Hiç kar bisikletiyle bir dağdan aşağı kaymayı denediniz mi? Eğer “ben daha normal bir bisikletin üzerinde dahi duramıyorum” diyorsanız bu ürün size göre değil. Ancak karlı havaları ve kayak yapmayı sevenlerin bu ürün ile ilgileneceklerini düşünüyorum. Avusturyalı bir tasarımcıya ait olan bu kar bisikleti kızakla kaymayı sevenlere hoş dakikalar yaşatacak. Ama yine de dikkatli olmakta fayda var. Haberin detaylarına buradan ya da buradan ulaşabilirsiniz.
güz hakkında tüm yazılar
GüzBaharı’ndan Soneler…
suleceizler | 19 August 2010 11:01
Güz baharıydı gün.Tatlı bir esinti,boğmayan bir sıcak ve mavi bir ılıktı gökyüzü.Havadaki tatlı baharın ninni ezgisi ve sonbaharın hüzünlü sarhoşluğu ağızlarda mayhoş bir tat bırakıyordu.Yaza veda etmenin sızlatan acısı da eklenince ,güz baharı hüzün denizlerinin en acı notasını çalmaya devam ediyordu içimde.Belki de tüm mevsimlerin en güzel mevsimiydi ,mevsimlerin taçsız kraliçesi ama ,bir de içinde bu kadar hüzün olmasa. Hüznün en güzel yaşandığı mevsimdir güz baharı.İçinde hem baharı ,hem güzü taşır umarsızca.Yere düşen kuru yaprakların sesi en kavruk melodisidir.Gider üzerinden geçen kuşlar,sıcak memleketlere doğru.Dallarında ötmeyi bırakıp terk ederler bu mevsimde güz ağaçlarını.
Yağmurlar başlar sonra.Önce inceden ,inceden taçlandırır kalan yapraklarını ağaçların,sonra bir deli boran olur her yeri kasvetten arındırmak istercesine vura vura iner gökyüzünden.
BİR KATİLİ SEVDİM
il mare | 10 September 2009 10:12
Vazgeçilemezlik böyle birşey olsa gerek.Tutku dedikleri…Ve aşk…Gözüne ve herkesin de gözüne batan bir dolu şeyi yeri geldiğinde gözardı edebilmek,sitemlerin hiçbir zaman kalıcı olamadığı noktayı benimseyebilmek…
“Benim için ölür müsün?” sorusuna; “ben ölmem,öldürürüm”cevabını alıp sevginden bir gıdımını çöpe atmamak,atamamak…Öldürdüklerini,kendisine lanet yağdıran bi dolu gözle izleyip de lanet olsun diyememek,aslında deyip de çoğu defa,sözünden dönmek.Mutfakta gizlice,kimse görmeden ondan özür dilemek,fısıldamak göğe doğru:”Hayır,lanet olmasın sana,gene de olmasın…”
sONSUZLUk dANSÇISı
| 19 August 2009 09:45
Bir
İki
Üç
Kırmızılara bürünmüş bakışların en alıcı noktası. Yerde iz bırakan parmak uçlarıyla, cehenneme yol haritası çıkarıyordu. Elleriyle yalnız zamanlara ait azılı cesetleri saçıyordu. Kollarını iki yana açmıştı bütün geleceğe meydan okur gibi. Baş parmak ve serçe parmak birbirine dokunurken diğer üç parmak havaya mahkumdu. Bu karanlık hiç bu kadar tırsak olmamıştı. Bu aydınlık hiç bu kadar korkunç kükrememişti. Sahnenin perdeleri tavanı sayıklıyor, zeminin her halinden nefret ediyordu. Rengindeki siyahlık bütün renkleri çehresinin kuytularında tutsak ediyordu.
Ölümün Kol Saati
| 15 August 2009 16:02
12:30
Kimselere söylenmeyen bir yeminle dilini hançerlemişti. Öylece duruyorken karşısında, hayatın tam olarak kaç metrekareye tekabül ettiğini sorarak baktı gözlerime. Başının üzerinde tam olarak ne olduğunu bilmediğim bir tavan vardı. Ayakları… ne kadar ağırdı!
