Kuzey Kıbrıs’ta gerçek çözüm, KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını koruması, Türkiye ile bağının daha da güçlendirilmesi ve Kıbrıs halkının milli ve manevi bilincini artıracak güçlü politikalar yürütülmesidir.Son aylarda gündemi meşgul eden Kıbrıs konusu, Türkiye’nin önüne, uzun süredir beklediği AB’ye üyelik için şart olarak konuldu. AB üyeliği ve Kıbrıs iki ayrı konu olmasına rağmen Yunanistan ve İngiltere gibi AB üyesi bazı ülkeler tarafından birbirine bağlantılıymış gibi gösterilerek aynı pakette gündeme getirilmesi ise gerçekte son derece hatalı bir yaklaşım.Ada, Türkiye için neden önemli?Kurtuluş Savaşı yıllarında Misak-ı Milli sınırları içinde Kıbrıs da bulunuyordu. Ancak bu tarihte Kıbrıs artık İngiliz egemenliğine geçmiş ve Türkiye Ada üzerinde herhangi bir hak talep edemeyeceğini belirtmişti. Bu nedenle, Türkiye 2. Dünya Savaşı yıllarına kadar Kıbrıs konusundaki gelişmeleri uzaktan izleyebildi.1821 yılında Yunanistan’da isyanın başlamasından sonra, Kıbrıs’taki milliyetçi Rumların başını çeken Kilise, bir isyan hazırlığına girişir. Fakat dönemin Osmanlı valisi bu isyan planlarını öğrenerek, isyancıların bir kısmını idam eder ve diğerlerini sürgüne gönderir. Bu kişiler 1821 yılı sonlarında Roma’da toplanarak ilk Enosis bildirisini yayınlarlar. Tüm Hıristiyan Krallarına çağrıda bulunarak, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı için yardımcı olmalarını isterler. 1878’de Osmanlı Devleti, Rusya’ya karşı diplomatik desteğin bedeli olarak Kıbrıs’ı İngiltere’nin “geçici yönetimi”ne bırakır.Ada’yı Osmanlı hükümetinden kiralayan İngiltere, 1914 yılında Osmanlı Devleti’nin 1.Dünya Savaşı’na katılmasından yararlanarak, Kıbrıs’ı ilhak eder. Bu yönetim devri, bazı Kıbrıs Rumları arasında Enosis’in gerçekleşeceğine dair umutları artırır. Hatta bu durum, 1915 yılında İngiltere’nin Kıbrıs’ı Yunanistan’a teklif etmesiyle daha da somutlaşır.Neticede, 1571’den 1914’e kadar, neredeyse 4 asır Türk hakimiyetinde kalan Kıbrıs, bir takım oldu-bittilerle elden çıkar; Kıbrıs ve Kıbrıs Türkleri’nin hayatında yeni bir dönem başlar.Bu dönem Türkiye’nin NATO’ya girdiği yıllarda (1952) Kıbrıs’ın da Yunanistan’a bağlanma girişimleriyle sonuçlandı. 1950-55 yılları arasında Türkiye’nin Kıbrıs politikası, İngiltere yönetiminin korunması, bu statüde değişiklik olacaksa Türkiye’nin de söz sahibi olması gerektiği yönünde şekillenmiştir. 1958-60 yılları arasında ABD ve İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında Kıbrıs’ın taksim edilmesi fikrini gündeme getirmiştir. Türkiye o dönemde İngiltere’nin Ada’da askeri ve siyasal varlığını Türklerin bir güvencesi olarak görmekteydi. Diğer yandan Rumların arasında İngiltere karşıtı haraketlerin artması İngiltere’nin Kıbrıs politikasında değişikliklere yol açtı. İngiltere, Türkiye’nin Ada politikasında söz sahibi olmasını desteklemeye başladı. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türkler ve Rumlar görünürde eşit statülerde devlet yönetiminde rol oynamışlardır. Yunan kökenli terör örgütlerinin Kıbrıs Türkleri’nin güvenliğini tehdit etmesi üzerine 1960-74 yılları arasında Türkiye’nin Kıbrıs politikası, Ada’daki soydaşlarımızı “garantör devlet sıfatı” ile korumak olarak belirlenmiştir.1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı ile birlikte daha önce dile getirilen Kıbrıs’ın taksimi konusu fiilen gerçekleştirilmiş olur. Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri müdahalesi sonrası Kıbrıs Rum toplumu ve Yunanistan, konuyu milletlerarası platformlara yanlış aksettirmeye çalışmışlardır. Zaman zaman başarılı olan bu Rum-Yunan taktiği karşısında Türkiye ve Kıbrıs Türk toplumu, bir yandan, iki taraflı iki toplumlu bir federasyon fikrini savunurken diğer yandan da uluslararası siyasi temayüllere veya Kıbrıslı Rumların çeşitli adımlarına göre yeni siyasi kararlar aldılar. Bu kapsamda Kıbrıs Özerk Türk Yönetimi, önce Kıbrıs Türk Federe Devleti ve arkasından da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne dönüştü. Son zamanlarda Kıbrıs Rum halkının Avrupa Birliği’yle birleşme yönünde almış olduğu kararlar konuya yepyeni bir boyut kazandıracak mahiyettedir.Kıbrıs Rum Bölgesi’nin AB’ne üye olması, bir taraftan Yunanistan açısından Enosis’in gerçekleşmesi anlamına gelmekte iken; diğer taraftan Kıbrıs sorununun taraflarından birisinin birleşik Avrupa devletleri arasında yer alacağı manasındadır. Böyle bir gelişmeye seyirci ve sessiz kalamayacağını açıklayan Türkiye ve KKTC, bu durumun gerçekleşmesi halinde Kıbrıs Türk Bölgesi’nin de Türkiye ile birleşeceğini ve bütünleşeceğini ilan etmişlerdir.Kıbrıs İçin Gerekli Siyasi TavırBM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın son olarak hazırlayıp her iki ülke temsilcilerine göndermiş olduğu yaklaşık 150 sayfalık belgede KKTC için çok ciddi riskler bulunuyor. Hazırlanan belgede Kıbrıs Türkleri’nin egemenliğinin yer almaması, belgenin olduğu haliyle kabul edilmesi durumunda adada yaşayan Türkler’in en fazla 3 ila 5 yıllık bir süre içerisinde azınlık olarak nitelendirilip o şekilde bir muameleye maruz kalma durumlarının bulunması, Annan’ın raporunu kabul edilemez bir hale sokuyor. Ayrıca belgede belli bir orandaki Rum vatandaşlarının KKTC’ye ait bölgelere yerleştirilmesi de teklif ediliyor. Böyle bir durumda ise Türklerle Rumlar arasında 1960 yılında yapılan antlaşmada iki ayrı topluluk statüsünü korumak için alınmış bütün tedbirlerin ortadan kalkması ihtimali söz konusu. Daha kötüsü ise, iki halkın güvenle yaşayabileceği uygun zemin hazırlanmadan karma bir toplum modelininin uygulanmaya çalışılmasının geçmişte olduğu gibi çok zararlı sonuçlar doğurabilmesi ihtimalidir.Böyle bir anlaşma hayata geçirildiğinde, pek çok Kıbrıs Türkü evinden ve işinden olacak, huzursuzluğa ve sıkıntıya maruz kalacaktır. Adada 1974’ten bu yana süren ve artık oturmuş olan yerleşimleri dağıtmak, insanları evlerinden çıkarmak, dirlik ve düzenlerini bozmak, kimseye yarar getirmez.Türkiye’nin bu konudaki politikası, Milli Güvenlik Kurulu’nda da son derece isabetli bir biçimde ifade edildiği gibi, Kuzey Kıbrıs’lı Türklerin güvenliğini öncelikli amaç olarak belirlemek ve KKTC yönetimine destek olmak esaslarına dayanmalıdır. Kıbrıs Türk halkı, Türkiye’nin bir parçasıdır. Kıbrıs davası, milli davadır. Kahraman Türk Ordusu, 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatı ile adadaki soydaşlarımızı radikal Rumların soykırım emellerinden korumuştur. Bu gerçekler hiçbir zaman gözardı edilemez. Adada Türk tarafını dezavantajlı duruma düşüren ve dahası güvenliğini riske eden çözümlere itibar edilemez.Kıbrıs, Türkiye açısından büyük stratejik önem taşıyan bir noktadır. Kıbrıs üzerindeki denetimini yitiren bir Türkiye, Akdeniz’e çıkış imkanını da yitirmiş demektir.Son yapılan MGK toplantısından da çıkan karar doğrultusunda Türkiye, Denktaş’ın ısrarla üzerinde durduğu, adada iki ayrı devlet bulunduğu gerçeğinin kabul ettirilmesi için çalışmalıdır. İki ayrı devletin oluşturacağı ortaklık devleti, dış ilişkilerde müstakil kararlar verebilecek, iç işlerde ise birbirlerinden bağımsız olacaktır.Ayrıca Türkiye’nin garantörlüğünün de devam etmesi şarttır.Annan Planı Neden Sakıncalı?BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın, hazırlamış olduğu rapor detaylı biçimde incelendiğinde, Türkiye’nin ve KKTC’nin ihtiyatlı tavrının haklılığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Görüşmelere zemin olması istenen raporda göze çarpan en ciddi sakıncalar Milli Güvenlik Kurulu toplantısında da ele alınmış ve ancak bunların düzeltilmesi durumunda Kıbrıs’ta muhtemel bir çözümün olabileceği vurgulanmıştır. Annan Raporu’nun Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin aleyhinde sonuçlar doğurabilecek yönleri şöyle sıralanabilir:1. Raporda her iki ülke için sunulan haritaların kabul edilmesi durumunda, Türk kesiminin sınırları 1974 öncesindeki duruma geri dönecektir. Bu, Kıbrıs Türkleri için çok sakıncalı bir durum ortaya çıkaracak, örneğin Lefkoşa’dan Mağusa’ya gitmek isteyen bir Türk en az 4 kez Rum kontrol noktasından geçmek zorunda kalacaktır.2. Adadaki Türk askerlerinin sayısının 10 binin altında tutulması, hem Kıbrıs Türklerini hem de Türkiye’yi olası bir tehlike karşısında tehdit altına sokacaktır.3. 20 yıl içinde 60 bin Rum’un Kuzey Kıbrıs’a yerleştirilmesi öngörülmüştür. Bu, Türk topraklarının dörtte birinden fazlasının Rum tarafına verilmesi, Kıbrıs’ın en stratejik bölgelerinin ve en verimli tarım arazilerinin Rumlara terk edilmesi, ayrıca 60 bin Kıbrıslı Türk’ün yerlerini yurtlarını bırakarak göçmen durumuna düşürülmesi demektir. Bu soydaşlarımızın nasıl yeniden yerleştirileceği, yaşayacakları mağduriyetlerin nasıl giderileceği, kayıplarının nasıl karşılanacağı soruları yanıtsızdır.4. Türkiye’nin garantörlük haklarının ortadan kalkması veya kapsamının daraltılması da yine Türkiye ve Kıbrıslı Türkler için güvenlik açısından büyük sakıncalar içermektedir.Bu nedenle KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş’ın Annan Planı karşısındaki eleştirel tavrı son derece haklıdır. Nitekim devletimizin yetkili makamları da Annan Planı’nın sakıncalarının bilincindedir ve bu nedenle Sayın Denktaş’a destek vermektedirler.Sayın Denktaş, üzerine düşen ağır sorumluluğu yerine getirmeye çalışırken Kıbrıslı Türklerin hakları kadar onları kurtarmak için canını vermiş olan şehitlerimizin de hatırasını düşünerek hareket etmektedir. Aynı bilincin sadece belirli bir kesim değil, tüm Kuzey Kıbrıs halkı tarafından paylaşılması gerekir.Lefkoşa Mitingleri ve Kimlik ErozyonuKıbrıs’ta yaşanan son gelişmeler, adadaki Türk toplumunda milli bilinç konusunda ciddi bir çözülme olduğu izlenimi vermektedir. Geçtiğimiz aylarda, Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın önderliğinde “ortak vizyon“ adlı oluşuma dahil 92 sivil toplum kuruluşunun katılımıyla Lefkoşa’da düzenlenen mitinglerde, “çözüm” çağrısı yapılmış, ancak haklı gibi gözüken bu çağrının altında bazı vahim mesajlar da verilmiştir. Mitinge katılanlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığına dolaylı da olsa karşı çıkmışlar, adada Rumlar ile ortak bir yönetim kurulması ve Birleşmiş Milletler’in öne sürdüğü -ve Türk tarafının çıkarlarını gözetmeyen- planın itirazsız kabul edilmesi çağrısında bulunmuşlardır. Atılan sloganlarda “Avrupa Birliği vatandaşlığı” ön plana çıkmış, “Müslüman Türk” kimliği üzerinde en ufak bir vurgu yapılmamıştır. Mitinglerin sembolik manzarası da dikkat çekicidir: Sayın Denktaş’ın Bayrak Televizyonu’ndaki açıklamalarında da vurguladığı gibi, mitinglerde hiç KKTC bayrağı açılmamış, Türk bayrağı dalgalandırılmamış, bunların yerine Avrupa Birliği bayrakları tercih edilmiştir. Hatta son mitingde 1974 öncesinde var olan, Rum egemenliğindeki birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı açılmıştır ki, her ne kadar tepki üzerine indirilmişse de, bu hareket adadaki “Türk kimliği”nin devamı açısından endişe verici bir görüntüdür…Bu mitinglere katılanların sayısının 30 bine kadar çıktığı yönünde tahminler vardır. Adanın Türk nüfusunun 150 bin civarında olduğu düşünülürse, bu rakamın oldukça kayda değer bir sayı olduğu görülebilir. Bu mitingleri ve bunlara katılan kitleyi görmezden gelmek, mümkün değildir.Yapılması gereken, ortada ciddi bir “kimlik erozyonu” olduğu gerçeğini kabul etmek ve bunun çözümlerini aramaktır.Bir kimlik erozyonunun yegane çözümü ise, o kimliği oluşturan değerlerin güçlendirilmesinden geçmektedir.Kıbrıs İçin Kültür Kampanyasıİçinde yaşadığımız devir, dünya tarihinde daha önce bir benzeri bulunmayan “globalleşme” çağıdır. Basın, televizyon, internet, sinema gibi kitle iletişim araçları, dünyanın dört bir yanını birbiriyle her an buluşturmaktadır. Kültürler, daha önce hiç olmadığı kadar birbirleriyle içiçe girmiş durumdadır.Böylesine bir dünyada bir milletin varlığını koruması için, hem global değerleri ve araçları benimsemesi, hem de kendi milli değerlerini çok iyi muhafaza etmesi gerekir. Bunun yolu ise, modern çağın araçlarını ve yöntemlerini kullanarak, milli ve manevi değerlerin yüceltilmesidir. Global kültürün öncüsü olan ABD bu politikayı kendi açısından oldukça bilinçli bir şekilde yürütmektedir: Amerikan filmlerinde çok yoğun biçimde gözlemlenen Amerikan milliyetçiliği herkesin malumudur. 11 Eylül’ün hemen ardından tüm ABD’ye Amerikan bayrakları, Amerika’nın milli ve dini değerlerini, Allah’a güvenini ifade eden sloganlar egemen olmuştur. Başta Başkan Bush olmak üzere, devlet adamları, verdikleri mesajlarda Amerika’nın milli ve dini değerlerini sürekli ön plana çıkarmaktadırlar.