bildirgec.org

içmek hakkında tüm yazılar

İnternetime Dokunma

ZKUD | 19 May 2011 21:26

İnternetime dokunma etkinliği çerçevesinde saat 14:00’de Sakarya Meydanında toplanmak üzere çıktım evden. Otoüs Ulus’a kadar geldi, yol kapalı dedi şaşırdım,anlamadım neyse biraz erkendi galiba 13:30 gibi yürüyerek geldim Sıhhiye’ye. Bir eylem vardı Sıhhiyede (ne olduğunu bilmiyorum) katıldım neyse zaten bitti , 14:00 gibi.

Geçtim Sakarya Caddesine kalabalıklaştık çok hızlıca. 500 kişi vardır kalabalık dediğim de. Baya ses çıkarmaya başlamıştık ki 20 dakika falan geçmedi yağmur bastırdı. Kısa kollu tişörtle 40 dakika falan durabildim ancak.

Sonra mecburen aralarından ayrıldım artık. Oturdum bir yere içmeye başladım.Canlı müzik eşliğinde saat 21:00’a kadar falan yavaş yavaş içtim.

bahar gel artık

nazokiraze | 19 April 2011 14:31

Yazılarımın bir kısmının ana konusu olan yemek,içmek türü bir konu ile tekrar karşınızdayım sayın okuyucu.Aylardır beklediğimiz halde kendisini hissettirmeyen ancak tam bahar geldi diye sevinirken ”sonunda geldim hepinizin imanını gevreteceğim” dercesine Nisan ayının kendisini Şubat zannetmesine neden olan kış mevsiminin son demlerinde içtiğiniz her türlü çay ve bitki çayının içerisine bir dilim taze zencefil atmayı unutmayın diyerek başlıyorum.

İçeceksin

ZKUD | 05 February 2011 11:03

Yanlızlığı sevmiyorsan,
Eski sevgilinle konuşma cesareti bulamıyorsan,
Demek istediklerini bir türlü söyleyemiyorsan,
İçeceksin.

Dünyadan kesmişsen umudu,
Süresi 24 saate çıkarılmışsa meskün mahallelerde ağlamanın,
Şarkılar yakmıyorsa içini,
İçeceksin.

Stresten Korun

meflug | 06 January 2011 12:24

Şu hareketli hayatlarımızın içinde ara sıra dinlenmeye, stres atmaya hepimizin vücudunun ihtiyacı var. Acaba hepimiz yeteri kadar dinlenebiliyor, sağlıklı uyuyor muyuz? Strese karşı ne kadar savaşıyoruz?

Stresin vücudumuza olan yan etkilerinden devamlı bahsediliyor. Bir süre önce katıldığım bir eğitimde stresin etkilerini anlatılırken bir anti-stres çayı tarifi vermişlerdi.

YEMEK KONULU -2

nazokiraze | 08 December 2010 15:56

Aşka Ruhunu Kat (Soul Kitchen) genç bir restoran sahibinin aşkının peşinden Şangay’a gitmesi, ancak orada sevgilisinin başka biriyle olduğunu öğrenmesi üzerine geri gelerek tekrar restoranını geri almaya çalışmasının konu edildiği Fatih Akın imzalı romantik bir komedi.

Türk dizileri içerisinde iştah açıcı sahnelerin olduğu dizilere örnek olarak Yabancı Damat’ı gösterebilirim, sürekli ağzımın suyu akarak izlerdim ben sofra sahnelerini ,zaten dizinin genelini izlemezdim . Bir de eski filmlerden Bitirimler Sınıfı’nda cezalı olan Sezercik’in yanıbaşında ona nispet yapan Perihan Savaş’ın taze fasülye yemesi her daim canımı çektirirdi.

içilecek arkadaş(lar)

ZKUD | 29 October 2010 11:03

İçilecek arkadaş(lar) vardı eskiden, muhabbet olurdu akşamın bir saati 2 araba sakarya senin sıkılınca kalkalım sokaklar bizim içerdik içerdik ne muhabbetler ne dobralıklar aman ne eğlenceliydi, severdim, severdik.

Para giderdi inceden, zaten sarhoşluğumuz ondandı belkide 🙂

O kafayla Eski sevgilisin hatırlayanlar, zengin olanlar, araba alıp tatile gidenler,okulu bitirenler :))

Taşkınlıkta yapmazdık, efendi gibi güzel güzel içerdik.

İçmeyen yoktu, az içenler vardı; 1-2 tane de olsa içerdi. Herşey bir gün 1 arkadaşın içmemesiyle başladı diğerleri ona ayak uydururdu, İçen en son 2 kişi kaldık bi zevki kalmadı.. şu an yine görüşüyoruz ama içmiyoruz. İçtikten sonra yaptığımız muhabbettin tadı içmeden yaptığımız muhabettin tadını bulmuyor.

