Yazları ayrı, kışları ayrı güzel olan ve cennet köşelerini aratmayacak şekilde her mevsim ayrı bir güzelliğe bürünen köyümüzün en çok özlediğim yanı, yaz sabahının serinliğidir.Toprak damlı evimizin ön tarafındaki bahçe bölümünün bir kısmını babam dinlenmek amacıyla düzenlemişti. Etrafını çiçek ve sarmaşıklarla bezediği kamelyanın içine, ağaçtan yapılma sediri de koymuş güzelce halı yastıklarla döşeyerek kendine yalandan bir saray inşa etmişti. İşlerden arta kalan zaman burada değerlendirilirdi. Evin arka ve yan tarafında sebze bahçesi ile meyve ağaçları vardı. Taze toplanmış domatesin tadını unutmuyorum. Hele erik ağaçlarını, bir de can eriği ise dibinden ayrılasım gelmezdi.Köyde günlük yapılması gerekenler haricinde yapılacak işlerde pay edilmiş böylelikle herkese yapması gereken bir vazife verilmişti. Gün batımına yakın bana verilen bahçe temizliği işini bitirdikten sonra evimizin toprak damına çıkar, ötelere doğru uzayıp giden toprak yolun vardığı yeri merak ederdim ve hayallere dalarak hiç görmediğim halde deniz kenarında biteceğini düşünürdüm.Kitaplarımda gördüğüm ve öğretmenimden duyduğum kadarı ile masmavi deniz.Evet, gün geldi toprak yoldan gitmek bana da nasip oldu. Ancak yolun bittiği yer maalesef deniz kenarı değil bir başka yoldu, o yolun devamında ise sağlı sollu betondan yapılmış binalar, evler vardı yol bitmedi ancak varacağım yere gelmiştim.Şu anki bulunduğum yer, beni toprak damlı evimizden ayrı düşüren yer, yanlızca senede birkaç gün köyüme gitmeme izin veren yer, insanlarını neredeyse hiç dinlendirmeyen köle gibi kullanan yer, zorba,acımasız,mecburiyetlere garkeden, sıkıntılara boğan ve 60 yıllık ömrü 50 yıla indiren yer.Büyükşehir. Çok isterdim toprak yolun deniz kenarında bitmesini.