İşte milli ve manevi değerleri yücelten böyle bir kültür kampanyasının, “kültürel erozyon” tehlikesiyle karşı karşıya kalan her yerde, özellikle de Kuzey Kıbrıs’ta ivedilikle başlatılması gereklidir. Kuzey Kıbrıs Türkü; sahip olduğu Türk kimliği, Müslüman kimliği ve Osmanlı mirası konusunda modern kitle iletişim araçlarıyla bilinçlendirilmelidir. Müslüman-Türk kimliğinin neden bir gurur ve şeref vesilesi olduğu, bu kimliği taşıyan insanların asırlar boyunca tüm dünyaya nasıl nizam verdiği anlatılmalıdır.Bu kampanya çerçevesinde, Türk milli ve manevi değerlerini Kuzey Kıbrıs halkına daha güçlü bir biçimde yerleştirmek için:Kıbrıs’ın tüm gazete ve dergilerinde ve Kıbrıs televizyonu Bayrak TV’de yoğun bir kültürel seferberlik yürütülmeli; Türk tarihi, Osmanlı tarihi, Müslüman-Türk ahlakı, 1974 öncesinde Kıbrıs’ta yaşanan olaylar, 1974’teki Barış Harekatı’nın Kıbrıs halkına kazandırdıkları gibi önemli konular; açık, anlaşılır, düzeyli ve kaliteli yazı ve yapımlarla halka anlatılmalıdır.KKTC’nin dört bir yanında konferanslar düzenlenmeli, üstte sayılan konular halka yüz yüze anlatılmalı, halkın bu konudaki görüşleri değerlendirilmeli, soruları yanıtlanmalıdır.Kuzey Kıbrıs halkını, mevcut yönetime küstüren birtakım hatalı politikalar ve uygulamalar varsa, bunlar da bir an önce düzeltilmeli, halkın KKTC’ye ve Türkiye’ye olan güvenini perçinleyecek sosyal politikalar geliştirilmeli, insanların sorunlarına çözümler getirilmeli, halk bu çözümleri “Güney’le entegrasyon”da aramaktan kurtarılmalıdırlar.Bu konularda devletimizin ve KKTC’nin sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapması gerektiği ise açıktır. Devletimiz kuşkusuz gerekli politikaların belirlenmesi ve uygulanması konusunda gerekeni yapacaktır, ancak kültürel kampanyalar en iyi ve etkili biçimde gönüllü sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülebilir. Bu konuda tecrübe ve birikim sahibi olan vakıf ve dernekler, göreve çağrılmalı ve desteklenmelidir. Eğer bu çalışmalar başarılı ve etkili bir biçimde yürütülür, devletimiz bunun için gerekli desteği sağlarsa, o zaman Kuzey Kıbrıs’taki “kültür erozyonunun” da kısa sürede önü alınacaktır. Ve Kuzey Kıbrıslı soydaşlarımız, kendilerini Avrupa Birliği bayrağı açmaya iten yanılgıdan sıyrılarak, yeniden Ay-Yıldız altında onur, mutluluk ve güven bulacaklardır.Annan Planı’nın Perde Arkasında Ne Var?Annan Planı’nın bu derece taraflı olmasında şüphesiz Kıbrıs topraklarının İsrail’in “Tevratsal Sınırlar”ı içinde yer alması da etkili olmuştur. Daha doğrusu hem bu nedenle, hem de Filistin’e yönelik stratejik öneminden dolayı Kıbrıs, Siyonistler için tarih boyunca önemli bir konuma sahip olmuştur. İsrail’in kurulmasından önce Filistin’e giden bir basamak, İsrail kurulduktan sonra da askeri yönden ve istihbarat açısından değerli bir koz olarak görülmüştür.Kıbrıs’a yönelik Yahudi ilgisinin ilk somut örneği, Osmanlı’nın Kıbrıs’ı fethi sırasında görülür. Çetin Yetkin’in “Türkiye’de Yahudiler” adlı kitabında yazdığına göre, o dönemde Saray’da danışman olarak bulunan eğitimli bir Yahudi olan Yasef Nassi “Kıbrıs Kralı” olabilmek istemiştir. Bundaki amacı ise, adanın “bir Yahudi yerleşim merkezi haline getirilmesi”dir. Yasef Nassi’den sonra adaya merak saran bir başka Yahudi, 19. yüzyılın sonlarında İngiltere Başbakanlığı koltuğuna oturan Benjamin D’Israeli olur. D’Israeli, çok sayıda Romanyalı Yahudi’nin Kıbrıs’a transfer edilmesini sağlar.Ancak Kıbrıs’ın Yahudiler açısından taşıdığı önem, asıl olarak Siyonist hareketin ada üzerindeki talepleriyle ortaya çıkar. Siyasi Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl, Kıbrıs ile ilgili düşüncelerini Siyonist hareketin finansörlerinden Lord Rothschild’e Temmuz 1902’de şöyle dile getirir:“Kıbrıs’ı düzene sokmalıyız ve bir gün İsrail’in üzerine gitmeliyiz ve kuvvetle almalıyız. Kıbrıs’tan Müslümanlar gider, Rumlar iyi bir fiyata topraklarını satar, Atina’ya veya Girit’e göç eder. Filistin Yahudiler için çok küçük, bu nedenle Filistin’e yakın bir yer sağlamamız gerekiyor. Filistin’e Kıbrıs ve El Arish de dahil edilmelidir.” (Şükrü Gürel, Siyonist Plan ve Kıbrıs Milletlerarası Müstemleke Türk Yıllığı 1979, ss. 83-95)Bu doğrultuda, Kıbrıs’taki Yahudi nüfusunu artırmak için çeşitli yöntemler denenir. 1897’de İngiliz Hükümeti’nin isteğiyle JCA (Jewish Colonization Association – Yahudi Kolonileşme Birliği), İngiltere’den 33 Rus Yahudi ailesini 3 koloni kurarak Kıbrıs’a yerleştirir.1900-1906 yılları arasında da Siyonist önderlerden Warburg, Kıbrıs’ta Yahudi zirai yerleşimi ve köyleri oluşturulması konularıyla yakından ilgilenir ve JCA’yı bu amacında destekler.İlerleyen yıllarda da Siyonist hareket, Kıbrıs’ı müstakbel topraklarına katma planları yapar. Roger Garaudy, bu planlara şöyle değiniyor:“Daha 1937’de Ben Gurion, İsrail’in sınırlarını Kitab-ı Mukaddes’ten bakarak çiziyordu. Ona göre İsrail toprağı beş bölümden meydana geliyordu: Litani’ye kadar Güney Lübnan. Bu bölüme Ben Gurion ‘Batı İsrail’in kuzey kısmı’ diyor. Güney Suriye, Ürdün, Filistin, ki buna da ‘İngiliz manda toprağı’ diyor. Ve Sina. Ben Gurion kuzey sınırının da Suriye’nin Humus şehri yakınlarından geçmesini istiyordu. Zira (Tevrat’ın) ‘Sayılar’ kitabına göre (34/1-2-8), buranın ‘Kenan’ ilinin kuzey sınırı olması lazımdı. ‘Kitab’a daha çok bağlı Siyonistler ise ‘Hama’ şehrinin bugünkü ‘Halep’ olduğunu ileri sürüyorlardı. Diğer bazıları ise bu şehrin Türkiye’de bulunduğunu iddia etmekteydiler… Haham Adin Shteinsalz, ‘İsrail’in Kıbrıs adası üzerindeki tarihi hakları’ndan söz etmişti. 1956’da Ben Gurion, İsrail Meclisi’nde alkışlar arasında Sina’nın ‘David ve Solomon krallarının krallığına ait’ olduğunu ilan etmişti…” (Roger Garaudy, Siyonizm Dosyasi, ss. 31-32)Kıbrıs üzerinde o dönemdeki en kapsamlı, en ayrıntılı ve en ırkçı Siyonist plan ise 1939’da yapıldı. Kıbrıs uzmanı, Dışişleri eski Bakanı Şükrü Gürel’in bildirdiğine göre, “Yahudi Sorununa Bir Çözüm” adını taşıyan bu plan, 11 Mart 1939’da üç Yahudi lider tarafından İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain, Sömürgeler Bakanı Anthony Eden ve Amirallik 1. Lord’u Winston Churchill’e sunuldu. Gürel şöyle yazar:“Bu plana göre Kıbrıs’taki Rum nüfusu boşaltılarak Selanik’in bir bölgesine yerleştirilecekti. Selanik’teki Yahudiler ise Kıbrıs’a aktarılacaktı. Böylece Kıbrıs’ta Yahudilere yer açılacak ve Selanikli Yahudiler, Kıbrıs’ta oluşacak yeni Yahudi topluluğunun çekirdeğini oluşturacaklardı. Tüm transfer giderleri Yahudi finansörler tarafından karşılanacaktı. Rumlar da Selanik’e transfer edilerek “Enosis” fikri yerine getirilmiş oluyordu. Bu yolla Rumlar da memnun ediliyordu. 1939’dan başlayarak Kıbrıs’ta Yahudi göçü kanunlaştırıldı ve uygulamaya geçildi.” (Sükrü Gürel, Siyonist Plan ve Kibris Milletlerarasi Müstemleke Türk Yilligi, 1979, ss. 83,95)2. Dünya Savaşı sonunda da Kıbrıs, Filistin’e Yahudi transferinde bir aracı işlevi gördü. İngiltere, Avrupa’dan Yahudileri zorla gemilere bindirerek Kıbrıs’taki toplama kamplarına yolladı. Toplam sayıları 1946’dan 1948’e kadar 51.500 kişiydi. İsrail kurulunca bunlar topluca İsrail’e göç ettirildiler. Avrupa’dan getirilip Kıbrıs’a yerleştirilen bu Yahudiler, burada düzenli gruplar halinde eğitilmeye başladılar. Çoğu Araplarla savaşmak için kurulan silahlı Siyonist örgüt Haganah’a katıldı.İsrail kurulduktan sonra da Kıbrıs Mossad açısından çok önemli bir yer haline geldi. Ronald Payne Israel’s Most Secret Service (İsrail’in En Gizli Servisi) adlı kitabında şöyle yazıyor:Hiç şüphesiz, Mossad ajanları Kıbrıs’ta çalışır haldeydi. Bu ada, II. Dünya Savaşı’nda istihbarat ve planlama konularında coğrafi bir merkez oluşturuyordu… Öbür taraftan da Kıbrıs’ta istihbarat servisine haber sağlayan bir İsrail büyükelçiliği vardı ki, Arap dünyasına yakın yerdeki Ada’yı dinleme merkezi olarak kullanıyordu. (Bilim Araştırma Vakfı, Kıbrıs İçin Gerçek Çözüm, 2003, İstanbul)21 Eylül 1986 tarihli Nokta’da ise bu konuda şöyle yazılıyordu:“Ada’da, Ada halkından çok casus yaşıyor ve bunların çoğunluğu da Mossad ajanları. Kıbrıs, İsrail’in bölgedeki gözü ve kulağı niteliğindeki en önemli organı durumunda. Mossad’ın yüzlerce casusu adada faaliyet gösteriyor… Ayrıca İsrail Larnaka ve Limasol limanları aracılığıyla Lübnan’daki Falanjistlere silah yardımında bulunuyor.”Rıbhi Halloum’un, Palestine Through Documents (Belgelerle Filistin) adlı kitabında bildirdiğine göre, (sf. 61-62) Güney Kıbrıs Mossad’ın ana faaliyet alanlarından birini oluşturuyordu. 1972 ile 1988 arasında Mossad Güney Kıbrıs’ta dört önemli cinayet işlemişti.Annan Planı’nın Perde Arkasında Ne Var?-2Hürriyet’in 16 Mart 1981 tarihli sayısındaki bir haberde ise şöyle yazıyordu: “Güney Kıbrıs’ı üs haline getiren İsrail Gizli Servisi bazı üst düzey Rum liderlerinin de ortaklığı ile Lefkoşe’de bir şirket kurdu. Şirketin adı: Securities Services Ltd… Adresi ise, Archbishop Makarios Caddesi No: 15, Lefkoşe. Ticaret Yasası hükümlerine göre kurulmuş yasal bir ticari şirket… Bu şirket güvenlik ihtiyacı içinde olanlara özel muhafızlar sağlıyor. Bir Rum gazeteci ele geçirdiği belgelerle, bu şirketin gerçekte İsrail Gizli Servisi’nin bir kolu olduğunu açıklayıverdi… Mossad Ortadoğu’ya yönelik tüm istihbaratı bu şirket yoluyla sağlıyordu. Bu Mossad ajanı ‘Rum pazarlamacılar’ Arap ülkelerini dolaşıyorlar. Milyarder Arap şeyhlerine, hayatlarını korumak için çok iyi eğitilmiş muhafızların gerekliliği konusunda ikna edici sözler söylüyorlar. Milyarder Araplar, ‘Ben kendi güvenliğimi kendim seçtiğim ya da kendi yetiştirdiğim muhafızlarla sağlarım’ dedi mi, başka ikna yöntemlerini sahneliyorlar… Örneğin suikast girişimi filan gibi… Amaç milyarderi öldürmek değil tabii… Çevresindeki muhafızların beş para etmediğini ona göstermek ve hayatının tehlikede olduğuna inandırmak. Ardından çok yüksek ücretlerle korunmasını üstlenmek. Sonrası kolay, Amerika, İngiliz, Fransız, Avusturyalı çok özel koşullarla eğitilmiş korumalar artık milyarder Arapların yakın çevresindeler. Bu korumaların uyrukları değişik ama, aslında tümü İsrail asıllı. Dahası, İsrail Gizli Servisi’nin en yetenekli, en gözde ajanları.”Tüm bunlar, Kıbrıs Rum Kesimi’nin pek çok açıdan İsrail için bir “koz” olduğunu göstermektedir. Bu nedenle de İsrail, çeşitli yöntemlerle Rumları desteklemiştir. Makarios döneminde kurulan “iyi ilişkiler”, İsrailli 30 uzman gerilla eğitimcisinin Kıbrıs’ta ada Rumlarını gerilla savaşı konusunda eğitmesiyle gelişmiştir.İki taraf arasındaki ilişkiler halen devam etmektedir. Buna silahlandırma da dahildir. 29 Şubat 1996 tarihli Milliyet’te yer alan “İsrail savaş sanayi yetkilileri, Rum temsilciler Meclisi Savunma Komitesi üyeleriyle temas kurarak, İsrail’in silah deposunu kendilerine açabileceğini bildirdiler” şeklindeki haber, bunun bir işaretidir.Öte yandan ABD’de Kıbrıs sorununun “çözümü” için görev alan ve hemen her zaman Rumlardan yana tavır alan isimlerin ağırlıklı olarak Yahudi lobisine bağlı olmaları dikkat çekicidir. Ronald Reagan döneminde 3 yıl Kıbrıs özel sorumlusu olan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Haas, ABD’nin Kıbrıs Özel Koordinatörü Nelson Ledsky, Carter’ın Kıbrıs konusundaki özel temsilcisi Yahudi Clark Clifford, George Harris, CIA Ortadoğu Masası şefi Ellen Laipson ya da Richard Hoolbroke söz konusu İsrail yanlısı Amerikalı Yahudiler arasında ilk akla gelenlerdir.Bu arada İsrail, son dönemde Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Avrupa Birliği’ne girmesi çabalarına verdiği destekle dikkat çekmektedir. Kıbrıs’taki iki ayrı devleti zoraki bir biçimde birleştirmek ve böylece adayı Rum egemenliği altına sokmak amacını güden bu plan, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın vurguladığı gibi, KKTC’ye karşı tasarlanan bir tuzaktır aslında. İsrail, işte bu planı desteklemektedir. Konu basına şu şekilde yansımıştır:“İsrail hükümetinin, özel ilgi gösterdiği Kıbrıs sorununun Rum tarafı lehine çözülmesi için, anahtar olarak kabul edilen ülkeler nezdinde girişimde bulunduğu kaydediliyor. Atina, Bonn, Paris ve Washington’daki İsrail büyükelçilerinin Kıbrıs sorunuyla ilgili temaslarda bulunduklarını belirten Simerini, İsrail’in Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne tam üyelik konusunun ileriye götürülmesinin gerekliliğini savunduğunu yazdı. Tel Aviv’in, Kıbrıs’ın AB’ye kısa sürede katılması yönündeki ısrarının ardında bölgedeki güvenlik sistemini güçlendirme kaygısının yattığı bildiriliyor. Kıbrıs’ın AB üyeliğinin bölgesel güvenlik için uygun olduğu görüşünü taşıyan İsraillilerin… Türkiye’nin adanın kuzey bölümünü veya bütün Kıbrıs’ı denetleyebilecek bir çözüm şekline sıcak bakmadıkları ifade ediliyor. İsrail’in bu planının ardında, Türkiye’nin kendisi gibi bölgesel bir süper güç adayı olmasının yattığı ve Kıbrıs’ta Ankara varlığının yasallaşması halinde Tel Aviv’in bölgeye yönelik bütün planlarının altüst olmasından endişe ettiği kaydediliyor. Bu arada, Atina’daki İsrail büyükelçisinin de yoğun bir faaliyet içinde bulunduğu ve Yunanlı yetkililerle odak noktası Kıbrıs olmak üzere sık sık temaslarda bulunduğu bildirildi.”Bu arada İsrail, “Türkiye ile yaptığı askeri anlaşmanın Kıbrıs Rum kesimini olumsuz yönde etkilemeyeceği ve güvenliğini tehlikeye sokmayacağı yönünde Rum yönetimine güvence” vermiştir.Tüm bunlar, İsrail’in Ortadoğu stratejisi içinde Kıbrıs’ın da önemli bir yeri olduğunu göstermektedir. Dahası, İsrail’in, bu hedeflerin ifası için de kendisine ortak olarak Kıbrıs Rum Kesimi’ni seçtiği anlaşılmaktadır. Bu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerinde büyük baskılar uygulandığı şu dönemde, göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir.İşte bu nedenle Kıbrıs konusunda yürütülmesi gereken politika sadece siyasi ve diplomatik boyutta değildir. Ekonomik ve kültürel alanlarda da Kıbrıs Türkü’nü hem sosyoekonomik yönden kalkındırmak hem de milli ve manevi değerlerini güçlendirerek Türkiye’ye ve Müslüman-Türk kimliğine olan bağlılığını perçinlemek gerekmektedir. Bu konuda önemli bir görev de medyaya ve sivil toplum kuruluşlarına düşmektedir. Kıbrıs milli bir davadır ve herkesin bu davada milli çizgide hareket etmesi, devletimizin belirlediği politikalara destek olması gerekir. Kıbrıs Türkü, adadaki varlığını canı gönülden destekleyen, milli ve dini bir kardeşlik duygusu içinde kendisiyle tek yürek olup haklarını var gücüyle savunan bir anavatan görmelidir. Bu ruhu yaşamak ve yaşatmak, milletini ve devletini seven herkesin görevidir.
