Annem bir süreliğine yurtdışında ve evin büyük kızı olarak yeni anne benim. Babam yurtdışına gider evin babası ben olurum, arkadaşlar izne gider, ben onların işine de sahip çıkarım, annem gitti en sonunda şimdi de anneyim ben. Hep birilerinin yerini tam olarak doldurabilme çabası… İster istemez yoruyor insanı.Asıl sorun şu ki, babam gittiğinde evle ilgili çok fazla yükümlülüğüm olmuyordu, pazardı marketti evin eksiklerini tamamladım mı sorun bitiyordu. Ama mesele annem olunca hiç öyle olmuyor, çünkü annem yemek yapıyor! Yazları annem kardeşlerimle gittiğinde benle babam gül gibi geçinip gidiyorduk. Babam yemek yapıyordu bende temizlik evdeki nüfusta azaldığı için tek sorun annemi özlemem oluyordu. Şimdi evdeki nüfus sayısı oldukça fazla.İlk günler oldukça güzeldi, işe gidiyordum, kardeşlerim ev düzeni konusunda mükemmeldiler, babam süper anlayışlı, komşular bir sürü yemekler gönderiyorlar, her şey yolunda.Sonra günler geçtikçe artık evdeki düzen bozuldu, komşular daha az yemek göndermeye başladılar ve evde bir toz bulutu oluşmaya başladı.Hemen kontrolü elime aldım, çok güzel dip köşe temizlik yaptım, ama bünye bu derece dip köşe temizlik yapmaya alışkın değil. Vücut ham. Bir hafta her yerim ağrıdı. O arada ev kirlenmeye başladı. Evi temizlerim yine temizlemesine de yemek ne olacak.Yemek yapmasını bilmiyorum ki ben! Makarna yapmasını bilir-d-im bir tek. O da makarnaya olan düşkünlüğümden sadece. Annem çok kızardı bana, çok güzel bir savunma sistemi geliştirmiştim; yemek yapmaya ihtiyacım yok. Evet, yemek yapmaya ihtiyacım yok çünkü hem annem hemde babam harika yemekler yaparlar ki babam türünün son örneğidir bence, hafta sonu giyer önlüğünü girer mutfağa…Ee böyle olunca neden yemek yapayım ki? Aç kalma gibi bir ihtimalim ya da yapılanları beğenmeme gibi bir seçeneğim yok!Patates püresi ya da kızartması, makarna,tavuk ızgara derken az buçuk bir şeyler öğrendim. Bu arada her seferinde itinayla elimi yakmayı başardım. Her elimi yaktığımda da anneciğim geldi aklıma. Ben hep kaçardım yemek yapmaktan, o da bari yanımda dur da nasıl yapılacağını öğren derdi. Hem anne, hem baba leziz yemeklere imza atınca tabi, çocuklarda benim gibi oluyor demek.Bu şekilde annem gelene kadar durumu kurtarırım diye düşünüyordum ama sanırım anne rolünü çok fazla benimsemişim , evden sesler yükselmeye başladı, hep aynı şeyleri yiyoruz gibilerinden, babama yaslanacak oldum , baktım onda da tık yok. Beni mutfakla baş başa bıraktı. Bende hazır çorba cennetine atarım kendimi dedim ama olmadı, kuş yemi kadar hazır çorbalar benim de gözümü doyurmadı.Başka bir şeyler yapmam lazımdı. Anne yemeği gibi mesela…Buldum; pilav!Pilav yapması çok zordur, ilk kez yapıyorsun, tutturamazsın dediler.Dinlemedim. Yaparım dedim.İş yerindekilere sordum, tarif ettiler.