Ressam Arthur Rackham, 1909.
Ressam Arthur Rackham, 1909.

Çocuk, cadı ve av kelimelerini aynı cümle içerisinde okumak bugün pek çoğumuz için ürkütücü gelse de Ortaçağ Avrupa’sının oldukça aşina olduğu konulardı. Çocukluk fiziki olarak insanlığın varlığından beri bulunsa da modern anlamda çocukluk fikri ancak 17. yüzyılda yaygınlaşabilmişti. Bu nedenle konuyu Ortaçağ ve çocuk kavramı üzerinde biraz durmakta fayda var. Zorlu iklim şartları, salgın hastalıklar, yetersiz beslenme gibi Ortaçağ’ın karanlık ortamında çocuk ile ailesi arasında duygusal bağlar yok denecek kadar azdır çünkü “Ortaçağ’da çocuk yoktur, sadece küçük yetişkinler vardır.” Var olan sınırlı sahiplenme duygusu da Hıristiyanlık değerlerini uygulatmak amacındaki Kilise’nin baskısı ile yaratılmıştı. Ortalama ömrün 30 yıl olduğu bir ortamda bir çocuğu büyütmek dertlerin en büyüklerinden biriydi. Nitekim bu bakış açısını Avrupa kökenli masallarda bulunan terkedilmiş çocuk olgusunun kullanılmasından da anlaşılmaktadır. Özellikle Grimm Kardeşler’in ünlü masalları Hansel ile Gretel’de çocukların üvey anneleri tarafında ormana terkedilmeleri ya da Pamuk Prenses’teki zalim üvey anne figürü bunu açıkça göstermektedir. Hatta yapılan araştırmalar göre üvey anne figürünün masalın orijinalinde bulunmadığını, 17. Yüzyılda derlendiği yer olan Almanya’da aile yapısına ters bulunarak bilinçli şekilde sonradan eklendiğini göstermektedir.

1681'de Joseph Glanvill tarafından yazılan Saducismus Triumphatus adlı kitapta çocuk cadıların tasviri
1681’de Joseph Glanvill tarafından yazılan Saducismus Triumphatus adlı kitapta çocuk cadıların tasviri

Cadılık, büyücülük gibi suçlar genelde kadınlara ithaf edilmiş suçlar olmakla beraber “Cadı Avı” dediğimiz olgu tıpkı işkence gibi soy, ırk, din ya da cinsiyet fark etmeksizin uygulanır olmuştu. Literatüre Büyük Cadı Avı olarak geçen bu katliamlar dizisi kabaca 14. Yüzyıldan 18. Yüzyıla kadar devam etti. Bu süre zarfında histerik ve psikopat nesillerin yetiştiğini göz önünde bulundurursak cadılıkla suçlanmak çocuklar için çok da zor bir iş değildi. Vaftiz edilmemiş olmaktan tutun da solak olmaya kilonuzu tartıya bakmadan söylemeye kadar birçok şey cadı olarak suçlanmanıza neden olabilirdi. Hele ki kedi, kurbağa, fare, yarasa gibi şüpheli hayvanlarla aranız iyiyse ya da kardeşinizi fazla kıskanıyorsanız ve canınızı sıkan insanların başına kötü şeyler geliyorsa yaşınız kaç olursa olsun sonunuz diri diri yakılmak, kılıçla kellenizi uçurulması gibi trajik bir hâl alabilirdi.Epilepsi gibi ağzınızda köpükler çıkartarak nöbetler geçirten bir hastalığınız varsa zaten ömrünüzün çocukken son bulması işte bile değildi. Bunlar dışında depresyon ya da melankoli gibi ruhsal sorunlar bile cadılıkla suçlanmanız için yeterliydi ve Orta Çağ’da şüpheli olmak cezalandırma için yeterlidir. Örneğin; bir insanın cadı olup olmadığını anlamak için kullanılan en yaygın yöntem bir kazan dolusu suyu içine atılmaktı. Şüpheli kişi bir cadı ise suda batmaz, eğer batarsa masumdur ve muhtemelen boğularak cennete giderdi yani her iki yolda da ölürsünüz sadece yöntem değişir.

Kaynak: http://www.buzzle.com/articles/history-of-witchcraft.html

Çocuklar cadılık olayının çoğu zaman öznesi durumunda değil nesnesi durumundaydı. Büyü yapmak için çocuk kaçırmak yüzyıllar boyu Avrupa’nın en büyük korkularından biri oldu. Çünkü gerek Hıristiyanlık öncesi pagan inanışlara gerekse Hıristiyanlığın içine karışmış efsanelere göre etkili bir büyünün olmazsa olmaz malzemesi çocuk kanı, parmağı ya da fetüsüdür. Özellikle kan içme konusu uzun yıllar Avrupalı Yahudilerin Kilise tarafından sistemli olarak katledilmelerine neden oldu. Çünkü yaygın inanışa göre Yahudiler lanetlendiği için hastaydılar (iddia edilen bu hastalığın hemoroit olduğu belirlenmiştir) ve hayatta kalabilmek için kan içmek zorundaydılar. Bazı fanatik Yahudiler içinse kan içmek Tanrı tarafından emredilmişti. Bu konu ile ilgili Tevrat’ta şu cümleler bulunmaktadır: “Yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanlarını, kuzuların ve ergenlerin, kanını içeceksiniz Ve sizin için kestiğim kurbandan, doyuncaya kadar yağ yiyeceksiniz ve sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz.” (Hezekiel Bölümü, 39. Bap, 18 ve 19. Cümleler) Kan içmek ya da büyü yapmak için çocuk kanı elde etmek savunmasız oldukları için daha kolaydı. Hatta Cüneyt Arkın filmlerinde bir Bizans işkencesi olarak gördüğümüz “iğneli fıçı” aslında çocuk kanı elde etmek için kullanılan bir araçtı. Çeşitli kronikler ve dava kayıtları bu kaçırılan çocukların sayısını yıl içinde binlerle ifade etmektedir.

Helen Duncan'ın İngiliz gazeteci Mary Evans tarafından çekilen fotoğrafı
Helen Duncan’ın İngiliz gazeteci Mary Evans tarafından çekilen fotoğrafı

İnsanlık tarihinin hiçbir evresinde çocuklar cadı avı çağında olduğu kadar insanlık dışı muamelelere maruz kalmamışlardır. Çocuk cadı avları, Avrupa ve Hıristiyanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olup cadı avlarının son bulması sanılandan çok daha uzun sürmüştür. Ülkelere göre bilinen son cadı idamları Hollanda’da 1610’da, İngiltere’de 1684’te, Fransa’da 1745’de Almanya’da 1782’de, İsviçre’de 1782’de, Polonya’da 1792’de yaşanmıştır. Avrupa’da cadılıktan son hüküm giyen ise 1944’te 9 ay hapis yatan İngiliz Helen Duncan oldu. İngiltere’de Cadılık Kanunu (Witchcraft Act) anca 1951 yılında Winston Churchill tarafında kaldırılabildi ancak periyodik olarak çıkan haberlere bakarsak Avrupa’nın cadı paranoyası bugün bile devam etmektedir.KAYNAKLAR:Haydar Akın, Geç Ortaçağ ve Yeniçağ Avrupa’sında Çocuk Cadılar ve Çocuk Cadı Avı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008.Derya Tulga, Cadılar ve Cadılık, Ntv Tarih, Sayı 9 Sf. 60-68, Ekim 2009.Rita Putatunda, History of Witchcraft, http://www.buzzle.com/articles/history-of-witchcraft.html,