yorumlar
Ciddi faşizan unsurlar taşıması bir yana pedagojik niyetlerle yazılmış bir yazı bence! Derin devletin tezleri de alt alta sıralanmış..Ayrıca ne müslümanım ne de turkum! Bir insanın yurtsever olması için bu kimlikleri taşıması gerekmez..
Kıbrıs meselesi, hakkında az şey bildiğimiz bi olay aslında. benim anlamadığım nokta ingiltere, abd gibi ülkelerin bile bu kadar ilgi gösterdiği ve karışma hakkını kendilerinde buldukları bi konuda Türkiye’nin görüş bildirmesinin kendi halkımızca (medyamızca demek daha doğru belki) abes karşılanması. o topraklarda haksızlığa ve zulme uğrayan sonra da diğer bütün devletlerin gözünde yok sayılan bir halk ve devlet durumuna düşürülen Kıbrıs’ta, Rumlar kendi varlıklarına ve topraklarına sonuna kadar sahip çıkarken Türklerin bir an önce Rumlarla tekrar birarada yaşama sevdasını ben anlamıyorum. Avrupa Birliği bu kadar önemli mi? daha iç sorunlarını çözememiş AB nezdinde bir “devleti” AB bünyesine almak ne kadar iyiniyetli bi davranıştır? Annan planı tam olarak nedir, ne getirir ne götürür? bir yandan da diyoruz ki “halkalar kendi kaderlerini kendileri tayin eder” bu durumda Kıbrıs halkı Annan planını bir kurtuluş olarak görüyorsa Türkiye’nin buna karışması ne kadar doğru? ama yine daha önce söylediğim gibi ABD için bile bu kadar önemli bir konuda bizim açımızdan hem stratejik öneme sahip hem de kendi soyumuzdan insanların yaşadığı bir toprak parçasında söz sahibi olmak çok mu? sonuçta Kıbrıs’ı bir Bosna olmaktan kurtaran, soykırıma engel olan, bu zamana kadar ekonomisine destek veren Türkiye Cumhuriyeti değil mi? “Türkiye’ye ve Müslüman-Türk kimliğine olan bağlılığını perçinlemek”—>bu kısma katılmıyorum, Müslüman – Türk kimliği nasıl bir kimlik, neden hem Müslüman hem Türk? neden kimlik betimlemesi yapılırken başına bir din getirilmek zorunda? bunun haricinde kapsamlı bi yazı olmuş, kendi ülkemizin çıkarlarını savunmanın “derin devlet”le bi alakası olduğunu sanmıyorum. en azından Kıbrıs olayında görüyoruz: Rum kesimi ve Yunanistan kendi topraklarına ve haklarına son derece bağlıyken, bizim hakkımızı ve toprağımızı savunmamızı küçümsemek ve “derin devlet” şeklinde açıklamak bence bir nevi aymazlık..
İçerik olarak geniş bir araştırma ile oluşturulumuş bir yazı. Sonuna kadar okunduğunda ortaya bir çoğumuzun bildiğinden yada öğretilenden çok farklı bir tablo çıkıyor ancak bu durumu değerlendirirken din çerçevesi içine sıkıştırmak hata olur onun dışındaki şeylerde eğer derin devlete giriyorsa bırakın girsin diğer yabanci devletlerin yürüttüğü politikalardan daha derine ineceğini sanmıyorum.
ZeN
Meseleye bakış açın, ortaya koyuşun falan bana cok da uzak değil. Ama tuç’un yazısında şizoid durumlar var. Nüansı görelim.Kemal Tahir’i anmadan geçmeyeyim şimdi. “Osmanlı bozgunu kafalarda sürüyor”! Toprağı bol olsun.
Burda da var aynısı . İkisini de sen mi yazdın ? Oyle bile olsa belirtmen gerekmiyo mu?
Gerçekten noktasına virgülüne kadar muhteşem bir yazı.Hele hele benim gibi özel ilgi alanı Kıbrıs olanlar için.Hamasetten dert yanan,hakkını savunmayı inatçılık olarak gören sevgili hükümetimiz acaba adanın stratejik öneminin bu derece büyük olduğunun farkındalar mı?Farkındaysalar bu vurdumduymazlık,alttan almalık ne içindir?!Farkında değilseler nezaman farkına varacaklardır?Farkına vardıklarında ne tepki vereceklerdir!Yoksa zaten EN BAŞINDAN BERİ bu oynanan oyunlardan haberleri var mıdır?Bu konuya ilgisi ve bilgisi olan bir kesim (benim de dahil olduğum)sonuncu şıktan yana görüşlerini her fırsatta dile getirmekte fakat felaket tellallığıyla suçlanmakta.Ama eminim ki gün gelecek,herşey,dönen tüm entrikalar,oyunlar ortaya çıkacak ve halkımız hakeden o malum kişilere ve işbirlikçilerine hiçbir zaman unutamayacakları şamarı patlatacaklar.Bu Yahudiler ve piyonları okadar akıllılar ki yıllardır Türklerin önüne Rum-Yunan ikilisini yem olarak atıp asıl emellerini saklı tutmayı başardılar.Ama artık uykudan kalkma vakti En azından Türk milleti için gelmiştir.Rumlar da artık ilerki tarihlerde aradan nasıl çıkarıldıklarına yanıp dururlar.Ek olarak şunu da belirteyim;strateji uzmanları şu anda dünyada gayrıresmi bir savaşın sürdüğünü,çok yakın bir tarihtede bunun resmiyete döküleceğini ve tüm dünya düzeninin yeni baştan kurulacağını açıklıyorlar.Zaten dünyanın şuan içinde bulunduğu kaostan çıkabilmesi için büyük bir hesaplaşmaya girmesi (savaş da diyebiliriz)şart.Bu yazının bence gerekli oyu toplamasını beklemeden biran evvel anasayfaya taşınıp büyük kitlelere ulaşmasını sağlamak gerek.
Bart yanlışın var yazı buradan.Yahudilerin hain planları ortaya çıkınca sanırım dünyanın hakimi Türkler ve müslümanlar olacak.Olayı kısaca anlatayım da yazıyı okuyup zaman kaybetmeyin.Yahudiler Hristiyanlar bizi böldü. Mesele bunu farkedip bir araya gelmemizde. Voltran oluşacak ve bütün sorunlar hallolacak.Diğer medeniyetlerin üstünlüğü veya hakimiyetinin başka bir sebebi yok. Biz parçalandığımız için onlar öyle görünüyor.Yani uzun lafın kısası”Koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler”Tabi aynı hesap fikiryazıları.net’e de çıkartılabilir.
Yazının moderasyondan çıkacağı belli olduğu göre, yazının tarzına yakışır üç beş laf etmek lazım.Bu arkadaşlar ve diğer bilimum neşriyat özgünlükten o kadar yoksunlar ki; beğenmedikleri yabancıların propaganda sistemlerini uyguluyorlar. İnsanlara taklit ettikleri reklam mantığı ile yaklaşıyorlar. Bir tarafta Fettullahçılar Katolik Kilisesini misyonerliğini taklit ederken, diğer tarafta adnan hocacılar modern reklam stratejileriyle sonuca ulaşmaya çalışıyor.Adnan hoca bilimin yanlış birşey olduğunu bilimsel yönden çürütmeye çalışırken, Fettullah hoca papa benzeri varlığıyla savunduklarıyla çelişiyorlar.Amaç ve sistem belli; okuma, emek sarfetme özürlü millete öyleymiş görüntüsü çizmek. İki üç terimi yerinde kullanarak kendine bilgili havası vermek. Ağdalı anlatım ve gittikçe içinden çıkılması zorlaşan bu dilin amacı “bu adam biliyor arkadaşım” dedirtip yazının sonuna baktırmak.Çözüm kısımları ise herzaman açıklamaların aksine olabildiğince yalın.Televizyonlarda işin aslını araştıran, bilgili insanlarla sittin sene karşılıklı konuşmayı becerememiş bu kafaların, zaten kafası çalışan insanları ikna etmek gibi bir kaygısı da yok. Onlara faili meçhul cinayetlerle göz dağı verilmiş durumda.Ekonomik durumun vahimleştiği coğrafyalarda, dini duygulardan ziyade milliyetçi duyguların kabardığını ve bunun sömürülebileceğini beğenmedikleri yabancılardan öğrenen bu riyakarların, İslamın yasaklamasına rağmen bizlere milliyetçilik pompalamasının sebebi bu.Amaçları yabancı kaynaklı stratejilerle tembel beyinlerin içerisine sızmak. Bütün bunlar davaya ihanet değil tabi ki çünkü hedefe giderken takiyye mübah.Aslında bütün yapılanlar amacı işaret ediyor.İslamın kuralları belli. Namaz kılınacak diyorsa namaz kılınacaktır. Bundan fazlasını anlatmak, doğru yolları göstermek için bu kadar çok laf salatalası yapmak hedefin İslamı uygulatmak, yaymak değil iktidar sahibi olmak olduğunun şiarıdır.
Bu yazı duracak mı şimdi anasayfada?!Bu bir yana moderasyondan geçtiğine göre hafif tayfasında ciddi bir erozyon var. Kötü olan budur sadece yazı değil!
AVRUPA BİRLİĞİ=HAÇLI BİRLİĞİ dir arkadaş .Kim alır türkiye’yi ab’ye hala böyle masallara kanıyosunuz.Dolayısıyla onların Kıbrıs’ı bize ön şart olarak sunması hiç bir şey ifade etmemektedir.Yüzyıllar sonra okutulan tarih derslerinde anlatılanları duyar gibiyim:”Türkler AB’ye üye olmak istedilerse de bu emellerine ulaşamadılar.Ortak dini temellere dayanan bir birlik olan Avrupa Birliği Amerika’nın yaratmaya çalıştığı büyük Ortadoğu projesinden de cesaret alarak müslüman halkın çoğunlukta olduğu bir devlet olan türkiye’yi bir köprü olarak kullanıp anadoludan ortadoğuya doğru büyüme amaçlarını gerçekleştirmeye çalıştılar.Bu noktada stratejik önemi olan Kıbrıs ,türkler ve AB üyesi yunanlıların üs olarak kullanma amacı güttükleri bir yerdi…vs vs”tarih tekerrürden ibarettir.
sen !
canım benim?
