Kabul etmek lazım ki, günümüzün dünyasında aslında birbiriyle temelden çelişen iki eğilim var: Bunlardan biri, mutfakla ilgili ve mutfakta başarılı olmak; diğeri ise, fit yani sağlıklı, formda olmak. Blog dizinlerine baktığınızda mutfak ve/veya yemek tarifleriyle ilgili olanların fazlalığı gözden kaçmıyor. Türkiye’nin en sevilen, en çok tıklanan blogları arasında mutfak blogları herhalde başı çekiyor. Öte yandan, bir diğer eğilim sağlıklı olmak. Artık bir dirhem et bin ayıp örtmüyor. Fazla kilosu olan kişi, sistemin dayattıklarından biri olan modaya uyamıyor, iş görüşmelerinde tercih edilmiyor, kendine daha az güvenebiliyor.Artık her yerde ‘spa ve wellness’ merkezleri var. Spor salonlarına üye olmak bir lüks değil, gereklilik olarak görülüyor. Kinesis, pilates, yoga, aerobox, spinning gibi şeylerin ne olduğu bilinmiyorken, artık çalışan ve görünüşüne özen gösteren kesimin günük hayatının bir parçası haline geldi/getirildi bunlar. Bir kesim aşırı sağlıklı beslenmeye takmışken bir kesim de hamburgerinden taviz vermiyor. Hormonsuz, katkısız besin üreten ve ürettiklerini yüksek meblağlara satan organik gıdacılarla nispeten ucuz ve çabuk yemeğin merkezi fast-foodcular beraber var oluyor bugünün dünyasında.Birkaç sene önce Super Size Me adında bir belgesel yayınlanmıştı televizyonlarda. Morgan Spulock diye bir adam, kendi vücudu üzerinde test yapıordu. 1 ay boyunca sadece fast foodla besleniyordu. Sonuç mu? O ayın sonunda, fazla kilolar, karaciğer kaybı ve kolestrolün fırlaması yanına kar kalıyordu.

Yazık değil mi bu çocuklara?
Yazık değil mi bu çocuklara?

Hızlı beslenmenin simgesi haline gelmiş Mc Donalds’ın ilk restoranı 1940 yılında California’da açılmış. Bugün 30binden fazla şubesi varmış. Diğer hızlı beslenme zincirlerinin sayısını düşündüğümüzde, giderek artan obezite oranlarını düşündüğümüzde besin değerleri ve sağlığımız açısından çok zararlı olan bu hızlı beslenme alışkanlığının ne boyuta ulaştığını zaten hepimiz biliyoruz.Evet, yine her zamanki gibi dengeli olmak en büyük ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Zayıflayacağım diye, hiçbir şey yemeyip, ölüme doğru giderken hala kendini kilolu zannetmeye de gerek yok (bkz. anoreksia).*

Bu insanlara daha da pek çok yazık
Bu insanlara daha da pek çok yazık

Tahterevallinin ne bir tarafına ne de öbür tarafına doğru yuvarlanmak istemiyorsak dengeli beslenmek zorundayız. Bunu yaparken de, sağlıklı olacağım diye bir çoğu para tuzağı haline dönüşmüş sağlıklı yaşam sektörünün de kurbanı olmamak lazım. Formda olmanın, giydiğiniz bir kıyafeti kendinize yakıştırmanın ruhumuz üzerinde de iyi etkisi olduğu kesin. Ne yiyeceklerin esiri olmak lazım, ne sıfır beden mankenleri her yere döşeyip duran sonra da milli bir anoreksiğimizolduğunda “Ah Vah!” diyen medyanın, ne de ‘Wellness’ı bu yüzyılın en çok para kazandıracak sektörü ilan eden uyanıkların. Hiçbir şeye teslim olmamak lazım, içimizdeki denge duygusundan başka…*Anoreksianın nasıl bir bela olduğunu anlatan çok daha çarpıcı fotoğraflar vardı ama yine koymadım. Çünkü, dayanılır gibi değildi 🙁