyi öldürün, kendi geriliminizi öldüremezsiniz. Daha da güçlenir, daha da dallanıp budaklanır. O yüzden öldürülecekse, bu karanlık toplumsal cinsiyetin öldürülmesi gerek. Ancak o zaman, ancak o şekilde gerilimler durulur, kuyular arınır…Kuyulardan kokuşmuş, dağılmış, kibar (!) (3. sayfaların haber dili), narin (!), nazik (!), lime lime erkek cesetleri çıkıyor. Kuyulardan zehir zemberek erkeklik prototiplerimiz, algılarımız, yarım yamalak dinamiklerimiz çıkıyor. Kuyulardan aslında bir anda kırılıveren, elimizde dağılıveren erkeksilik tapınaklarımız çıkıyor. Erkek bedenleri, kendi bilinçaltlarını öldürüp kuyulara kapatıyor şimdi. Kuyular çok dolu, kuyular çok karanlık. Hangimiz kuyulardan çıkacak olanlarla karşı karşıya gelebilecek denli cesuruz? Tüm kuyuların teker teker açılma vakti çoktan geçti, geçiyor da. Kararsız kalacak, ikirciklenecek vakit kalmadı artık.Tüm kuyular bir bir, tek tek açılmalı.