AB’de dini motiflerin işlendiğini nerden biliyorusun? AB parlamentosunda musluman olan parlamenterlerde var (örnek: Ozan Ceyhun.Adana doğumlu ve Alman milletvekili ayrıca Müslüman) AB bilmeyerek cizdiği bu Hristiyan kimliğinin farkıdnadır ama sölermisin Avrupa’da Müslüman ülke vardı da üye mi etmediler.. AB senın gibi düşünenlere karsılık alacaksa Müslüman die Türkiye’yi alır. tek sebep dinmiş gibi öne atma yine bir örnek vereyim; AB parlamentosunda duruma göre nitelikli temsil sistemi kullanılır. yani bu üye ülkelerin nufus oranına göre temsili. peki bugun AB de oy oranı en fazla olan ülke hangisi Almanya en az olan Lüksemburg.. düşünsene Türkiye’yi üye yapsalar ne olurdu en az maliyete katlanan ülke olacaz ekonomik acıdan ama en fazla oya sahıp olan ülke.. Almanya bunu ister mi? valla isetr mi istemez mi orası onlara kalmıs ama o da maliyete katlanmaya göre oy hakkı ister bu durumda.. işte sana bı sebep ve bunun gibi ekonomık sıyasal sosyal acıdan bı suru sebep bulursun ve din sadece lafta kalmış olur
“Ayşe 1974’de tatile çıktı, çıkış o çıkış.” Karaoğlan’ın miadı doldu, tedavülden kalkmak üzere Ayşe hala tatilde.“Ayşe’nin tatilden bir türlü dönemediği ekmek elden su gölden Cumhuriyetinde 10 gün sonra referandum var.” Bir yandan Evet’çiler öte yandan Hayır’cılar.Konu tam ortadan olmasa bile ikiye böldü ülkeyi ve adayı.İçinde iktidarında olduğu cüssesi büyük bölüme göre “yeter ki evet çıksın her şey yolunda ve Kıbrıs problemi çözülmüştür,” durumundayız. Diğer taraf “Kıbrıs satıldı adı konmuyor mutlaka hayır denmeli” diyor.Böyle mi gerçekten?Her iki tarafta arkasında durulabilecek yaklaşımlar sergilemediği için memleket yine kaosun ve “at baba bakarsın tutar’ın yaşam alanı” haline geldi.Fikir üretmeyi ve bunu kabul ettirebilmeyi herhangi bir plana bağlı kalmaksızın “işkembeyi kübradan atmak” sananların yaklaşımlarından oluşan yol haritası bizi doğru yere götürmeyecektir. Çünkü ortada ne çözülmüş bir problem ne de satılmış bir Kıbrıs var.Bizi sevmeyen ve bence bizden nefret eden Kıbrıs’ın ülke için milli bir dava olduğu tezini ileri sürenlere asla ve kat’a katılmıyorumAncak bu; Kıbrıs’ın stratejik bir dava olduğu gerçeğinin altını özellikle çizmeme engel değil elbette. Hiç kimse adanın stratejik önemini “Dogu akdeniz’de demirlemiş batırılması imkansız bir uçak gemisi” diyen Henry Kissinger ‘dan daha iyi anlatamaz.Stratejik olması milli olmasından çok daha önce geldiği için yaklaşımlara dikkatli bakmak lazım..Yugoslavya Kosova da Rusya da çoğunlukla aynı dili konuşan, aynı dini paylaşan, aynı geçmişe sahip ve aralarında aslında çok büyük farklar olmayan toplumlardan bir çok devletçik yaratan, Sırp’ı Hırvat’ı, Letonya’yı, Estonya’yı, Moldovya’yı ayıran her birini yeni bir devlet haline getiren Avrupa Birliği ve Amerika Kıbrıs’ta dili, dini, tarihi, kültürü, geçmişi ve geleceği ayrı olan “aralarında nerdeyse kan davası oluşmuş iki toplumu neden bir arada tutmaya çalışır bir bilen var mı?”Fiilen 30 yıldan beri iki ayrı devlet şeklinde örgütlenmiş bu adanın tek devlet çatısı altında toplanması neden bu kadar zaruri.“Neyin olmazsa olmazı bu?”Bunun Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgisi yoksa Rum’u tatmin etmeyen, Yunanistan’ı tatmin etmeyen Avrupa Birliğini tatmin etmeyen ülke içinde bir kısım şahinler’i tatmin etmeyen, Denktaş’ı ve yandaşlarını tatmin etmeyen bu irade kimin iradesi.? Ortada tatmin olamamış bu kadar çok kişi varken bu orgazm çığlıkları hangi adresten yayılıyor?Görünen şu;Bizimkilerin “evet” demesi muhtemel. Güney’in ise “hayır” demesi yüksek ihtimal. Gelinen nokta öyle veya böyle çözüm noktası. Hiçbir durum mevcut durumdan daha kötü olma imkanına sahip değil.Bir şekilde bitecek. Ya her şeyi ayrı gayrı iki toplumdan zoraki bir devlet yaratacaklar ya da Kuzey Kıbrıs’ı tanıyacaklar ötesi yok.
atom ziyanı kardeşim !
takdir ettim, gerçekçiliğinden ötürü…
Kiskandim simdi, cok guzel yorumdu.
Bir – Kopi peystin kıralı nasıl moderasyondan geçti bu yazıİki – İyi güzel Mevlana modeli kim olursan gel de yanda Radikal yazarlarına link verip ana sayfada böyle milliyetçi, dini motifli, saçma sapan, ordaki Kıbrıslı Türklerin neler hissettiğin değil burdaki MHP lilerin neler hissettiğin anlatan ve götüme benzeyen bir yazıyı yayınlarsan ne olurÜç – Bir daha belirtiyorum birebir kopi peyst yuh yaniDört – Bi siktirin gidin ya ne Müslümanlığı ne Türklüğü ambargo diyorum Dünya’da tanıyan kimse yok o devleti diyorum. PKK lılara sığınma hakkı verilince kızıyorsunuz Avrupa tarafından bunları niye terör örgütü saymıyorlar diye, ulan Türkiye terörün kıralını yapıp adayı işgal edip kendi cumhuriyetini kurmuş dua et de adamlar sana da amborgo uygulamıyor üstüne bi de Avrupa Kupasına Dünya Kupasına falan alıyor hala.(Çok sığ bir örnek oldu ama olsun)Bırakın kardeşim bu işleri. Kızdırdınız beni be çileden çıktım.
Yazıyı buradan da okuyabilirsiniz… Her sitede başka başlıkla…
Kibris meselesi acilmis madem, ortaya iki laf edeyim. Oncelikle su supheler kafamda olusmuyor degil. Oncelikle bu kibris kimin sorunudur? Dunya’da taninmayan Rum tarafi mi? Ambargo uygulanan Rum tarafi mi? Hayir. O zaman sorun demek ki bizim sorunumuzmus. Peki bu sorunu ortaya getirenler kim? KKTC’yi tanimayanlar degiller mi? ABD’de buna dahil degil mi? Tum AB ulkeleri buna dahil degil mi? Yani ortada sorun dediginiz sey aslinda tamamen rumlarin bize turkiye’ye gudtukleri kin ile kobi calismalari degil mi? Nasil olurda bu ‘sorunu’ cozmek icin kolu sivar bu sorunun mimarlari, aklim almiyor. Peki bu tayyip cozumsuzluk cozum degil gibi zirva laflarla, yok iste bakin tarihi bir noktadayiz bidi bidi laflariyla kendisinin salak yerine kondugunun farkina varamayacak kadar salak mi? Evet salak. Bakin arkadaslar KKTC’de nasil bu gun Kuzey Irakta bambaska bir devlet varsa, oyle bir devlet var. Bu devletin meclisi var, adalet sistemi var, yani cagdas bir demokraside ne varsa var. Bu devleti o noktaya getirmek icin Turkiye’nin harcadigi is ve maddi gucu kimse telafuz edemez herhalde. Bunlar ortada iken, bu noktaya gelmisizken, ne diye AB kozunu kullanarak Yunanistan’in bizi didikleme gayretine alet oluyoruz?
Oyle dangalak bir basbakanimiz var ki, KKTC cumhurbaskanina git adada anlat derdini diyor. Ancak kendisi daha ne beyinsizlik yaptigini farkinda bile degil, birisi de ona anlatsa ne iyi olur. Su krala ciblak diyen, hatta arkasinda onu bir guzel zken birisi oldugunu kim ne zaman soyleyecek?
Pasaportsuz bir sekilde gidebilecegimiz bir tatil bolgemiz vardi. Uzulerek soyluyorum ki onu kaybedecegiz bu gerzekler yuzunden. KKTC’ye gitmek icin vize odeyecegiz. KKTC’ye yeni kasinolar acilacak. super bir akdeniz turistik mekani olacak belki, ancak tum geliri AB’ye olacak. Biz de bilmem kac km otemizden oylee mol mol izleyecegiz. Artik Mehmet Ali’nin yazin kibris eglencelerinde yaptigi saklabanliklari izleyemecegiz. Ilkokullarda asili duran haritalarda o ilginc adanin ortasindan kalin bir cizgi gecmeyecek. Sebebine gelince, tabi ki tayyibin beyni(?).
“Yurtsever” olmak için ne gereklidir nadiran efendi ? Hadi müslümanlığını geçtik Türkiye yada Kıbrıs’ı neden sevesinki Türk değilsen ?
yurdun tanımı bu. Kimler sevebilir üç aşağı beş yukarı çıkıyor herhalde.Sen tabi al Türk’te bu dersin. Orta yol buluruz
Bu yazı anasayfadan silinmeyecek mi şimdi?Zırva olmasının ötesinde bi de kopi pest!Yuh harbiden be! Hafife gerici faşist dolmuş!
Bu mantığınla faşistin ve gericinin alası oluyorsun da farkında değilsin. İstersen ip lerini bulup bunları dövelim. Hayalarını sıkıp zorla İstiklal marşı söyletelim. İroni de yapmış oluruz.
Ser-hus, öyle olmaz o dedigin, daha çok uğraşman lazım.İbişliğin alemi yok!Zırva oluşundan vazgeçtim, kopi pest’in kralı anasayfada ve bunu bir kaç kişi hariç kimse tartışmıyor. Hafif bu kadar düştü mü?!
Zırva olup olmaması beni ilgilendirmiyor,ne yazıyı ne ahkamları okudum, sorun ; yazıyı beğenmedik diye buna oy verenlerin kafatasçı olarak adlandırılması ve kendimize uymuyor diye yazının silinmek istenişi. Hafif ahalisi copy pasteyi sevmez fakat bu moderasyondan geçtiğine göre insanlar bu meseleyi ve fikirleri merak ediyor demektir.Ana sayfadan silinsin isteği hoş değil, zaten burada böyle bir şey olmaz.
o hale gelmişim ki.işin içinde ab varsa bu işte bi iş vardır diyorum.yıllarca savaştığımız dini farklı, anlayışı farklı, dili farklı düşman bir medeniyet.tabi bu durum tanzimattan sonra çok çabuk değişmiş.maziyi unutup hayranlıkla bakakaldığımız bir zat-ı şahane-i muhterem olmuş garb.akif benim imandolu göğsüm var diyordu.acaba iman dolu göğüs ne kadar kalmış.islam“sen onlardan olmadıkça onlar semden razı olmazlar“diyor.ezeli bir hakikat.batıdan gelen yozlaşma rüzgarları çok şeyimizi almış.anlamak için içtimai hayata bakmak yetiyor.milliyetçilik hala zorunlu.başka türlü bir arada tutamaz devlet bu kadar çeşitli insanı.artık önümüzde bir bir islamcılık gibi tercih hakkımız yok.ortada müslüman mı?kaldı.aslında müslüman demiyelim.valla bu milleti anlayamıyorum.müslüman değil desem sorunca müslümanım diyor.yaptıklarına bakıyorsun.ulan nasıl müslümansın diyesin geliyor.acayip bir hilkat garibesi.avrupanın bizi”etnik”bir toz yığını haine getirme çabalrı epey başarılı olmuş.sayelerinde aslını inkar eden tarihini bilmeyen dini “idrak”edemeyen nesiller türemiş.islamın sözünü yukarıda söylemiştik.biz ab ye girene kadar bu “etnik”tozlaşma yolunda epey bir mesafe kat etmiş oluruz.kıbrısa gelince aralarındaki dini bağ çözülmüş,milliyetçilikte aşılanmamış bir nesil elbette abyi ister.biz ise olaya burdan yön vermeye çalışıyoruz.kıbrıs için yardım sade para göndermekmiydi.teba arasındaki en kuvvetli bağ dindir.bu insanlara bu verilmedi.şimdi ise bak biz o kadar yardım ettik şimdi bize ihanet ediyorlar diyoruz.ya ne yapsalardı.bence şimdi yapılması gereken kıbrısın verilmemesi.bu planın kabul edilmemesi.ve acilen bu insanlara din bilgisi(bu konuda çok karkak olduğunuz için belki bunu yapamayız)hiç olmazsa milliyetçilik fikri kazandırılmalı.
1- Yazının içeriğini beğenmediğim için kaldırılmasını istiyor değilim. Attırık da olsa hırsızlık olduğu için kaldırılmalıdır. Yazıyı buraya atan eleman bir link verse yeterliydi..2- Özgün olma şartıyla elbette herkes yazabilir. Beğenmediğim konularda fikir beyan ederim, kendi düşünceleri olmak şartıyla kim ne yazarsa yazsın umurumda olmaz. Müdahale edene ben müdahale ederim. Ama bu anlayışta bir yazının anasayfaya gelmesi hafifin altının kaydığının göstergesidir, bu da ayrı!Yeterince açık mı Ser-hus kardeş?!
Tarihten kopuk, ders almamış milletin evlatları olarak gözünüzde at gözlüğü, etrafınızda tozpembe bulutlar koşturun bakalım nereye kadar koşturacaksınız.Kapitülasyon, Sevr kelimelerini duymuş muydunuz hiç? Hatırlatmak gerekir size balık hafızasına sahip canlılar sizi.Hani şu verilişi bile bugünkü kıbrıs hadisesindekine benzer bir şekilde aceleye getirilen ayrıcalıkları hatırlar mısınız? Yüzyıllar sonra devletin yıkılmasında en büyük etkenlerden olan şu kapitülasyonlar hani.İşte sizler geçmişten ders almadığınız gibi ileriyi düşünüp “acaba AB benim için yararlı olur mu?” “Sonra benden ne talep ederler ?” vb…ayrıntıları düşünmeden atlayın bakalım sazan misali önünüze sallandırılan oltaya.İçinde yaşadığınız “Alice Avrupalılar Diyarında” masalından sizi koparacak bir şeyler lazım.Ama sistem sizi o kadar körleştirmiş ki kim tutsa elinizden eyvallah diyorsunuz.”Cihan imparatorluğu” , “5 kıtaya yayılma hayalleri” suya düşmüş, anadolu ile yetinmek zorunda kalmış bir ırkın temsilcileri olduğunuz çok rahat görülüyor.Netam doğulu ne tam batılı olabilmiş arada sıkışmış kalmış saçma bir yapı sergiliyor olmak ne kadar da kötü ve acı.Neleri göze alıyorsunuz AB ‘ye üye olmak için? Size okutulan Madagaskar tarihi miydi? Kıbrıs elden gitti diyelim,AB’ye de üye oldunuz taviz vere vere.Ağzı salyalı milliyetçilik yapmak kolay da iki gün sonra “Azınlıklara haklar tanıyın,vakıf,dernek kursunlar,kendi dillerini konuşsunlar..” dediklerinde (ki şimdiden başladılar hatırlatıyım da belki unutmuşsunuzdur onu da) onlara ne diyeceksiniz? “Biz bir mozayiğiz tek bayrak, tek dil, tek dine sahip..” cevabını mı vereceksiniz? Şu, şu ,şu haklardan yararlansınlar diye imza atmanız için önünüze getirdiklerinde belgeyi ve o bahsi geçen azınlıklar da belgeden aldıkları cesaretle seslerini yükselttiklerinde sürgün mü edecek,soykırım mı yapacak,sallandıracak mısınız onları darağaçlarında ve o belgeyi itecek misiniz elinizin tersiyle? Haa o zaman kıçınıza tekmeyi basıverirler,siz de o eski masal diyarlarınıza geri dönersiniz(Ya da bilemem başka alemlere dalar,başka arayışlara girersiniz). Batısı ile doğusu arasında dil,gelir ve kültür seviyesi arasında farklılıklar olan bir yerde yaşarken bu durumun getirdiği negatif unsurları görmezden gelerek veyahut getireceği şeyleri düşünmeden, hesaba katmadan yaşamak sizin gibilere yakışır şeydir.Aklını kullanabilseydi zaten Türkiye bugün daha farklı yerlerde olurdu.Çok daha iyi yöneticilere ve çok daha iyi yaşam koşullarına sahip bireyler olurduk.Neyse ziyanı yok.Aynen devam.
