Lavabonun örtüsünü kenara itip elini yağ tenekesine uzattı. Perdeyi her açışında gördüğü karanlık onu rahatsız ediyordu. Elini karanlığın göbeğine sokmak fikri karnında garip bir his oluşturuyordu. Tenekeyi kaldırırken hafifçe inledi. Günlerdir durmadan yemek yapıyor, misafir ağırlıyor, çay dağıtıyordu. Küçük bir kızken ninesi öldüğünde eve sürekli gelip giden insanları anımsadı.
Ocağın altını iyice açtı. Önce yağı kızdırdı. Şehriyeyi attığında mutfağa giren ve kendine seslenen Hatice’yi duymazdan geldi. Hatice yanına sokulup “Esma Abla iyisin di mi?” diye sordu. İyiydi ya. Hem de nasıl iyiydi…Kadınların oturduğu odaya hiç giresi yoktu ya, yine de ha gayret deyip tencerenin kapağını kapattı. Her adımda Kuran okuyan hocanın sesi daha bir yakınlaşıyordu. Tülbentini düzeltip suratını da iyice bir asıverdi. Odaya girince bütün gözler üzerine çevrildi. Köşeye kaynanasının yanına geçip oturdu. Başını yana eğip parmaklarıyla oynamaya başladı. Yaşlı kadınların dudakları kıpırdanıp duruyordu. Kelimeler de suratlarındaki çizgiler gibi iç içe, kırış kırış. Hepsi ona acıyarak bakıyordu. Umurunda değildi. Baksınlardı. Kaç dakika geçmiş, kaç dua okunmuş, kaç zavallı Esma karışmıştı vahların arasına bilemedi. “El Fatiha” dedi hoca. Dudaklarını yalandan oynatıp eliyle yüzünü sıvazlayıverdi. Kalktı. Şalvarı kıçının arasına sıkışmış mı diye eliyle kontrol etti. Mutfağa geçerken gözü evin sokağa açılan kapısına takıldı. O kapıdan her girişinin ciğerini nasıl yaktığını düşündü. Korkusunu unutmaya çalıştı. Artık korku yoktu. Mevlüt okunmuş bitmişti. Tabakları almak için lavabonun üzerindeki tahta rafa yöneldi. “Az kaldı Esma” dedi kendi kendine.Son komşular da çıktığında derin bir oh çekti. Kaynanası kalmak için ısrar etmiş ama azıcık uyuyayım diye onu da yollamıştı. İşte yedisi de bitmişti. Kabus gibi bir hafta. Ağlamadan hep uzaklara dalarak oturup insanların kendisine acıyışını izlemişti. Hiçbir şeyi duymuyor gibi, dilini yutmuş gibi, kahrolmuş gibi oturmuştu. Demlik demlik kaçak çayı kıtlama içen yaşlı adamlara dağıtmış, fenalaşan kocakarılara limon kolonyası vermişti. “Dağ gibiydi” demişlerdi. “Yiğidim” diye bağırmıştı kaynanası. “Esma şokta” demişti mahallenin ebesi. “Hele bir kendine gelsin, ağlar açılır.”Banyodan çıkıp vücudundan sular aka aka havluya uzandığında ayağı kaydı. Kurnanın kenarına tutundu tutunmasına ama omzunu duvara çarpmaktan kurtaramadı. Eğildiği yerden kalkarken kusmuk gibi, hapşırık gibi geldi ağıt. Pencerenin kenarındaki fare zehrine baka baka ağladı. Hemen her akşam yediği tokatlara, daha evliliğin ikinci haftası kocaman ellerin suratını yastığa bastırıp canını yaka yaka içine girdiği o geceye, duyulmaktan bıkılan ama söylenmekten bıkılmamış küfürlere, kendi sessizliğine, onun vahşiliğine, kaderine, ilkokul üçten alınıp tarlada çalışmaya gönderilişine ağladı. Hayatı boyunca yaptığı ve kendine yapılan her şeye pişman olarak, ağzından akan salyayı elinin tersine silerek ağladı.Birkaç ay önce kerpetenle çekilen serçe parmağının tırnağına baktı, 9 ay önce mangalda ısıtılıp memesine basılan şişin izine. Sonra fare zehrine baktı. Gülümsedi. Pişman değildi.
