Bu öyküyü nerede okuduğumu hatırlamıyorum.Muhtemelen bir röportajda okumuşumdur ama notlarım arasına alırken nereden aldığımı yazmamışım.Şimdi ne yazayım diye düşünürken aklıma geldi de notlarıma baktım.İlk okuduğumdaki lezzeti bulunca buraya aktarıyım istedim.Öyküyü buraya aktarıp kendi öykümü de eklemek istiyorum.

Kitapçılık yapmaya karar verdiğim günlerdeydi.Yani, dükkânın henüz boyandığı,rafların ev vitrinin filan yapıldığı sıralar.Kitap almaya başlamamışız daha.Bir akşam, akrabalar eve konuk olarak gelmişlerdi.Yaşı elliyi aşmış bir kadın…Çocuklarının kimini avukat yapmı,kimini mühendis…Evdeki kitapların çokluğuna baktı baktı da… “Evladım” dedi, “Sizin için güç olmayacak mı dükkânın kitaplarını önce eve getirip sonra dükkâna taşımak?” Sağa sola küme küme yığılmış bunca kitap, ticaret için değil de, sadece okunmak için alınmış olsun… “Tövbe yarabbi!”

Bu okuduğunuz bir yerden aldığım öyküydü.Aşağıda okuyacağınızsa benim öyküm:Ben kitap okumayı çok seven biriyim.Haftada mutlaka bir kitap bitiririm.Kitap alacak/kiralayacak param yoksa arkadaşlarımdan alır okurum.Neyse geçen yaz arkadaşlarım taşınacaklarında kitaplarını bana bıraktılar.Onlar taşındıktan bir hafta kadar sonra anneannem bizim yanımıza geldi.Ben kitapları kurcalamaktan yerleştirmeye fırsat bulamadığım için aynen yukarıdaki öyküde olduğu gibi sağa sola kümelenmişti.Anneannemin tepkisi aynen şöyle oldu:”Oğlum okulu bıraktın da kitapçı mı açacaksın?”