bildirgec.org

ilkokul hakkında tüm yazılar

Temiz ve masum bir ümidi yok etmek…

bithikotsis | 10 April 2011 07:00

Adı Gonca’ydı. Doğu Anadolu’nun kıraç bir köyünde sekiz yaşında bir kızcağızdı. Altı kardeştiler. Gonca en büyüğünden bir ufak olandı.
Okumaya çok meraklıydı. Köyde imkan bulamaz, posta dağıtan amcanın arabasına abisi ile gider kasabadaki kütüphanede okur, okur okurdu. Renkli ansiklopedilere hayrandı. Ona göre hayat o ansiklopedilerde yazanlar resmedilenlerdi.

Gonca’nın ailesi cahildi. Babası düşük maaşa tarlada çalışır ev geçindirirdi. Anası temizliklere gider üç beş para kazanırdı. Ailede okuyan yoktu. Ya ablaları evlenip gitmiş ya da başka yerde karın tokluğuna çalışıyordu. İki abisi vardı Gonca’nın, biri şehit düşmüştü.

ANT İÇERİM

lavinya76 | 02 April 2010 10:54

bu ben değilim:)
bu ben değilim:)

İlkokul günlerini herkes hatırlar. Beyaz yakalıklar, cebinize üçgen biçimde katlanıp konulmuş mendil, özellikle pazartesi gününe mahsus tırnak kontrolleri, istiklal marşı ve saygı duruşu sonra bahçede sıra olurken kolların tren biçiminde öndeki arkadaşın omzuna değecek biçimde uzatmalar… Her gün yeniden iki belik şeklinde örülen saçlar.

Her sabah neye yemin ettiğinizi bilmeden hep bir ağızdan okunan andımıza eşlik etmeler ve aceleci bir koşuşturmayla hapsolduğunuz sınıflar. Beyaz tebeşirin kara tahtada çıkardığı o acayip ve tüylerimi hala diken diken eden o ses. Tahta silme yarışında tavşan sıçrayışları. Çöp kutusu kenarında kurşun kalem açma sevdalıları…

TEBEŞİR KOKUSU

lavinya76 | 01 April 2010 12:57

İlkokul birinci sınıftaydık. İkinci dönemin başıydı ve artık iyiden iyiye okuyup yazmaya başlamıştık. Sıra arkadaşım Muhsin adında sarımtırak bir oğlandı. Hareli yeşil gözleri güldüğünde kısılıyor, gözleri kısıldıkça yüzündeki çiller daha bir dikkatimi çekiyordu. İkimizde çok yaramaz sayılmazdık en azından boş derslerde sınıf başkanının yaramazlık yapanları tahtaya yazdığı isimler arasında olmadık hiç.

Babası bir apartmanın kapıcısıydı. Annesi de zaman zaman babasına yardım ederdi. Apartman bahçesine ektikleri güllerden sık sık öğretmene getirir ve kocaman bir teşekkürü alır gururla otururdu yerine. Bizim apartmanın bahçesinde değil gül ot bile yoktu. Hatta bahçe denebilecek bir alan bile yoktu. Bu yüzden tüm uysallığına rağmen içten içe kızardım ona ve kıskanırdım çiçeklerini.

