bildirgec.org

karabatak-hafif

11 yıl önce üye olmuş, 13 yazı yazmış. 34 yorum yazmış.

Gittim, gördüm, tırstım…

karabatak-hafif | 10 May 2004 13:54

Sevgili günlük. Dün gece 11:30 gibi döndüm İstanbul’a Kıbrıs’tan. Üç gün boyunca Lefkoşa, Gazi Mağusa, Girne, dolaştım. Hafif ahalisinin sorularını bi’tamam, eksiksiz sordum Kıbrıs insanına.

Umuyorum bu akşam yazacağım dört kısım tekmili birden izlenimlerimi. Serdar Denktaş mı dersiniz, Mehmet Ali Talat mı dersiniz, kahvedeki adam, bakanlık müstahdemi, taksi şöförü, krupiye kız, kumarhanedeki Rum, Besim Tibuk; bir sürü adamla konuştum.

Ama var ya, nihai olarak kararım şudur: Siyasi ve askeri önemi olmasa Kıbrıs’tan cacık olmaz. Bitmiş yani orası. Neyse günlük, iyi bakasın kendine.

haftasonu Kıbrıs’tayım

karabatak-hafif | 06 May 2004 11:03

Sevgili günlük, yarın sabah Kıbrıs’a gidiyorum. KKTC Ekonomi Bakanı Ayşe Dönmezer ile bir röportaj yapacağım. Sonra da iki gün boyunca sokak röportajları ile KKTC halkının referandum sonrası neler düşündüğünü anlamaya çalışacağım.

Ne güzel olurdu değil mi sevgili günlük; hafif ahalisi “Karabatak şunu da sor, karabatak bunu da merak ediyoruz” filan gibi ahkamlar kesse. Ama olmaz galiba hepimiz o kadar saldırganlaşmışısz ki, birine faydamız dokunacak diye ödümüz patlıyor.

Neyse iyi bak kendine günlük.

De te fabula narratur

Kıbrıs ve piyasalar

karabatak-hafif | 27 April 2004 15:53

Sabancı Grubu’nun, kendi bankası Akbank’ın karını ikiye katlamak için Demirbank’ı batırma operasyonu ile başlayan ve Deutsche Bank başta olmak üç yabancı bankanın da yoğun olarak iştirak etmesi ile dallanıp budaklanan mali kriz sonrası “piyasalar” kavramı gündemimize iyice yerleşti. (Gerçi bankaların kendi aralarındaki didişmesi sağlam bir ekonomik altyapıda böylesine büyük bir krize yol açmadan engellenebilirdi ama ekonomi bugün olduğu gibi sıcak para üzerinde dönüyorsa o zaman elden pek bir şey gelmiyor. Nitekim benzer bir durumu 2001 krizinde de yaşadık. Bu krizin nedeni de kuşkusuz Cumhurbaşkanı’nın Başbakan’a Anayasa kitapçığı fırlatması değildi.)

Yarın 23 Nisan, neşe dolacak insan

karabatak-hafif | 22 April 2004 13:21

Özledim be şiir okumayı. Türk çocuğu diyor ki… Ne güzeldi. Şimdi de güzel. Yarın resmi tatil ya bizim de iş güç yok. Bu akşam atlayıp Tuzla’ya gideceğim. İrem soytarısının 23 Nisan gösterisini izleyeceğim. Şiir de okuyacakmış haspa. 9 yaşında; o kadar sevimli bir velet ki, sormayın. Sonra onunla Lunapark, sinema, dondurma… Yarın çocukların bayramı değil mi, eğlensin gönlünce. Yarın ona herşey serbest.

kadıköy kazasker

karabatak-hafif | 20 April 2004 15:19

Yolda…

Kadıköy’den kalkan otobüste oturacak yer kalmamıştı. Dayanamadı, Fenerbahçe civarında otobüsten indi, yürümeye başladı denize doğru… Aklında hala nerede duyduğunu bir türlü çıkartamadığı o cümle vardı. Can sıkıntısıyla yaşamaya alışmak gerektiğini düşündüğünde, farkında olmadan suyun kenarına ulaşmıştı. Banklar vardı sahil boyunca, insanlar vardı… Nerede duyduğunu hatırlayamadığı o cümle şimdi biraz gerilere çekilmiş, kafasını daha dünyevi meseleler işgal etmeye başlamıştı.

İşten erken kaçmıştı. İlk baştaki düşüncesi erkenden eve gidip, yatağına yatmak ve uyumaktı. Bütün düşüncelerden, bütün dünyadan uzakta, odasının alacakaranlık sıcağında uyumak… Oysa bir çok şeyde uzun zamandır yaptığı gibi daha yarı yoldayken bu fikir de ona eskisi kadar çekici gelmemeye başladı. Şöförden kendisini Eminönü’nde bırakmasını istediğinde de vapura binip Kadıköy’e geçmek gibi bir fikir yoktu aklında. Yine her zaman olduğu gibi bir son dakika kararıyla, girmek üzere olduğu Mısır Çarşısı’nın kapısından dönmüş ve vapura binmeye karar vermişti. Yeniden kendine geldiğinde Caddebostan’a kadar yürümüş olduğunu fark etti.