Şu kadar pirinç, şu kadar su dediler. Allahtan hafızam kuvvetli, annemin püf noktasını da kullanırım dedim.Başladım yapmaya. Harika olacak, herkes ilk seferde nasıl bu kadar güzel yaptığımı soracak diye hayaller kuruyordum. Pirinci ıslayıp attım, tencereye. Ama o da ne? Bu pirinç az,bu tencereye bile az, yeter mi evdeki boğazları doyurmaya? Hemen biraz daha pirinç attım ama bu sefer de sanki renk farkı var aralarında, pişince değişir diye kendimi rahatlattım, sıra geldi suyunu koymaya. Evet ne demişlerdi; bir su bardağı pirince 2 su bardağı su. Onu da koydum.Artık annemin püf noktasındaydı sıra,onu da ekledikten sonra bir oh çektim, hallettim işte, nesi zormuş ki pilav yapmanın dedim.Sonra pilav tenceresinin kapağını kaldırınca bir baktım da bizim pirinçler emmiş o suları! Bu tencerenin acilen daha çok suya ihtiyacı var. Hemen ekledim. Sabırsız kişiliğim beni ele verdi, altını yaktım çabucak pişsin diye. Sonra da tekrar kıstım, lezzetli yemek kısık ateşte pişendir dedim. Sonra tekrar açtım. Tekrar kıstım. Bir açtım kapağı: su yine yok! Hayır hayır, ben bir yerde yanlış yapıyorum, kesin şirkettekiler bir şeyleri yanlış söylediler ya da ben karıştırdım… Şimdi ne yapacağım? Biraz daha su eklemeliyim ama korkuyorum ya pilavım lapa olursa! Eğer lapa olursa dökerim, baştan yaparım bende, ne var yani. Annnaaa saate bak, babamın gelmesine çok az kalmış. Bu pilav ya olacak ya olacak, yeni bir yemeği kesinlikle babama yetiştiremem ki ben…Bak güzelim, tamam sen suyu emiyorsun ben de üzerine yeniden su ekliyorum ama olmaz ki böyle, senin bir ayarın yok mu, ne olur etme eyleme şaşırtma bu acemi aşçı yamağını… Zaten zar zor geçiyorum, tencerenin başına, soğutma ben biçareyi yemek yapmaktan…Kendini başarısız hissedersem alimallah almam bi daha bu tencereyi elime…Ayyy, ben bu pilavı yaparken ölçüyü ilk ölçüye göre koydum…Sonradan eklediğim pirinçler için su koymamıştım ki ben…Biraz daha su ekledim, bir de baktım ki ben pilavın içine sabahtan beri soğuk su koyuyorum! Artık bu sefer böyle yiyecekler. Bir daha yaptığımda söz veriyorum, onlara gerçek pilav yedireceğim.Biraz daha su.Evet evet oluyor, pilavım pişmek üzere. Canım, canım benim sağol beni utandırmadığın için, bak söz veriyorum bir daha ki sefere çok özenli davranacağım sana karşı, ne suyunu ne de tuzunu eksik etmeyeceğim. Söz verdiğim gibi harika olacaksın…Şimdi tadına bakma zamanı…Yaaa, bu pilav tuzsuz! Babam tuzsuz yemek yemez ki , pilava da sonradan tuz eklenmez ki…Buldum bak, şimdi ben sana biraz tuz biraz biraz daha su katacağım. Sonra bir tur da karıştıracağım, sonra da altını kapatacağım. Sen o ara kendi kendine demlen, işin ne!Vallahi işim bitti diye değil, yoruldum ondan böyle konuşuyorum… Tamam tamam, sen kendi kendine böyle demlen işte… Ben birazdan gelip seni kontrol edeceğim.Nihayet son kontrol zamanı. Tencere kapağını açıp, önce selamımı veriyorum. Ama ama bu annemin pilavı gibi görünmüyor ki! Tane tane değil! Lapa da değil! Ne ki şimdi bu? Allah bilir tadı nasıl olmuştur. En iyisi tadına bakmak… Tamam tuzu yerinde ama yok yok bu annemin pilavı değil…Banane ya, ben bunu yemiyorum…