Kuzey Kıbrıs’ta gerçek çözüm, KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını koruması, Türkiye ile bağının daha da güçlendirilmesi ve Kıbrıs halkının milli ve manevi bilincini artıracak güçlü politikalar yürütülmesidir.
hani nerde kaldı bağımsızlık? bir türkiyeli olarak bağımsız olması gerektiğini savunduğun bir ülkeye bağımsızlık bilincini sen “empoze” edersen bağımsızlıktan sözedilebilir mi?
en az amerikanın ırak’a özgürlük getirmesi kadar ikiyüzlülük…
daha çok tekrarladığım bir söz var, çözüm üretin kardeşim, çözüm. bunca kelimeden oluşan bu metin hiçbirşey ifade etmiyor benim için, durumu kendi pencerenden gördüğün şekilde değerlendirmişsin sadece (yada aparmışsın). çözüm önerin yok? çözüm, şu anda olan şekilde, çözümsüzlük müdür? sence şu haliyle KKTC tam bağımsız, kendisini uluslararası alanda her haliyle temsil edebilen bir ülke midir? yada temsiliyeti boşver, KKTC şu anda bağımsız mıdır? yada gerçekten tam bağımsız olmasını gerçekten istiyor musun (muyuz)?
elbette kıbrıs için adilce çözümleri destekliyorum, ancak bunun kararını ancak ve ancak kıbrıs halkı vermelidir…
bence, annan planı olabileceğinin en iyisidir, ve kıbrıs halkının buna hayır deme hakkı mevcuttur.
hazır yeri gelmişken, ver-kurtul ne demek? vermek için önce sahip olmak gerekmez mi? bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu…
İllaki burdan birimi yazmalıydı bunu.Birileri yazar biz Hff’te tartışırız.Bu kadar salya israfına ne gerek nadiran.Sakin olunuz…
mermer mermer…(kimin söylediğini hatırlayamadım)
hiç birşey anlat(a)madığını farkında mısın? kendi kendinle çelişmişsin o kadar…
yani çaresizliğimiz(?)bizi en iyi çözüm bu demeyemi itiyor.senin bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen kıbrıs gitsin demek mi?bu işin başka bir çözümü yok mu?
az okuyup çok konuşan otomot ahalisinden biri çıkıp da bööle laflar ediyorsa ben derim ki bu herif yersiz gururun pençesini yemiş zavallı bir yaratık. serr-huss mu neysen şunu iyi bil: Bu mantığınla faşistin ve gericinin alası oluyorsun da farkında değilsin. İstersen ip leri bulup seni dövelim. Aamma onlar böyle bişeye tenezzül etmezler.. Senin hayan var mı onu da bilmiyorum. Hani amerika ülkemize izinsiz stingerlar’ını sokmuştu ya sizin gibiler orasını da burasını da verebilir ba’bında. Ben İstiklal marşını söylemekten büyük gurur duyuyorum. Kıbrıs’ta ya da Türkiye’de savaşarak can veren şehitlerimizin senin şu bilgisayarın başına geçip elde etmiş olduğun zırvalama lüksüne sahip olmanı sağladığını ne zaman anlayacak o kaz kafan! Örneğin bana ister faşist de istersen mazoşist ya da kaçık, ben bu ülke için de Kbrıs için de hayatımı da veririm hayalarımı da , İstiklal Marşı’nı da söylerim. Dünyada meydana gelen olaylardan hiçbir haberin yokmuş gibi konuşman; senin de diğer sıradan insanlardan bir farkının olmadığını gösteriyor demem için Hafif’te olmaman gerekirdi ya hadi neyse yine şanslısın!Erol Manisalı’nın ya da benzer yazarların kaç kitabını okudun da , birbirine zıt yazarlardan kaçını okudun da buraya gelmiş ahkam kesiyorsun, başkalarını faşistlikle suçluyorsun! Sen ve senin gibiler bence şarkıdaki gibi cahil kalemlerin gölgesinde ölüm kokan nefesleri dinliyor!
“Ne mozayiği..mermer mermer” lafını türkeş sarfetmişti zamanında..Bağımsızlık konusundaki paragrafa aynen katılıyorum.Yani bu bağımsızlığı onlara türkiye empoze edemez.Kıbrıstaki insanların Rum pasaportu almak için kilometrelerce sıra beklediğini gördüğümde iki şey aklıma geldi; ya türkiye hata yapmıştı o güne kadar ya da o insanlar gerçekten millet bilincinden yoksun satılmış kişilerdi.Ben ilkinin çok daha etkili olduğunu düşünüyorum.Annan planı olabileceğinin en iyisidir de taraflar anlaşmaya vardı mı peki üzerinde? Oldu bittiye getirilip kapatılmaya çalışılan bir olayın son noktası o plan.Benim söylediklerimden kendince bir iki kelimeyi almış bana soru sormuşsun anlamsız bir şekilde.Ben orda ver-kurtul demiş miyim?Yoksa aksini mi söylemişim? Okuduğunuzu anlamıyor musunuz?Benim özde anlatmak istediğim şudur; Türkiye AB’ye katılmak zorunda değildir,kendi ayakları üzerinde de durabilecek,kaynak ve potansiyele sahiptir her açıdan.Ne Kıbrıs,ne AB konusunda taviz verilmemelidir.Türkiye onun sapını bunun çöpünü çekiştirmeyi bırakmalı ;ne söylediğini bilen, ayakları yere sağlam basan ve uluslararası siyaset arenasında kafa tutmayı,ülkesini ezdirmemeyi becerebilen siyasetçilere imkan tanımalıdır.
Ulusalcı olmak yani milli değerlere/davalara sahip çıkmak, kısaca milliyetçilik Türk kanına sahip olamakla yani kan yoluyla ya da Müslümanlık’la değil Türkiyeli olmak anlamında Türk olmakla ortaya çıkabilecek bir olgudur. Ama ben Amerikalı olsam Amerikan milliyetçiliği yapardım. Bir köyde yaşasam diğer köylülere karşı kendi toprağımı korurdum/savunurdum. Baba olursam bazı şeyleri elde etmek için çocuğuma diyet uygulaması yapmazdım ya da onu satmazdım. Bu işin dinle,kanla değil ortak kültürümüzle çok büyük ilgisi var. Aynı zamanda akıllı, zeki insan dünyayı ve dünya tarihi ile birlikte Türkiye ve Kıbrıs ile ilgili bir şey biliyorsa milliyetçi olmaması için ancak ve ancak ya satılmış olmalı ya da kültürel bir bunalım geçirmiş kendi kimliğiden uzaklaşmış ve yeni bir kimlik arayışı içine girmiş olmalı diye düşünmek abes kaçmasa gerek. Ortada dönen oyunlar çok büyük ve ülkemizin birçok yazarı bile bunları görmezden gelmek istemektedirler ve bunun gerçek olduğunu sözlerinden kolayca anlayabilirisiniz. Söylenecek çok söz olmasına karşın ne bu sayfalar konuyu açıklığa kavuşturmaya yeter ne de benim bu kadar zamanım yok, fakat bir gün, bir gün bu ülke yönetiminde görev alırsam ki böyle bir durumun gerçekleşme olasılığı yüksek gibi görünüyor; bu ülkede dolayısıyla dünyada çok şey değişecek. Değişime önderlik yapan ben olmasam bile yapacak insan sayısı sayamayacağım kadar çok! Bu açıdan hiçbir oyuna alet olmamak ve bu savunmada önlerde yer almak onurlu,gururlu bir şekilde yaşamak ve dik durmak için yeter koşuldur.
Büyük Kapitalist Amerika Birleşik Devletleri ve yandaşı ülkeler. Bence sen hiçbir şey bilmiyorsun sevgili bukoviski! Olay çok basit; daha öncesinden bildiğimiz gibi BOP doğrultusunda Prof.Dr.Anıl Çeçen ve Attila İlhan gibi vatanını, yaşadığı toprağı seven ve değer veren akıllı, bilgili insanlar gerçeği yüzlerce kez dile getirdiler. Sayın Osman Pamukluoğlu ve Sayın Hurşit Tolun’un da dile getirdikleri yabana atılır gibi değil. Sorun şurada; bizim medya Bizim Medya olmadığı için gerçeklere ulaşma şansımız çok düşük. Asıl seçim burada yapılmalı. Doğru nerede? İyi karar verin,.. ve doğru karşınıza çıktığında, doğruya katılıp doğruya ulaşılabilme yüzdesini arttırın! Gelecek…!
olayında şunu söylemek isterim; açıkçası burada yer almasını istemem, olayın özünde şu var: Gazete kendini kaybetmiş, kimin gazetesi ki zaten? Eskiden benim için alternatif ve en önemli gazetelerden biriydi, şimdi ise kültür sayfaları dışında pek bir değeri olmayan kağıt parçasına dönmüş durumda. Türkiye’de kim var ki doğru dürüst haber ya da yorum yapan, hakim medya mı? Siz benimle dalga mı geçiyorsuuz! Ben buna sadece gülerim, hem de kahkahalarla! Diğer düşüncelerine gelince Alvinaard! ,insan, aklının almadığı, anlam veremediği ya da bilgi eksikliği duyduğu durumlarda kızar, küfreder vs. Neyse canım hiç kimse mükemmel değildir, takma kafana! Ha ha!
kardeşim senin akım şiddetinin yüksek olduğu doğru bu yüzdendir belki karar verirken çok aceleci davranıyorsun, bu yüzden ortada istenmeyen büyük bir gerilim dalgası yayıyorsun. bu da direnç zayıflığına yenik düştüğün anlamına geliyor. sormak istiyorum çünkü merak ediyorum, sen neden, yani hangi maddelerden yapıldın? kanında ne var senin, mecazi anlamda tabii ki? bu kadar zayıf olmamalısın, çünkü zayıf olmamamız gerekir. Hiç kimse Türk insanının bağımsızlığını zedeleceyecek yönde adım atamaz. Bu adımı atanlar Yüksek Gerilim Hattı’a gönderilip Kıbrıs’ta hayatını kaybeden kardeşlerimizin çektiği acıyı ve zorlukları yaşayarak cezalandırılacaklardır, ki onlara yaşatılacaktır bu! Bunu nereden mi biliyorum, tarih ne yazıyor takip et derim ben!
Adamın öküzünün yarısına zorla ortak olmuşsun sonra da öküzün yarısını vermem diyosun. Dünya alem demiş öküz senin değil sen hala öküz benim dersen olmaz.
Aklım bu yazıyı destekleyenleri almıyor evet! Ha ama bana kalırsa sen sadece laf sokma eğilimi içerisinde kimse mükemmel değildir ve kafan almıyor tarzı kelime grupları kullanarak kendi söylediğini yapıyorsun. Eleştirecek bişey bulamayıp laf atarak boşalma sendromu yaşıyorsun. Sondaki gülüşle ota boka güldüğün anlaşılıyor zaten. Sanırım seni de anlayamadım. Senin hakkında bilgi eksikliğim var. Sana da anlam veremiyorum. Umarım şu son 3 cümledeki mesajı almışsındır.
Karşıt fikirleri okuyan allameyi cihan eroica hızını almışken ağzına sakız ettiği “Dünyada meydana gelen olaylar”‘da Türkiye’nin aldığı yeri gösterebilirse sanırım çoğumuzun yüreğine su serpecek.Rumlar Avrupa Birliğine girmeyi garantiledi. Avrupa Birliği kotasından yapılacak yatırımlarla ve Avrupa Birliği sınırları güvencesiyle evvelden para basan adanın, Güney kısmı tekrar para basmaya başlayacak.Abisinden başka geçim kaynağı olmayacak Kuzey kısmı ise tabiri caizse b..uyla oynayacak.Sorunda bu; abisinin merhemi olsa başına sürecek.Haliyle bu sırnaşma vaziyeti onurlu insanların gururuna dokunuyor. İşte Yaprak Dökümü’de onların hikayesi.Avrupa birliğini temsil eden Rumlara karşı, Dünyada varlığını sadece abisi kabul etmiş Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti. Abisinin ayağı yere sağlam bassa muhabbeti bile yapılmayacak müzarekeler herhangi bir pürüzde amborgo yeme tehdidiyle karşılaşacak abinin aciziyeti yüzünden sırnaşma gibi görünüyor.Hiçkimse gelip te kendi kendimize yeteriz martavallarını anlatmasın.Bir zamanlar çektikleri acılara dayanamayıp yağma hasanın böreğini paylaştığımız Bulgar soydaşlarımız, böreğin yetmediğini bahane ederek, “açlıktan nefesim kokacağına gider işkence çekerim” diyerek cennetimizi bırakıp dönmüşlerdi.İlerde yönetimde yeralıp büyük değişikliklere imza atacak eroica, bize enerji kaynaklarında bağımsızlığımıza nasıl kavuşacağımızı anlatsın yeter.Büyük ihtimalle Amerika’dan aldığımız kullanılmış tanklarımızı kesilmiş hayalarla nasıl çalıştıracağını anlatacaktır. Hayalarını kesmek istemesine yapabileceğim en iyimser yorum bu.
lafım sana değildi, genel bir soruydu, sanırım yanlış yeri kendi üzerine alındın ya, neyse. düşüncelerine saygı duyuyorum, elbetteki kendi ayakları üzrinden durabilen güçlü bir türkiye hepimizin isteği. sorun bu noktaya nasıl ilerleyebileceğimizde zaten…
kıbrısın ne olacağına kıbrıs halkı karar verir diyorum. başka çözüm önerilerini duymak için sabırsızlanıyorum.
ayrıca bu günkü çaresizliğimizi değil bu günkü çaresizliğe nasıl geldiğimizi, nasıl kurtulabileceğimizi tartışmayı yeğlerim.
birileri bize deseki, gel birleşelim, ekonomik/askeri/insani her türlü gücümüzü birleştirelim, özkaynaklarımızı optimal şekilde dağıtalım, bizde olan ancak sizde olmayan şeyleri size verelim, karşılığında sizde bizde olmayıp sizde olan şeyleri bize verin, beraberce kalkınalım, milli gelirimiz artsın, eğitimimize önem verelim, insanlarımızı nasıl daha insanca yaşatabileceğimizi tartışalım, yerküresel sorunlara berabece yaklaşıp ortak duruş sergileyelim, sorunlara beraberce yaklaşıp çözüm noktalarını beraber bulalım, herkese çalışma imkanlarını yaratmak için kaynaklarımızı araştıralım, bulamazsak yeniden araştıralım. hep beraber kalkınma için hamlelerimizi yapmaya karşılıklı birbirimizi destekleyemlim. olur a ileride belki bu sınırlarımızı da kaldırırız, belki bütün bir ülke bile oluruz, egemenliğimiz de bütünleşir.
adnan pilavı bu değildir, ab de bu değildir. ancak düşünün kü bu kadar pozitif bir teklif gelse, “hayır kardeşim, bizim misak-ı milli sınırlarımız var, olmaz böyle birşey, defol git, bir daha böyle birşey duymak istemiyorum” mu diyeceğiz acaba?
hakkari ile kıbrısı bir tutuyorsan diyebilecek birşeyim yok. çünkü 1974 yılından itibaren biz türkiye olarak tüm dünyaya bas bas bağırıyoruz ki : kıbrıs bağımsız bir devlettir. anlayışınız, bize bağımlı bağımsız bir devlet midir?
Kıbrıs tartışmasına girmiyorum sevgili hafif taifesi, Ama bu yazı hırsızlık malı. Hırsızlık malını sitede bulundurmak da suça iştiraktir. Yöneticileri, göreve çağırıyorum.HIRKISLIK MALI SİTEDEN KALKSIN KAMPANYASI 1. GÜN
hocam eğer bu şahsın ip’ini filan bulup başka nick’le de girmesini engelleyecek bir teknoloji, bir imkan varsa masraftan kaçınmayalım. hatta ibret için sayfanın bir yerinde “aha çalıp çırpana böyle yaparlar” mealinden bir şey yazalım. olmaz mı?
lavukprensese ayrıca sorayım kendi ayakları üzerinde durabilecek kaynak ve potansiyeli açıklasana kardeşim.Kendi motorlu taşıtlarını üretebiliyormusun? Hayat damarın petrole dışarıya muhtaç olmadan sahipmisin? Yoksa Avrupaya Amerikaya iki gömlek bir portakal satar petrolümü alırım mı diyorsun?Beğenmediğin Avrupa Amerika gömleğini almaktan vazgeçer, petrolüne de ambargo koyarsa ne yapar Türkiye düşündün mü hiç?Ayıptır günahtır be! sittiri boktan herhangi bir gazetenin ekonomi sayfasını açsan hali pürmelalimizi görürsün. Türkiye her açıdan dışarıya bağımlı bir ülkedir. Herhangi bir ambargoda kısa sürede Küba’dan beter olur. Uluslararası siyaset arenasında kafa tutacak siyasetçilerle bu değirmen dönmez.al bak bugünün yazısıKıyaslama yapmak içinde dünün yazısıDünya sağlık örgütünün oranlarına baktıktan sonra Türk halkının cılızlığını genetiğimize bağlamazsın umarım.Olsa olsa bir oturuşta koyun yiyen neslimiz rejim yapmaya başlamıştır.
