bildirgec.org

akşam hakkında tüm yazılar

Gölgeler Kımıldamıyor

mavilikler | 15 February 2011 09:22

Torbada birkaç parça erzak, omuzlarındaysa tonlarca ağırlık, yorgun adımlarla döndü köşeyi. O derme çatma ev göründü az ileride. Ama hiç gülümsemedi adama. “Hoş geldin.” dercesine açılmadı perdeler. Tek bir kımıltı yoktu evde. Kendisini bekleyen tek bir gölge belirmiyordu pencerelerin gerisinde.

Bir baba geldi aklına. Yıllar önce seyrettiği bir filmde görmüştü onu. Gerçeğini hiç göremediği bir hayal kahramanı olarak kalmıştı hep zihninde. O baba aynen kendisi gibi, bir yoldan geçiyordu filmin bir sahnesinde. Akşam güneşi vuruyordu üzerine. İş dönüşüydü. Adam bir köşeden döndü. Bir ev göründü karşıda. Çok uzaktan bile görebiliyordu adam: Gülümseyen bir evdi bu. Kendisini bekleyen, hoş geldin diyen…

Ege ‘ye Karşı Aile Saadeti Tablosu

firatocal | 29 July 2010 18:29

Niyetimiz akşam karanlığı çökmeden denize girebilmek… günün yorgunluğu binmiş omuzlarımıza , bitkinlik hakim… Bir de kanguruda salına salına etrafı seyreden oğlum üzerimde asılı…

Serinlik çıkmış , o sıcak , bunaltıcı hava kaybolmuş… Neredeyse üşütecek bizi…

zehr-i girdap, akşamlar…

astral | 24 February 2010 10:38

Parada leke kadar izi yok şimdi bu akşamların… Şehvet-in meçhul tendi bir zamanlar; şimdi zehr-i girdap, akşamlar…

Nankörler denizinde dehlizler yorulur mu? Sır tutar mı denizde kayalar? Her anı sana birer kaya olarak döndüğünde hala akşamlar o kadar sakin midir; hani kendini gecenin kollarına huzurla bıraktığı akşamlar…

O saatler ki, -çok düşünmüşsündür- gündüzle gecenin ortası; şehvetle ızdırabın ortasıdır, aşk… İşte o kadar, işte o kadar.

İşte o kadar dediğin hiçbir şeyin, hiç de o kadar olmadığında, hayallerin leğendeki kağıt gemiden daha korunaksızdır.

Bir çocuk için bu eğlenceliyken senin ayaklarının yerden kaymasıdır ki, bir yandan da tutman lazımdır kendini; hiçbir şey çaktırmadan devam etmen gereken bir yaşamın vardır çünkü.

Çünküleri çoktan, çoktan geride bırakmak isterdin oysa ve en güzel günlerinin onunla geçmesini… O gitmişken ve yalan şerbetinde boğuluyorum demekten yorulmuşken; yaralı bir hücre gibi tedavi etmen gerekir kendini.

Yeni baştan, devamlı ve elbette zorunlu olarak; böyle olması gerekiyor. Oysa bütün zorunlulukları çöpe attığımız bir düzlemden gelmiyor muyduk, el ele… Güldürme beni, el ele mi?

…..

sonbahar kizili | 23 November 2009 09:31

Bir şebnem düşer gül yaprağına
Boynunu büker çiğdem
Bir sızı gelir saplanır akşamın sırtına
Ayrılık dediğin anda
Mercan kırmızı bir ateş topu
Birikir yüzümün çizgisinde
Soldukça solar bakışım
Tazelendikçe tazelenir yokluğun
Her şiirde o kanlı çatışma
Her şarkıda o hain pusu
Ve her sokak başında keser önümü
Yokluğunun kâbusu

?

massay | 05 November 2009 13:01

Bir ıslık atıyorum. Harbiye’den. Nereye gidecek. Ağzımı beceren kelimelerim. İçini dışı ettiğim yeminlerim.
Gece yanlız. Gece düşmüş. Nereye koymuşsam. Oradan bakıyor ellerim. Be hey gafil sinirin sistemi. Nasıl keskin sigara bu. Paketinin jelatinine sardığım yarımdan az, tamdan terkedilmiş mirtozepin. Güneşimi Yutuyorum. Bir tekmede.
Gece dövülmüş. Gece aklanamamış sinkafından.
Nihayet yetişiyorum ıslığıma Galata’da.
Hırs dediğim mazaretin oğluyum artık.
Tarih denilen oğulun oğlanıyım.
Oturuyorum masana. Altonun mübalağasız en fecisi. Sesin tüm güzelliğini buharlaştırırken, avuçların kadehi tutamayacak kadar küçük. Evvelin kadehi yutacak kadar kayıp. Garson büzüğünün ışıklarla absorbe olan beyaz gömleği bir tutam ışın gibi kesiyor ilahi yanılgıyı.
Niye geldiğimi soruyorsun?
Sen niye buradasın? diyorum.
Niyetim konuşmak değil.
Stiletto içine çivilenmiş ayaklarının ellerin kadar küçük olmadığını öğreniyorum bacaklarımda süzülürken.
İçiyorum.
Kayboluyorum.