şöhret ve mide 3. yazı

nazokiraze | 05 August 2010 10:43

Ünlülerin her haltını merak edip didikleme, evirip çevirme işini yeme içme konusunda yapmaya devam ediyoruz sayın okuyucu. Daha evvel ki iki bölümde hangi ünlü ne yer ne yerse cırcır olur, ne sever ne sevmez araştırmış, yazmıştık şimdi elde ettiğim gereksiz bilgiler bir yazıyı dolduracak kadar olduğundan ötürü başlıyoruz yazmaya.

Dün aldığımız bir habere göre oyuncu Naz Elmas tek başına 80 midyeyi mideye indirmiş. Naz Elmas tam bir suşi bağımlısıymış, bir röportajında doğumgünü pastasını bile suşiden yaptırabileceğini söylemişti.

Tuileries Bahçıvanının Günlüğü

hayalicindegecti | 13 July 2010 17:57

Tuileries Bahçeleri
Tuileries Bahçeleri

Evet, Tuileries Bahçelerinin bahçıvanlarından biriyim. Aslen Moroccoluyum, eğitimim yok, Fransızcayı bir türlü sizlerin deyimiyle “bi hakkın” öğrenemedim. E, ne yapalım şu dünyaya gelmişiz bi kere. Biz de yaşıyacağız.
Tam 25 yıldır Paris sokaklarını caddelerini arşınlar dururum. Hafta içinde yolum hep aynıdır, Strasbourg Saint-Denis’den 9 nolu metro hattına biner, Concorde’da inerim, ver elini Tuileries. Paris yazları bile sabah hep serin olur. Üstümdekileri değiştirir bahçıvan ünformamı giyer işe koyulurum. Önceki yıllarda Tuileries bahçelerinin çöpünü toplamaktı işim. Ne ararsan vardı, yemek artıkları, sigara izmariti, pet şişe, şarap şişeleri, bardaklar, en çok da prezervatif. Hatta kadın külotu bile çok bulunanlardandı.
Neyse işte, şimdi beni bahçıvanlığa terfi ettirdiler de, ağaçları traş etme (bizim Paris‘te ağaçları öyle bildiğiniz gibi budamazlar, kübik hatta kutu gibi bir şekil verilir onlara ki caddenin bir ucundan bak, öbür ucunu gör diye. Mesela ta Concorde meydanından Etoil’e bakarsın, Arc de Triomphe karşında pırıl pırıl görünür.

Arc de Triomphe-Zafer Takı
Arc de Triomphe-Zafer Takı

Neyse işte, şimdiki işim çimenlerin biçilmesi, yabani otların ayıklanması, havuzların temizlenmesi filan.
Okul okuyamadım dedimse de elime hiç kitap almadım değil. Bir zamanlar çocukluğum ve ilk delikanlılığımda Michel Zevaco’ya merak sarmıştım (*) romanlarını okur da okurdum, daha doğrusu yutardım. Metroda, otobüste, dinlenirken, yemeğimi yerken… Hep Pasavan (**) olma, kılıcımla, atımla Parisin altını üstüne getirme, bütün kadınları, hatta Kraliçe İzabo’yu (**) bile kendime aşık etme hayalleri kurardım. Onlarla aşk yaşayacak, yaşatacak, hepsini deli divaneye çevirecek ama sonunda asıl aşkım Berthie ile evlenecektim.
Neyse işte, o romanlar 17. Yüzyılda Paris’te geçer ya, Pasavan atıyla dörtnala Tuileries bahçelerine vurur kendini, oradan da bilmem nereye, bizim bahçeler bunca yüzyıl sonra bile aynı, o bahçeler işte.
Zevaco’ları okudum okudum sonra başka kitaplara merak sardım. Tabi bunda komşumuz yaşlı Monsieur Claude Bernard’ın katkısı büyüktü. Onun toz içindeki darmadağın kitaplığına tüneyip, Paris‘te yaşamış pek çok ünlü romancının şairin, ressamın hayatlarını yıllarca okudum da okudum. O kadar iyi öğrendim ki nerede nasıl yaşamışlar? Neler yapmışlar? Neleri sevmişler, nelerden nefret etmişler.
Ben de onlar gibi yaşamanın hayalini kurdum hep.
Mesela bir sabah kalkacağım. Bana çok yakışan o lavicert daracık blucinimi giyeceğim, üstüne beyaz gömlek ve siyah keten ceketimi çekeceğim, ceketin kolları hafiften sıvanmış olacak. Sonra ver elini Marais. Orada, La Perle’de oturup, sabah aldığım Figaro’mu açacağım önüme, Alexandre Adler’in yazısına takılacağım. Garson kız gelecek, ona :
Bir sütlü kahve, bir kruvasan
Deyip, siparişimi vereceğim. Gazetemi okur gibi yaparken (çok sevmem gazete okumayı, benim için varsa yoksa romandır) etrafı keseceğim. Uzak masadaki sarışın kız bana gülümseyecek (son yıllarda siyahiler ve melezler, Fransız kadınları arasında çok moda, çıldırıyorlar bizim için, hatta bizi yanlarında Louis Vuitton çanta taşır gibi taşımaya ve bizimle böbürlenmeye bayılıyorlar… E, bizim performansımız hiç düşmez, herhalde ondan.)
Sonra ikimiz aynı anda kalkacağız masadan, yanıma gelecek:
Salut, coment voiture?(***)
Dediğim anda elimi tutacak. Onun kırmızı Micrasına bineceğiz, müzik setinin butonuna basacak , “She said” başlayacak Plan B’den. Sonra ben yere düşmüş CD’yi , (Camelia Jordana) alıp, “Non non non”u koyacağım ve tekrar tekrar belki on, belki yüz defa onu dinleyeceğiz.
Küçük araba periferique’de (****) ilerlerken, elimle onun dizlerini okşayacağım, bir saatte Champs Elysees’ye varacağız, arabayı Concorde taraflarına, yerin altına park edecek, çıkıp yürüyeceğiz, Franklin Roosevelt metro istasyonuna varacağız, hemen karşısındaki GAP’a gireceğiz, ona sevimli bir tişört alacağım, üstünde “Non non non” yazılı olacak. Ardından Virgin’e girip üst kata koşarak çıkacağız. Ona sevdiğim bütün CD’leri dinleteceğim, o da bana kendi sevdiklerini.
Sonra Virgin’den bıkıp yine Champs Elysees’ye ineceğiz, güvercinler ayağımızın dibinde kırıntıları yiyip oynaşacaklar. Üst geçitten koşarak karşıya geçeceğiz. Chez Leon ’a girip, bahçesinde oturacağız. O midye isteyecek, ben escargot (salyangoz) yiyeceğim. Buz gibi soğutulmuş beyaz şarabımız gelecek önce, tuzlu tereyağ ve baton ekmeğimiz de… Deliler gibi gülüp atıştıracağız, onu ikide birde öpeceğim. Dudakları ve nefesi çilek, yok yok benim bahçelerdeki yabani mersinler gibi kokacak.
Oradan kalkacağız, yarı sarhoş yürüyüp Louis de Vuitton’un vitrinine bakıp alay edeceğiz, Fouqet’deki turistler o tatsız tuzsuz yemeklerini yerken bize gülümseyecekler. Sonra tekrar geri dönüp tam La Duree’nin önünden geçerken canımız macaron (*****) yemek isteyecek. Japon turistlerin ardından biz de o uzun kuyruğa gireceğiz, sıramız gelince o 10 euro verip, 10 çeşit macaron alacak. Ben ilk ısırıkta damağıma yayılan gül kokusuna bayılacağım, hele vaniyalı ve karamelli macaronlar inanılmaz bir tad bırakacak ağzımda.