Ne ki şimdi bu?!?

karabatak-hafif | 19 April 2004 15:55

Ne ki şimdi bu?!?

Hayat bazen çok korkunç olabiliyor. 16 Nisan Cuma günü saat 17:00 itibariyle eve girdim ve Pazartesi 07:00 itibariyle çıktım. Tamı tamına 62 saat. Bu 62 saatin takriben 32 saati uyudum. Geri kalan 30 saatlik bölümde ise oturup yemek yemek ve kitap okumak dışında hiç bir şey yapmadım. Verdiğim sözler vardı, gelirim dediğim yerler vardı, yapmak istediğim işler vardı. Bir sürü şey vardı yani. Ama ben hiç bir şey yapmadan oturdum, oturdum, oturdum…

Depresyonda mıyım acaba diye düşünüyorum. Kendime böyle şeyleri yakıştıramadığımdan “Yok” diyorum “Olmaz. Sen depresyona falan girmiş olamazsın.” Kendi kendime gerekçeler buluyorum.

bir musibet bin nasihatten evladır

karabatak-hafif | 31 March 2004 11:17

Güne bu kadar kötü başlanabilir mi? Sabah uyandığımda bugünün kötü bir sürprize gebe olduğunu biliyordum. Nereden nasıl diye sormayın, bu sorulara cevap veremem. Ama biliyordum başıma bir şeylerin geleceğini. Geldi de… Ama nedense olacak olan şeyin, herneyse, benim dışımda bir şeyden kaynaklanacağını düşünüyordum ama hiç de öyle olmadı. Tamamen kendi salaklığım ve dalgınlığımdan kaynaklanan bir sorunla karşılaştım. Bu son bir hafta içinde yaptığım ikinci hata. Zannediyorum farkında olmadan gevşemiş durumdayım ve bu musibetler de benim için birer uyarı. Daha dikkatli olmak gerek. Daha dikkatli.Ama darmadağınık durumda olan düşüncelerimi bir türlü toparlayamıyorum ki. Oooooffff ulan of. “Oy ne imiş ne imiş, kaderim böyle imiş, gizli sevda çekmesi ateşten gömlek imiş”. Hadi ben gideyim.

bedelsiz bedelli,

karabatak-hafif | 29 March 2004 15:05

Ülkemi sevmek için öldürmek zorunda mıyım?

– Savaşın sonucu sence ne olur? – Hitler kazanacak gibi görünüyor ama umarım başaramaz. – Sen de bir Almansın ve Almanya’nın yenilmesini istiyorsun öyle mi? – Evet, neden şaşırdın. Gerçek vatansever böyle bir durumda ülkesinin yenilmesini istemeyi de bilmelidir.

Hangi film ya da kitaptı hiç hatırlamıyorum, ama yıllar önceydi, henüz kısa pantolonla gezdiğim zamanlar… Sanıyorum Nazım Hikmet’in hayatının bir bölümü ile ilgili bir şeydi. İkinci Dünya Savaşı sırasında ya da öncesi bir zaman dilimi…

De Te Fabula Narratur*

karabatak-hafif | 24 March 2004 17:25

Türkiye, Avrupa Birliği ve gelecek

Bir kaç saat önce web’de yer alan binlerce farklı sohbet, forum mail gruplarından birinde yayımlanmış bir yazı geçti elime. Bahsi geçen foruma (ya da gruba her ne ise) üye olan arkadaşımın ilgisini çekmiş ve benim de ilgileneceğimi düşünmüş olacak ki, yazıyı bana da göndermiş.

Yazının ilk bir kaç paragrafını okuduğumda, benzer örneklerini daha çok Avrupa’da gördüğümüz yabancı düşmanı çevrelerin entelektüel olma çabasını da ihmal etmeyen, sıkı bir ulusalcı söylemle bezenmiş bir komplo teorisi ile karşı karşıya olduğumu düşündüm.

Karabatak, kurtuluşa götürecek soruyu arıyor

karabatak-hafif | 22 March 2004 17:07

Hangi soruyu sormalısın?

Bir oda düşün. O odanın içinde hapsedilmiş durumdasın. Bunu kimin niye yaptığına dair en ufak bir fikrin bile yok, zaten bunun önemi de yok. Odada iki papağan ve iki kapı var. Ve bir de yerde bir not. Notta şöyle yazıyor: “Önündeki iki kapıdan birinin ardında seni özgürlüğüne kavuşturacak yol var. Diğer kapının ardında ise seni işkencelerle dolu bir ölüm bekliyor. Ve sen hangi kapının seni özgürlüğe kavuşturacağını bilmiyorsun. Sağdaki kapı da olabilir, soldaki kapı da… Odadaki iki papağandan biri ne sorarsan sor sana sürekli “doğru”yu söylüyor. Diğeri ise her koşulda “yalan” söylüyor. Ve sen hangi papağanın doğrucu, hangisinin yalancı olduğuna da bilmiyorsun. Sana bu papağanlara sorulmak üzere tek bir soru hakkı veriyorum. Öyle bir soru bulmalısın, öyle bir soru sormalısın ki hangi papağana sorarsan sor sonuçta özgürlüğe gidecek kapıyı bulabilesin. Şansın açık olsun.”