Hemen açıklayayım sana Contravener.Türkiye’de araştırma ve geliştirmeye açık madencilik kaynaklarının bulunduğunu (dünya bor rezervinin yüzde 63’ü Türkiye’nin elinde fakat işletilmiyor tam olarak neden acaba?İşte o senin ambargo koyarsa dediğin abd yüzünden , ayrıca olan kaynakların da Bergama’daki altın rezervlerinin düştüğü hale düşüp elden gittiğini söylesem acaba milli gelire katkısı &5 civarında olan maden sektörünün payını artırıp milli geliri artırabilir miydik?Ya da şöyle söylesem kapatılan Köy Hizmetleri tekrar açılsa,sonra tarımsal potansiyel şeker ürününde olduğu gibi sindirilmeyip te daha güçlendirilse kocaman toprakları olan bu ülkenin tarım sektörünün milli gelirdeki payı %4’ten daha yükseklere taşınmaz mı ?Daha birçok sektörde sürüsüyle örnek verilebilir.(İşte hepsinin nedeni,benim beğenmediğimi söylediğin o Abd ve Avrupa ülkelerinin bizim bu potansiyelimizden korkmalarıdır)Enflasyon iniyor ama halka yansımıyor.Neden? Enflasyon fiyatlardaki yükselmeyi ifade ederken zaten yüksek olan fiyatlardaki değişmelerin hane içi geliri ve genel alım düzeyi düşük olan halk için hiçbir şey ifade etmemesi de doğaldır.Dolayısıyla bana o linkleri vermene gerek yoktu zaten.Ne olduğunun bilincindeyim ben.Geliri düşük olan bir halka enflasyonun düştüğünü söyleyebilmen için onun cebine alım gücünü artıran daha çok para koyman gerekir ki o da sebeplensin fiyatı artmayan meyveden sebzeden.Gelelim şu kendi kendine yetme meselesine (ki kesinlikle yetebileceğini düşünüyorum)…Şimdi çok basit formüller var aslında.Tabi işin çok çok ayrıntısına girmek gerekir.Fakat kabaca anlatmam gerekirse ülke içi geliri artırmak, ek kaynaklar yaratmak için şu anki hükümetin de başarabilmek için çabaladığı fakat bir türlü başaramadığı şeyi başarabilmiş olman gerekir.O nedir? O yabancı yatırımcıyı ülkeye çekmek.Sadece bununla kalmayıp o çektiğin yatırımcıya uygun işgücü kitlesi yaratmak,bürokrasiyi azaltmak,iç piyasada ise dışarıdan gelecek yatırımcılarla rekabet edebilecek güçte firmaların ortaya çıkmasına önayak olmak.Savunmaya harcadığın parayı alır,içine ekonominin diğer kayıp kalemlerini de eklersen,vergileri kazanca göre alır,bunun da kaydını tutarsan sonra da bu değerlerin tümünü iç üretimi teşvike, sübvansiyona ve vergi indirimi ile yatırımcı çekmeye ayırırsan bir zamanlar dünyada lider olma yolunda ilerlediğin fakat sonra bocaladığın tekstil sanayiin gibi bir çok sanayi dalın ortaya çıkar.Sadece otomotiv değil yani söz konusu olan.”Beğenmediğin Avrupa ,Amerika..” diyerek benim söylemediğim şeyleri bana karşı kullanmaya çalışıyorsun.Beğenmediğim bir şey yok.Avrupa’nın Amerika’nın kirli politikalarıyla başademeyen, gençliğinde serserilik yapmış angutun önde gideni bir ülke başbakanıyla konuşurken elini kolunu nereye koyacağını bilemeyen ağzı zırva dolu bir adamın her gün suratını görmek, işin düştüğünde en küçük bir kamu biriminde bile onun doldurduğu ne idüğü belirsiz adamlarla yüzyüze gelmek sinirlendiriyor beni.Ben kafa tutan siyasetçiden bahsederken Türkiye’yi dımdızlak bırakacak bir dikkafalıdan bahsetmiyorum.Peki senin sözünü ettiğin değirmen nasıl dönecek?İstediğin başka bir sistem midir?70 milyonluk ülkeye getirmeye çalışacağın komünizm midir?Komün yaşamı mıdır? Açık konuşursan anlaşabiliriz sanırım.Hiç bir şey anlamadım o kısımdan.Ambargo konusunda ise şunları söyleyebilirim.Bir kere öyle herkes önüne gelene ambargo koyamaz keyfine göre çünkü öyle masabaşında tak diye verilebilecek karar değildir ambargo.Nedeni de ticaret karşılıklıdır ve birbirine muhtaç olma meselesidir bu biiir.İkincisi onlar gömleği,portakalı almazsa sen de onların gıda ürünlerini almaz,tütününü,ayakkabısını,derisini almazsın veya kendi imalat (milli gelire katkısı &13 civarında)sanayini güçlendirir onların ürünleri karşısında rekabet yaratırsın.Ortalığı ayıptır günahtır diyerek velveleye vermenin alemi yok.Bugüne kadarki politikalar bizi böyle yaptıysa kurtuluşu da yok demek değildir.
referandumunda Rum kesiminde referandum sonucunun ‘Hayır’ çıkacağı yönünde eğilim var. AB de Rumlar hayır dese bile Rum Kesimi için üye yapılacakları sözünü tekrarlıyor.Bunların dışında Türkiye’de de Cumhurbaşkanı Denktaş’ın danışmanı ve Bağımsız Cumhuriyet Partisi Genel Başkanı Mümtaz Soysal, ‘Referanduma Hayır’ kampanyası başlattı. TSK ise Annan Planı hakkında net tavrını ortaya koyuyor: “Annan Planı’nın kabul edilmesi halinde, 1 Mayıs 2004 tarihi, Kıbrıs için sonun başlangıcı olacaktır. Annan Planı, Enosis’in 15 yıl gecikmeli uygulamaya sokulması, Kıbrıs’ın kaybedilmesidir” ve devam ediyor: ‘1 Mayıs 2004’te uygulamaya başladıktan sonra, verilen tavizlerin sonuçları, toprakların devredilmesi, Türk milletinin gözü önünde gerçekleşecektir.İşin doğrusu, AB birincil Hukuk olsa da bu anlaşma Türk milletinin içine sinmez, çok fazla taviz verilmektedir. Türkler ile Rumları bir arada yaşamaya zorlamak çatışmalara, gerginliklere davetiye çıkarmak anlamına gelmektedir.’Amerikan savunma çevrelerinin dergisi Defense News, Kıbrıs sorunu çözülse bile Türkiye’nin AB’den tarih alıp alamayacağının belirsiz olduğunu yazdı.Bugünkü gazetelerde de RTE’nin konuşmasıyla ilgili yazılar vardı:Radikal yazarı Murat Yetkin’in yazısının başlığı “Denktaş mı yanlış yerde?”. Yetkin yazısında Tayyip Erdoğan’ın “Sayın Denktaş gitsin Kıbrıs’ta konuşsun” sözlerinin yanlış olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Denktaş, kendine göre tam da konuşması gereken yerde, Türkiye’de konuşuyor.” Milliyet yazarı Fikret Bila da, Tayyip Erdoğan’ın sözlerini şu sözlerle eleştirmiş: “Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı Denktaş’a ‘Ne anlatacaksan Kıbrıs’ta anlat’ demesi, siyasi nezaket açısından yadırgatıcı bir durumdu. Özellikle, ulusal bir konuda, dış dünyanın gözüyle bakıldığında, sadece Türkiye’nin tanıdığı ve koruduğu KKTC Cumhurbaşkanı’na ve yaşça aktif politikadaki Türk liderlerinin büyüğü konumundaki Denktaş’a yapılan bu muamele hoş bir görüntü yaratmıyor.” Hürriyet yazarı Oktay Ekşi de, Denktaş için Kıbrıs ne ise Türkiye odur diyor ve şöyle yazıyor: “Tüm ömrünü Kıbrıs Türk’ünün kaderini Anadolu Türkü’nün kaderine bağlamaya hasretmiş bir kahramanı, bu kavganın 50’inci yılında ‘Git kendi işine bak, buraya karışma’ anlamına gelen sözlerle engellemeye kalkarsanız, hiçbir sonuç alamazsınız. O nedenle sayın Başbakan’a çok basit bir tavsiyemiz var: Denktaş’la oynamanın bedeli çok yüksektir, dikkatli olsun.”Evet, bunları yazdım şimdi devam edebilirim sanırım. Anan Planı’yla Türkiye, Genelkurmay Başkanı’nın da belirttiği gibi, kuşatılmakta ve hapsedilmektedir.Açıkçası bazı sorumsuzların Bürgenstock’ta Annan Planı dayatmasına “evet” demesi, tarihe Paris’te Sevr Antlaşması’na evet denmesi kadar haince bir eylem olarak geçecektir. Herhangi bir resmi kurumun Bürgenstock’taki yasadışı “evet”e dayanarak işlemde bulunması ise, Vahdettin’in riyasetinde toplanan Saltanat Şurası’nın 22 Temmuz 1920 günü Sevr Antlaşması’nı kabul etmesinden daha büyük bir değer taşımaz. Hukuken mevcut bulunmayan ve 9 bin sayfalık içeriği bilinmeyen bir antlaşma taslağına dayanılarak Kıbrıs’ta referandum süreci başlatılıyor.ABD’yi hepimiz biliyoruz. Herkes bilmektedir ki, Türkiye’nin güvenliği Kıbrıs’tan başlar.Türkiye’nin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne, Kıbrıs ve Kuzey Irak üzerinden yöneltilen tehdit, ciddi boyutlara ulaşmıştır.Annan Planı’nda öngörüldüğü üzere, KKTC ortadan kaldırılmakta, Kıbrıs, güneyi ve kuzeyiyle tehdit oluşturan süper gücün denetimine verilmektedir. Türk birlikleri aşamalı olarak adadan çıkartılmaktadır. ABD’nin “Operation Joint Protection” başlıklı, Kıbrıs’ı İşgal Planı’na göre Türk birlikleri alay düzeyine indirilmekte ve ABD kumandası altına alınmaktadır.Vatanlarını savunanların çoğunlukta olduğunu da vurgulamak isterim, emperyalistlerle hareket edenlerin ise bir avuç olduğunu da hatırlatırım. AKP bu ülkenin yüzde 28’lik kısmından oy aldı ve ülke yönetiminde. Annan Planı 9000 sayfa ve ben okumadım, eminim ki RTE de okumamıştır.Sayın Cumhurbaşkanımız Mynet’te bugün okuduğum haberde şunları söylediği yazılıydı: ”Türkiye Cumhuriyeti’nin belki de en büyük, en önemli ve en yaşamsal dış politika sorunu konusunda dile getirilen görüşler, ulusun belleğindeki yerini almış, gelecekte tarihin bu konudaki değerlendirmesine bırakılmıştır. Unutulmamalıdır ki, tarihin yargısı kesin, belirleyici ve belki de acımasız olacaktır.Tartışmalar sırasında toplumumuzdaki farklılık çizgilerinin derinleşmesinden ve karşılıklı olarak zaman zaman incitici boyutlara gelmiş olmasından üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum. Ulusumuzun her bireyinin ve her kesiminin Kıbrıs’ta hakça ve kalıcı bir çözümü içtenlikle istediğinden kuşku duymuyorum. Farklılık, bizi bu çözüme ulaştıracak yöntem, daha açık bir deyimle ‘Annan Planı’ olarak adlandırılan belge üzerinedir. Ülkede bu yöntemi ve bu yöntemin en önemli ögesi Annan Planı’nı benimseyenler olduğu gibi, bu konuda kuşku ve kaygı açıklayanlar da vardır. İki tarafın da hareket noktasının iyi niyetten kaynaklandığını varsaymak doğru olacaktır….Bunun yanı sıra elde edildiği belirtilen kazanımların, ileride çeşitli uluslararası yargı sistemleri kanalıyla aşındırılması ya da tümüyle kaybedilmesi olasılığının, ciddi biçimde irdelenmeye gereksinim gösterdiği açıktır.”Cumhurbaşkanımız böyle bir açıklıktan ve bunun nasıl olabileceğinden de bahsediyor konuşmasının devamında.Hani merak ettiğin bir şey varsa sor derim, görüşüm belli, Annan Planı, adı üzerinde, bir plandır. BOP’nin ilk adımıdır.
sallandıracaksın bi iki tanesini ,sonra fotoğraflarını da koyacaksın siteye göstereceksin aleme..bak bi daha yapabiliyolar mı :))))))
kendimle çelişiyormuşum gibi olmasın.Bir taraftan AB şart değil diyorum,bir taraftan yabancı yatırımcıdan, ithalattan-ihracattan bahsediyorum.Şu an zaten böyle yapıyoruz yani ters olan bir şey yok.Ters olan Cumhuriyet yıllarından beridir korkunun sebebi onların buraya gelip borularını tek başlarına öttürmeleridir.Yani sen onlarla rekabet edemez,tekel olmalarına izin verirsen,istedikleri gibi davranırlar,piyasayı sömürürlerse senin sanayinin ekonominin gelişmesini engellerlerse o zaman postalarsın o adamları.O kadar basit.Bu noktada da iş siyasete düşüyor.Gerekli ekonomik politikaları düzgün oluşturup ona göre hareket etmek gerekli hale geliyor.
Türkler Kıbrısta azınlıktı.Azınlık hakları korunamadığı için Türkiye müdahalede bulundu. Sonra ayrık bir devlet kurdu. Müdahale doğrudur yanlıştır, ayrı devlet kurulması tartışılır. Eğer bütün bu yapılanlar doğru ise sana göre, o zaman şu açıdan bak. Kürtlere devamlı olarak baskı uygulandı. Onlar da askeri müdahale yaptı. Ayrı bir devlet olarak Kürdistan’ı kurdu. O zaman PKK nın yapmaya çalıştığı da sana doğru geliyor. Hatta sen diyorsun ki PKK Kürdistan’ı kursun, herkes onu tanısın, Türkiye hiç bir hak iddia etmesin. SAkın bu aynı şey değil deme aynı şey çünkü!Bir de git benim yaptığım gibi Kıbrıslılarla konuş. Kaçı Rum tarafına geçmek istiyor, kaçı başvurdu o pasaport için, Denktaş ülke sevgisinden mi statüsünü kaybetme kotkusundan mı Hayır diyor, hayır oyu verecek olanlardan kaç tanesi 3 yıldan fazla süredir Kıbrıs’ta oturuyor ya da oturuyor görünüyor( bilinçli olarak MHP kökenli kişilerin birleşme süreci başladığından beri Kıbrıs vatandaşlığına geçtiğini bilmiyor musun yoksa).Ve Kıbrıslıların çoğunlukla niye Evet diyeceğini bir düşün? Burdan orası bizim deyip ahkam kesmek kolay. KKTC memurlarının maaşlarını bile senin benim vergilerimle ödüyoruz. İnsan hakları mahkemelerinin vereceği milyar dolarlara varan cezaları TC ödeyebilir mi en azından onu düşün.En azından mantık evet diyor.Genelkurmay Başkanı da Evet denmesi gerektiğini bildirdi bugün. Adam senden benden daha iyi biliyordur bu işleri ne dersin?
