Yatağından kalkıp odasının kapısını açtı sağ eliyle, sol elinde de bira duruyordu; onun için tuvalete gitmek pek sorun değildi çünkü hemen odasının karşısındaydı. Kapıyı açtı ve tuvalete yöneldi, bira şişesini tuvaletin hemen yanında bulunan çamaşır makinasının üzerine bıraktı. Çamaşır makinasının yeri çok önemliydi onun hayatında, çamaşır makinasını masa gibi kullanıyordu; üzerinde kalem, gazete parçaları, çöp torbası ve aylar once bitmiş bir çamaşır tozu paketi vardı.Matyus tuvalette sıvısını boşalttıktan sonra ellerin yıkamadan çıktı ve makinenin üzerindeki şişeyi alıp odasına geçti geçerken ışığa tutarak bira şişesini içinde ne kadar kaldığını ölçtü; biranın yarısı bitmişti en azından 10 dakka geçmiş olmalı diye düşündü ve yatağına uzandı tekrar. Shostakovich çalıyordu hala Russian waltz çok sevdiği bir eserdi; matyus zaten Mozart hariç hemen hemen bütün klasik müzik sanatçılarını beğenirdi. Üniversite yıllarında mendelson eşliğinde ev arkadaşıyla saatlerce satranç oynarlardı karanlıkta. Bir müddet sonra olayları, sohbetleri kafasında hamleler şeklinde çözümlemeye başlamıştı; bir yandan kafasında satranç oynuyor bir yandan da karşısındakiyle konuşuyordu.Matyus insanlarla konuşmayı sevmezdi ama onları dinlemeyi çok severdi. En güzel sohbetlerde haftada 3 gün diyalize gitti esnada yan yatağında bulunan kişiyle oluyordu. Diyaliz 2 saat sürüyordu ve her defasında farklı bir hastaya rastlıyordu komşu olarak. Aradan bir kaç yıl geçtikten sonra bir çok böbrek hastasıyla karşılaşmıştı. İçlerinde en sevdiği Salih amcaydı; salih amca 75 yaşında bir ferforje ustasıydı. Ayda bir kez veya 2 kez salih amcayla karşılaşıyor ve salih amca matyus a gençliğinden başlayarak tüm hayatını anlatıyordu. Salih amcayla konuşmaları 2 sene sürmüştü ve iki sene sonunda salih amca vefat etmiş ve matyusta ölüm üzerine düşünmeye başlamıştı. O zamana kadar çok basit geliyordu ona ölüm; birisi ışıkları kapatacaktı ve bir daha açmayacaktı.Matyus diyalize girmeye başlayalı 2.5 sene olmuştu ve giderek benzinin sarardığının ve zayıfladığının farkındaydı. Garip bir şeydi yaşıtları evlilik planları yaparken, O; böbrek bağışı bekliyordu; takılacak böbrekte onu ancak 5-10 sene idare edebilecekti. Birden kendini çok çaresiz hissetti matyus ve bir sigara yaktı ve birasından bir yudum aldı. Kendini çaresiz hissettiği zamanlarda Fareler ve insanlar romanındaki Lenie’ yi düşünürdü. Lenie’ nin hayallerini ;zaten topu topu tamamını bitirebildiği bir o kitap vardı. Lenie’yi düşündü matyus ve yüzünde bir gülümseme belirdi. ‘‘Biz diğer işçilerden farklıyız dimi? George.’’Matyus saate bakmak için dolaptan köstekli saatini aldı; sonra bakıp yerine koydu yavaşça. Saat 10’ u 12 geçiyordu. Eline yatağının sol tarafından bir defter ve bir kalem aldı. Deftere bir şeyler karaladı. Sonra tekrar dolabına baktı ve bir kutu uyku ilacı aldı. Matyus’ un dolabının kapısı hep açık dururdu böylece enerjiden tasarruf ediyordu. Bir kutu uyku ilacını teker teker sabırlı bir şekilde birasıyla birlikte içti. Tahminine gore 1 saat içinde sonsuz uykuya dalacaktı. Son bir saatini nasıl geçirmeliydi bilmiyordu. Ayağa kalktı ve askılıkta olan pardusesini aldı ve üstüne giydi öldüğünde pardusesi üstünde olmalıydı. Sonra pardusenin iç ceplerine bakındı ve bir tane şeker buldu. Ve şekeri ağzına attı. Aklına lise yıllarındaki kız arkadaşı geldi; O’na her gün bir tane şeker verirdi. Bir gün sahilde otururken kız arkadaşı matyusa şöyle sordu: Martılara ne oluyor geceleyin, kayboluyorlar. Matyus: Herhalde evlerine dönüyorlardır diye cevap verdi. Onca hayal sonunda Matyus esnemeye başladı ve yavaşça yatağa gömülmeye başladı. Baba filmini gözünün önüne getirdi ve kafasından sahneleri geçirirken sonsuz uykuya daldı. Matyus bir gün bir rüya görmüştü; rüyasında yatağına bir melek gelmişti ve sormuştu O’na; sen nesin biliyor musun? Matyus bilmiyorum diye cevap vermişti. Melekte O’na sen ne iyisin ne kötüsün diye cevap vermişti.İŞTE BİZİM MATYUS BÖYLEYDİ NE İYİYDİ NE DE KÖTÜ….