Yokluğun Pazar günü daha derin bende. Daha fazla özlemle bakıyorum parkta gördüğüm her sevgiliye. Ve daha çok anlıyorum zamanın aslında hesapsız ve dalga geçerek geçtiğini…Oysa yanımda olmalıydın bu Pazar. El ele gezmeliydik küçük ama kendi içinde büyük şehri.yada saat gecenin sularında gezinirken bir İspanyol meyhanesinde oturup, hafiften çekmeliydik kafaları. Ahşap masalar, ahşap sandalyeler, balık ağları, loş ışıklar… ama mutlaka kırmızı.İzmir’de olup bir İspanyol meyhanesi bulmalı şimdi. Yerde talaş kırıntıları, ahşap kokusuna eşlik eden kırmızı şarabın kokusu, karşıda ege’nin hafif çalkantılarıyla oynaşan yakamoz kırıntıları fon’da Karsakov un Şehrazat senfonisi…İspanyol meyhanesinde olmalıydık bu akşam. Şarap içmeliydik birlikte ve yaşanan her şeye inat. Kendi kaderimize inat, olmayacak olanlara inat, şerefe demeliydik.Kırmızı ve mavi ışıkların arasından alıp şarap kırmızısını, içip sarhoş olmalıydık. Ağzımıza ve aklımıza gelen her şeyi söylemeliydik konuşmalıydık… ama gülerek, ama neşeli, ama hüzünleri unutmadan. Belki teşekkür bile etmeliydik gece ve hüzne, bizi biz yapan üzüntülerimize… Son tesellim şarap oldu diye yazıp peçeteye, sessiz sessiz bağıran şarkıcıya göndermeliydik bu şarkı lütfen diye…Doğru ya, İspanyol meyhanesin de bir kadın söylemeli. Çığlık çığlığa değil ama. Sessiz, derinden, sade ve öylesine içten söylemeli şarkıyı. Hüzün olmalı, yitirmişlik, aşk acısı olmalı masalarda oturan kişilerin yüzlerinde. Ve herkes tanımalı birbirini yüzüne bakınca. Yüzündeki acıyı…Bu Pazar İspanyol meyhanesinde olmalıydık seninle tüm her şeye rağmen.Hafif esen rüzgar, yakamozlara benzettiğimiz aslında dar ama koca şehrin yansıyan ışıklarına bakıp dalmalıydı derinlere. Çocukken soğuk hava deposuna kış mevsiminden soğuk havayı depoladıklarını düşünen bana gülmeliydik dakikalarca. Çocuk olmalıydık saf ve su katılmamış halimizle yaşamalıydık aslında adına aşk dediğimiz rezilliği…Keman sesleri karışmalıydı geceye. İçinden söküp atmak istediklerini, yaşadığın ama hiç bir şey anlamadığın zamanı, yaşayacaklarını ve daha birçok şeyi o keman sesine teslim etmeliydi ve biraz da ağlamalıydı gecen zamana.Elinde yakut’un rengi, yanındaki sandalyenin koluna astığım çantanın içine beş saatliğine teptiğimiz anılar.Yaşadıklarımız, yaşam karelerimiz, siyah-beyaz resimler, evcilik oyunları, köşe kapmacalar,İlk aşklar, son aşklar ve aşkı aramaktan vazgeçtiğimiz zamanlar…Bu Pazar yanımda olmalıydın… Ve ‘ her seven adsız bir kahraman, insan sevebildiği kadar insandır’