Alvin, “pkklıları şartlı salıverme” den mi çıktın sen de dışarı? gözükmüyodun uzun süredir…
KKTC bütünlüğünü savunanlara karşı göstermiş olduğun bu yaklaşımın hoşuma gitmedi. Sen git ilk önce Apo’yu sallandır. Yapılanlardan en çok çıkar sağlayacak ülke ABD’dir. Irak’a yerleşti, şimdi Kıbrıs’a asker gönderecek ve hep Türkiye, Amerikan ordusunun komutası altında, nedir bu söyler misin? AB üyeliği konusunda sana söyleyebileceğim tek şey fazla umutlanmamandır. Türkiye AB’ye alınmayacaktır. Sadece askeri gücünü kullandırtıyor, Kıbrıs’ı hakimiyetleri altına alıyorlar, sırada Güneydoğu’da Kürt ayaklanmaları başlatılacak, tüm bu yapılanların hepsi planlaşmış. Bu yıl sonuna kadar da Ege sorunu patlak verecek. Yunanistan’la yeni sorunların başlama ihtimali de yüksek, tabii biz onların her istediğine ‘evet’ demezsek. Gelecekte birçok şeyi yapmak zorunda kalacağız. Olayları bütünüyle değerlendirmek gerekiyor. 1960’larda Kıbrıs’ta bu iki ülke başlangıçta iyiyken, Rumların Ada Türklerine saldırması sonucu tüm bu olaylar yani şimdi yaşadıklarımız patlak vermiştir. Bu işin sonu ne olacak, nereye gidiyoruz. Gidilen yol belli, buna dur demek lazım. AB yerine Avrasya’ya yönelsek, Rusya, Hindistan, geleceğin devi Çin ile ilişkilerimizi geliştirsek olmaz mı? Gelecekte ne olacak, ABD gibi bir AB ülkesi kurulacak. Tek bayrak, tek para birimi olacak, ve ülkeler birleşecek. Bunlar kaçınılmaz. Yasalar tek merkezden yani Brüksel’den çıkacak. Suriye, Irak, İran ve Türkiye’nin arasında bir Kürdistan Devleti kurmak için çalışmalar yapıyorlar. Kürtçe Windows gibi uygulamalarla buna yasal bir çerçeve kazandırmaya çalışıyorlar uzun zamandır. Kıbrıs da bu planın bir parçası. ABD Kıbrıs’ta Türk ordusunun bulunmasını istemiyor fakat İngilizlerle birlikte oraya konuşlanacak. ABD askerlerini nereye yerleştirecek? KKTC’ni Kuzeydoğusu’na. Bu ne anlama gelmekte. Türkiye ve biraz önce saydığım diğer ülkelere en yakın yer. Daha sonra neler olacak? Her zamanki gibi AB ve ABD Türkiye’yi istediği gibi kullanacak. Onların almış olduğu kararlara ‘hayır’ deme şansımız bile olmayacak. Karşı çıkarsak ister ambargo uygularlar isterlerse saldırıyı başlatırlar. Olasılık hesabı yapmaya bile gerek yok. Ne kadar çok açık verdiğimiz ortada. Amerika John Nash’in Oyun Teorisi’ni kullanıyor, bunu için birçok uzman yetiştirmiş. Biz sadece ve sadece aklımızı kullanırsak dünya Türkiye’ye eskisi gibi saygı gösterir.Bizler Yeni Dünya Düzeni’nin yeni köleleriyiz artık. Dolaylı yönden köle olduk. Bunu biz istedik. Hem biz Küresel Dünyanın Efendileri karşısında ne yapabiliriz ki? Değil mi? Belki de dediklerinizde haklısınızdır. Evet, evet ne derlerse yapalım. Akıllanmış mıyım?Gerçekleri görüp de böyle bir seçimi yapacağımı sanıyorsan yanılıyorsun? Ben Galilei gibi yapmayı tercih ederim.Dünya dönüyor, ayaklarımın altında! Siz ne derseniz deyin!Not: Eroica her zaman Eroica’dır. Başka bir ad kullanmasına gerek yok, ki sanal bir ortamdayız, yazacaklarımı başka bir adla yazmama gerek yok. Her zaman herkesle tartışmaya da açığım, konuyu kişiselleştirmek istemiyorum, ama yaşananlar gururuma dokunuyor o kadar.— Neo Eroica sadece bu kimliğini kullanır! —
ya arkadaş yazını okumadım.okumamın da manası yok çünkü ben orda espri yaptım.her şeyi de ciddiye çekip sorun etmek nedir böyle yaa?! eheheheh
ahkamlari okuyamadim, (bir tek contra’nin fevri cikisina baktim, gercekten basari bir blokaj) ama yazinin yazari (adnan bey diyelim) benden bir buyuk sifir aldi.ilginctir arkadaslar, serbest piyasada her turlu malin bir alicisi garip sekilde oluyor. olmadik bunu-da-kim alir-yahu seylerini piyasada gormek mumkun. ayni sekilde dusunsel piyasalarda da, anlasilan, her turlu fikrin talepkarlari da olabiliyor. Birileri bu isten karli cikiyor olmali… Neyse yukaridaki yazida fikir olarak bize bir sey sunulmuyor ama gereksiz laf kalabaligi ve bildigimiz seylerin tekrarlari ile birsey demeden okuru sikintidan patlatarak ikna etme metoduna basvurulmus. kibris niye bizim icin onemli, giderse ne olur, gitmemesi icin nereye kadar savas verilmeli, ornegin Istanbul’u versek Kibris’i ve Sam’i, orovizyonda bes yil uste uste birincilik istesek falan filan… Iste biz boyle projeksiyon, spekulasyon gormek isteriz. Yukaridaki meydan larus bilgileriyle ancak konuya giris yapilir, sayin churchil’in dedigi gibi:”this is not the end, this is not the beginning of the end, this is the end of the beginning” yani demis ki:”bu son degil, bu sonun baslangici bile degil, bu ancak baslangicin sonudur”churchill bu sozu sanirim ikinci dunya savasinin sonunda soylemisti. aferin diyoruz kendisine.
petrolle bor’u kıyaslaman yetmezmiş gibi üstüne de “bor madenlerimizi abd yüzünden kullanamıyoruz” dersen.Bende “Allah sana akıl fikir versin” derim.Bu ne perhiz bu ne lahana Turşusu?Kendi ayakları üzerinde durabilen ülkeden bunu mu anlıyorsun? Sana göre kendi petrol kuyusunu açamayan Arapların dünyaya hakim olması gerekiyor.Senin hayalini kurduğun siyasetçiler zannediyormusun ki diğer medeniyetlere bize ihraç ettiklerinden daha fazla ithalat yaptırabilecekler? Tekstil de Afrika sektöre girmeye başladı. Amerika yaptığı azıcık bir yatırımla ucuz iş gücünden orada da faydalanıyor. Amerikanın gözünde Afrikalıdan bir farkın yok İş kurabilmek için olsun başka birşey için olsun yabancı ülkelere muhtaç bir ülke muhtaç bir ülkedir.Oynanacak her oyunun sonu hüsrandır. Ambargo elbette kolay konmaz ama bir ülkenin ambargodan nasıl etkileneceği aşağı yukarı kaybeden mi kazanan mı tarafta olduğunu gösterir.
Kişisel klişesel problemler yüzünden giremedim nete. Arada sırada takılıp bölücülük yapıyorum işte 🙂
E şimdi ben sana ne diyeyim ki? Rakamlarıyla, belgeleriyle, örnekleriyle ve çözümleriyle sunuyorum olayı karşına,ölçüp tartıp biçmeden basmakalıp bir cevap veriyorsun bana? Tahmin ederim okumamışsındır da hiçbir linkteki yazıyı.
Sana bir yazı daha versem.Sonra bu yazıdaki “MİLLİ EKONOMİNİN DÜŞMANI KÜRESEL SERMAYEDİR” sözünü bir de ben tekrarlasam?
Borla veya benzer kaynaklarla petrolü karşılaştırmış olmamın nedeni değişimdir.Yani sen onlara bor satarsın onlardan petrol alırsın.İlla bunları mı eklemem gerekiyor yani.
O yazımda anlattığım kaynak elde etme yöntemlerini yeni kaynaklar elde etmek için kullanırsın.Kapitalizmin direttiği gibi siz sadece tüketin, üreten biz olalım anlayışı değil.Biz üretelim,ihtiyacımız kadarını tüketelim,kalanını ihraç edelim elde ettiklerimizi tekrar üretim sürecine döndürelim.Olay budur.Anlatmak istediğim bu.
Üretimin tüketime,tüketimin gelir yaratımına,gelirin de sonra tekrar yatırım ve ardından da üretime dönmesi sürecini iyi değerlendirmelidir türkiye.Senin dediğine katılıyorum.Bir ülkenin ambargodan nasıl etkileneceği kaybeden mi kazanan taraf mı olduğunu gösterir ama muhtaç olmak ta böyle bir şeydir.Muhtaç olmak ta karşılıklıdır yani tek taraflı değil ve muhtaç olmak zaten ticareti doğurur.
güzeldi..
arkadaşlar açalım bir başlık İstediğiniz meseleyi tartışalım. Bu bir Kıbrıs olur, bir AB olur, misyonerlik faaliyeti filan, aklınıza ne gelirse…mesele bu değil. Hırsızlık malı yayınlamak hafif’e yakışmaz. usulden yanlış diyorum yani. çaktın köfteyi. eyi…
Ne Mutlu Türküm Diyene!!! umarım bu sözün derin anlamlarını düşünmüşşündür çünü yurtseverlik bakımından senin söylediklerinle kesişiyor…
lavuğum, bahsettiğin ekonomik döngülerde ki yerimizi anlatmaya çalışıyorum ümit etmen zaten sistemin bir parçası.Büyük devletlerle ticari ilişkilerinde durumun eşeğin kuyruğu gibi olur; ne uzar ne kısalır.Söz sahibi olman için köklü bir değişime ihtiyacın var Türkiye şu haliyle kendi kendine yetemez. Büyük devletler kendi düzenlerinin devamı için borçta verir hibede yapar. Sahneyi onlar kurar sen oynarsın. Durumun Araplar’dan öteye gidemez.Türkiye’nin en iyi planı bile Avrupanın ucuz iş gücü, ağır sanayisi olmaktır. Yani çark olmaktır.Kıbrıs ise çarkın çarkı olacağına çarkın kendisi olmak istiyor.Sanayisi olmayan, teknolojisi olmayan, enerji kaynakları açısından dışarıya bağımlı bir ülkenin. İki siyasi manevra ile kurtulabileceğini sanmak işsizlik oranları göz önüne getirildiği zaman aç tavuğun kendini buğday ambarında sanmasıdır.
“Annan Plânı” çerçevesinde yapılan müzakere ve görüşmelerden bir sonuç alınamaması üzerine, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın isteği ile, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, yeni Rum lideri Tassos Papadopulos ve Genel Sekreter, 10 Mart Pazartesi günü Lahey’de bir araya gelecekler.Lahey’de de bir sonuç alamayacağını bilen Annan, nihai kararı halkların vermesini ve her iki toplumda da referandum yapılmasını istemektedir. Şunu açıkça belirtmekte fayda vardır ki; ortada referanduma sunulacak, iki tarafça da üzerinde mutabakata varılmış bir plân bulunmamaktadır. Ayrıca iki tarafta plânda değişiklik yapılmasını istemektedir.Her iki toplum üzerinde yapılan anketlerde, gerek Rumların, gerekse Türklerin tam manasıyla Annan Plânı’nı bilmedikleri ve yeterince bilgi sahibi olmadıkları ortaya çıkmaktadır. Referandum ise, bir konu hakkında “Evet” veya “Hayır” seçeneklerinden başka bir açılım getirmeyen halk oylamasıdır. Annan Plânı’na evet mi, hayır mı sorusu, oldukça aldatıcı ve yanlıştır. Halk oylamasında, 50 bin insanın göç etmesine razı mısınız? Daha sonra 80 bin Rum’un topraklarınıza gelmesini ister misiniz? Rum tapularının geçerli, sizin tapularınızın geçersiz olmasına razı mısınız? gibi soruların bulunması belki de daha mantıklı olur.İki tarafın da plânda değişiklikler istemesine rağmen Annan Plânı, dayatma, baskı ve aceleyle, olduğu gibi kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Bu şekilde, varılmak istenen neticeye gerçek anlamda referandum ruhu ile ulaşılması mümkün değildir. Bir milletin geleceği ile ilgili bir konuda dayatma ve zorlamanın yapılması, uluslararası insan hakları konseptine de aykırı düşmektedir.Rauf Denktaş, bir devletin ve bir hükümetin bir konuyu referanduma götürmeden önce hükümetin ve meclisin gerekli yasal hazırlıkları yapması gerektiğini belirterek, dünyanın hiçbir yerinde başkasının emriyle referanduma gidilmeyeceğini söylemektedir. Denktaş ayrıca, “Egemenliğimizi, olmazsa olmazlarımızı, dikkate almayan, Türkiye’nin temel haklarını ortadan kaldıran Annan Plânı bu haliyle referanduma gitmez” diyerek, kararlılığını da ortaya koymaktadır.Lahey’de, Annan’a evet denilmediği takdirde bu hiçbir şeyin sonu olmayacaktır. Felaket senaryoları yazanlar yanılmaktadırlar. Elbette ki, çözümsüzlük istemek sağlıklı bir yaklaşım değildir. Ancak sadece çözüm olsun diye çözüm yaklaşımı da sergilenemez. Çünkü böyle bir yaklaşım, daha büyük sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktır.Kıbrıs meselesi konusunda ömrünü vermiş olan Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Lahey’de ve sonrasında sonuna kadar desteklenmeli, yalnız bırakılmamalıdır. Yeni açılımlar ve girişimler gözden geçirilerek yeni stratejiler belirlenmelidir.Kıbrıs meselesi, her ne kadar Sayın Denktaş’ın şahsında yıllar boyu çözülmeye çalışılmışsa da aslında Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren bir konudur. Kıbrıs’ın başka bir güç elinde bulunması, Türkiye’nin güneyden kuşatılması anlamına geleceğinden, adanın hakimiyetinin ya Türkiye’nin elinde olması, ya da başka bir güç tarafından tehdit teşkiline imkan vermeyecek bir statüde olması gerekmektedir. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin hareket serbestliği, Kıbrıs’ın güvenilir ellerde olmasına bağlıdır.Kıbrıs, Karadeniz’den gelen İstanbul Boğazı, Marmara Denizi, Çanakkale Boğazı yoluyla Akdeniz’e ulaşan, Akdeniz’den Süveyş Kanalı yoluyla Kızıldeniz’e, oradan da Hint Okyanusu’na açılan, Akdeniz’den Fırat ve Dicle nehirlerinin vadisini takiben Basra Körfezi’ne inen stratejik yollar üzerinde bulunmasından dolayı jeostratejik öneme sahip olup, tarih boyunca da bu önemini korumuştur (Armağan Kuloğlu, “Çözüm Plânı Çözümün Neresinde”, http://www.avsam.org).Stratejik bakımdan Türkiye sahilleri, Edremit Körfezi’nden, Kaş Burnu’na kadar Yunanistan’ın stratejik işgali altındadır. KKTC fiilen veya hukuken sona ererse İskenderun Körfezi ve Türkiye’nin petrol tesisleri tehdit altında olacak ve Türkiye’nin açık denizlerle irtibatı kesilecek ve böylelikle kuşatma tamamlanacaktır.Şu anda takip edilen politikalar, Türk halkı için Batı karşısında bir psikolojik direnç noktasını temsil etmektedir. Türkiye ve Türk halkı Kıbrıs’ta her hangi bir çözümün kendisine dayatılmış olduğunu ve zarara uğrayarak kabul ettiğini hisseder ise büyük bir moral çöküntü yaşayacaktır. Psikolojik direnç noktasının kırılması, geri çekilme noktasının nereye kadar gideceği sorusunu akıllara getirecektir (Ümit Özdağ, Asam Başkanı).Annan Plânı ile Türkiye’nin yıllardır savunduğumuz ve bununla kendimizi önemli hissettiğimiz jeopolitik ve jeostratejik özelliği elinden alınmak istenmektedir. Tarihimize şöyle bir göz attığımızda; Girit’i Yunanistan almadı. Avrupa hediye etti. Rodos’u Oniki Ada’yı da Batı hediye etti. Şimdi Kıbrıs’ı hediye etmek için “Bizans Oyunları” oynanmaktadır.Nitekim, 2002 yılının genel bir değerlendirmesini yapan Yunanistan Başbakanı Simitis, bu yıl içinde gerçekleşenlerin “Yunanistan ve Helenizm” için yeni bir sayfa açtığını kaydetmiştir.Türk Parlamenterler Birliği tarafından düzenlenen “Kıbrıs Sorunu” konulu sempozyumda, konuşan İngiliz gazeteci Herry Scot Gebbers; Uzun yıllar Ortadoğu’da yaşadığını; birçok çatışmaya tanık olmasına rağmen,1974’ten sonra Türk ordusu sayesinde Kıbrıs’ta soykırım benzeri bir olaya rastlanmadığını söylemiştir. İngiliz gazeteci; Kıbrıslı Türklerin azınlık yapılmaya çalışıldığını şimdiye kadar her türlü baskıya karşılık Türkler’in kendilerini koruduğunu, KKTC’nde yaşayan herkesin devletini koruması gerektiğini savunmuştur. “Bugün ortaya konulmak istenen bir Bizans oyunudur” diyen Gibbens, Annan Planı’nın “Seçim” değil, “teslimiyet” ve çözüm olarak sunulanın “tuzak” olduğunu kaydetmiştir (Mustafa Necati Özfatura, Türkiye Gazetesi).Şimdi, Annan’a hayır demenin neticeleri konusunda felaket senaryoları yazanlara seslenmek gerekmektedir; Rum yönetimi bütün Kıbrıs’ı temsil edemez. Ayrıca AB’ye girmeleri Cambridge Üniversitesi Devletler Hukuku Profesörü Maorice Mendolsun’a göre hukuka aykırıdır. Çünkü, 1960 tarihli Kıbrıs Anayasası, Londra ve Zürih Antlaşmalarına göre Kıbrıs’ın garantör devletlerin içinde yer almadığı uluslararası bir teşkilata asla giremeyeceği açıkça yazılıdır. Kıbrıs, ancak Türkiye ile aynı anda AB’ye girebilir. 1960 Anayasası ve buna temel teşkil eden Londra ve Zürih Antlaşmaları; Kıbrıs ile Türkiye’nin eş zamanlı olarak AB’ye girmelerini zorunlu kılmaktadır.Şu anda Kıbrıs Cumhuriyeti hukuken yoktur. Kıbrıs Rum yönetiminin bütün Kıbrıs’ı temsil etmesi anayasa ve antlaşmalara aykırıdır. Rumları temsil edebilir, ancak Türkleri temsil edemez. Ayrıca, Türkiye’ye müzakere için tarih verilmesini, Kıbrıs meselesinin çözümüne bağlamak, AB kriterlerine de aykırıdır.