sONSUZLUk dANSÇISı

| 19 August 2009 09:45

Bir

İki

Üç

Kırmızılara bürünmüş bakışların en alıcı noktası. Yerde iz bırakan parmak uçlarıyla, cehenneme yol haritası çıkarıyordu. Elleriyle yalnız zamanlara ait azılı cesetleri saçıyordu. Kollarını iki yana açmıştı bütün geleceğe meydan okur gibi. Baş parmak ve serçe parmak birbirine dokunurken diğer üç parmak havaya mahkumdu. Bu karanlık hiç bu kadar tırsak olmamıştı. Bu aydınlık hiç bu kadar korkunç kükrememişti. Sahnenin perdeleri tavanı sayıklıyor, zeminin her halinden nefret ediyordu. Rengindeki siyahlık bütün renkleri çehresinin kuytularında tutsak ediyordu.

Ölümün Kol Saati

| 15 August 2009 16:02

12:30

Kimselere söylenmeyen bir yeminle dilini hançerlemişti. Öylece duruyorken karşısında, hayatın tam olarak kaç metrekareye tekabül ettiğini sorarak baktı gözlerime. Başının üzerinde tam olarak ne olduğunu bilmediğim bir tavan vardı. Ayakları… ne kadar ağırdı!

13:50

Eminim şu an sadece ayaklarımın ağırlığını düşünüyordur. Ben kaçıncı kişiyim benliğinin zindanlarında? Şu köşelerden tutunsam, merkezinde soluyabileceğim o kaçınılmaz bağa ulaşabilir miyim? Ya uzakta atıyorsa! Ya hiç kendinin bile olmamışsa! Hayır! O kalp sadece bana ait kalmalı.

Su

limoncello | 06 August 2009 13:35

Uzun bir gün mü istiyorsun
erken uyan o zaman çok erken
güneş yeni doğuyor olsun
çıkma yataktan hemen
uyuyan sevgilini seyret
saçlarını altında belli belirsiz sol kulağını
sol kaşını sonra sol kirpiğini
sonra burnundan aşaya in dudak üstünde kal
bir süre sol yanağını seyret
oradan boynuna geç saçların ardında
o beyazlığı seyret
omuzu açıkta mı
onu da doya doya seyret
dudakları mı aralık ayrılma hiç ordan
beyaz çarşafın altına mı gizlenmiş
dizlerini karnına doğru mu toplamış
sırtını göremiyor musun
olsun o haliyle seyret
sakın öpme uyanmasın
domatesin üstüne kekik ek
siyah zeytinin de
uyandığı zaman sen yedir ona
daha gün bitmedi
neler var neler daha yapacak
ve gün sonunda
sen uyuma
o dalmadan uykusuna

Gece – Gündüz

Colpadan | 20 May 2009 14:36

Her sabah yeni bir umuttur insan hayatında. Sabahın ve gündüzün simgesi ışık, ışıkla özdeşleşen kavramlar ise hayat, mutluluk, umut, iyilik ve belki de tüm güzelliklerdir. Akşam ise gecenin ve onun simgesi karanlığın başlangıcı gibidir sanki. Yepyeni bir enerji ve taze umutlarla başlanan bir günün, karanlığın habercisi gün batımına kadar olan kısmında yaşadığımız erime süreci midir akşamüstü melankolik halimizin sebebi? Yoksa güneşin batışındaki romantik tablonun etkisi mi? Az sonra karanlıkla beraber basması muhtemel depresif havanın bir ön hazırlığı da olabilir. Evet gerçekten de gece bize bazen depresif bir hava verebilir. Çünkü karanlıkla özdeş kavramlar ölüm, keder, düş kırıklığı ve kötülük, gecenin hakimiyetinde nüfuz eder iç dünyamıza.

Bir kalem pilin negatif ve pozitif uçları gibi düşünüyorum gece ve gündüzü. Kutuplar arası potansiyel farkı besliyor adeta hayatımızı. Kutupların her biri gece ve gündüz gibi. Manik depresif ruh hali dedikleri belki de bu gece-gündüz döngüsüdür. Her mutlu zamanı dengeleyen mutsuz bir trend mutlaka gelecektir. En dibe vurduğumuzda ise en bilge olanlarımız bilir güzel zamanların yakınlığını. Gece ve gündüz bunun için vardır belki de. Mutluluk dolu günlerimizde her gece, ölümü hatırlatır bize. Uzun soluklu umutsuz dönemlerde ise her yeni doğan güneş yaşam verir içimize. Budur işte gece-gündüz döngüsünün dengeleyiciliği. Aynı haletiruhiyede uzun süre takılıp kalmayın diye.