Boğazına düşkün milletimizin damak zevki dünyaca bilinmektedir. Çok çeşitli yemekler, tatlılar yer, sofrada konuk agırlamayı milletçe severiz. Anca zaman geçtikçe hayatımıza her alanda olduğu kadar mutfak konusunda da çeşitli yenilikler her an girmekte. Gün geçtikçe damak zevkleri, pişirme teknikleri, kullanılan malzemeler değişiyor bazen iyi yönde daha saglıklı, daha bilinçli, daha lezzetli bazen de daha katkılı, daha hormonlu, daha pahalı, daha tehlikeli biçimde…

Her zaman övündüğümüz yaprak sarmalı, kurufasülyeli,pastırmalı,çeşit çeşit tatlılı, kebaplı, pilavlı mutfagımızı çoğumuz aslını kaybetmemek için korumaya yemeklerimize sahip çıkmaya çalışırız, değişen dünya ve yemek kültürüyle beraber ne kadar fastfood, yabancı asıllı soslar, içecekler, pizzalar, kolay yemekler, hazır çorbalar evimizin içine girdiyse de her zaman geleneksel Türk mutfagı yemekleri her evde her zaman yapılır. Ancak bizim geleneksel yemeklerimiz diyip sevdigimiz, ikram ettiğimiz, sahip çıktıgımız, övündügümüz yemekler sadece bir kaç çeşitten oluşmuyor.Osmanlı zamanı yemek kültürü neydi? ne yenir ne içilirdi? bakalım şimdiki yemeklerle kıyaslayalım bilmediklerimizi ögrenelim.

Matbah-ı Amire denen Osmanlı Saray Mutfağı kendi başına bir kasaba gibiydi, kilerler, yamaklar, aşçılar, hamam, kilercibaşı, mutfak emini odaları… Günde beşbin kişiyi doyuracak kapasitede olan bu mutfakta padişaha ayrı hareme ayrı valide sultana bile ayrı mutfak bölümlerinde yemek pişirilirdi. Tatlılar bile Helvahane Kapısından girilen helvahanede yapılırdı. Bazı dönemlerde helvahanede sekizyüz kişisen fazla çalışan oldugu kayıtlara geçmiştir.Serçini, kilercibaşı, Matbah-ı Amire emini, helvacıbaşı, aşçı yamakları yüzlerceydi.Osmanlı sofraları hepimizin yemege başlangıc tercihi olan çorbayla başlardı, çorbalar kesinlikle et, tavuk suyuyla yapılır tahıllarla zenginleştirilirdi. Çorba o kadar önemliydi ki çorba yapmayı bilmeyen kızlar evde kalırdı (“Akılsız başa söz neylesinTatsız çorbaya tuz neylesinYa baba evinde kalan kız neylesin”)Yemeklerin hepsi tuzsuz tereyag ile pişirilirdi.18.yüzyıldan sonra hindi, 19. yüzyılda domates ve salça, kakao, mısır Osmanlı mutfagına sonradan katılan yiyeceklerdir.Yine 19. yüzyıl döneminde alafranga tabir edilen Avrupa yemekleri (biftek, rozbif, pate vs.) Osmanlı sofralarına girmeyi başarmıştır. Alafranga yalnız yemek çeşitlerinde değil yemek adabında da sarayı etkisi altına almıştır zamanla masa, yemek takımları, sandalye gibi yenilikler Apdülhamit dönemi yemek kültürümüze giren şeylerdir.Saray mutfagında sıradan halkla farklı yiyecekler tüketilirdi, pirinç, şeker, beyaz ekmek sadece sarayda yenilen yiyeceklerdi o zamanlar. Salça olmadıgı dönem yemeklere baharat, nar ekşisi, koruk suyu gibi şeyler eklenerek tatlandırılması saglanırdı. Pilav düşkünü Osmanlı mutfagında 27 çeşit pilav yapılıyordu.Ramazanlarda ise muhakkak güllaçla son bulurdu. Şerbetler sofraların vazgeçilmez içecekleriydi.Yemekte konuşulmaz hemen ardından kahve içilir, Gülsuyu ve buhur kullanılırdı.Yemek sırasında bazen cüceler padişahı eglendirirdi.

16. yüzyıldan sonra Çin porselenleri,Sultan 2. Bayezid döneminde altın ve gümüş kaplar, III. Murad devrinde porselenler kullanımı adet olmuştur. Günde iki öğün yemek yenilen sarayda erkeklerin altın ve gümüş tabaklarda dinen yasak olması sebebiyle Bayezid dönemi kullanılan bu tabaklar sonradan yasaklanmış kadınlara serbest kullandırılmıştır.Osmanlı saray yemeklerine örnek olarak borani, keşkül, sultan Aziz böreği, tutmaç, saray mantısı, Sultan Mahmut çorbası, acem pilavı, sabuniye, beyrani, lalanga, zerde,zuraced, pakuk, piruhi gösterebiliriz bu yemekler yüzlerce sayar yemeginden sadece birkaçı. Sultan kuvvet macunları, sultan helvaları, harem pilavları yazmakla bitmez. Nızbaç, akike, mafiş, elvan paluze hayatımda duymadıgım saray yemekleridir.

kaynak 1 2