kendi açından baktığında haklı görünüyorsun, ancak sanırım bakış açılarımız farklı.
çünkü askeri/beşeri/ekonomik açıdan her kontrol ettiğimiz yer/insanlar bizim değildir, bu bizim de bizden güçlü (askeri/beşeri/ekonomik yönden kontrol edebilen) ülkelerin sahipliğine iter.
yazdıklarımın hiçbiryerinde birebir kopyalamadan, taklit etmekten bahsetmedim ki. elbette herkes kendi kültürünü korumalı, güçlendirmeli ve yaşamasını sağlamalıdır. ancak kültür korunacak diye tamamen kendi dışındaki kültürlere kapatılırsa, zaten kendi sonunu hazırlamış olur. çünkü kültür durağan birşey değildir, insanın yaşamıyla birlikte şekillenen, eğilip bükülebilen bir olgudur.
evet, kıbrısta neler olduğunu çok iyi bilmiyorum, iyi yada kötü bir fikrim var sadece. zaten, kıbrısa ne olacağını da kıbrıs halkının karar vermesi gereken bir olgu olarak görüyorum. en başından beri bunu savunuyorum zaten. oradaki insanlar evet derse, nasıl davranmayı planlıyorsun? “hayır kardeşim, biz burayı askeri olarak kontrol edebiliyoruz, birleşik kıbrıs olamazsınız.” mı diyeceksin. oradaki halk bunu seçtiğinde hala kontrol altında tutmak için ne gibi yollar denenmeli? nerede kalır o zaman bağımsızlık? özgürlükler nerede kalır?
benim durumdan mutlu yaşadığımı çıkarsamışsın, bu kesinlikle yanlış.
inanmadığın;“çünkü askeri/beşeri/ekonomik açıdan her kontrol ettiğimiz yer/insanlar bizim değildir, bu bizim de bizden güçlü (askeri/beşeri/ekonomik yönden kontrol edebilen) ülkelerin sahipliğine iter” kelimesini biraz daha açayım, tercih yine senin olur:
a- askeri/beşeri/ekonomik açıdan her kontrol ettiğimiz yer/insanlar bizimdir. bu durumda somut örnek vermek gerekirse, rusya-çeçenistan, amerika-ırak, amerika-afganistan, israil-filistin, ermenistan-nahçıvan… liste daha da uzatılabilir. o zaman ilk ülkelerin ikinci ülkeler üzerindeki faaliyetlerini legal görmek, haklı olduklarını söylemelisin.
b- askeri/beşeri/ekonomik açıdan her kontrol ettiğimiz yer/insanlar bizim değildir. bu durumda kıbrıs ı değerlendirmeye sokacağım. kıbrıs bizim değildir, sadece komşu, aynı tarihi paylaştığımız bağımsız bir devlettir. ancak, onlar hakkında karar vermek bizim değil, onların sorumluluğundadır. tercihleri, yönlendirmeleri kendilerinindir. daha sıralanabilecek bir sürü açılım yapılabilir.
toplumsal güruhun durumu, bağımsızlığımız gibi konular tamamen başka tartışmalar konusudur. onu tartışmayı yeğlerim açıkçası.
son söz: diktatörler hiçbir zaman ileriye taşımak gibi bir misyona sahip olmamışlardır.
ya arkadaşım tamam anladık da.daha yazıya girerken misak-ı milli sısırından bahseyorsun.Benim bildiğim Türkiyenin kuruluş belgesi lozan anlaşmasıdır.Lozan anlaşmasında Kıbrıs ile ilgili bir karar olduğunu sanmıyorum.duruma buradan bakınca da farklı bir sonuç çıkıyor haliyle.
TABİKİ SİZCE SAÇMALIYOR OLABİLİRİM AMA ne alakası var demeyin okuyun konuyu kıbrısa ve türkiyenin geleceğine bağlıyorum biliyorsunuz ki dünya da ki temiz su miktarı gittikçe azalıyor duyduğum kadarıyla dünyanın oluşumundan beri su kaynaklarımızda artış gözetilmemiş ve üstüne üstlük temiz sular azalıyor. yaklaşık 10-20 yıl arasında suyun gerçekten çok daha fazla azalacağı ve buyuzden savaşlar çıkacağı hepimiz tarafından duyulan asıllı yada asılsız haberler türkiye bu bakımdan ileri ki 10-20 yıl arasında gerçekten çok daha önemli bir ülke olacak ve olabileceği düsünülen bu savaşın merkezi olacak farkındaysanız etrafımız artık çevreleniyor gelecek 10-20 yıl için yapılan hesaplar dolayısıyla ırak’ta yapılan düzen ve demokrasi sağlama bahanesi ve kıbrıs meselesi. önümüzdeki 5-10 yıl içinde kıbrısta asker bulunduramayacak olamamız ve ankarayı en rahat en yakından vurabilecek yerlerden birinin de kıbrıs olması gelecek için savaş hazırlıklarının yapıldığı gibi bir izlenimi sizede vermiyor mu ? ayrıca kıbrıs ırak ve az da olsa türkiyedeki petrol Unutuyordum bir de türkiyedeki bor madeni bunların hepsi bir raslantı mı acaba yoksa ben mi fazlasıyla paranoyağım
marjinal olan kesim, Türkiye’nin geleceğini ve güvenliğini tehlikeye atanlardır, vatan saunmasında birleşenler değil. Hiçbir zaman milli duygularla hareket eden insanlara ırkçı ya da faşist diyemezsin. Belki size Atatürk ile ilgili olarak onun koyungüden diktatör olduğu yönünde bilgiler verilmiş olabilir, oysa ben Atatürk’ün hiç de öyle olmadığını biliyorum. Atatürk halkla birlikte hareket eden bir insandı. Bizden biriydi. Koyun güden diktatör olmuş olsaydı elinde fırsat varken bunun tadını çıkartırdı halife ya da padişah olurdu. Ek olarak şunu söylemek isterim ki bir zamanlar Atatürk ve yandaşlarına da marjinal(ya da bu kelimenin o zamanki karşılığını şu anda hatırlamıyorum) demişlerdi.
gelebilir, tabii ki paranoyakça da. ve bu durumda ülkemize karşı savaş açılacak günlere pek uzak değiliz dersem umarım bunun da paranoyakça olduğunu söylemezsin ek olarak amerikanın başka türlü olma ihtimali gözönüne alındığında çöküşe doğru yol alacağını söylersem. görüldüğü gibi her ülke yaşam müzcadelesi veriyor ya da vermek zorunda kalacak. genel olarak konuşmak gerekirse bizler yani türk milleti olarak savaşarak kazanıyoruz iş masa başına gelince nedense kaybediyoruz. ülke içinde onla bunla didiş, ona buna laf at, yok sen böylesin yok sen şöylesin, ülke dışına çıkınca da buyur abi de, emret de. ülkede onur,gurur diye birşey kalmamış. bence ülkemizde ister marjinal denilsin ister orjinal her ne denirse densin kendilerine; asil ve ne yaptığını bilen insanlara ihtiyaç var ve nerden geldiğini bilene.
Sadece bilgilendirme amaçlıdır.Diyorsunuz ki ”Lozan’da Kıbrısla ilgili bir karar olduğunu sanmıyorum”Lozan antlaşmasının 20.maddesinde Türkiye İngiltere’nin Kıbrıs’ı tek taraflı ilhakını tanımıştır.21.maddede ise Kıbrıs’lı Türklerin Türk tabiyetini kaybedip İngiliz tabiyetine geçmeleri veya Türk tabiyetini seçerlerse bir yıl içinde Kıbrıs’ı terk etmeleri şeklinde iki seçenek mevcuttur.Lozanda Kıbrıs konusunda evet geniş yankı uyandıran olaylar vuku bulmamıştır fakat bu belirttiğim maddeler yer almıştır.Türkiye de 21.maddenin ikinci şıkkını uygulayarak adadaki Türk nüfusunun azalmasına yol açmıştır.Lozan’da Kıbrıs’la ilgili kararlar gördüğünüz gibi mevcuttur.
dediklerin gerçekten çok doğru, herşeyi bir daha ayrıntısı ile ele almak gerekiyor. Nedense ben bir yığın şey duyuyorum Atatürk’le ilgisi olmayan ve bunlara tahammül edemez hale geldim. Benim de anlatmak istediğim “halkla birlikte hareket” ten kasıt Atatürk’ün gücünü halktan alması ve halk için kararlar alıp uygulaması. Ben bunların çok ayrıntılı ve dallanıp budaklanan konular olduğunu düşündüğüm için ve insanların geçmiş önyargılarından dolayı anlamakta zorlanabileceği düşüncesiyle tartışılması taraftarı değilim. Çünkü bilgisiz fikir üretemeyiz. Basit anlatımla; o kadar çok bilgi eksikliği yaşayan ve birşeyler biliyormuş gibi davranan insanla karşılaştım ki artık yapılan her saldırı bu şekilde yapılıyormuş gibi geliyor. bence her insan eleştirilmelidir, özellikle bir ülkenin kaderine yön verecek insanlar. burada demek istediğim halkımız Atatürk’ün ardından körü körüne, bilinçsizce, tıpkı koyunlar gibi gitmedi, hatta Atatürk’e ile birlikte Kuvayi Milliye’ye büyük bir istek ve azimle katılldılar. Eminim ki kimse Atatürk’ü Çoban olarak görmemiştir. Çünkü bu halk koyun değil, bence benzetmeler yapılırken çok dikkat edilmeli. Bizi yöneten, ülkede bir şeyleri değiştiren ve devrimler yapan insanları çoban olarak görürsek biz o zaman kendi varlığımızdan nasıl bahsedebiliriz? Yöneten insan bize en çok hizmet eden insandır. acil çıkmam gerekiyor sonra devam ederim..çok yüzeysel oldu, n’apiim!
rum tarafının ne diyeceği farketmeksizin, tük tarafının evet demesi halinde denktaş’ın istifa edip etmeyeceği.
her iki tarafta evet derse, zaten filii olarak cumhurbaşkanlığını kaybetmek zorunda kalacak olan denktaş, türk tarafının bu durumda evet demesi ile zaten kendisinin desteklenmediği ortada olacak, istifa etmesi gerekecektir.
rum tarafı hayır türk tarafı evet derse, o zamanda denktaşın istemediği şey olacaktır. çünkü aynı şekilde fikirleri ve savundukları kıbrıs halkı tarafından desteklenmiyor olacaktır. bu durumda da istifa etmesi gerekir, ancak bu durumda türk tarafının eli güçlenecek, tanınma süreci, yada buna yakın süreç izlenecek, ancak bu durumda yine denktaşın yer almaması gereken süreç cereyan edecektir. ancak, koltuk sevdası ve saltanatını kaybetmek istemeyeceği için istifa etmeyecektir. ancak ilke sahibi bir insanın bu durumda izleyeceği yok derhal istifa etmektir.
denktaş’ın cumhurbaşkanlığına devam edebilmesi için tek çıkar yolu türk tarafının hayır demesinden geçer.
bu gün rum tarafının evet, türk tarafının hayır demesi üzerine hiçbir politika izlenmiyor. hiçbir çözüm önerisi de yok. hayır-hayır bir nebze türk tarafı üzerindeki baskıyı hafifletici olacaktır, ancak rum tarafı evet-türk tarafı hayır demesi durumunda kıbrıs tarafını çok zorlu bir sürecin beklediği gün gibi ortadadır. ve bu durumda neler olacağına dair kimsenin (türk tarafından bahsediyorum) politikası yoktur.
1 hafta sonra ikimizin yazdığını tekrar okumaya davet ediyorum, bahsettiğim durumlarda eğer istifa ederse senin bahsetmiş olduğun onuru hakedecek şekilde davranmış kabul eder, ona saygı duyarım.
Nadiran sonuna kadar haklı, Hafif tayfasına yazık olmuş bence…
İsteyen görüşünü belirtir kardeşim, kimseyide aşağılayamazsın ileri geri. Hakkında yok.İşte niye bu zihniyete sahip olduğunu sorgula sen !
göz kamaştırıcı hayat hakkında umarım gerekli dersi çıkarmışsındır, zira benim birşey söylememe gerek yok…