13:50
Eminim şu an sadece ayaklarımın ağırlığını düşünüyordur. Ben kaçıncı kişiyim benliğinin zindanlarında? Şu köşelerden tutunsam, merkezinde soluyabileceğim o kaçınılmaz bağa ulaşabilir miyim? Ya uzakta atıyorsa! Ya hiç kendinin bile olmamışsa! Hayır! O kalp sadece bana ait kalmalı.
Sakla Yüreğini
ceyhunak | 07 January 2009 12:28
Giderken sakla yüreğini,
pamuk ellerinin içinde sakla;
hiç bir şey olmasın;
kırılmasın, dökülüp incilmesin diye sakla..
Uzat o üşümüş pamuk ellerini,içinde yüreğin olan ellerini,
dokunmasın kimse,
zamana inat sende dokunma bırak öylece..
zaman ne çabuk geçiyor değil mi, her gün bir başka yaprak düşüyor,
kaderimizden günler eksilirken, biz hala geçmişi düşünüyoruz..
Şimdi elimde gökyüzü,
kayıp giden yıldızları saymama gerek yok ki,
yitirdiğim bir şey warsa o da şuurum,
gerisi önemli mi ki..
pamuk gibi avucunda ismim,
güneş kadar sıcak bilirim hala,
güz kadar serinim ama sen beni yinede bırakma..
sakla yüreğini, o pamuk ellerinde..
pamuktan ellerinde..
üz
aRRoGaNTe HoMbRe | 23 October 2007 15:05
güzdü
üzdü yine, nedendir bilinmez
üzen tek bir sözdü belki
ama güze yakıştı hüzün
düzdü
hayat, bu akış, bu yuvarlanış
güpegündüz
kırıldı yine umutlar
süzdü
ama bu bakış onun değildi bu sefer
yüzündeki o pis gülümseme ise hepten beter
büzdü dudaklarını sonra
yüzdü
evet o pürüzsüz yüzdü
beni meftun eden
ama artık çözümsüzdü herşey
GÜZ
pelitas | 08 October 2007 19:34
Vakit sonbahardır! Güz; güneşin hakim olduğu yaz mevsimine nazire yaparcasına zafer, ay ışığınındır dedi. Bulutların masmavi gökyüzünü bizden saklama vakti geldi artık. Şairler davul zurna eşliğinde karşılarken bu şöleni; kuşların, böceklerin, ağaçların, okul çocuklarının, evi olmayanların sitemlerini duyar gibi oluyorum. Şair nasıl sevinmesin ki rüzgardan, yağmurdan, bulutlardan alacağı ilham için? Peki, kuşlar nasıl üzülmesin ki kaç kanat çırparımda göç ederim sıcaklara kaygısıyla? Yaz sıcaklarını fırsat bilip, sık sık insan içine karışan böcekler nasıl üzülmesin? Ya ağaçlar! Hani şu doğa dediğimiz portreyi hiçbir ressam kullanmadan, bize yeşil bir görsel şölen tadında hazırlayan oksijen kaynaklarımız; sararıp solacaklar! Okulların açılmasına ramak kalan bugünlerde ailesinden ayrılacağını endişe eden bebelerinde kabusu güz! Yaz boyu kafasını koyduğu yerde uyuyakalan bir evsizin daha bulutları gördüğü anda “nerede yatarım ben” kaygısını yaşadığı güz! Cami cemaatinin ezanı beklerken; “havalarda serinledi mübarek” demelerinde ki ilahi serzeniş ya da odaların penceresini ısrarla yoklayan yağmur tanelerinin hırslanışlarıdır güz. Küresel kuraklığa yağmurlarıyla nokta koyacağını sandığımız; aslında iklimlerin değişti gerçeğine inanmak istemediğimiz güz. Mübarek Ramazan ayının bereketine nail olacağımız, bayram sevincini amatör duygularımızla çocukluğumuza çevireceğimiz güz. Hani şu yaz ayının arkasında ki kışın önündeki güz! Evlerde yazlık kışlık takası; sabah trafiğine yağmur eklendiğinde işe geç kalmanın telaşı. Bunca telaşın arasında mutlulukta ver bari “GÜZ”…