yorumlar
Şalvarı kıçının arasına sıkışmış mı diye eliyle kontrol etti.Çok Komik Olmuş bu yazı 🙂
Bir söyleyiş vardır bazı yörelerde. Şalvar, picama( yoksa pijama mıı şimdi araştırmıyorum) gibi giyeceklerle oturulan yerden kalkanların giysisi sıkışmışsa kıçına, gören biri uyarır:”Dana bezi gevdi.”Burada da dana bezi gevdimi acaba endişesi var. 🙂
yazı güzel pbk, satırdan bahsediyorsun sanırım…
ulen neresi komik yazının. deli mi ne..! çekip çıkardığı bölüme bak yazıdan..
“Esma şokta” demişti mahallenin ebesi. “Hele bir kendine gelsin, ağlar açılır.”Bir daha okudum süperrr..Gerçekten yazarı tebrik ederim..
Evet kelebek, yazıdan satırlar..Arro, sataşacak başka bir yazı bul kendine, hiç yemezler sabah sabah..
sataşmak mı? hehe. az çok tanımış olmalısın beni ‘pibeku’..
olmalısın –> olmalıydın
ja ja, zeker te weten, hoor. %)
eens, was ik in liefde met een Nederlandse meisje.
Wat gebeurde er na ?
het was een de zomerliefde. ook had zij een vriend. zo er was geen kans voor verdergaat.
Waarom niet trouwen ?
I’m not uderstend. 🙁
ing
who / waarom ?
You don’t understant, Teacher
?
U moet alle vragen beantwoorden..ık moet nu naar winkel..Understand?..begrijp?
is uw laatste zin voor me of leraar?
Diyorum ki, yaz aşkınla neden evlenmedin?Sonra da siz sorularımı cevaplayın, şimdi ben çıkıyorum, sonra görüşürüz diyorum..
onu anladık. son cumleyi kime didin diye sorduydum ben de.yaz askı, yaz tatili bitti, ülkesine döndü. bir iki mektuplaştık. zaten bi aşk da yoktu. sadece ben aşık olmuştum kıza. kızın da erkek arkadası vardı…yıh yıh yıh..
İngilizcesini Tea ya, Hollandacasını sana sordum Arro, ne güzel öğrenmişsin öyle sen, yaz aşkları böyledir işte, insana yabancı dil öğretir..
yok be, öğrendiğim tek şey ‘ik houd van jou’ idi ve yuğğlii diye okunanı da ‘sizi’ oluyormuş, onu öğrendiydim.
ama bu yazdıkların?
onu diyorum işte ben. beni tanımış olmalıydın. nihehehe..! i am …
teldolap resmi on numaraymış yannız
bence katil uşak
beni tanıdılar, sen kaç..
başka bir yazıdan gördüm. google diye bi site varmı. boşluğa bişi yazıyosun seceresini döküyomuş. trip trap yazdım ve başlık neden trip trap olmuş gördüm. enee
trip traphadi lan birrr adım gerrri atal sana şebekeden bir nasihat
…
yazı ilginçmiş zehirlendigini kimse anlamamış gitmiş herüfçüoğlu
Tüh, Arro benden önce yapmış Cartel trip trap’ını.Ben de klibini yolluyum madem.(gerçi trip trap değil, şlip şlak diyolarmış yahu. ben de aynı arro gibi trip trap diye algılıyodum)
trik trak trik trak olur mu hiç çalışmamak vardı bi de.
evet vardı çocukkene. birde şey vardı tembel çocuk haydi kalk vs.
erken yatarım/erken kalkarım…
bir yumurtayı sütle çırparım