Vazgeçmeyi bilmiyor musun sen? diye azarlarken beni vazgeç dediğinde nelerden vazgeçmek zorunda kalacağımı bilmiyor gibiydi.Kırgın gözlerle baktım yüzüne. Sesimin çıktığı kadar bağırmaya başladım. Nefes almaktan vazgeç, su içmekten vazgeç, yaşamaktan vazgeç demekten ne farkı var senin bu söylediğinin?Artık telefonumun çalmasını beklemeyecektim mesela, ya da arayamayacaktım rehberden yalnızca bakacaktım numarasına. Belki özel numaradan çaldırıp sesini dinleyecektim. Ama merhaba diyemeyecektim normal bir ses tonuyla.Vitrinlerde beğendiğim elbiseleri o da beğenir mutlaka diye satın alamayacaktım. Güzel yemek tarifleri biriktirmeyecektim. Başarsız kek yapma girişimlerim olmayacaktı. Çok beğendiğim bir kitabı ona vermek için sabırsızlanmayacaktım.Yalnız dinleyecektim en sevdiğim şarkıları. Alışacaktım yolda yalnız yürümeye. Hani bir eli tutmadan bir omza yaslanmadan tüm kalabalık caddelerde daha çok hissetmeyecektim sanki yokluğunu.Gözlerimin dolduğunu görünce gelip yanıma tüm şefkatiyle sarıldı. İkimiz de hıçkırarak ağladık.Daha çok uzun bir zaman olmamıştı oysa benim ona unut artık, unutmalısın dediğim. Birbirini anlayan iki kadındık şimdi. Birimiz yaşadığı bir diğerimizin yaşadığından az değildi. Ve ne kadar benziyordu her ayrılık birbirine.Biliyor musun dedim bir elimin tersiyle gözyaşlarımı silerken sen salya sümük kapıma geldiğinde kendini terk eden bir insan için bir diğeri nasıl böyle ağlar diye düşünmüştüm kendi akıbetimden habersiz. Önce şaşkınlıkla baktı yüzüme sonra gülümsedi yaşamayınca anlamıyor insan değil mi? dedi.Yaşamayınca anlamıyordu insan iyi ya da kötü. Empati diye bir şey yoktu. Yalnız yaşanarak öğreniliyordu bazı şeyler.Sıcak çikolata içer misin? dedi. Konuşmaya halsiz başımı salladım. Biliyor musun sen haklıydın dedim. Anlamamış gibi baktı gözlerime. Bu adam senin için uygun değil dediğin de dedim. Ha evet dedi anneler hisseder.Sonraki günler birlikte çıktık yürüyüşlere, sinemaya, alışverişe, pikniğe gittik birlikte. Mumlarımızı yakıp müzik dinledik. Bazen başımı göğsüne dayadığımda belki de aradığım huzur yalnızca budur dedim. Bu sıcaklığı bu korunaklı limanı arıyor insan aslında. Her yeni aşkta her yeni yüzde anne şefkati arıyoruz belki de…Şöminede odunlar çıtırdarken dinledim ömrümün en güzel masalını. Babamdan nasıl ayrıldığını, sonra hayatına giren aşkların ona neler katıp neler götürdüğünü. Belki ilk kez bu kadar yakınlaştık birbirimize belki ilk kez duvarların ötesine geçtik. Ellerini parmaklarımın arasına alıp başımı göğsüne yaslayıp dinledim ömrümün kış masalını…Bir akşam albümleri karıştırdık beraber. Koltukta yan yana diz dizeydik eli bir yandan saçımı okşuyordu. Bebeklik resimlerime bakıp gülüştük. Yıllardır sakladığı bohçayı çıkardık sandıktan. Minicik zıbınlar, tulumlar ve pembe patikler…Elime alıp parmağıma geçirdim bir tekini. Diğer tekini de o.Ne garip dedi hayat. Tüm sancılar doğumla beraber bitiyor sanıyorsun. Oysa asıl sancı sonrasında başlıyor. Sen bu patikleri giyerken ben seni esen rüzgârdan bile korumaya çalışırdım. Canını hiçbir şeyin yakmasına izin vermezdim. Şimdi benim pamuklara sardığım kızımı biri ağlatıyor, incitiyor ve elimden onu teselli etmekten başka bir şey gelmiyor. Gözleri doldu. Gözlerim doldu. Pembe patikler her ikimizin parmağına takılı bir süre öylece dalıp gittik….