Misafirim gece…

| 25 March 2009 16:18

 blufiles.storage.live.com
blufiles.storage.live.com

Gece geçmek bilmedi. Bazen böyle oluyor. İnsan hayatında bazı geceler çok uzun yaşanıyor. İşte onlardan biri, ben de durakladı bu gece. Çok yorgundum, erken uyumuştum; aniden açıldı gözlerim. Hayır, bir ses duymadım, biri de uyandırmadı. Açılan gözlerim, birden karanlığa bakakaldı. Kalktım, bir bardak su içtim ve saate baktığımda, saat ikiye beş vardı. Tekrar başımı yastığa gömdüm, yok bu gece uyku gezmeye çıkmış.
Peki, öyle olsun gece; sen ve ben beraber sabahlarız, o vakit. Daha önce açtığım gece lambamın altındaki kitaba uzandı ellerim. Jeff Abott’ın “Mahzen” adlı kitabı; oldukça heyecanlı bir kitap, zaten son sayfalardaydım, okudum ve hemencecik bitti. Tavsiye ederim, gece size misafir geldiğinde. Kitabı başucuma bıraktım. Tekrar denedim yastıkla bütünleşmeyi, nafile.
Yine ayaklandım, gecenin kararttığı evimin salonuna doğru. Köşe lambasını açtım ve kırmızı koltuğuma bıraktım kendimi, yavaşça. Yavaşça tekrar kalktım yerimden, televizyonu açmamla kapamam bir oldu. Kapama düğmesinin altındaki dolaptan albümlere elim gitti. Tüm albümleri kucaklayarak çıkarttım. Kırmızı koltuğa yayıldı, hepsini koyarken. En önce bebeklik ve çocukluk dönemi albümlerimi açtım, birer birer. Bir tanesinde ağlayan ben, diğerinde kahkahalar atan ben, derken aniden aklıma geldi; eski evimizin avlusunda koşuşturduğum ben.
Evet, hatırladım; çünkü beni kızdıran abimin peşinden deli gibi koşuyordum. Yormuştu beni ve çok ağlatmıştı o an, susturamamışlardı gün boyu. Sonra ilkokul dönemindeki fotoğraflar çıktı karşıma. Çok güldüm, 23 Nisan şenliklerinde pembe elbiseli kızı görünce; suratı buruşmuş, dizlerini birbirine dayamış V şeklinde ve bir eliyle elbisesini sımsıkı yukarı doğru tutmuş, belli ki acil tuvalet ihtiyacı gelmiş. Tekrar güldüm, çünkü fotoğrafta yanımda duran kardeşim fotoğraftaki bana gülüyordu, kahkahalarla. Şimdi de bana gülüyor mu bir yerlerden? Gülümseyen dudaklarıma akan gözyaşlarımı, ellerim kuruladı. Saat dört olmuş, daha bakılacak yığınla geçmiş hatıra defteri varken, gerisine bakamadım; benle başka gecelerde sabahlasınlar diye. Yastıkla tekrar bütünleşmeliydim, yeni bir hayat ışımadan ruhumu dinlendirmeliydim. Gecenin misafirliğine an itibari ile son verdim…

saçmaladım

nevdalist | 14 July 2008 12:53

Çok yorgunum be usta diyesim var. Sebebini bilmediğim acayip bir yorgunluk. Bana has, bana özel de sanıyordum. Herkes de var. Herkes de olduğu için gıcığıma gidiyor.

Almanya’dan bir sürü çikolata aldım. Evde dolapta duruyor. Ben çikolata yemem. Eve gelenlere vereceğim. Eve hiç kimse gelmedi. Bir allahın kulu, arkadaşım uğramadı. Duruyor paket paket çikolatalar. Yemeye başladım. Ne iğrenç tadı var, içinden fındıkları ayıklamaya çalıştım; olmadı. Sonra gidip kustum. Ordan taksim’e çıktım, çikolataları yanıma almadım. Evde gelip yemeleri lâzım.

8 yaşındaki 1 çocuğun ilk aşk acısı

asiti kacmis kola | 21 March 2008 11:32

ilk aşk
ilk aşk

aşka 1 parça da olsun inananlar için ilk aşk, ilkokul ilk yıllarına denk düşer. belki bilindik aşk tanımlarına ve kriterlerine uymaz o çocukluk aşkı ama “ayağının yerden kesilmesi”, “karnında kelebeklerin uçuşması”, “yemeden içmeden kesilme”, “karşılık bulamadığında hissedilen bol kalp kırıklığı ve girilen mini depresyon” ile bal gibi de aşktır o.
o yılların üzerinden çok uzun yıllar geçtiği için ilk aşk konusunda en fazla bunları söyleyebilirim ben.
şimdi sözü 8 yaşında ilk aşkı tatmış, bununla da kalmayıp ilk aşk acısını da yaşamış 1 erkek çocuğuna (ki kardeşim olur kendisi) bırakıyorum. (şiirin tek bir harfine bile dokunulmamıştır)

Öğretmenler Günü’nde Hediye: yarısı yenmiş simit !

biSGen | 26 November 2007 10:19

simit
simit

ilgimi çeken bir yazının bir bölümünü paylaşmak istedim…

(…)
“Yarısı yenmiş simidini hediye veren oğlum…”

56 yaşındaki Aysel Balkan artık emekliye ayrılmış bir “öğrenci velisi” olarak yıllar öncesinden kalan bir anısını anlatıyor:

“Öğretmenler Günü’nde ilkokul birinci sınıfa giden oğlum, ona verdiğim harçlıkla simit almış ve yarısını öğretmenine ‘hediye’ olarak vermiş. Oğlum kelimeleri doğru telaffuz edemiyor ve bazı harfleri söyleyemiyordu. Bu durum evde bize sevimli geliyordu. Üstünde durmuyorduk.

Ben ÖĞRETMENİM!

NLPMaster | 24 November 2007 09:35

http://selmanaslan.blogspot.com/2007/11/ben-retmenim-ey-yarenler-avucumda-bir.html