Macaron
Macaron

O:
Ama bunun yanında bir kadeh şampanya olmalıydı
Deyip, kıkır kıkır gülecek. Ben kahkahalar atıp onu bir kez daha öpeceğim. O elini pantalonumda gezdirecek:
Hadi koşalım, Concorde’a gidelim, Tuileries’nin çimenlerine uzanırızdiyecek.
Yürümeye, öpüşmeye, koşmaya devam edeceğiz… Tuileries’de o dev çınarın altındaki kopkoyu gölgeye uzanacağız. O beni dokunuşlarıyla çıldırtacak, kalbim çarpacak çarpacak, nefesim tutulacak ve birden uyanacağım.
Tepemdeki masmavi gökyüzü ve bulutlar beni şaşırtacak. Ayağımın dibinde duran yemek kutusunu fark edip bir tekme savuracağım, öğlen yemeğimden arta kalan kuskus taneleri ve yarısı yenmiş tavuk budu çimenlere saçılacak…
——————————————————-
(*) Michel Zevaco: 1860 Korsika doğumlu Fransız yazar. Pardayanlar serisi ile ünlenmiştir.
(**) Pasavan ve Kraliçe İzabo: Zevaco romanlarının önemli karakterleri.
(***) N’aber? Fr.
(****) Paris çevre yolu.
(*****) Badem tozuyla yapılmış bezeler.

Özetle Karşınızda Kahve

sudenayay | 26 January 2010 17:24

Kahve eskiden beri içilerek tüketilen bir besin maddesidir. kahvenin birçok çeşidi vardır; aklıma gelen belli başlıcaları, Türk kahvesi, expresso, neskafe vs…Ne çeşitte olursa olsun içindeki etken maddeler hepsinin aynıdır. Kahvenin de birçok yararlı etkisi olduğu gibi,zararlı etkileri de vardır.Kahveyi okuduğum ve anladığım kadarıyla uzmanlar az tüketmemizi istiyorlar; özellikle hamilelerin kahve tüketirken dikkatli olması gerektiğini vurguluyorlar. Az tüketilen kahvenin damarları gevşetici özelliği olup; fazla tüketilen kahve kalpte ritm bozukluğu yapabiliyormuş. Kahvenin diüretik etkisini de gözardı etmemek lazım. Astım hastalarının en fazla üç fincan olmak koşuluyla tüketilmesi öneriliyor. Kahveyi fazla tüketen bayanların yumurtlama oranları az olmakla birlikte; fazla tüketen erkeklerin sperm sayısı ve kalitesi artıyormuş.