BirİkiÜçKırmızılara bürünmüş bakışların en alıcı noktası. Yerde iz bırakan parmak uçlarıyla, cehenneme yol haritası çıkarıyordu. Elleriyle yalnız zamanlara ait azılı cesetleri saçıyordu. Kollarını iki yana açmıştı bütün geleceğe meydan okur gibi. Baş parmak ve serçe parmak birbirine dokunurken diğer üç parmak havaya mahkumdu. Bu karanlık hiç bu kadar tırsak olmamıştı. Bu aydınlık hiç bu kadar korkunç kükrememişti. Sahnenin perdeleri tavanı sayıklıyor, zeminin her halinden nefret ediyordu. Rengindeki siyahlık bütün renkleri çehresinin kuytularında tutsak ediyordu.Müzik devam etti. Her zaman olduğu gibi! Bütün salon, kendi başına bir dünya… Bütün dünya, sadece bu salondan ibaret tam bir riya… Bir köşe diğer köşeye doğru koşup, omuzlarının iz düşümüyle birbirrinin parmak uçlarına dokunuyordu. Kan hiç böylesine deli pıhtılaşmamıştı. Hiçbir şaşkınlık, yangının dudaklarından akıp ruhun sindirimini alt üst etmemişti. Haddini aşıp lir düşmeye linet oldu. Ses dairesel kaygılarından uzak merkezden hükmetti bakışlara. Körleşen dokunuşlarda zambak telaşı ve yanardağların ataşe suskun sakinliği… İşte tam orada. Tam da zaman intihara teşebbüsteyken, sessizliğin yorgun ağırlığı… Uzanıyor, usulca, haylazca, çehresini elleriyle saklayarak, kusursuzca… Ölmeyi hak edip, yaşama hükmeder ce.Derinlerden geliyor kıyametin sadıcı. Aralıklara sığmıyor fırtınanın gelini. İşte tam bu sırada bütün bakışlar evlenirken, eller bekaretini koruyor sonsuzlukta. Olmayan pencereler kırılıp savruluyor. Olmayan pencerelerden içeriye doğru, dünyanın bütün kudreti savruluyor. İnsan bedenleri paramparça… Manzaraların çizeceği hiçbir bakış yok bu göz kapaklarında. Başlar yarım kalmış, düşünceler alabora. Bütün dünyaya lanet dağıtırken çiçekçi kız… Kötümseri kutsayıp, iyimseri tekmeliyordu dizleri. Çapalanmış bütün topraklarda nasır izleri.DörtBeşAltıBütün tutuklular yolda kaldı. Gardiyanların nikahlandığı kelepçeler anahtarlarıyla kendini saydı. Sahne öksürükleriyle tıkanırken bile dansçısını kendine sardı. Savurdu bedenini dansçı. Kalbinin derinliklerinde yanık izleri. Köşede bir yerlerde tersten yakılmış bir sigara. Küller yatay savruluşlarda, müziki zehirlerken bile kandırıyordu bütün nefretleri. Dibine vurmuş isimlerin resmi. Şuh adımlarıyla kıvraklığa refakat eden sahnenin rengi… Statik kabusların dinamik düşleri iğfal ettiği en uç nokta. Bütün saklambaçlar ağlıyorken, kendilerine kapandıkları kanayan bir ada.Yağan yıldırımların ıslatacağı daha çok şemsiye var burada. Tutkunun soluksuzluğuna atılan ağlarda, eşek arısı kıvamında inlemeler en çokta yuhalamalar. Bütün şakşakçılarda ellerinin tersine giydikleri düz merdivenler. Plakasız bir yolculuk salınmaya susadı gölgelerin sancısında. Şimdi başlasın dercesine şaklattı parmağını boşluğuna. Gölgelerin acımasız ritim tutması ve bu sağanak. Yüzün her zerresi prangalanırken bile soluklara tutsak. Dansçının pençesinde göğüs kafesi ve ruhu. Kapalı bakışlarından, cennet renginde cehennem mızrakları fırlıyor seyircisine. Ucuz çılgınlıklarla fiyatsız cesaretini katletti. Büyük bir gürültüyle düştü bakışların sürünen uçurumlarına.Bütün virtüözlerin boğulduğu notalarda viyolonist adımları. Ölüyor hareketler, ölüyor bütün çanlar, ölüyor bütün duvarlar. Hayalet şehirler kuruluyor. Ölüyor bütün seyirciler. Ölüm ölüyor, kendini yeniden diriltmemeye yeminli. Işık coşkuyu kuşanıp sahneyi bürünüyor. Ve dansçı, yaşam hançerini benliğine adamış tek adımda ayakta kalıyor.