Adı Gonca’ydı. Doğu Anadolu’nun kıraç bir köyünde sekiz yaşında bir kızcağızdı. Altı kardeştiler. Gonca en büyüğünden bir ufak olandı.Okumaya çok meraklıydı. Köyde imkan bulamaz, posta dağıtan amcanın arabasına abisi ile gider kasabadaki kütüphanede okur, okur okurdu. Renkli ansiklopedilere hayrandı. Ona göre hayat o ansiklopedilerde yazanlar resmedilenlerdi.Gonca’nın ailesi cahildi. Babası düşük maaşa tarlada çalışır ev geçindirirdi. Anası temizliklere gider üç beş para kazanırdı. Ailede okuyan yoktu. Ya ablaları evlenip gitmiş ya da başka yerde karın tokluğuna çalışıyordu. İki abisi vardı Gonca’nın, biri şehit düşmüştü.Doktor olmak istiyordu Gonca…Tüm o ansiklopedilerdeki hayvan resimleri, insan resimleri o kadar hoşuna gitmişti ki bunlarla iç içe olacağı bir meslek istedi kendince…Zaman kötüydü, hep baskın alarmı veriliyordu o yıllarda. Doğuda teröristler daha on beş gün önce komşu ilde bir katliam yapmışlardı. Beş masum katledilmişti…Okul çağı geldiğinde Gonca’yı ailesi kıt kanaat geçinmesine rağmen ilkokula yazdırdı binbir zorluklarla…Gonca çok istekli, çok hevesli idi okuma ve yazmaya…Tüm arkadaşları ve öğretmenleri onu çok seviyordu. Sınıfın aydınlık beyinli pırlanta gibi bir talebesiydi Gonca. Fakat nereden bilsindi ki o haftanın perşembesinde okulunun dibinde hain bir pusu kurulacağını?O akşam güneş daha batmadan teröristler hain yüzünü ilkokulun bahçesinde gösterdi. Okula, öğrenciler çıkmadan önce pusu kurmuşlar ve roketatar atmışlardı. Köy savaş alanına döndü bir an. Güvenlik güçleri imdada yetişse de geç kalınmıştı. Teröristler o hengamede kanıbozukluklarını ve hainliklerini göstererek kaçmıştı.Gonca’nın sınıfında on yedi yaralı, sekiz ölü vardı.Gonca malesef artık yaşamıyordu.Cennetlik olmasını diliyordu herkes mezarı başında…ve bir beyaz güvercin ağaçların arasından beliriverdi…güneşin parlak ışıkları arasında göğe yükselerek özgürce uçtu, gitti…